Dort Halife Donemi, Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav)'in vefatının ardından İslamiyet'in yaygınlaşmasına vesile olmuş kutlu bir donemdir. Sırasıyla Hz. Ebu Bekir (ra), Hz. Omer (ra), Hz. Osman (ra) ve Hz. Ali'nin (ra) halifelik yaptığı donem boyunca huzur ve refah icinde yaşayan Muslumanların yanı sıra, ondan sonra yaşayanlar da onların ustun ahlakını ve yonetim anlayışını ornek almışlardır. Hz. Ebu Bekir'in (ra) ardından ittifakla halife secilen Hz. Omer (ra), Kuran ahlakının tum ozelliklerinin yanı sıra, yuksek adalet anlayışı ile de kendinden sonrakilere ornek olmuş ustun İslam halifelerinden biridir.

İslam tarihinin en adaletli ve huzurlu donemlerinden biri, Hz. Omer’in (ra) halifeliği sırasında yaşanmıştır. Hz. Omer (ra), Musluman olmadan once Kureyş kabilesi icinde, Kureyş'in siyasi işleriyle ilgilenmekte ve diğer kabilelerle olan mevcut anlaşmazlıkları cozmekteydi. Hz. Omer (ra) 33 yaşında İslamiyet’i kabul etmiş ve bunda kendisinin de şahit olduğu, Muslumanların gordukleri tum kotu muamelelere ve baskılara rağmen gosterdikleri ustun ahlak ve imani kararlılık etkili olmuştur.

Halifeliği doneminde Hz. Omer (ra), Mekke'den Medine'ye yapılan "Hicret"i bir donum noktası olarak takvim başlangıcı yapmıştır. Hicri takvimin kullanılması, devlet idaresinin duzenlenip kurumsallaşması, adli teşkilatın kurulması ve İslam ulkelerinin arasına yenilerinin katılması gibi konulara onculuk ederek İslamiyet'in yayılmasına ve gelişmesine onemli katkılarda bulunmuştur.

Hz. Omer'in Halife Secilmesi

Hz. Ebu Bekir (ra) hastalandığında kendisinin isteği uzerine yapılan istişareler sonucu halife olarak belirlenen Hz. Omer (ra), Allah'a ve Peygamber Efendimiz (sav)'e olan bağlılığı ile sahabeler arasında da sevilen bir kişiydi. Hz. Ebu Bekir (ra) ile Hz. Osman (ra), Hz. Ebu Bekir'in (ra) ardından kimin halife olacağı konusunda istişare ederlerken Hz. Osman'ın (ra) Hz. Omer'i (ra) overek "Onun ici dışından daha hayırlıdır. Onun benzeri aramızda yoktur" (Doğuştan Gunumuze Buyuk İslam Tarihi, Cilt: 2 s: 63.) demesi ve Hz. Omer'i (ra) hilafet makamı icin ehil gormesi, onun imanı, guzel ahlakı ve lider kişiliği ile sevildiğinin ve takdir edildiğinin guzel bir orneğidir.

Yapılan istişareler sonucunda Hz. Omer'in (ra) halifeliğinin genel anlamda kabul edileceği konusunda karara varan Hz. Ebu Bekir, yanında bulunanlara, "Size bir kişiyi halife olarak teklif ediyorum ki, o benim akrabam değildir. Omer b. Hattab'ı halife kabul ediyor musunuz? Bence hilÂfete en yakın olan odur." diyerek diğer sahabelerin de onayını almış ve Hz. Omer'i halife ilan etmiştir.

Guclu Şahsiyeti

634-644 yılları arasında 10 yıl boyunca halifelik gorevinde bulunan Hz. Omer, Musluman olduğu andan itibaren Peygamber Efendimiz (sav)'in yanında yer aldı ve guclu kişiliği ve kararlılığıyla İslam ahlakının onde gelen savunucularından oldu. Abdullah İbn Mesud bu durumu, "Omer'in Musluman oluşu bir fetihti." (Usdul-Gabe, IV, s. 151) şeklinde ifade etmiştir.

Hz. Omer (ra) de Hz. Ebu Bekir (ra) gibi, Peygamberimiz (sav)'in tum fetihlerine eksiksiz katıldı. Hz. Ebu Bekir (ra) ve Hz. Omer (ra), Peygamber Efendimiz (sav)'in istişare ettiği iki onemli istişare ehliydi. Hz. Omer (ra), Peygamberimiz (sav)'in vefatının ardından guclu şahsiyetini Hz. Ebu Bekir'in (ra) halife olarak kabul edilmesi esnasında da gosterdi. Bu konudaki tartışmaların ve fikir ayrılıklarının onunu almak icin Hz. Ebu Bekir'e (ra) ilk biat eden kişi oldu. Ayrıca Hz. Omer (ra), Hz. Ebu Bekir'in (ra) halifeliği boyunca her konuda kendisinin en guvendiği kişilerden biri olarak yanında yer aldı.

Hz. Omer (ra), sahip olduğu tum imkanları İslamiyet'in yayılması icin harcadı ve adaletli yonetimiyle kendisinden sonra gelen yoneticilere guzel bir ornek oldu. İkinci İslam halifesi olan Hz. Omer (ra), Kuran ahlakı ve adaletin uygulanması konusundaki cabalarıyla tanındı.

Adalet Konusundaki Hassasiyeti

Hz. Omer (ra), adaleti uygularken Kuran ahlakının gereği olarak, herkese eşit davranmış; soyluluk, zenginlik, akrabalık, makam gibi unsurların adaleti engellemesine kesinlikle izin vermemiştir. İdaresi altındaki topraklarda adaletin katıksız bir bicimde uygulanması icin her turlu onlemi almıştır. Her zaman Muslumanlara karşı buyuk bir sorumluluk duygusuyla hareket etmiştir. Tarihi kaynaklara gore bu konuda, "Fırat kıyısında bir deve helak olsa, bundan kendimi sorumlu bilirim" sozu meşhurdur.

Adalet konusundaki bu hassasiyeti nedeniyle, herkese adaletli ve eşitlikle davranılmasını yazılı olarak yoneticilere duyurmuştur. Tarihi kaynaklara gore, Hz. Omer'in (ra) donemin kadılarına gonderdiği bildirilen mektup, kendinden sonra gelen tum yoneticiler icin de bir rehber olmuştur:

"Davalara bakarken telÂşa, cığırtkanlığa ve tarafların haysiyetini kırıcı davranışlara asla musaade etme. Cunku adaletin yerini bulması icin sukûnet ve ciddiyet şarttır. Hakkın tecelli etmesi ise İlÂhi adaletin itibar kazanmasına sebep olur. Bir Muslumanın niyeti iyi ise Allah, onun insanlarla olan munasebetlerini ıslah eder, ama ici başka dışı başka olursa, Allah ona musibet verir. Bu durumda hÂkimin gorevi Allah'ın rızk ve rahmet hazinelerinin kulları arasında adaletle dağıtılmasını sağlamaktır.” (Doğuştan Gunumuze Buyuk İslam Tarihi, Cilt: 2 s: 109)

Hz. Omer'in (ra) ozellikle hassasiyet gosterdiği konulardan biri de “...Allah Katında sizin en ustun (kerim) olanınız, (ırk ya da soyca değil) takvaca en ileride olanınızdır..." (Hucurat Suresi, 13) ayetinin gereği olarak halk arasından biri ile yetki sahibi bir valinin eşit olduğunun anlaşılmasını sağlamaktı. Hz. Omer'in (ra) nezdinde bir vali, toplumun herhangi bir ferdi gibiydi. Bu nedenle de adaleti uygularken herhangi bir kişi ile bir valiyi ayırt etmezdi.

Hz. Omer’in (ra) Filistin’e Getirdiği Barış ve Adalet

Hz. Omer (ra) zamanında fethedilen ulkelerin hicbirinde, tek bir ibadet yerine bile, herhangi bir saldırıda bulunulmamıştır. Ebu Yusuf bu gerceği şoyle aktarmıştır:

"Butun ibadet yerleri olduğu gibi bırakıldı. Ne onlar yerle bir edildi, ne de mağluplar eşya ve mallarından yoksun bırakıldı." (Ebu Yusuf, Kitab-ul Harac; İslamda Devlet Nizamı, Ebu-l A'la-El Mevdudi, Hilal Yayınları, 1967, s. 74)

Filistin tarihindeki en buyuk donum noktası, 637 yılında bolgenin Hz. Omer (ra) yonetimindeki İslam orduları tarafından fethedilmesidir. Hz. Omer'in (ra) Kudus'e girişi, ardından buradaki farklı inanclara karşı gosterdiği olağanustu hoşgoru, olgunluk ve nezaket, başlayan guzel donemin habercisiydi. İngiliz tarihci ve Ortadoğu uzmanı Karen Armstrong, Holy War (Kutsal Savaş) adlı kitabında, Hz. Omer'in (ra) Kudus fethini şoyle anlatır:

"Halife Omer Kudus'e beyaz bir devenin uzerinde girdi, yanında ise kentin Yunan yoneticisi Başrahip Sophronius vardı. Halife kendisinin oncelikle Tapınak Tepesine (yıkık olan Hz. Suleyman mabedinin yerine) goturulmesini rica etti ve dostu Hz. Muhammed'in Gece Yolculuğu'nu (Mirac) yaptığı bu noktada eğildi ve dua etti. Başrahip bu sahneyi dehşet icinde izliyordu... "Son Gunler"in artık yaklaştığını sanmıştı. Daha sonra Halife Omer Hristiyan tapınaklarını gormek istedi ve tam Kutsal Mezar (Holy Sepulchre) Kilisesi'ne gittiğinde, namaz vakti geldi. Başrahip kendisini kibarca namazını bu kilisede kılmaya davet etti, ama Halife Omer bu teklifi kibarca reddetti. Eğer bu kilisede namaz kılarsa, sonra bazı Muslumanların bu olayı anıtlaştırmak amacıyla buraya bir cami inşa etmek isteyebileceklerini, bunun ise Kutsal Mezar Kilisesi'nin yıkılması anlamına geleceğini izah etti. Bu nedenle Halife kiliseden cıkıp biraz daha ilerdeki bir noktada namazını kıldı; nitekim bugun tam bu noktada, Kutsal Mezar Kilisesi'nin tam karşısında Halife Omer'in adına inşa edilmiş kucuk bir cami bulunmaktadır.

Halife Omer'in diğer buyuk camii ise, tam Tapınak Tepesi'nde yapıldı. Yıllardır Hristiyanlar, yıkık Yahudi Tapınağının yer aldığı bu alanı, şehrin cop yığınağı olarak kullanıyorlardı. Halife, Muslumanların bu copleri temizlemelerine kendi elleriyle yardım etti ve burada Muslumanlar iki mabed inşa ederek İslam'ı, İslam'ın dunyadaki ucuncu kutsal şehrine yerleştirmiş oldular." (Karen Armstrong, Holy War, MacMillan, London, 1988, s. 30-31)

Kısacası Hz. Omer'in fethinden sonra Kudus'e ve tum Filistin'e "medeniyet" geldi. Birbirlerinin kutsal değerlerine saygı gostermeyen, birbirlerini sırf farklı inanclara sahip oldukları icin katliam uygulayan vahşi ve barbar inancların yerine, İslam'ın adil, hoşgorulu ve itidalli kulturu hakim oldu. Muslumanlar, Hristiyanlar ve Yahudiler asırlar boyu barış ve huzur icinde yaşadılar. Muslumanlar hic kimseyi Musluman olmaya zorlamadılar, ancak İslam'ın Hak din olduğunu goren bazı gayrimuslimler kendi rızalarıyla İslam'ı sectiler.

Hz. Omer Donemindeki Ekonomik ve Sosyal Yapılanma

Hz. Omer (ra) donemi bircok yeniliğe sahne oldu. Sasani ve Bizans İmparatorluklarına karşı askeri ve siyasi zaferler kazanılması, Suriye, Irak-İran, Filistin, Cezayir ve Mısır'ın İslam ulkelerine katılması hep Hz. Omer devrinde olmuştur. Bu donemde devletin geniş bir coğrafi bolgeye yayılması, yonetim, siyasi, ekonomik ve askeri alanlarda orgutlenmeyi zorunlu hale getirdi. Hz. Omer, işte bu gereksinimi karşılamak uzere sağlam bir İslam Devleti'nin temellerini attı.

Devletin, gerek Muslumanlarla, gerekse gayrimuslimlerle ilgili olmak uzere ortaya cıkan muhtelif mesele ve ihtiyaclarını goren Hz. Omer (ra), bu konuların halledilmesi yolunda ceşitli duzenlemelere teşebbus etmiş ve bircok yeni muessesenin kuruluşunu gercekleştirmeye calışmıştır. Allah’ın kendisine bu yonde lutfettiği kabiliyetlerin yanı sıra, gelişmeleri hassasiyetle takip eden sorumluluk duygusuna ve Kuran ahlakına sahip olması, Peygamberimiz (sav)'in ahlakını rehber edinmesi, başarısına vesile olmuştur.

Devlet idaresinin duzenlenip kurumsallaşması, devletin idari, siyasi, askeri, ictimai ve mali kurumlarının tesisi de onun halifeliği zamanında oldu. Bu nedenle Hz. Omer (ra), İslam Devletinin idari teşkilatının ilk kurucusu olarak kabul edilir. Adalete verdiği onem neticesinde İslam tarihinde adli teşkilatın kurulması ve valilerden ayrı olarak kadılar tayin edilmesi de ilk defa Hz. Omer (ra) zamanında gercekleşmiştir.

Ayrıca halka karşı son derece şefkatli ve merhametli olduğu icin onların menfaatlerine her zaman titizlikle riayet etmiş, buyuk bir sorumluluk duygusuna sahip olmuştur. Bu konuda Hasan el-Basri şunu rivayet etmiştir:

“Hz. Omer derdi ki: "Omrum oldukca halkın durumunu yakından gormek icin seyahat edeceğim. Biliyorum ki, onların bana ulaştıramadıkları ceşitli dertleri vardır. Bu dilek ve dertleri yoneticiler bana duyurmazlar. Halk ise yanıma gelemez. Ben bizzat Şam'a kadar gidip orada iki ay kalacağım...” Sonra buyuk şehirleri sayarak, her birinde iki ay kalırdı. Fakat saydığı bu buyuk şehirlerin hepsine ulaşamadan vefat etti." 4

Hz. Omer'in (ra) İstişare Ahlakı

Bir konuda istişare ederek karara varmak, Yuce Rabbimiz’in Kuran’da bildirdiği onemli bir mumin ozelliğidir. Başka muminlerin de fikrini almak; muminlerin o konuya başka acılardan bakmalarını, farklı cozumler uretmelerini ve dolayısıyla en doğru karara varmalarını sağlar. Yuce Rabbimiz muminlerin bu ozelliğini Kuran’da şoyle bildirmektedir:

"Rablerine icabet edenler, namazı dosdoğru kılanlar, işleri kendi aralarında şura ile olanlar ve kendilerine rızık olarak verdiklerimizden infak edenler. (Şura Suresi, 38)

"…Cenab-ı Allah'ın yardımına guveniyorum. Onun yardımı olmadıktan sonra kendime nasıl guvenirim?" diyerek Allah'a olan derin imanı ve tevekkuluyle Kuran ahlakı konusunda Muslumanlara ornek olan Hz. Omer (ra), bir mesele ortaya cıktığı zaman Allah'ın bildirdiği bu ahlakı gostererek, karar vermeden once Muslumanların goruşune muracaat eder, konuyu onlarla istişare ederdi. Boylece en doğru fikir oluşur ve ona gore davranırdı. Bu konudaki "İstişare etmeden uygulamaya konulan konular, başarısızlığa mahkûmdur." sozu, istişare konusunda ne denli titiz olduğunun bir gostergesidir. Onun bu davranışı, halkın kendi işlerini de aralarında goruşerek yapmalarına vesile olmuştur. Boylece onemli işlerde geniş capta bir istişare geleneği oluşmuştu. Halkın her kesiminden insan, fikirlerini soyleme fırsatı buluyordu. Neticede karara bağlanan fikirlere herkes razı olur ve uyardı. Bu da toplumun icinde genel bir guven ve huzur ortamının yaşanmasını sağlamıştı.

Kuran Ahlakının Verdiği Adalet ve Hoşgoru Duygusu

Yuce Allah Kuran'da gercek adaleti, insanlar arasında hicbir ayrım yapmadan adaletle hukmetmek, insanların hakkını korumak, zulme asla rıza gostermemek, zalime karşı mazlumdan yana tavır almak, ihtiyac icinde olanlara yardım eli uzatmak olarak emretmektedir. Bu adalet, bir karar vermek gerektiğinde her iki tarafın da hakkını korumayı, olayları cok yonlu değerlendirmeyi, on yargısız duşunmeyi, tarafsızlığı, hakkaniyeti, durustluğu, hoşgoruyu, merhameti ve şefkati gerektirir. Bunlardan birinin eksikliğinde, ya da birinin ağır basmasında gercek adaleti uygulamak zorlaşır. Bu bakımdan Allah'ın bir lutfu olarak Hz. Omer'in (ra) bu konuda gosterdiği akıl ve feraset, gunumuzde de ornek alınması gereken ozelliklerinden birisidir.

Hz. Omer (ra) on yıl suren halifeliği boyunca, sahip olduğu Kuran ahlakı ve bu ahlakın gerektirdiği adalet anlayışı ile idaresindeki tum İslam toplumunun gonlunu kazanacak bir yonetim uygulamış ve -Allah'ın izni ile- İslam ahlakının yayılmasına buyuk katkılarda bulunmuştur. Hz. Omer'in (ra) verdiği bir himaye belgesi, bize bir muminin Kuran'da tarif edilen ahlakı gosterdiği takdirde nasıl bir hoşgoruye sahip olabileceğini gostermektedir;

"Bu verilen eman, hasta-sağlıklı, iyi-kotu yore halkının tum fertleri icin din, can, mal, kilise ve havralarının himayesi icindir. Kiliseler tahrip edilmeyeceği gibi mesken de edilmeyecek ve onlardan hicbir şey eksiltilmeyecektir. Halktan hic kimse, zerre kadar zarar gormeyecektir. Bu kitapta yazılı hususlar, Allah ve Resulu'nun ahdi, halifelerin ve muminlerin zimmetindedir." (Yrd. Doc. Dr. Orhan Atalay, Doğu-Batı Kaynaklarında Birlikte Yaşama, Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı Yayınları, İstanbul, 1999, s. 95; Hamidullah, El-Vesaik, s. 380-381, No: 358)

Hz. Omer'in (ra) adalet anlayışına dair tum bu ornekler salih muminlerin adalet ve hoşgoru anlayışını gosteren cok hikmetli orneklerdir. Muminler tum kişisel duygu ve duşuncelerini bir tarafa bırakmayı, kendisinden yardım talep eden iki tarafa da hakkaniyetli davranmayı, her şart ve durumda doğrulardan yana olmayı, durustlukten ve doğruluktan asla taviz vermemeyi Kuran ahlakı olcusunde kendilerine yol edinirler. Kendi cıkarlarından once karşı tarafı duşunur, kendilerine bir zarar gelecek dahi olsa, eğer hak karşı taraftan yanaysa, adil olurlar. Muminlerin bu konuda gostermeleri gereken ahlak Kuran'da şoyle bildirilmiştir:

"Ey iman edenler, adil şahidler olarak, Allah icin, hakkı ayakta tutun. Bir topluluğa olan kininiz, sizi adaletten alıkoymasın. Adalet yapın. O, takvaya daha yakındır. Allah'tan korkup-sakının. Şuphesiz Allah, yapmakta olduklarınızdan haberi olandır." (Maide Suresi, 8)
__________________