BİLİNC VE SIRLARI
İnsanı diğer tum canlı ve cansız varlıklardan ayırt eden bilinc sahibi oluşudur. Peki bilincimizin kaynağı nedir? Eğer cevabınız "beyin" ise yanılıyorsunuz demektir. Cunku beynimiz de aynı bir sandalye veya bir bardak gibi atomların yanyana gelmesiyle oluşmuş bir madde yığınıdır.Sandalyenin atomları duşunemediğine gore, beyninizdeki atomlar da duşunemez. Bu da gosterir ki bilinciniz farklı bir kaynaktan gelmektedir. Bu kaynak, ruhtur.
Acaba neden bilinclisiniz, bunu hic duşundunuz mu?
Cevrenize baktığınızda, bilincin sıradan bir şey olmadığını kolaylıkla anlayabilirsiniz. Oturduğunuz odadaki eşyalara bakın. Bir sandalyeyi duşunun, orneğin. Bu sandalyenin bir bilinci yoktur. Kendi varlığının farkında değildir. Duşunmez, gormez, hissetmez. Sandalyeyi meydana getiren parcalarda, orneğin tahtada, civilerde, tutkalda, kumaşta, sungerde de bir bilinc yoktur. Bunları daha detaylı incelerseniz, hepsinin belli molekullerden, bu molekullerin de atomlardan oluştuğunu gorursunuz. Elbette bu atomların da bir bilinci yoktur. Belli bir duzen icinde biraraya getirilmiş, cansız, akılsız birer madde-enerji karışımıdırlar. Etrafımızdaki hangi maddeyi incelersek inceleyelim, bilincsiz olduğunu goruruz. Hangi elementlerden meydana gelmiş olursa olsun, hangi formda (sıvı, katı veya gaz halinde) bulunursa bulunsun madde bilincsizdir. Bir sandalye, bir taş, bir bardak su; hicbirinde bilinc yoktur.
Peki sizin bilinciniz nereden gelmektedir?
Eğer bu soruya "beynimden" diye cevap verecek olursanız, bu yuzeysel bir cevap olur. Cunku beyin de, detayına inildiğinde, bir sandalye, bir taş veya bir bardak su gibi atomların yanyana gelmesiyle oluşmuş bir madde yığınıdır. Bir tahta sandalyede nasıl atomlar belli bir duzen icinde bir araya getirilmişlerse, sizin beyninizdeki atomlar da belli bir duzen icinde bir araya getirilmişlerdir ve aralarında ceşitli bağlar kurularak birleştirilmişlerdir. Sandalyenin atomları duşunemediği gibi, beyninizdeki atomlar da duşunemezler.
Bu da gosterir ki, bilinciniz, beyninizdeki atomlardan, molekullerden, hucrelerden daha farklı bir kaynaktan gelmektedir. Bu kaynak, ruhtur.
‘Organize Olmuş Madde’ Safsatası
Materyalistler, madde dışındaki tum varlıkları reddettikleri icin ruhun varlığını kabul etmemek konusunda son derece ısrarlıdırlar. Bu nedenle insan bilincini, beyni oluşturan maddelere indirgemeye calışırlar. Bunun icin kullandıkları temel varsayım, "organize olmuş madde" kavramıdır. Yani onların iddiasına gore, insana bilinc kazandıran etken, beynin icindeki noronların arasında cok iyi bağlantılar olmasıdır. Bu noronlar arasındaki kimyasal ve elektriksel hareketliliğin, "benlik" dediğimiz şuuru oluşturduğunu iddia etmektedirler.
Ancak materyalizmin bu iddiası hicbir kanıta dayanmamaktadır ve ayrıca mantıksal olarak da kabul edilemezdir. Maddenin, organize oldukca şuur kazandığını iddia etmek oldukca akıldışıdır. Ayrıca, bunu gosteren hicbir kanıt yoktur. Canlılar dışındaki en iyi "organize olmuş madde"ler, gunumuzun bilgisayarlarıdır. Ama bu bilgisayarların hicbirinde bir "benlik şuuru" yoktur ve bunun sağlanabileceğine dair varsayımların boşuna olduğu da anlaşılmış bulunmaktadır. Bir bilgisayar, cok iyi bir programlama sayesinde cok başarılı işlemler yapabilir, ama bir "bilinc" sahibi olamaz. Bir bilgisayar ne kadar gelişmiş olursa olsun, sonucta bir "hesap makinesi"dir. Dahası, sozunu ettiğimiz bilgisayarlar, insan bilinci tarafından tasarlanmış, buyuk bir bilgi ve teknoloji sayesinde uretilebilmiş araclardır. İnsan bilincinin cok cok gerisinde olan bilgisayarların, maddenin kendi kendini rastlantılar sonucunda organize etmesiyle oluştuklarını iddia etmek son derece mantıksız ve akıl dışı iken bilgisayarlardan cok daha ustun ve kompleks olan insan bilincinin rastlantılar sonucunda oluştuğunu iddia etmek cok daha mantıksızdır.
Hicbir rastlantısal olay, yuzmilyarlarca yıl verilse dahi, duşunme, zevk alma, karar verme, adalet, durustluk, merhamet, şefkat, sevgi gibi hislere sahip, heyecanlanmayı, ozlemeyi, vefayı bilen bilinci, cansız maddeleri bir araya getirerek oluşturamaz. Hicbir rastlantısal olay, akledemeyen, duşunemeyen bir varlığa sanat eserleri meydana getirebileceği, en zor matematik problemlerini cozebileceği, uzaya gidecek teknolojiyi uretebileceği, atomları inceleyerek cozebileceği bir bilinci kazandıramaz. Yuz milyarlarca yıl gecse ve butun imkanlar verilse dahi bir maymun, Rembrandt gibi resim yapıp, Beethoven gibi besteler yapamaz, New York gibi bir şehri inşa edip Einstein gibi fiziğin kanunlarını cozemez.
Beynin İşlevlerini Aşan Bir Olgu
Ruhsal ozelliklerin beyinden kaynaklandığına inanan materyalistler, beynin yapısı cozuldukce giderek daha buyuk bir cıkmaza duşmektedirler. Gunumuzde beyinde butun duyulara ait merkezler tespit edilebilmektedir. Bir kası calıştırmak icin hangi bolgenin kullanıldığı, beyindeki elektriksel ve kimyasal faaliyetler gozlemlenerek saptanmaktadır. Hatta bu bolgelere yapılan mudahalelerle ceşitli tedaviler yapılabilmektedir. Yani bilim adamları neredeyse beynin butun organik işlevlerini, bunların hangi mekanizmalarla calıştığını tespit etmişlerdir. Ancak, insanın ayırt edici ozelliği olan bilince ve ona bağlı ozelliklere ait bir bolge beyinde yoktur. Bu nedenle, ruhu beynin bir fonksiyonu olarak kabul eden (yani ruhu maddeye "indirgemeye" calışan) materyalist anlayış, insanın sırlarını cozduğunu zannederken gercekte buyuk bir sırla karşı karşıya kalmıştır.
Bilinc Mucizesi
Beyin algılarla bağlantılı olarak calışan ve belirli merkezlerde bu algıları toplayarak bunları birleştiren bir organdır. Ancak beyinle ilgili butun bilgilerin toplamı dahi, bilim adamlarına bilinc hakkında aradıkları cevabı vermemektedir. Ornek olarak, gorme işleminin nasıl gercekleştiğini ele alalım. Bir cisimden orneğin bir cicekten gelen uyarılar gozumuze ulaşır. Goz, bir kamera gibi bu goruntuyu yakalar ve beyindeki sinirlere iletir. Sinirler boyunca yol alan cicek goruntusune ait bilgiler, beynin gorme merkezine ulaşır ve bu bolgede cicek goruntusu meydana gelir. Buraya kadar olan surecte beynin mekanik işlemleri soz konusudur. Ancak beynin gorme merkezinde duran cicek goruntusunu goren, onun bir cicek olduğunu anlayan, hafızasındaki diğer ciceklerle kıyaslayan, cicekten aldığı kokularla anıları canlanan varlık, beynin bizim anlayabildiğimiz maddi yapısının dışındadır. Beynin icinde oluşan goruntuyu bir goze ihtiyac duymadan goren, bu goruntunun kokusunu bir burna ihtiyac duymadan koklayan bir varlık vardır. Bilim adamlarını hayrete duşuren mucizevi nokta budur.
Beynin sinirlerden, atomlardan oluşan maddesel yapısı, insanın hizmetine verilmiş ustun bir makinedir. Ancak insanın ruhuna ait olan ve insanı insan yapan ozellikler beynin bu maddesel yapısının dışındadır. Beyin, bu ozelliklerin ortaya cıkışında sadece bir aracı gorevi gormektedir. Yani ruhun kendi dışındaki dunyayla bağlantısı, beyinde odaklanan algı merkezleri sayesinde gercekleşmektedir.
Bilinc calışmalarının onde gelen bilim adamı Eccles’ın bu konudaki yorumu şoyledir: "Materyalist cozumler bizim tecrube ettiğimiz eşsizlik karşısında caresiz kaldıkları icin, Benlik veya Ruh eşsizliğine doğaustu, ruhsal bir yaratılış ozelliği vermek zorunda kalıyorum. Teolojik terimlerle acıklamak gerekirse: her bir Ruh, dollenme ve doğum arasında gelişen fetuse ekilmiş yeni bir İlahi yaratılıştır."
Bilinc, bir anda ortaya cıkmış, sadece insana ozgu ustun bir ozelliktir. Allah, bu ozelliği insana akletmesi icin vermiştir. İnsanın yapması gereken ise; alemleri yoktan vareden Yuce Allah’ı gerektiği gibi tanıyıp takdir etmek ve kendisine verilen sayısız nimete, her an şukretmektir.
ZEKA NEDİR?
Zeka, en bilinen anlamıyla insanın duşunme, gercekleri algılama, yargılama ve sonuc cıkarma yeteneklerinin tamamıdır. İlk kez karşılaşılan ya da ani olarak gelişen olaylara uyum sağlayabilme, anlama, oğrenme, analiz yeteneği, beş duyunun, dikkatin ve duşuncenin yoğunlaştırılması, ayrıntılara dikkat edilmesi zeka sayesinde gercekleştirilir. Zekanın farklı tanımlarının olmasına karşılık, zekaya ilişkin teorilerin tumunde zekanın, kişinin doğuştan sahip olduğu, coğunlukla kalıtımla kuşaktan kuşağa gecen ve merkezi sinir sisteminin işlevlerini kapsayan; deneyim, oğrenme ve cevreden kaynaklanan etkenlerle bicimlenen bir birleşim olduğu belirtilir.
Zekanın Yeri: Beyin
Zekanın beyinde yer aldığı kabul edilir. Bir insan beyninde 10 milyardan fazla sinir hucresi bulunmakta, her bir hucre ortalama 10.000 hucre ile bağlantı icerisinde calışmaktadır. Noron adı verilen bu sinir hucrelerinde sinyaller, cok karmaşık elektro-kimyasal olaylar zinciriyle meydana gelen ve sayısı saniyede 1000e kadar cıkabilen titreşimler halinde iletilmektedir.Bir kişi yeni bir ortamda karmaşık problemler cozerken beyninin hangi alanlarını kullanır? sorusu, zekanın iki temel unsuru olduğunu ortaya cıkarmıştır. Bunlar yeni bir bilgiyi işleme hızı ve belleğin hızıdır. Zeki kişiler kısa sureli belleklerinde daha cok sayıda bilgi tutabilmekte ve bu bilgiler uzerinde ceşitli işlemler gercekleştirebilmektedirler.
Araştırmalar daha zeki insanların, beyin aktivitelerini daha kucuk alanlara sığdırarak, karmaşık işlemleri cozumleyebildiklerini gostermektedir. Bu kişilerin beyinlerindeki aktive olan alanlar, o iş icin kendilerine gerekli olan alanlardır. Daha az yetenekli kişilerin ise aynı işlem icin beyinlerinde cok daha geniş bir alanı aktive etmeleri ve bunun icin de cok daha fazla enerji harcamaları gerekmektedir. Kısaca bilimsel bulgular, daha zeki beyinlerin daha verimli calıştıklarını ortaya koymaktadır.
NASIL GORUYORUZ?
Yaşadığımız dunya ile ilgili tum bilgilerimiz bize beş duyumuz aracılığı ile ulaşır. Gozumuzun gorduğu, elimizin dokunduğu, burnumuzun kokladığı, dilimizin tattığı, kulağımızın duyduğu bir dunyayı tanırız. Doğumumuzdan itibaren bu duyulara bağlı olduğumuz icin "dış dunya"nın, duyularımızın bize tanıttığından farklı olabileceğini hic duşunmemişizdir. Gorme cok aşamalı bir bicimde gercekleşir.
Gorme sırasında, herhangi bir cisimden gelen ışık demetleri (fotonlar), gozun onundeki lensin icinden kırılarak gecer ve gozun arka tarafındaki retinaya ters olarak duşerler. Buradaki hucreler tarafından elektrik sinyaline donuşturulen gorme uyarıları, sinirler aracılığı ile, beynin arka kısmındaki gorme merkezi adı verilen kucuk bir bolgeye ulaşırlar. Bu elektrik sinyali bir dizi işlemden sonra beyindeki bu merkezde goruntu olarak algılanır. Yani gorme olayı, gercekte beynin arkasındaki kucuk, ışığın hicbir şekilde giremediği, kapkaranlık bir bolgede yaşanır. Şimdi genelde herkesce bilinen bu bilgi uzerinde bir kez daha dikkatlice duşunelim: Biz, "goruyorum" derken, aslında gozumuze gelen uyarıların elektrik sinyaline donuşerek beynimizde oluşturduğu "etkiyi" goruruz. Yani "goruyorum" derken, aslında beynimizdeki elektrik sinyallerini seyrederiz. Hayatımız boyunca gorduğumuz her goruntu bir kac cm3'luk gorme merkezinde oluşur. Okuduğunuz bu satırlar da, ufka baktığınızda gorduğunuz ucsuz bucaksız manzara da, bu kucucuk yerde meydana gelmektedir. Bu arada gozden kacırılmaması gereken bir nokta daha vardır.Kafatası ışığı iceri gecirmez, yani beynin ici kapkaranlıktır. Dolayısıyla beynin ışığın kendisiyle muhatap olması asla mumkun değildir.
GERCEK MUTLAK VARLIK ALLAH'TIR
Gunumuzde bilimsel gelişmeler gostermektedir ki maddesel dunyaya ulaşmamız imkansızdır. Muhatap olduğumuz tum nesneler, gercekte gorme, işitme, dokunma gibi algıların toplamından ibarettir. Algı merkezlerindeki bilgileri değerlendiren beynimiz, yaşamımız boyunca maddenin bizim dışımızdaki "aslı" ile değil, beynimizdeki kopyaları ile muhatap olur. Biz ise bu kopyaları dışımızdaki gercek madde zannederek yanılırız. Elinizdeki dergi, icinde oturduğunuz oda, kısaca onunuzdeki butun goruntuler gercekte beyninizin icinde gorulmektedir. Peki bu goruntuleri beyninizin icinde goren kimdir?
Beyninizin icinde, bir goze ihtiyac duymadan bu derginin goruntusunu goren, gorduklerini anlayan, okuduklarından etkilenen, bunlar uzerinde duşunen kimdir? Beyne ulaşan elektrik sinyallerini bir kulağa ihtiyac duymadan, bir dostunun sesi veya en sevdiği şarkı olarak dinleyen, dinlediklerinden zevk alan kimdir? Bu algıladıkları ile duşunen, sevinen, uzulen, heyecanlanan varlık, protein ve yağlardan oluşan beynin kendisi olabilir mi?
Bu sorular uzerinde duşunen bir insan şuurlu olarak goren, işiten ve hisseden varlığın madde otesinde bir varlık olduğunu hemen gorecektir. İşte bu varlık "ruh"tur. "Maddesel dunya" dediğimiz algılar butunu, işte bu ruh tarafından seyredilen bir hayaldir. Ve biz bu hayalin, beynimiz dışında maddesel bir karşılığı var mı asla bilemeyiz. Cunku duyularımız aracılığı ile hicbir zaman beynimizin dışındaki dunyaya ulaşamayız. Nasıl ruyalarımızda maddesel karşılığı olmayan olay ve nesneleri gercekmiş gibi goruyorsak, bu dunya hayatına ait goruntuleri de maddesel karşılıkları olmadan, beynimizde oluşan goruntuler olarak goruyor olabiliriz.
Sonuc olarak bizim madde olarak algıladığımız herşey, ruhumuzun gorduğu algılardan ibarettir. Bu satırları yazan ve okuyan akıllı varlıklar, birer atom ve molekul yığını -ve bunların arasındaki kimyasal reaksiyonlar- değil, birer "ruh"tur. Tum bu gercekler, bizi cok onemli bir soruyla daha karşı karşıya getirir: Madem maddesel dunya olarak tanıdığımız şey gercekte ruhumuzun gorduğu algılardan ibarettir, o halde bu algıların kaynağı nedir?...
Bu soruya cevap verirken dikkat edilmesi gereken gercek şudur; maddenin kendi başına bağımsız bir varlığı yoktur. Madde bir algı olduğuna gore, "yapay" bir şeydir. Bu algının bir başka guc tarafından yapılması, daha acık bir ifadeyle yaratılması gerekir. Hem de surekli olarak yaratılması gerekir. Bu, bir televizyon ekranında goruntunun devam edebilmesi icin, yayının da surekli devam etmesi gibidir. Peki bizim ruhumuza yıldızları, dunyayı, bitkileri, insanları, bedenimizi ve gorduğumuz diğer herşeyi surekli olarak seyrettiren kimdir? Cok acıktır ki, icinde yaşadığımız tum maddesel evreni, yani algılar butununu yaratan ve surekli yaratmaya devam eden ustun bir Yaratıcı vardır. Bu Yaratıcı sonsuz bir guc ve bilgi sahibidir. O Yaratıcı Alemlerin Rabbi olan Yuce Allah'tır.
__________________
Metafİzİk varlik delİllerİ
Dini Bilgiler0 Mesaj
●16 Görüntüleme
- ReadBull.net
- Kültür & Yaşam & Danışman
- Eğitim Öğretim Genel Konular - Sorular
- Dini Bilgiler
- Metafİzİk varlik delİllerİ