"Evet, yalnızım” dediğiniz anda aslında oldukca fazla sayıda canlı ile berabersiniz. Vucudunuzda sizinle birlikte yaşayan ve sizi surekli olarak koruyan kimi zaman da hastalanmanıza neden olan bakteriler, oturduğunuz koltuktan halınıza, soluduğunuz havaya kadar her yere yayılmış durumdaki akarlar, mutfağınızda birkac gundur dışarıda beklettiğiniz yiyeceklerde uremeye başlayan kuf ve mantarlar… Bunların hepsi kendi yaşam şekilleri, beslenme sistemleri ve ceşitli ozellikleri ile apayrı bir alem oluştururlar.
BAKTERİLERDEKİ TASARIM
Bakteriler gozle gorulemezler ancak ozel hucre yapıları sayesinde her turlu koşula dayanıklıdır.
Bakteriler, bitkilerden ve hayvanlardan farklı olarak hızlı coğalan ve biyokimyasal etkileri bakımından canlılar aleminin dengesini sağlamada cok buyuk onem taşıyan bir grubu oluştururlar. Hemen hemen her yerde yaşayabilirler, bu nedenle de herhangi bir tur organizmadan cok daha fazla sayıdadırlar. Bu canlılar dunyanın en fazla sayıdaki uyeleridir. Tum ekosistem bakterilerin faaliyetlerine bağlıdır ve bakteriler insan yaşamını da pek cok şekilde etkilemektedirler.
Bakteriler, bitkilerden ve hayvanlardan farklı olarak hızlı coğalan ve biyokimyasal etkileri bakımından canlılar aleminin dengesini sağlamada cok buyuk onem taşıyan bir grubu oluştururlar. Hemen hemen her yerde yaşayabilirler, bu nedenle de herhangi bir tur organizmadan cok daha fazla sayıdadırlar. Bu canlılar dunyanın en fazla sayıdaki uyeleridir. Tum ekosistem bakterilerin faaliyetlerine bağlıdır ve bakteriler insan yaşamını da pek cok şekilde etkilemektedirler.
Gunumuz teknolojisini bile caresiz bırakan bir ceşitlilikleri vardır. Kimi zaman oksijeni bol ortamları tercih ederler, kimi zaman da oksijensiz toprak altında yaşayabilirler. Bir kısmı besinini fotosentez yolu ile sağlarken, bir kısmı da organik maddeleri ayrıştırarak enerji elde ederler. Birbirlerinin aynı olduğu duşunulen bakterilerin bile metabolizmaları incelendiğinde bunların aslında birbirlerinden farklı turler oldukları anlaşılmaktadır.
Bakteriler, canlılar aleminde "prokaryotlar" olarak adlandırılırlar. Sahip oldukları tek hucre icinde bir cekirdek ve serbest şekilde dolaşan bilgi bankaları -DNA- bulunmaktadır. Oldukca kompleks bir yapıda hucre zarına ve ribozoma sahiptirler. Yeryuzundeki tum canlıların yaşamsal işlevlerinin bircoğu, bu prokaryotik hucrelerin etkinliklerine bağlı olarak gercekleşir.
B
Bakteriler, canlılar aleminde "prokaryotlar" olarak adlandırılırlar. Sahip oldukları tek hucre icinde bir cekirdek ve serbest şekilde dolaşan bilgi bankaları -DNA- bulunmaktadır. Oldukca kompleks bir yapıda hucre zarına ve ribozoma sahiptirler. Yeryuzundeki tum canlıların yaşamsal işlevlerinin bircoğu, bu prokaryotik hucrelerin etkinliklerine bağlı olarak gercekleşir.
B
akteriler oldukca yuksek veya duşuk sıcaklıklara uyum sağlayabilmekte, toprak altına girebilmekte, havada ucabilmekte, kimyasalların icinde ve okyanusun dibinde yaşayabilmekte ve hatta radyasyona karşı dayanıklı hale gelebilmektedirler.
Henuz mikroorganizmaların yapısına acıklama getiremeyen evrimciler, bu canlıların yapılarında bulunan estetik gorunume hicbir anlam veremezler.
Uygun koşullarda bakteriler her 10-30 dakika icinde, sayılarını iki misli arttırırlar. Tek bir bakterinin sayısı once ikiye, sonra dorde, daha sonra sekize cıkarak coğalır ve bu işlem bu şekilde devam eder. Bakterilerin bazı ceşitleri –271oC soğuktan ve birkac saat icinde -190oC dereceden artı 25oC’a geciş yapan hızlı sıcaklık değişimlerinden etkilenmezler. Bazı turler ise insan icin oldurucu olan dozun 2000 kat uzerinde olan bir atom radyasyonuna bile dayanabilmektedir. Bazıları ceşitli hastalıklara neden olurken, bazıları insan ve bitki metabolizmasının yararlı bir uyesi olarak bulunmak zorundadır. (Buyuk Larousse Sozluk ve Ansiklopedisi, 3. Cilt, sf. 1237-1238 – 2000 KAT RADYASYON)
KENDİLERİNİ ŞARTLARA GORE AYARLAYABİLEN MİKROORGANİZMALARBakterilerin kendi nesillerini devam ettirebilmek icin cok buyuk fedakarlıklar yapmaları, gerektiğinde kendi hayatlarını tehlikeye atmaları ve tum zor koşullara rağmen hayatta kalabilmek icin kompleks sistemler geliştirebilecek ozelliklere sahip olmaları yaratılmış olduklarının delillerindendir.
Bakteriler bicimce cok değişiktirler ve yaşadıkları ortama gore bir gorunum edinirler. Bir coğunun “spor” denen direncli bicimleri vardır ve bu bicime girdiklerinde aşırı sıcağa, soğuğa veya kuraklığa dayanabilirler. Bazı bakterileri yok etmenin gucluğu bundan doğmaktadır. Peki sporlanma dediğimiz şey ne demektir?
Bakteriler bicimce cok değişiktirler ve yaşadıkları ortama gore bir gorunum edinirler. Bir coğunun “spor” denen direncli bicimleri vardır ve bu bicime girdiklerinde aşırı sıcağa, soğuğa veya kuraklığa dayanabilirler. Bazı bakterileri yok etmenin gucluğu bundan doğmaktadır. Peki sporlanma dediğimiz şey ne demektir?
3400 yıl once yapılmış olan Mısır'daki Luksor Tapınağının dış cephe tuğlalarında ve 720 milyon yıllık kaya tuzu bloklarında sporlanmış halde canlı bakterilere rastlanmıştır. Turlerine gore farklı koşullarda yaşayabilen bakteriler, koşullar bozulunca bolunmeye başlarlar. Normal şartlarda bu bolunme sonucunda ana hucreden kalıtsal ozellikleri tamamen aynı olan iki yavru hucre meydana gelir. Ancak, koşullar bozulduğunda ya da besin azaldığında vazgecilen ilk şey bu "aynılık" olur. Bir başka deyişle bakteri, şartların gucleştiğini fark ederek bir karar verir ve soyunu devam ettirmek icin onlem alır. İkiye bolunme yine gercekleşir, ama bu kez birbirine eşit olmayan iki hucre meydana gelir. Bu eşitsizliğin nedeni hucrelerden sadece bir tanesinin yaşayacak olmasıdır. Bunlardan buyuk olan ana hucredir ve adeta bir koruyucu gibi kucuk “kardeşini” icine alır. 10 saat suresince tum enerjisini kullanarak onu besler ve kucuk hucrenin korunmasına yardım edecek olan ozel bir protein kılıfının oluşmasını sağlar. Boylece, ikiye bolunen parcalardan birinin icinde gelişen bakteri dayanıklı ve kendini koruyabilen nitelikteki bireyleri oluşturur. Diğeri ise koruyucu ozelliklerini diğer kardeşine vererek olur ve koruyucu bir kılıf haline gelir. İşte meydana gelen bu dayanıklı yapıya "spor" adı verilir. Dolayısıyla bakteriler, normal bolunmelerinin dışında, sporlar yoluyla dunyanın her yerine kolayca yayılırlar.
Milyonlarca Yıl Yaşayabilen Bakteriler
3400 yıl once yapılmış olan Mısır'daki Luksor Tapınağının dış cephe tuğlalarında ve 720 milyon yıllık kaya tuzu bloklarında sporlanmış halde canlı bakterilere rastlanmıştır.
Sporlanma adındaki bu şuurlu işlemi gercekleştirdiklerinde bakteriler cok ceşitli ortamlara rahatca girebilir ve geniş alanlara yayılabilirler. Nitekim, radyoaktif uranyum madenlerinde bile canlı bakteriler bulunmaktadır. 3400 yıl once yapılmış olan Mısır’daki Luksor tapınağının dış cephe tuğlalarında canlı bakterilere rastlandığı gibi, 200 milyon ve 320 milyon yıllık, hatta 720 milyon yıllık kaya tuzu bloklarında canlı bakteriler bulunmuştur. 20.000 metre yukseklikte bile bakterilere rastlanmıştır. En şaşırtıcı ornek ise cam ağacı recinesi icinde yakalanmış ve bugune kadar korunmuş 25 milyon yıllık bir arı fosilinin icinden cıkan bakteri sporlarıdır. Laboratuvarda steril koşullar altında cıkarılan bu sporlar, kulture alınmışlar ve boylelikle bakteriler oldukca uzun bir aradan sonra yeniden gelişmeye ve uremeye başlamışlardır.
Soz konusu sporlanma işlemi mikroorganizmaların neredeyse tumu tarafından gercekleştirilen bir korunma şeklidir. Bu canlıların bazıları koşullar uygunsuz bir hale geldiğinde sporlanma yontemini kullanarak buharlaşma yoluyla havaya yukselir ve bulutların arasında korunma altına alınmayı tercih ederler. Atmosfer, yayılmak veya korunmak isteyen oldukca fazla sayıda kucuk canlı spor barındırmaktadır. Kuru ve soğuk havalarda gokyuzunde kalan bu organizmalar bulutların arasında yaşadıkları bu sure icinde adeta uykudadırlar. Bulutların meydana getirdiği yağmurlarla yeryuzune inerler. Yere donuşlerinde artık eskisinden farklı bolgelere ulaşıp yeni bir koloni meydana getirebilirler. Bulutlar, aslında nesillerdir orada yaşayan, beslenen, nefes alan, hayatta kalabilmek icin ceşitli koşullara uyum sağlayan canlı kucuk mikroorganizmalarla doludur. Bakteriler bu canlıların en tedbirli olanlarıdır. Yerden kristalleşerek buharlaşan hava icinde yukarı doğru yukselirken beraberlerinde metan, fosfat, karbon, sulfur dioksit ve diğer besleyici bileşik depolarını, yani besinlerini de gotururler.
OKSİJEN SAĞLAYAN MUCİZEVİ TEK HUCRELİLER:ALGLER(SU YOSUNLARI)Bazı canlılar iclerinde porfirinli halkalar bulunan pigmentlere sahiptirler. Bu halkanın ozelliği etrafındaki elektronların serbestce hareket edebiliyor olmasıdır. İşte bu nedenle soz konusu halka kolaylıkla elektron kazanabilir veya kaybedebilir. Dolayısıyla bu halka etrafındaki ışığı ve enerjiyi hemen yakalayabilir. Yeryuzune gelen guneş ışığı da bu pigmentin kendisine cekebildiği enerjilerden biridir. Guneşin enerjisini yakalayan ve kendi bunyesine alabilen bu pigmente “klorofil” deriz. Eğer bir canlı “klorofile” sahipse, bu canlı “fotosentez” yapabilir.
Algler, klorofil iceren yeşil ve mavi-yeşil renkte ya da kahverengi ve kırmızı olabilmektedirler.
Fotosentezi ne insanlar ne de hayvanlar gercekleştirebilirler. Bu canlılar, klorofilden yoksundurlar. Bu işlem laboratuvarlarda da yapay olarak gercekleştirilemez. Klorofilde meydana gelen işlemler ve bu pigmentin mekanizması henuz tam olarak anlaşılamamıştır.
Bu mikroskobik canlılar, fotosentez işlemi ile kendi enerjilerini karşılarken yeryuzunun de buyuk bir gereksinimine cevap verirler. %30 oranında karbondioksit gazını iclerine ceker ve gezegenin %70’lik oksijen ihtiyacını karşılarlar. Ayrıca canlı turlerinin %70’i icin besin sağlarlar. Bu canlılar, sadece fotosentez yapabilecekleri bir mekanizmaya değil, bedenlerine aldıkları guneş ışığını vucutlarının ışık goremeyen kısımlarına taşımalarını sağlayan ozel bolmelere ve mekanizmalara da sahiptirler.
Bu mikro canlılar kendileri icin yaratılmış olan mikroskobik bir fabrika ile ekolojik sistemin en onemli gereksinimlerini karşılarlar; oksijen ve besin. Şimdi mikro dunyanın bu kapsamlı işlevlere sahip elemanlarından en onemlisini, yani algleri daha yakından inceleyelim: Algler sığ sularda yaygın olarak bulunan organizmalardır ve guneş ışığı goren her su yuzeyinde yaşayabilirler. Alg hucresi, renkli ve renksiz kısım olarak iki bolumden oluşur. Renksiz kısımda DNA ve bazı alglerde cekirdek bulunurken, bu bolumu cevreleyen renkli kısımda RNA ve renk veren ceşitli pigmentler bulunmaktadır.
Algler icinde bulundukları suyun organik maddelerini buyuk miktarda arttırırlar. Bu yolla suda yaşayan organizmaların besinlerini artırmaktadırlar. Dolayısıyla alglerin bulunduğu sular son derece verimli ve diğer canlıların yaşaması icin oldukca elverişlidir. Algler aynı zamanda suların yenilenmesi acısından da temizleyici bir rol oynarlar. Suda yaşayan hayvanlara besin olur, onlar icin besin uretirler.
VİRUSLEREğer evrenin başlangıcından beri saniyede bir virus pinpon topunun icine atılıyor olsa idi, şu an ancak topun yarısı dolmuş olurdu.
Mikroskobik canlılar olan virusler insan vucudunun en buyuk duşmanlarıdır. Virus, insan vucudundaki herhangi bir hucreyi secer ve onu kendisi icin bir sığınak olarak kullanır, burada coğalır ve kimi zaman olume yol acan tahribatta bulunabilir. Bir virus, proteinden bir kabuk ve kabuğun icinde kendisine ait bilgileri iceren genetik şifrelerden (DNA ve/veya RNA) ibarettir. Tek başına hayat belirtisi gosteren bir fonksiyonu veya organeli yoktur. Enerji uretebilecek veya protein sentezleyebilecek bir sistemi yoktur. Dolayısıyla bu onemli işlevleri yerine getirebilecek canlı bir hucrenin varlığına muhtactır. İşte bu nedenle bir virus milyonlarca yıl hic bozulmadan ve hicbir hayat belirtisi gostermeden olduğu yerde kalabilir. Uzun sure bekledikten sonra bir organizma ile karşılaştığında hemen canlanır ve hareketlenir.
Virusu harekete gecirmek icin tek gereken şey icine girip enfeksiyona uğratabileceği savunmasız bir hucrenin sıcaklığı ve nemidir. Bu hucrenin icine yerleştiğinde bazen bir saat icinde kendini 100 kez coğaltabilir. Bazen bir yıl icinde 20 milyon insanı oldurecek şekilde yeni bir şekle burunebilir .
Virusu harekete gecirmek icin tek gereken şey icine girip enfeksiyona uğratabileceği savunmasız bir hucrenin sıcaklığı ve nemidir. Bu hucrenin icine yerleştiğinde bazen bir saat icinde kendini 100 kez coğaltabilir. Bazen bir yıl icinde 20 milyon insanı oldurecek şekilde yeni bir şekle burunebilir .
AKARLAR
Evlerde, ozellikle de halılarda yaşayan akarlar.
Akar ya da mayt olarak adlandırdığımız canlı, herhangi bir bocekten daha farklı ozellikler taşımayan, son derece detaylı ve kompleks bir yapıya sahip olan, ama buna rağmen yine de ancak mikroskopla fark edilebilen bir mikro canlıdır. Yaşadığımız evin her yanında, yattığımız yatakta, yerdeki halıda, soluduğumuz havada kısacası yaşamımızı gecirdiğimiz her yerde bulunmaktadır. 5 ile 50 mikron arası boyutlarında olan bu canlıları cıplak gozle goremeyiz.
Bu canlılar olu deri hucreleri ve kabukları ile beslenirler. Bu nedenle insanların yaşadığı ortamlarda bulunur ve insan aktiviteleri ile cevreye yayılır, hareket ederler. Beslenme malzemelerinin toplandığı yerler ise genellikle yataklar, minderler, mobilyalar ve halılardır.
Normal şartlarda bu ilginc gorunuşlu varlıkları gorup fark edebilmeyi istemezsiniz. Cevrenizde o kadar fazla sayıdadırlar ki, yattığınız yatakta bile, ne kadar temiz olursa olsun, ortalama 10,000 tane akar bulunmaktadır. Bu canlılar urettikleri proteine karşı alerjiniz olmadığınız surece size zarar vermezler; ısırmaz, sokmaz, hastalık bulaştırmazlar.
Ancak bazı canlılar icin zararlıdırlar. Oyle ki, parazit olarak icinde yaşadığı bir arı topluluğunu, arıların ustteki olu derilerini delerek ve vucut sularını emerek ortadan kaldırabilirler. Bunun gibi pek cok bocek, hayvan ve bitkiye zarar verebilirler. Bocek akarları, boceğin olumune veya hastalanmasına sebep olurlar ama aynı zamanda meydana getirdikleri atıklarla toprağın verimini buyuk olcude artırırlar. Bazıları ise birtakım canlıların asalaklarıdır. Bazı hayvanların kulak kanallarında, akciğerlerinde ve bağırsaklarında yaşarlar. Dolayısıyla akarlar farklı ortamlarda ve insan dışında farklı canlılarla da yaşayabilirler. Everest Dağı’nın 5,000 metre yukseklikteki yamaclarında yaşayabildikleri gibi, Kuzey Pasifik Okyanusunun 5,200 metre derinliklerinde de yaşayabilmektedirler. Bunun dışında akarlar kaplıcalar, mağaralar, coller ve tundralar da dahil olmak uzere pek cok yerde bulunabilirler. 10 metre derinlikteki madenlerde, soğuk ve termik kaynaklarda 500oC kadar yuksek ısıya sahip olan yer altı sularında, havuz ve gollerde yaşayabilirler. Farklı ortamlarda yaşayabilen bu farklı turlerinin sayısının 500,000’den fazla olduğu hesaplanmıştır.
Bu canlılar olu deri hucreleri ve kabukları ile beslenirler. Bu nedenle insanların yaşadığı ortamlarda bulunur ve insan aktiviteleri ile cevreye yayılır, hareket ederler. Beslenme malzemelerinin toplandığı yerler ise genellikle yataklar, minderler, mobilyalar ve halılardır.
Normal şartlarda bu ilginc gorunuşlu varlıkları gorup fark edebilmeyi istemezsiniz. Cevrenizde o kadar fazla sayıdadırlar ki, yattığınız yatakta bile, ne kadar temiz olursa olsun, ortalama 10,000 tane akar bulunmaktadır. Bu canlılar urettikleri proteine karşı alerjiniz olmadığınız surece size zarar vermezler; ısırmaz, sokmaz, hastalık bulaştırmazlar.
Ancak bazı canlılar icin zararlıdırlar. Oyle ki, parazit olarak icinde yaşadığı bir arı topluluğunu, arıların ustteki olu derilerini delerek ve vucut sularını emerek ortadan kaldırabilirler. Bunun gibi pek cok bocek, hayvan ve bitkiye zarar verebilirler. Bocek akarları, boceğin olumune veya hastalanmasına sebep olurlar ama aynı zamanda meydana getirdikleri atıklarla toprağın verimini buyuk olcude artırırlar. Bazıları ise birtakım canlıların asalaklarıdır. Bazı hayvanların kulak kanallarında, akciğerlerinde ve bağırsaklarında yaşarlar. Dolayısıyla akarlar farklı ortamlarda ve insan dışında farklı canlılarla da yaşayabilirler. Everest Dağı’nın 5,000 metre yukseklikteki yamaclarında yaşayabildikleri gibi, Kuzey Pasifik Okyanusunun 5,200 metre derinliklerinde de yaşayabilmektedirler. Bunun dışında akarlar kaplıcalar, mağaralar, coller ve tundralar da dahil olmak uzere pek cok yerde bulunabilirler. 10 metre derinlikteki madenlerde, soğuk ve termik kaynaklarda 500oC kadar yuksek ısıya sahip olan yer altı sularında, havuz ve gollerde yaşayabilirler. Farklı ortamlarda yaşayabilen bu farklı turlerinin sayısının 500,000’den fazla olduğu hesaplanmıştır.
Akarlar su icmezler ama havadan ve ortamdan aldıkları nemi emerler. Bu nedenle bulundukları cevredeki nem onlar icin onemlidir. %70-80 gibi oldukca yuksek orandaki nemden yaklaşık 27oC sıcaklıktan hoşlanırlar.
Allah; dunyanın duzenini cok ince ve hassas dengelerle kurmuş, kucucuk bir mikroorganizmayı koskoca bir yaşamın sebebi kılmıştır. Bunun tek nedeni, insanın karşısında apacık duran bu yaratılış delilini gorebilmesi, etrafında kendisine sunulmuş olanlar ve guc yetiremedikleri karşısındaki acizliğini ve Allah’a olan muhtaclığını fark edebilmesi ve Allah’ı takdir etmesidir. Allah Kuran’da şoyle buyurmuştur:
“İşte Rabbiniz olan Allah budur. O'ndan başka İlah yoktur. Herşeyin Yaratıcısı'dır, oyleyse O'na kulluk edin. O, her şeyin ustunde bir vekildir.” (En’am Suresi, 102)
DİATOMLARAllah; dunyanın duzenini cok ince ve hassas dengelerle kurmuş, kucucuk bir mikroorganizmayı koskoca bir yaşamın sebebi kılmıştır. Bunun tek nedeni, insanın karşısında apacık duran bu yaratılış delilini gorebilmesi, etrafında kendisine sunulmuş olanlar ve guc yetiremedikleri karşısındaki acizliğini ve Allah’a olan muhtaclığını fark edebilmesi ve Allah’ı takdir etmesidir. Allah Kuran’da şoyle buyurmuştur:
“İşte Rabbiniz olan Allah budur. O'ndan başka İlah yoktur. Herşeyin Yaratıcısı'dır, oyleyse O'na kulluk edin. O, her şeyin ustunde bir vekildir.” (En’am Suresi, 102)
Sadece bir hucre zarı ve kloroplasttan oluşan tek hucreli bir canlının adeta bir kimya laboratuvarı gibi calışması ve muthiş bir sanat sergilemesi inananları hayran, evrimcileri ise caresiz bırakan cok onemli bir gercektir.
Diatomlar mikroskobik bitkisel alglerdir. En buyukleri 1 milimetre capında olan bu minik canlılardan 1 cm3 deniz suyunda, yaklaşık 10 bin tane bulunur. Okyanuslardaki canlı organizmaların %90’ını oluşturmalarına rağmen diatomların tumu suda yaşamaz. Bazıları toprak ustunde, yosunlara tutunarak ağaclarda ve hatta yeteri kadar nem olduğunda tuğla duvarlarda bile yaşayabilir. Bu canlılar icin ışık, su, karbondioksit ve gerekli besinlerin olduğu her yer uremek icin uygundur.
Yeryuzundeki hemen hemen tum canlılar, hayatlarını bir anlamda diatomlara borcludurlar. Cunku yaptıkları fotosentez sayesinde soluduğumuz oksijenin bir kısmını diatomlar uretir. Bu mucizevi mikroskobik canlılar oldukca detaylı bir mekanizmaya sahiptir. Uzerlerinde cok sayıda gozenek vardır. Bu gozenekler besinlerin iceriye girmesine ve gaz değişimi yapmalarına olanak sağlar. Diatomlar oksijen ureten mikro fabrikalar gibi calışır. Trilyonlarca diatom, bu gaz değişimi sonunda kendi ihtiyaclarının cok uzerinde oksijen ureterek atmosferdeki oksijen oranına son derece onemli bir katkıda bulunmuş olur.
Bunun yanı sıra denizlerdeki besin zinciri icerisinde de cok onemli bir rol oynarlar. Diatomlar hayvansal planktonları oluşturan kucuk canlıların temel besin kaynaklarıdır. Hayvansal planktonlar da daha buyuk turler icin besin kaynağı olan ringa gibi balıklar tarafından tuketilir. Orneğin oldukca buyuk bir canlı olan kambur balina gibi canlılar diatomlarla beslenir. Bir balinanın birkac saat tok kalabilmesi icin birkac yuz milyar diatom gereklidir.
Diatomların en etkileyici ozellikleri ise kendi inşa ettikleri kabuklarıdır. Diatomlar mukemmel mimarlardır. Silisyum iceren kabukları serttir ve muntazam ve son derece simetrik bir gorunumleri vardır. Diatomların kendileri icin inşa ettikleri bu evler, bazen parıldayan bir kozalağı, bazen bir spirali, bazen de ışıldayan kristal bir avizeyi andırır. İlginc olan ise, yirmi beş binden fazla diatom turu olmasına rağmen hicbirinin kabuğunun bir diğerine benzememesidir. Tıpkı bir kar tanesinin diğerine benzememesi gibi diatomların gorunumleri de birbirlerinden farklıdır.
Yeryuzundeki hemen hemen tum canlılar, hayatlarını bir anlamda diatomlara borcludurlar. Cunku yaptıkları fotosentez sayesinde soluduğumuz oksijenin bir kısmını diatomlar uretir. Bu mucizevi mikroskobik canlılar oldukca detaylı bir mekanizmaya sahiptir. Uzerlerinde cok sayıda gozenek vardır. Bu gozenekler besinlerin iceriye girmesine ve gaz değişimi yapmalarına olanak sağlar. Diatomlar oksijen ureten mikro fabrikalar gibi calışır. Trilyonlarca diatom, bu gaz değişimi sonunda kendi ihtiyaclarının cok uzerinde oksijen ureterek atmosferdeki oksijen oranına son derece onemli bir katkıda bulunmuş olur.
Bunun yanı sıra denizlerdeki besin zinciri icerisinde de cok onemli bir rol oynarlar. Diatomlar hayvansal planktonları oluşturan kucuk canlıların temel besin kaynaklarıdır. Hayvansal planktonlar da daha buyuk turler icin besin kaynağı olan ringa gibi balıklar tarafından tuketilir. Orneğin oldukca buyuk bir canlı olan kambur balina gibi canlılar diatomlarla beslenir. Bir balinanın birkac saat tok kalabilmesi icin birkac yuz milyar diatom gereklidir.
Diatomların en etkileyici ozellikleri ise kendi inşa ettikleri kabuklarıdır. Diatomlar mukemmel mimarlardır. Silisyum iceren kabukları serttir ve muntazam ve son derece simetrik bir gorunumleri vardır. Diatomların kendileri icin inşa ettikleri bu evler, bazen parıldayan bir kozalağı, bazen bir spirali, bazen de ışıldayan kristal bir avizeyi andırır. İlginc olan ise, yirmi beş binden fazla diatom turu olmasına rağmen hicbirinin kabuğunun bir diğerine benzememesidir. Tıpkı bir kar tanesinin diğerine benzememesi gibi diatomların gorunumleri de birbirlerinden farklıdır.
Diatomların uzerinde bulunan ve besinlerin iceriye girmesine ve gaz değişimine olanak sağlayan gozenekler de uzerlerinde taşıdıkları bu mimari yapıyı inceltir. Sonucta bu canlıların gorunumleri, son derece hassas acılara sahip mukemmel bir matematik ve tasarım harikası olarak karşımıza cıkar. Bu canlının sadece 25 mikron capında olduğunu hatırlatmakta fayda vardır. 25 mikron ise yaklaşık bir toplu iğne başı kadardır. Bir insanın 25 mikronluk bir alanda boylesine kusursuz bir estetik harikası meydana getirebilmesi neredeyse imkansızdır.
Diatomlarla ilgili dikkat ceken ikinci planlama ozelliği ise, uremeleri sırasında ortaya cıkar. Diatomlar inanılmaz hızlarda, bazıları sekiz hatta dort saatte bir bolunerek urerler. Bu nedenle 10 gun icerisinde bir diatom 1 milyar ayrı birey haline gelebilir. Bu canlıların ureme hızları da ozellikle oksijen urettikleri icin son derece onemlidir. Ureme hızlarındaki en kucuk bir durağanlık kuşkusuz bu onemli oksijen kaynağının buyuk olcude azalması anlamına gelecektir. Bu da canlılık icin tehdit oluşturabilecek bir durumdur. Ancak Allah’ın yarattığı canlılar uzerindeki rahmetinin ve merhametinin bir tecellisi olarak bu canlılar mutlaka ihtiyac olan zamanlarda ihtiyac olan miktarlarda urer ve yeryuzundeki hassas ekolojik dengeyi sabit tutarlar.
Diatomların kendi besinleri de insanlık icin onem taşımaktadır. Bu canlılar fotosentez sayesinde urettikleri minik yağ parcacıkları şeklindeki besinlerini hucrelerinin icerisinde saklarlar. Bu minik yağ parcacıkları zamanla biraraya gelir, jeolojik ve biyolojik kuvvetlerin de etkisiyle petrol yataklarının oluşmasına neden olur. Bugun kullandığımız petrolun cok buyuk bir bolumu tarih oncesi denizlerde olen diatomlar oluşturmuştur.
BAKTERİ DNA SINDAKİ DELİLLER
Bakteri, sahip olduğu yuzlerce değişik ozelliğin yanı sıra ustun yaratılışı sergileyen bir DNA’ya sahiptir. Bilinen en kucuk bakteri olan theta-x-174’un DNA’sında 5.375 nukleotid bulunmaktadır. Normal boyutlardaki bir bakteride ise nukleotid sayısı 3 milyon kadardır. Kodlanmış bu bilgiler, bakterinin yaşaması icin gereklidir ve bunlarda meydana gelebilecek en kucuk bir değişiklik bile bakterinin olmesine neden olacaktır.
Yuz milyon sayfalık bu bilgi 2-3 mikron buyukluğundeki bakterinin icinde bulunan DNA’da mevcuttur. 2-3 mikron buyukluğundeki bu hucrenin icinde bilgi taşıyan bu sarmalın uzunluğu ise 1400 mikrondur. Burada 1 mikronun, 0,001 mm. gibi cok kucuk bir birim olduğunu unutmamak gerekir. Ozel bir dizayn ile bu muthiş bilgi zinciri, kendisinden binlerce kat kucuk bir organizmanın icine sığdırılmıştır. Bu yaratılış harikasının icinde gercekleşen işlemler ise mukemmel bir organizasyon ve şuurlu bir birlikteliği gosterir. Konuyla ilgili olarak Antropolog Loren Eiseley şu acıklamada bulunmaktadır: “En basit olarak kabul ettiğimiz hucrenin icindeki fizyo-kimyasal organizasyonun detaylarını kavramak bizim kapasitemizi aşmaktadır.” (Loren Eiseley, The Immense Journey, 1957, sf.206 )
Escherichia coli bakterisinin tek bir kromozomunda 5.000 gen bulunmaktadır.
Şunu tekrar belirtmekte yarar vardır: Bu derece yuklu bir bilgi, sadece “tek bir” hucrenin yaşaması icin gereklidir. Bakterilerin, dunyanın her yanına yayılmış organizmalar olduğu duşunulduğunde, boylesine bir bilginin her bir bakteri hucresinde aynı ozen ve sıralama ile var olduğunu bilmek oldukca hayret vericidir.
Bakteriler coğalmak icin ceşitli mekanizmalar kullanırlar. Bu surecte, ikiye bolunerek, spor haline gelerek veya eşeyli olarak ureyebilirler. Bu coğalma işlemi de, bakterinin ne kadar kompleks bir yapıya sahip olduğunun diğer bir delilini teşkil eder. Bakteri hucresi bolunmeden once kromatin adı verilen yapı bolunur ve yavru hucreler 30 dakika icinde tam buyukluğe ulaşarak yeniden bolunmek icin hazır olurlar. Bakteriyel hucre bolunmesi sırasında akıllıca tasarlanmış bir sistem devrededir. Bu tasarım sırasında meydana gelen DNA kopyalanması ve hucre bolunmesi, indirgenemez kompleksliğe bir ornektir. Yani sistemin calışabilmesi icin, sistemi oluşturan butun parcaların aynı anda ve eksiksiz olarak birarada bulunmaları gerekmektedir. Boyle bir durumda evrim teorisinin temel iddiası olan kademeli ve tesadufi gelişim fikri, gecersiz bir hale gelmekte ve curumektedir. Son yıllarda yapılan calışmalar bu kompleks sistemin, tahmin edilenden cok daha karmaşık olduğunu ortaya koymaktadır.
Bakteriler coğalmak icin ceşitli mekanizmalar kullanırlar. Bu surecte, ikiye bolunerek, spor haline gelerek veya eşeyli olarak ureyebilirler. Bu coğalma işlemi de, bakterinin ne kadar kompleks bir yapıya sahip olduğunun diğer bir delilini teşkil eder. Bakteri hucresi bolunmeden once kromatin adı verilen yapı bolunur ve yavru hucreler 30 dakika icinde tam buyukluğe ulaşarak yeniden bolunmek icin hazır olurlar. Bakteriyel hucre bolunmesi sırasında akıllıca tasarlanmış bir sistem devrededir. Bu tasarım sırasında meydana gelen DNA kopyalanması ve hucre bolunmesi, indirgenemez kompleksliğe bir ornektir. Yani sistemin calışabilmesi icin, sistemi oluşturan butun parcaların aynı anda ve eksiksiz olarak birarada bulunmaları gerekmektedir. Boyle bir durumda evrim teorisinin temel iddiası olan kademeli ve tesadufi gelişim fikri, gecersiz bir hale gelmekte ve curumektedir. Son yıllarda yapılan calışmalar bu kompleks sistemin, tahmin edilenden cok daha karmaşık olduğunu ortaya koymaktadır.
KUFLER,MAYALAR,LİKENLERDEKİ DELİLLER
Bir Mantar Ceşidi: Kufler
Kufler, tıpkı bakteriler gibi uygun koşullarda hızla gelişerek insan sağlığını tehdit edici bir duruma gelirler. Bu organizmaların bazıları da gıdalarda toksin adı verilen ve insan ve hayvanlarda zehirlenmelere yol acan zehirli maddeler uretirler. Hatta bu maddelerin bazıları kanser yapıcı etkiye sahiptir. Kufler bakterilere kıyasla daha az besin oğesine ihtiyac duyan ve gelişebildikleri koşullar acısından da duşunulduğunde daha kotu şartlarda gelişebilen mikroorganizmalar oldukları icin coğu ortamda ureme olanakları bakterilere kıyasla daha fazladır.
Kufler etrafta buldukları organik artıklarla beslendikleri gibi, canlı mikroorganizmaları da besin olarak kullanabilirler. Orneğin bir beyaz kuf olan Entomophtorales, toprağın altındaki sularda yaşayan amiplerle beslenir. Cevresinde dolaşan bir amip gorduğu zaman, dokunaclarıyla onu yakalayarak tum hucre icini emer, geriye sadece zarını bırakır. Kufler bu yonleriyle etobur ozellik de gostermektedirler.
Ancak kufler, elbette sadece zarar verici organizmalar değildirler. Bu canlılar cok geniş alanlarda kullanılabilmekte ve besinlerin uretilmesinden ilacların yapımına kadar cok yonlu olarak insanlara hizmet vermektedirler. Kufler birtakım organik asitlerin, bağışıklık sistemini bastırıcı ilaclar da dahil olmak uzere bazı ilacların ve penisilin gibi ceşitli antibiyotiklerin yapımında kullanılmaktadırlar. Kuflerin bu alandaki faydaları buyuk onem taşımaktadır. Tek hucreli mantarlar olan kufler sahip oldukları ozellikleriyle birlikte elbette ki tesadufen ortaya cıkmamışlar, Allah'ın yaratmasıyla var olmuşlardır.
Fermentasyonla Besin Ureten Mayalar
Mayalar kure, oval ve silindir biciminde olan tek hucreli mantarlardır. Buyuklukleri 7-17 mikrondur. Dolayısıyla bir gram mayada yaklaşık olarak 15 milyon bağımsız hucre bulunmaktadır. Yaklaşık 600 bilinen maya turu bulunmaktadır.
Mantar ve Alglerin Ortak Yaşam Urunleri: Likenler
Bazı mantarlar alglerle ortak yaşarlar. Bu birleşimden meydana gelen yeni canlıya ise "liken" adı verilir. Likeni meydana getiren iki canlı da karşılıklı olarak birbirlerinden fayda elde etmektedirler. Mantar, algin gercekleştirdiği fotosentez işlemi sonucunda besin elde ederken, alg de mantarın kendisine sağladığı su ve mineral sayesinde kurumaktan korunmakta ve kendisi icin emin bir yerde yaşamını surdurmektedir.
Mantar ve alglerin ortak yaşam urunu olan likenler.
İki mikroorganizmanın birleşerek meydana getirdiği bu yeni canlı, mineralleri genellikle havadan ve yağmur sularından alır. Canlı, havanın toksik etkisine karşı guclu değildir, bu nedenle sadece hava kirliliğinin olmadığı yerlerde yaşayabilir. Ancak bir likenin yaşaması icin sıcaklık cok buyuk bir fark oluşturmaz. Likenler, tropik bolgelerde yaşayabildikleri gibi soğuk kutup bolgelerinde de yaşayabilirler.
Ağac govdeleri, dağ tepeleri ve cıplak kayalıklar likenlerin genel olarak yaşadıkları yerlerdir. Bu canlılar kayalıkları istila eden son derece onemli organizmalardır. Likenler toprağın meydana gelişinde oldukca onemli bir rol oynarlar. Burada mantarlara ozgu ayrıştırıcı ozellik son derece onemlidir. Liken, mantarın bu ozelliğini kullanarak kayanın uzerini yavaş yavaş ayrıştırır ve kayanın ruzgar ve yağmur ile parcalara ayrılmasına neden olur. Likenlerin bazıları oldukca sert kayaları bile cozebilecek bir guce sahiptir Bu guc sayesinde parcalara ayrılan kaya, ufalanarak toprağın meydana gelmesini sağlamaktadır. Boylesine ince bir ayrıştırmayı doğada gercekleştirebilecek başka bir canlı daha yoktur.
DEMİR KAYNAĞI BAKTERİLER
Fotosentez yapıp dunyadaki yaşama buyuk oranda katkıda bulunan, bedenimizi koruyan, yeryuzunun en onemli yaşam dongusunu meydana getiren, ama tum bu faaliyetlerine rağmen gozle gorulemeyen bu varlıkların kusursuz yaratılışlarındaki ustun akıl ve sanatı sergileyecek başka onemli ozellikleri de vardır. Orneğin yeryuzundeki demir yataklarının, hatta bedenimizdeki demirin kaynağı da bakterilerdir.
Bazı bakteriler suyun icinde erimiş olarak bulunan demiri sudan ayırma yeteneğine sahiptirler. Bu canlılar, okyanuslarda cozunen demir molekullerini bu şekilde tuketirler ve bunları kendi vucutlarında yoğunlaştırırlar. Bakterilerin vucudunda yoğunlaşan demir daha sonra okyanus tabanında demir yatakları şekline gelir. Bunlar yuz milyonlarca yıl boyunca dağlara doğru itilir ve buralarda buyuk demir yataklarını meydana getirirler. Bu demir yataklarının kazılması ile onemli miktarda demir molekulu havaya karışır. Biz ise farkında olmadan gorunmeyen bu demir tozlarını soluruz. Vucudumuza giren bu molekuller bedenimiz icin son derece onemlidirler.Vucudumuza kucuk demir molekulleri girdiği icin kırmızı kan hucrelerimizin demir taşıyan hemoglobin cekirdeği iliğimizi, yani vucudumuzda dolaşan kanın kaynağını meydana getirir.
Bakterilerin bu kimyasal etkileri ile oluşan yeraltı kaynağı sadece demir ile sınırlı değildir. Yeryuzunun en onemli ihtiyaclarından biri olan petrol de buyuk olcude bakterilerin urunudur. Fermantasyon işleminden hatırlanacağı gibi oksijensiz solunum yapan bakteriler enerjilerini etraftaki organik bileşikleri parcalayarak elde ederler. Soz konusu bakterilerin bu ozellikleri, toprak altında milyonlarca yıl once meydana gelen birikimlerin petrole donuşmesine yol acmıştır. Bu canlıların petrol uretebilmeleri icin bulundukları ortamda oksijenin tukenmesi, sıcaklığın 150 derecenin altına duşmesi ve basıncın birkac milyon yıl surmesi gerekmektedir. "Bakterinin petrol oluşumu sağlaması" kulağa şaşırtıcı gelebilir. Gercekten de şaşırtıcıdır, cunku bu akıllı mikro canlıların uzun yıllar boyunca hic durmadan boyle bir faaliyette bulunmaları, aslında sadece insanların yararına calışmak uzere yaratıldıklarının bir delilidir. Mikroorganizmaların sağladıkları faydalar, eksikliğinde acze duşeceğimiz turden hayati ihtiyaclarımızı karşılamaya yoneliktir.
Son gunlerde okyanusların tabanında yapılan araştırmalar, bakteriler hakkında, bilinmeyen bir gerceği daha ortaya cıkardı. Bilindiği gibi bakteriler fotosentez, nitrojen sabitlemesi ve fermantasyon yoluyla besin zincirinin temel halkasını oluştururlar. Okyanusun 300 metre altında yapılan araştırmalar, bakterilerin gorevlerinin bu işlemlerle sınırlı olmadığını gosteren delilleri gun ışığına cıkardı. Yeni keşfedilen ve okyanusun yuzlerce metre altında, taban ortamında yaşayan ve buradaki kayaları yiyen bakterilerin, buradaki canlılığın korunması icin temel besin işlevi gorduğu anlaşıldı...
Bakteriler aynı zamanda yaz boyunca gollerin icindeki canlıların ihtiyacı olan mineral ve besinleri hazırlamakla da sorumludurlar. Gollerde kış boyunca neredeyse olu olan bitki ve hayvanların yazın tekrar canlanırken ihtiyac duyacakları tum besin ve mineraller kışın bakterilerin yaptığı faaliyetler ile sağlanır. Kış boyu bakteriler, suyun dibine coken organik atıkları yani hayvan ve bitki olulerini ve artıkları ayrıştırarak minerallere donuştururler. Boylelikle bakterilerin icinde bulundukları goller temizlenir. Yapılan bu ayrıştırma işleminde aynı zamanda golun dibinde ceşitli mineraller de birikmiştir. Boylelikle canlılar baharda uyandıklarında besinlerini de hazır olarak bulurlar. Bakteriler sayesinde hem bulundukları ortamda bir "bahar temizliği" yapılmış hem de yazın yeniden canlanan doğa icin yeterli miktarda besin hazırlanmıştır. Yarattığı tum canlılara hesapsız rızık veren Allah, golde yaşayan birbirinden farklı ozelliklere sahip birbirlerinden farklı turdeki sayısız canlı icin de bakterileri sebep kılmıştır. Ne bakterilerin başka canlılara sağladıkları bu faydadan haberleri vardır ne de yazın hareketlenen su canlıları, besinlerin kendilerine nereden geldiğini araştırırlar. Onlar sadece kendilerini yaratan Allah'a teslim olmuşlardır.
__________________