Filistin’de camide namaz kılan Muslumanların uzerine kurşun yağdıran fanatik bir Yahudi 29 kişinin olumune sebep oldu.
Hindistan’da Muslumanlara yonelik saldırılarda yıllardır binlerce masum insan hayatını yitirdi.
Fransa’da, İspanya’da, Filipinlerde, Japonya’da, İrlanda’da yıllardır buyuklu kucuklu terorist saldırılar gercekleşmektedir.
Bu orneklerin sayısını artırmak mumkundur. Ancak tum dunya terorun gercek yuzuyle 2001 yılında tanıştı. Amerika Birleşik Devletleri'nin iki buyuk kentine duzenlenen ve binlerce insanın olumune ve yaralanmasına neden olan saldırıların ardından 'terorizm' kavramı yeniden tartışılmaya başlandı. Cunku bu saldırı, hic beklenmedik bir zamanda, dunyanın tek super gucu olarak kabul edilen cok guclu bir ulkeye karşı ve hic tahmin edilmeyen bir şekilde gercekleşti. Saldırı başta Amerika olmak uzere tum dunyada buyuk bir korku ve panik havası meydana getirdi.
Yuzyıllardır kesintisiz devam eden Cumartesi duası 15 Kasım sabahı patlayan bombalarla kesintiye uğradı. Beyoğlu Kuledibi'ndeki Neva Şalom Sinagogu ile Şişli'deki Beth İsrael Sinagogu'ndaki patlamalarda 24 kişi hayatını kaybederken 300 kişi de yaralandı. İngiliz Konsolosluğu'na ve HSBC binasına yapılan saldırılarda da onlarca kişi hayatını kaybederken yuzlerce kişi de yaralandı. Televizyonlarda 11 Eylul saldırıların ardından yayınlanan goruntulerin benzerleri yer almaya başladı. Yıkılmış binalar, korku icinde koşuşturan insanlar, yanmış otomobiller, yerlerde yatan cesetler...
Bu yazıda ozellikle vurgulamak istediğimiz husus İslam dininin teror saldırılarına, masum insanların oldurulmesine bakış acısıdır. Her tur terorist saldırı İslam dininde şiddetle lanetlemektedir. İslam dinine gore sucsuz bir insanı oldurmek cok buyuk bir gunahtır ve masum bir insanı olduren kişi ahiret hayatında cok buyuk bir azapla karşılık gorecektir:
... Kim bir nefsi, bir başka nefse ya da yeryuzundeki bir fesada karşılık olmaksızın (haksız yere) oldururse, sanki butun insanları oldurmuş gibi olur. Kim de onu (oldurulmesine engel olarak) diriltirse, butun insanları diriltmiş gibi olur. Andolsun, elcilerimiz onlara apacık belgelerle gelmişlerdir. Sonra bunun ardından onlardan bircoğu yeryuzunde olcuyu taşıranlardır. (Maide Suresi, 32)
Ve onlar, Allah ile beraber başka bir ilaha tapmazlar. Allah'ın haram kıldığı canı haksız yere oldurmezler ve zina etmezler. Kim bunları yaparsa 'ağır bir ceza ile' karşılaşır. (Furkan Suresi, 68)
Allah bir diğer ayetinde ise insanlara şu şekilde emretmektedir:
De ki: "Gelin size Rabbinizin neleri haram kıldığını okuyayım: O'na hicbir şeyi ortak koşmayın, anne-babaya iyilik edin, yoksulluk-endişesiyle cocuklarınızı oldurmeyin. -Sizin de, onların da rızıklarını Biz vermekteyiz- Cirkin-kotuluklerin acığına ve gizli olanına yaklaşmayın. Hakka dayalı olma dışında, Allah'ın (oldurulmesini) haram kıldığı kimseyi oldurmeyin. İşte bunlarla size tavsiye (emr) etti; umulur ki akıl erdirirsiniz." (Enam Suresi, 151)
Allah'a samimi bir kalple iman eden, O'nun ayetlerini titizlikle uygulayan ve sonsuz ahiret azabından korkan bir Musluman tek bir insana bile zarar vermekten sakınır. Cunku Allah'ın sonsuz adalet sahibi olduğunu ve her yaptığının karşılığını mutlaka alacağını duşunur. Peygamberimiz (sav) bir hadisinde Allah'ın hoşnut olmadığı insanları şu şekilde saymıştır:
Harem (Kutsal bolge) icinde zulum ve haksızlık eden, cahiliye adetini arzulayan ve haksız yere insan kanı akıtmak isteyen olmak uzere uctur. (Buhari, Rudani, Buyuk Hadis Kulliyatı Cem'ul-fevaid, cilt 5, No: 9704, İz Yayıncılık, İstanbul, s.324)
Uzerinde durmak istediğimiz bir diğer husus ise sinagoglarında ibadet etmekte olan dindar Musevi vatandaşlarımıza yonelik eylemdir. Kiliseler, sinagoglar, camiler bir ve tek olarak Allah’a ibadet edilen evlerdir. Masum insanların kiliselerinde, sinagoglarında ya da camilerinde Allah’a ibadet edilirken oldurulmeleri Allah katında buyuk bir suctur. Cunku buralar Allah’ın adının anıldığı, yuceltildiği ve zikredildiği evlerdir. Allah Nur Suresi’nde şu şekilde buyurmaktadır:
...Allah, kimi dilerse onu Kendi nuruna yoneltip-iletir. Allah insanlar icin ornekler verir. Allah, herşeyi bilendir. (Bu nur,) Allah'ın, onların yuceltilmesine ve isminin zikredilmesine izin verdiği evlerdedir; onların icinde sabah akşam O'nu tesbih ederler. (Nur Suresi, 35-36)
Oraya giden insanlar Allah’a dua eden, dindar kimselerdir. Allah’ın adının anıldığı tum evler ise İslam dininde kutsaldır. Bu evlerin ziyaretcileri Yahudi, Hıristiyan ya da Musluman olabilir. Ama onemli olan herbirinin Allah’a iman eden, dindar kimseler olmalarıdır. Musluman, kitap ehlinin Allah'a ibadet ettikleri kutsal yerlerine saygılı davranmalı, bu mabedleri korumalıdır. Bu yerler ister Hıristiyanlara, ister Yahudilere ait olsun, iclerinde Allah'ın ismi anıldığı icin Muslumanlar icin de değerlidir ve tum iman edenler tarafından korunmalıdır. Kuran'da kitap ehlinin ibadet yerleri olan manastır, kilise ve havralardan Allah'ın koruduğu ibadet mekanları olarak soz edilir:
... Eğer Allah'ın, insanların kimini kimiyle defetmesi olmasaydı, manastırlar, kiliseler, havralar ve icinde Allah'ın isminin cokca anıldığı mescidler, muhakkak yıkılır giderdi. Allah kendi (dini)ne yardım edenlere kesin olarak yardım eder. Şuphesiz Allah, guclu olandır, aziz olandır. (Hac Suresi, 40)
Peygamberimiz Allah'ın emirlerine bağlılığının bir tecellisi olarak kitap ehlinin ibadet yerlerinin tahrip edilmemesi konusunda da buyuk bir hassasiyet gostermiştir. Boyle bir tahribat ilk olarak Allah'ın emrine karşı gelmektir, ayrıca Allah'a inanan, ona ibadet eden insanları engellemek anlamına gelir. Nitekim Hz. Muhammed, kendileriyle barış anlaşması imzalamış olduğu Hıristiyanlara, mabetlerinin yıkılmayacağını, onlara hicbir şekilde zarar verilmeyeceğini ifade etmiştir. Hıristiyanlarla yapılan cizye anlaşmalarında da Peygamberimiz (sav), mabetlerinin yıkılmayacağına dair garanti sunmuştur.
Hz. Muhammed (sav)'den sonraki donemde kiliselerin yıkılmayacağına dair teminatın yer aldığı ilk anlaşma, Halid b. El-Velid'in, Anat kentinin idarecisi ile yaptığı cizye akdidir. İbn İshak, Halid b. El-Velid'in yaptığı bu anlaşmaların Hz. Ebu Bekir tarafından bir red gormediğini, daha sonra gelen diğer uc halifenin de bunları uygun gorerek devam ettirdiklerini bildirmiştir. Ayrıca yine Hz. Ebu Bekir, Necranlılara Hz. Muhammed (sav) tarafından sunulan garantilerin aynısını kendi doneminde de onlara sunmuştur.
Peygamberimiz'in ardından gercek İslam ahlakını yaşayan toplumlarda da bu konuya ozel bir hassasiyet gosterildiği dikkat cekmektedir. Kuran'ı ve Peygamberimiz (sav)'in sunnetini takip eden Musluman yoneticiler, fethettikleri ulkelerdeki gayrimuslim halkın ibadet yerlerine karşı oldukca saygılı olmuşlar, din adamlarına da hoşgoru beslemişlerdir.
Teror. İslam Ahlakının Yaşanmasıyla Ortadan Kalkacaktır
İnsanı yaratan Allah, ona, Kendi ruhundan ufurduğunu (Secde Suresi, 9) ve onun yeryuzunde Kendisinin halifesi olduğunu (Enam Suresi, 165) bildirir. İnsanı diğer canlılardan ayıran en onemli ozelliklerinden biri, onun nefsi ve vicdanı ile birlikte yaratılmış olmasıdır. Her insanda kendisine kotuluğu emreden bir nefis ve kotulukten nasıl sakınacağını ilham eden bir vicdan vardır. İnsan vicdanının ilham ettiği sevgi, fedakarlık, merhamet, tevazu, şefkat, doğruluk, durustluk, sadakat, nezaket ve yardımseverlik gibi guzel ozelliklerinin yanı sıra, nefsinden gelen yıkıcı ve olumsuz ozelliklere de sahiptir. Ancak inanclı bir insan vicdanı sayesinde doğru ile yanlışı birbirinden ayırabilir ve her zaman guzel ahlakı tercih eder. Allah'a olan guclu imanı ve korkusu, ahiretin varlığına olan inancı, sonsuz cehennem azabından duyduğu şiddetli korku ve cennet hayatına duyduğu ozlem onu nefsinin azgınlıklarından uzak tutar. İnsanlara karşı guzellikle davranır, her zaman affedici olur, kotuluğe karşı iyilikle cevap verir, ihtiyac icinde olanın hemen yardımına koşar, merhametlidir, sevgi doludur, şefkatlidir ve hoşgoruludur.
Teroristler ise nefislerinin sesini dinleyip, her turlu kotuluğu rahatlıkla işleyen, vicdanlarının sesini dinlemeyen insanlardır. Bu nedenle de sevgisiz, saldırgan, her turlu ahlaksızlığı kolaylıkla yapan, insanlara hic vicdani sıkıntı duymadan eziyet edebilen kimselerdir. Bunun nedeni ise bu kişilerin Allah korkusuna sahip olmamaları ve gercek din ahlakını bilip uygulamamalarıdır. Cunku Allah'tan korkmayan bir insanı suc işlemekten engelleyebilecek hicbir guc yoktur.
Toplumun mevcut kuralları insanları suctan ve kotu ahlaktan ancak bir noktaya kadar alıkoyabilir. Devlet kamuya acık yerleri, sokakları ve merkezi bolgeleri guvenlik birimleri sayesinde kısmen koruyabilir, toplumun duzenini sağlayabilir, guclu bir adalet sistemi sayesinde suc oranını duşurme konusunda gereken onlemleri alabilir. Ancak her insanın yirmi dort saat kontrol edilmesi mumkun olmadığına gore, belli bir yerden sonra insanın vicdanı devreye girmelidir. Vicdanını dinlemeyen insan, yalnızken ya da kendisi gibi duşunen kimselerle birlikteyken kolaylıkla suc işleyebilir. Bu durumda gerektiğinde yalana başvuran, haksız kazanc sağlamaktan cekinmeyen, mazlumu ezmekten hicbir rahatsızlık duymayan bireylerden oluşan bir toplum modeli ortaya cıkar. Allah korkusunun olmadığı, manevi değerlerin yitirildiği bir toplumda fiziksel tedbirlerin ve uygulamaların netice vermeyeceği acıktır. Oysa din ahlakı, insana, yalnız başına da olsa, yaptığı kotuluk nedeniyle cevresindeki hic kimse onu cezalandırmayacak olsa da, kotulukten sakınmasını emreder. Yaptığı her hareketten, aldığı her karardan, soylediği her sozden dolayı Allah katında hesaba cekileceğini ve sonsuz ahiret hayatında bu yaptıklarına gore karşılık bulacağını bilen bir insanın kotulukten şiddetle sakınacağı acıktır.
İnsanların kendi rızalarıyla kotulukten sakınmayı oğrendikleri bir toplumda, teror orgutlerinin yaşam sahası bulmaları mumkun değildir. Cunku din ahlakının hakim olduğu bir toplumda, şiddet yanlısı pek cok orgutun ortaya cıkmasına neden olan sorunlar da doğal olarak ortadan kalkmış olur. Toplumun geneli durustluk, fedakarlık, sevgi, şefkat, adalet gibi yuksek erdemlere sahipse bu toplumda fakirlik, gelir eşitsizliği, adaletsizlik, haksızlık, mazlumun ezilmesi, ozgurluklerin kısıtlanması gibi olumsuzluklarla karşılaşılmaz. Tam tersine ihtiyac icinde olanların ihtiyaclarının giderildiği, zengin olanın fakir olanı kolladığı, guclu olanın zayıf olanı koruduğu, sağlık, eğitim, ulaşım gibi sosyal imkanlarda herkesin en iyisini kullanabildiği, farklı etnik kokenler, dinler ve kulturler arasında hoşgoru ve anlayışın hakim olduğu bir toplum duzeni olur. İşte bu nedenledir ki, guzel ahlak, pek cok toplumsal sorunun cozumunun anahtarıdır. Bu ahlakın kaynağı da, Allah'ın insanlara bir rehber olarak gonderdiği Kuran'dır.
Unutulmaması gerekir ki, eğer gereken onlemler alınmaz ve koklu cozumler uygulamaya gecirilmezse, 21. yuzyılda da aynı 20. yuzyılda olduğu gibi şiddet ve teror devam edecektir. Savunmasız insanların yaşadığı binalar bombalanacak, kadınlar, cocuklar vahşice katledilecektir. Bunun icin terorle fikri mucadelenin cok buyuk bir hızla ve cok geniş kitleleri kapsayacak şekilde başlatılması gerekmektedir. Soz konusu fikri mucadele, cahillikten ve şiddetten kuvvet bulan teroristlerle, Allah'a iman eden, şefkatli, sevgi dolu, affedici, merhametli ve vicdanlı insanlar arasında gercekleşecektir. Rabbimiz Hud Suresi'nin 116. ayetinde "... yeryuzunde bozgunculuğu onleyecek fazilet sahibi kişiler bulunmalı değil miydi?" şeklinde buyurmaktadır. İman edenler Allah'ın ayetlerde tarif ettiği, bu fazilet sahibi kimselerdir. Teroristler neticeyi şiddette ararken, onlar gercek başarının ancak Allah'ın dinine sımsıkı sarılmakla elde edileceğinin bilinciyle hareket edeceklerdir. Muslumanlar, Yahudiler ve Hıristiyanlar birlik olup, bu fikri mucadeleyi her inanca ve her fikre saygılı bir anlayışla yurutecek ve Allah'ın izniyle mutlak bir başarıyla karşılaşacaklardır. Bu, Allah'ın tum inanc sahibi kullarına olan ve mutlaka gercekleşecek bir vaadidir.
İşte bu noktada hangi dinden olursa olsun, iman sahibi her insana cok buyuk bir sorumluluk duşmektedir. Yahudiler Eski Ahit'te yer alan ve insanlığı barışa ve hoşgoruye cağıran acıklamaları goz ardı etmemeli, tum Yahudileri terorun karşısında durmaya davet etmelidirler. Hıristiyanlar da Allah'ın hoşnut olacağı guzel ahlakı kendilerine rehber edinerek, tum Hıristiyanları terorizmle mucadeleye davet etmelidirler. Kuşkusuz bu mucadele, terore zemin oluşturan ideolojilerle fikri alanda yapılacak olan bir mucadeledir. Bir yandan bu ideolojilerin celişkilerini, bir yandan da hicbir fikrin şiddetle, baskıyla, zulumle hakim olamayacağını, zorbalığın asla bir guzellik oluşturamayacağını anlatmalıdırlar.
Terorist ideoloji curuk temeller uzerine kurulmuştur ve bu dayanakların topyekun bir eğitim seferberliği ile kolaylıkla ortadan kaldırılması mumkundur. Yeryuzunun dort bir yanındaki samimi muminler de cozum yolları uretmekle, kitaplar ve yazılar yazmakla, ceşitli eğitim teşebbusleriyle, kulturel bir birikim ortaya sunmakla terorizmin karşısında durabilir, cehaletin onunu kesebilirler. Dunya uzerinde Allah'ın emrettiği hoşgorunun, barışın ve esenliğin hakim olması, terorizmi geri donmeyecek şekilde tarihin sayfalarına gomecektir. Teror karşısında yılgınlığa kapılmak, kotumser olmak kabul edilemez bir tavırdır. Temennimiz bu acıların tekrar yaşanmaması, bunun icin de her tur tedbirin alınmasıdır.
Bu menfur saldırılarda olenlere Allah rahmet eylesin, yaralılara şifa versin. Butun insanlık aleminin başı sağ olsun.
__________________