Arkadaşlar Kur'andaki Tukenmeyen Mucize kitabını belki okumuşsunuzdur ama ben bu kitabı birde e ortama dokeyim dedim sanırım forumda daha onceden verilmemişti bu yazıları Word Belgesi halinde isteyenler olursa e mailımı yazsınlar yollarım [email protected] .Ben 13 yaşındayım ve kitabı her boş bulunduğum zamanda diğer şeylerden onde tutyorum.evet uzun lafınkısası işte Yazımız stek olursa serinin devamını getireceğim!
SUREKLİ GENİŞLEYEN BİR EVRENDE YAŞIYORUZ
Ve Evren'i (Goğu) kuvvetimizle kurduk, muhakkak ki onu genişletmekteyiz.
51-Zariyat Suresi 47
Ayette "Evren, gok" diye cevirdiğimiz kelime Arapca "sema" kelimesidir. Bu kelime aynı Turkce'deki "gok" kelimesi gibi hem Evren'i, hem Dunya'nın tavanını ifade eder. Yeryuzunun ustunun tumu "sema" diye adlandırılır.
Evren sonsuz mudur? Yoksa Evren sınırlarla cevrili durağan-sonlu bir yapıda mıdır ? İşte size insanlığın buyuk dehalarının tarihin en başından beri en hararetli tartıştıkları konulardan biri.
Diyebiliriz ki insanlık tarihinde cok az konu bu kadar hararetle tartışılmış ve tum uğraşlara rağmen bu konuda işin icinden cıkılamamıştır. İlk once felsefenin icinde, daha sonra ise felsefeden bağımsızlığını ilan eden fizikte, Evren'in sınırlarının sonsuz olup olmadığı tartışılmıştır. Tarihin en parlak simalarının bir kısmı Evren'in sonsuz olduğunu, buna karşın bircok unlu duşunur de Evren'in sınırlarla cevrili bir şekilde sonlu olduğunu soylemiştir. Oysa Kuran bu iki goruşun dışında surekli genişleyen dinamik bir Evren modeli cizmiştir. Kuran'ın cizdiği model, Evren'in her an bir sonu olmakla sonsuz Evren modelinden, surekli genişlemekle ise durağan sınırlı Evren modelinden ayrılmaktadır. Boylece insanlığın bu en buyuk tartışmasında Kuran tum duşunurlerin dışında ucuncu bir modeli tarif etmiştir.
İşte Kuran'ın Allah tarafından indirilip indirilmediğini anlamak isteyenler icin bir test imkanı. Bir tarafta ne felsefe, ne fizikle uğraşmış coldeki Muhammed. Diğer tarafta felsefenin, fiziğin unlu duşunurlerinin iddiaları. İşte Aristo, işte Ptolemy, işte Giordano Bruno, işte Telesio Patrizzi, işte Galieo Galilei, işte Isaac Newton... Dunya tarihinin bu en buyuk dehaları gozlemleriyle, formulsel uğraşlarıyla Evren'in sınırlı, sonlu veya sonsuz olduğunu iddia etmişler, fakat hicbiri genişleyen dinamik Evren modelini cizememişlerdir. Ancak 20. yuzyılda Edwin Hubble'ın gelişmiş teleskobuyla gozlemleri, tum yıldız kumelerinin hızla birbirlerinden uzaklaştığını tespit etmiş, boylece genişleyen dinamik Evren modeli doğrulanmıştır.
Evren'in genişlediği ilk kez 1900'lu yıllarda ortaya atılmıştır. 1900'lu yıllardan once Kuran dışında bu iddiayı ortaya koyan tek bir kaynak bile yoktur. Tek bir kaynak bile!..
MUHAMMED'İN coLDE SAKLADIĞI TELESKOP
Kuran'ın Allah tarafından indirildiğini inkÂr edenler, Muhammed Peygamber'in Kuran'ı uydurduğunu soylemektedirler. Peki bunu soyleyenler Muhammed Peygamber'in Evren'in genişlediğini, 1900'lu yıllardan once bilen Dunya tarihindeki tek kişi olmasını nasıl acıklayacaklar? Acaba Muhammed Peygamber 1900'lu yıllarda yapılmış olan teleskobun bir benzerini 600'lu yıllarda icat etmişti de, bu teleskobu kumlar altında mı gizliyordu? Acaba Muhammed Peygamber teleskobu kullanmayı, yıldızların hareketlerini yorumlayacak astrolojik bilgiyi biliyordu da, bunu insanlardan mı saklıyordu? Eğer Muhammed Peygamber deli olduğu icin Peygamber olduğunu iddia etti denirse; bu nasıl bir deliliktir ki kendi doneminin insanlarının hicbirinin bilmediği ve bilmesine imkan olmayan, kendisinden 1300 yıl sonra ancak anlaşılacak olan bir gerceği biliyordu? Eğer Muhammed Peygamber kendi menfaatleri icin dini uydurdu denirse; bu nasıl bir menfaat uydurmadır ki bu kişinin uydurdukları ancak 1300 yıl sonra tam anlaşılıyor; fakat kendi doneminde bu ayeti soylemesi kendisine hicbir menfaat sağlamıyor, hatta gozleriyle Evren'in genişlediğini fark edemeyen duşmanlarına belki koz bile vermiş oluyordu. Menfaat icin hareket eden kişi, kendi yaşarken kendisine faydası olmayan, hatta kendi doneminde anlaşılmadığı icin eleştirilmesine yol acacak bir şeyi soyler mi? Eğer tum bu gerceklere karşın hÂl bir kişi "Muhammed Peygamber kendi aklıyla bunu bildi" derse; bu nasıl bir akıldır ki kimsenin bilemediğini biliyor fakat bunları kendi bildiğini kabul edeceğine, Allah bana bildirdi diye yalan soyluyor! Toplu iğneyi bulan bir kişi bile bu buluşuyla ovunme eğilimindeyken, Muhammed Peygamber niye aklıyla ovunmuyor da "Bu (Kuran) benden değildir, bu Allah'tandır." diyor. Tevazudan mı? Bir yandan Peygamber olduğunu soylerken inanılamayan, yalancılıkla itham edilen, boylece ahlÂken duşuk bir mertebede gosterilen kişiyi, tevazu sahibi diye mi yuceltecekler? Evet inkÂr etmekte ısrar edenlere bir soru da biz soralım: “Siz neyi savunduğunuzun, ne dediğinizin farkında mısınız?”
EVRENİN GENİŞLEDİĞİ NASIL ANLAŞILDI?
Buyuk deha Newton'un fiziğinde bir eksik vardı. Newton, sonsuz genişlikte ve değişmeyen bir Evren modeline inanıyordu. Newton'un yercekimi yasaları bir sorunla karşılaşıyordu. Nasıl oluyordu da Evren'in başlangıcından beri gecen cok uzun zaman surecinde tum madde birbirini cekip tek bir bileşime donuşmuyordu? Oysa Einstein'ın Newton'dan sonra ortaya koyduğu formullerde kutlenin varlığıyla zaman ve mekan değişiyordu.
Bilimsel platformda Evren'in genişlediğini ilk kez Lemaitre ortaya attı. Resimde Lemaitre ve Einstein birarada goruluyor.
Einstein'ın formullerinden yola cıkan Rus fizikci Alexander Friedmann en ufak bir etkide Evren'in genişleyeceğini veya daralacağını keşfetti. Bu keşfin değerini anlayıp Evren'in genişlemekte olduğunu ise acıkca, iddialı bir şekilde ilk savunan, Belcikalı papaz ve bilim adamı Georges Lemaitre oldu. Lemaitre, Evren'in genişlemesini geri sardığımızda Evren'in tek bir birleşimden patlayarak oluştuğunu, daha sonra Evren'in genişlediğini; bir meşe palamadundan bir meşe ağacının buyumesi gibi Evren'in bu tek atomdan ortaya cıktığını soyledi. Bu o kadar inanılmaz gozukuyordu ki, başta bu iddiaya kendi formullerinden ulaşılan Einstein bile inanamadı. Lemaitre'nin fizikten pek anlamadığını soyleyerek, Evren'in sonsuz genişlikte ve değişmez olduğunu soyledi.
İlk başta, Evren'in genişlediği kuramsal olarak ortaya konmuştu. Hicbir felsefecinin tarihin uzun zaman diliminde ortaya koyamadığı bir acıklama, Kant gibi bir felsefecinin "Saf Aklın Eleştirisi" eserinde, zihinsel catışkılardan (zihnin cozemeyeceği sorunlardan) biri olarak gorduğu ve "Zihin bu sorunu cozemez" dediği konuda ortaya konmuştu. Bu kuram her şeye uyuyor ve Evren'in neden yercekimine rağmen cokmediğini acıklayarak Newton ve Einstein formullerinin bir birleşimini veriyordu. Alternatifi yoktu. Doğru anahtarın kendi kilidine uyması gibi, doğru acıklama Evren'sel tabloya uymuştu. Fakat bilim dunyasında ilk defa duyulan bu acıklama klasik tepkiyle karşılaşmıştı: Hayır, olamaz!
Aynı yıllarda Amerikalı astronom Hubble, tum bu kuramsal tartışmaların dışında, Mount Wilson gozlemevinde son derece gelişmiş teleskobu ile gozlemler yapıyordu. Hubble tum galaksilerin birbirinden uzaklaştığını, boylece Evren'in genişlediğini gozlemsel olarak buldu. Boylece gormediğimize inana-mayız diyenlere Hubble; "Gorduğunuze inanmalısınız" dercesine genişlemeyi ispatladı. (Hubble bu tespitini Doppler etkisiyle yaptı. Buna gore uzaklaşan cisimlerin dalga boyları ışık dalgalarının spektrumunda uzar; boylece kırmızıya kayar, cisimler yaklaşıyor ise dalga boyu kısalır, boylece maviye kayar.) Tum galaksilerden gelen ışığın, spektrumda kırmızıya kayması, tum galaksilerin uzaklaştığını gosteriyordu. Hubble bu gozlemiyle beraber carpıcı bir yasa da buldu, galaksilerin uzaklaşma hızları, galaksiler arasındaki uzaklıkla doğru orantılıydı. Galaksi ne kadar uzakta ise, o kadar hızlı uzaklaşıyordu. Bu sonuc tekrar tekrar test edildi. 1950'de ABD'de Mount Palamar'da Dunya'nın en buyuk teleskobu inşa edildi. Tum testler, yeniden kontroller hep bu gozlemi doğruladı. Hatta olcumler yapılıp Evren'in ilk yaratılış anının yaklaşık 10-15 milyar yıl once olduğu iddia edildi.
Hubble'ın calışmalarıyla Einstein da, Lemaitre de ilgileniyordu. Daha once Lemaitre'ın goruşlerine katılmayan Einstein, bir konferansta Lemaitre'e haklı olduğunu beyan etti. Bu duşunceye inanmamasına yol acan goruşlerinin hayatının en buyuk hatası olduğunu itiraf etti. Boylece Evren'in dinamik, surekli genişleyen yapısı gozlemlerle doğrulanmış bir şekilde anlaşıldı, donemin en buyuk fizikcisi Einstein da bu sonucu kabul etti.
Hubble'ın ve Lemaitre'ın orneklerinde bir fizikcinin gerek kuramsal, gerek gozlemsel yolla bir sonuca ulaştıklarında o sonucu nasıl sunduklarını goruyoruz. Lemaitre kuramsal olarak ulaştığı sonuca dayanak olarak Einstein'ın formullerinden nasıl cıkarım yaptığını gosterirken, Hubble yaptığı gozlemlerin verilerini ve sonuclarını sunmaktadır. Boylece fizikcilerin vardığı sonuc bir kitap dolusu altyapıyla bir arada ortaya konmaktadır. Fizik kural-larının Yaratıcısı tarihteki en buyuk tartışmalarından birinin cevabını Kuran'da vermektedir. Kuran, bilim adamlarından farklı olarak doğrudan sonucu verir, bu sonuca gidiş yolları, bu sonuca nasıl ulaşıldığı onemli değildir. cunku bu bilgiyi veren bu aracları kullanmadan bu bilgiyi bilmektedir. Evet, Kuran doğrudan sonucu verir. cok emin, cok kısa, cok net, cok acık bir şekilde.
Herhangi birimiz Evren'e ustten bakma şansına sahip olsaydık ve biri bize "Evren'i tarif et" deseydi, herhalde ilk soyleyeceğimiz şeylerden biri Evren'in genişlediği olurdu. Ancak bilimsel birikim ve gelişmiş teleskoplarla farkedebildiğimiz bu gerceği, Kuran'ın 1400 yıl once soylemesi ne muthiş bir olaydır. Bazıları "Hz. İsa korleri iyileştirecek şekilde mucizeler gosterdiyse, niye cevresindeki herkes iman etmedi?" diye sormaktadır. İşte dine bilimle karşı cıkılmaya calışıldığı bir ortamda, Kuran, bilimin en zor birkac sorusundan birine bir cevap vermekte ve tarihte bu cevabın aynısına rastlanmamaktadır. Gelişmiş teleskopların icadıyla yapılan gozlemler Kuran'ı doğrulamakta, Kuran'ın bu mucizesinin benzerini hic kimse gosterememekte, fakat inanmaya niyetli olmayanlar yine inanmamaktadır. Zaten Kuran bazı insanların hangi mucizeyi gorurlerse gorsunler inanmayacaklarını belirterek insan psikolojisinin bu yonunu acıklamada da mucize gostermiştir. Sanırız bu orneği goren kişi, İsa'nın ve diğer Peygamberlerin gosterdiği mucizelere karşı kendilerine niye inanılmadığını anlayacaktır. Mucizelerin şekli, zamana gore değişmekte, fakat, hep acık arayan, gerceği bulmaya calışmak yerine, ben nasıl inkÂr ederim diye duşunen bazı insan tipleri hic değişmemektedir.
MADDENİN KOKENİNDE KUVVET OLMASI
Evren'in genişlediğini soyleyen ayetin başında Evren'in kuvvetle yaratıldığı acıklan-maktadır. Bu ayette "kuvvet" diye cevirdiğimiz kelime "Eyd" kelimesi olup "yed" kokunden gelir ve "el" anlamına geldiği gibi, Kuran'ın bircok yerinde "kuvvet" anlamında da kullanılır. orneğin aynı kelime 38-Sad Suresi-17. ayette gecer ve "...Davud'u, kuvvet verdiğimiz kulumuzu hatırla..." diye bu ayet tercume edilir. Ayetin kuvvete dikkat cekmesinin onemli bir nok-tayı vurgulama olasılığı vardır (Kuran'daki bilimsel mucizelerin bazısı acıkca soylenerek gercekleşmektedir. Evren'in genişlediğinin soylenmesi gibi... Bazı bilimsel mucizeler ise işaretle belirtilmişlerdir ki, bu mucizelere ancak yorumla varılabilir. Biz kitabımızda acık gorduğumuz bir cok mucizeyi secerek acıklıyoruz. Fakat yorumla cıkabilecek bazı mucizeleri ise ana bir başlık acmadan, bir alt başlıkla, bu şekilde dikkatlerinize sunmak istiyoruz). Bu "kuvvet" bir atomun cekirdeğine kuvvet veya gucun yığıldığı veya cekirdeğin bu guc ve kuvvetin uzerine inşa edildiği gerceğine denk gelmektedir. Einstein'ın E=mc2 şeklinde formule ettiği denklem, tum Evren'in kuvvet uzerine bina edildiğini gostermektedir (Enerji = Kutle x Işık Hızının karesi). Bu formul belki de fiziğin en onemli formuludur. Stephen Hawking satış rekorları kıran kitabı "Zamanın Kısa Tarihi"nde matematiksel denklemler kullanmaktan kacınmış fakat bir tek Einstein'ın bu formulunu kullanmıştır. Bu formulle kutle veya maddenin, enerjinin bir bicimi olduğu, maddenin enerjiye donuşebilirliği ortaya konmuştur. Boylece madde ile kuvvetin ayrımı yerine, maddenin kuvvet olarak tarifi mumkun olmaktadır. Buradan da Evren'deki maddenin kuvvet ile yaratıldığının soylenmesinin ne kadar onemli fiziksel bir gercekliğe işaret ettiği anlaşılabilir. Guneş'ten sayısız galaksilere, supernovalara kadar her şey aslında kuvvetten oluşmuştur.
Buyuk Patlamadan sonra bu kadar cok maddenin, yercekimi kuvvetinin etkisiyle birbirinin uzerine kapanmadan, bu kadar geniş bir alanda, bu kadar buyuk bir hızla birbirinden uzaklaşması, Buyuk Patlama'da uygulanan kuvvetin olağanustuluğunu gostermektedir. Bu kuvvet sayesinde Evren genişlemekte ve madde birbirini cekip yeniden kapanmaktan kurtulmaktadır. Bu kuvvet hem cok buyuktur, hem de Allah'ın ustun bilgisiyle cok ince bir şekilde ayarlanmıştır. Bu kuvvet eğer daha zayıf olsaydı gezegenler oluşmadan madde birbirini cekerek kapanacak ve ne galaksiler, ne dunyamız, ne de hayat oluşacaktı. Eğer patlamada uygulanan kuvvet daha şiddetli olsaydı; madde o kadar buyuk bir alana yayılacaktı ki, yine ne galaksiler, ne dunyamız, ne de hayat olacaktı. Bir fizikcinin cok guzel bir benzetmesine gore; bu patla-manın galaksilerin, dunyamızın, hayatın oluşacağı şekilde ayarlanmasının olasılığı; bir kurşun kalemi havaya attığımızda, sivri ucu uzerinde durması kadar bile değildir. Allah, bu patlamayla hem kudretinin buyukluğunu, hem kendisinin bilincli olarak ilk andan itibaren nasıl her şeyi ayarladığını gostermekte, ayrıca mesajı Kuran'da bu oluşumları anlatarak Kuran'ın kendi mesajı olduğunu da ispat etmektedir.
Boylece Kuran tek bir ayette, 1900'lu yıllardan once Evren'in genişlediğini soyleyen tek kitap olma mucizesini gostermekte, aynı zamanda aynı ayetle maddenin kuvvetle yaratıldığına da işaret ederek buyuk mucizesini daha da guclendirmektedir.
E=mc2 formulunden, ışığın hızının buyukluğunden dolayı atomun icinde depolanmış olağanustu enerjinin varlığı anlaşılmış ve atom santrallerinden, atom bombalarına kadar yeni buluşlar bu formulun mantığına dayanılarak yapılmıştır. Einstein'a kadar duşunurler maddeyi hareketsiz ve hareketi ise bu hareketsiz maddenin bir tur itme sağlayarak neden olduğu bir etkinlik olarak gormuşlerdir. Leibniz (1646-1716), Allah'ın hareketi maddeye ickin yarattığını (hareketin maddenin ic yapısından kaynaklandığını) soyleyerek maddenin enerjiye indirgenebilir olduğu fikrine yaklaşmıştır; ama bilim dunyasında bu buluşun tam anlamıyla ortaya konuşu formuluyle Einstein'a aittir.
KURAN'DA BİZ İFADESİNİN KULLANILMASININ SEBEBİ
Bu bolumde incelediğimiz ayetteki "Biz" ifadesinin neden kullanıldığını acıklamakta fayda goruyoruz. Arapca'nın bu konudaki dil ozelliği bilinmediği icin sorularla karşılaşıyoruz. Kuran'da Allah kendisi icin birinci coğul şahıs olarak "Biz" ifadesini de, birinci tekil şahıs olarak "Ben" ifadesini de kullanır. Bu Arapca'nın dil ozelliğinden kaynaklanır. Arapca'da ve başka bazı dillerde de azamet, yucelik ifadesi olarak bazen bir kişi kendisi icin birinci coğul şahıs olarak "Biz" ifadesini kullanır. Nitekim gerek Turkce'mizde, gerek başka dillerde karşımızda tekil şahıs varken yucelik, saygı ifadesi olarak ikinci tekil şahıs olan "Sen" yerine "Siz" demekteyiz. Turkce'de tekil olarak yaptıklarımız icin de bazen birinci coğul olarak "Biz" ifadesini kullanırız, fakat bu karşımızdaki tekil şahıs icin coğul olan "Siz" ifadesini kullan-mamız kadar yaygın değildir.
Kısacası, Allah tevazu yapmaz, tevazu insanlara yaraşır, Allah icin değildir. Allah azametini, yuceliğini, saygınlığını belirtmek icin bu ifadeyi kullanır. Kuran Arapca inmiş bir kitaptır, bu yuzden Kuran'da Arapca dil ozellikleri, Arapca deyimler bulunur. Allah'ın tekliği tum Kuran'ın en temel mesajıdır ve Kuran'ın yuzlerce ayetiyle apacıktır.
Bir noktayı daha belirtmek istiyoruz: Kuran'da Allah kendisinden birinci şahıs olarak bahsederken hem tekil "Ben" ifadesini, hem azamet, yucelik, saygınlık belirtisi olarak coğul olan "Biz" ifadesini kullanır. Fakat Allah'tan ikinci şahıs olarak bahsedildiğinde hep ikinci tekil "Sen" ifadesi gecer, hicbir zaman ikinci coğul olarak "Siz" ifadesi gecmez veya Allah'tan ucuncu şahıs olarak bahsedildiğinde hep ucuncu tekil "O" ifadesi gecer, hicbir zaman ucuncu coğul "Onlar" ifadesi kullanılmaz. Oysa Kuran'da binlerce defa Allah'tan ikinci veya ucuncu şahıs olarak bahsedilmiştir, bunların biri bile ikinci coğul veya ucuncu coğul şahıs değildir. Bu da başta dediğimiz gibi; bu ifadenin Arapca'nın dil ozelliğinden olduğunu gosterir.
-----------------------------------------------------------------------
Beğendiyseniz REP leri esirgemiyelim muminler!(Dunya fani rap dedğin gelir gecer )Tabiki şaka
__________________