Bir başlık acıldı ForumTR - İslam ve İnsan'da
Kabe'de sel baskını ile ilgili.....
Sel ihtimaline karşı kurulacak olan tesis-i cevre koşulları, su bentleri, aktarım ve tesislerin, gokten inecek hali yok herhalde,... O gunki Suudi yonetiminin hatası neticesinde gercekleşen hadise,vebali vardır.. Onlem alınması gerekir,tevekkul.. ve şayet alınmıştırda.
Aynı şekilde deprem durumuna karşı 'duvarların' sağlama alınmasıda sozkonusudurki, bu da yine yapılması gereken bir onlemdir. ve alınmıştır yine onlem.
Suudi yonetimi Mina'da meydana gelen facialar da da vebal altındadır, kontroller ve yapılaşma binlerce Hacı'nın selahetine gore duzenlenmesi gerekir,maliyeti de ne ise verilir. Ebu Kubeys dağına Kral Sarayı yaptıran kafa, bunu da duşunmeli,. O kadar canın karşılığında soyledikleri;
kutsal topraklarda olmeyi "Allah yolunda olmek" olarak algılamak oldu.
Ahmet Hakan Coşkun'un yazısı
Sıkışarak olmek
Sıkışarak olmek nasıl bir şey, hic duşundunuz mu? Muazzam kalabalığın tam ortasında kalıvermek, oradan cıkamamak.. Sıkışmak, ezilmek, feryat edecek gucu bulamamak.. Nefessiz kalmak, bırakın yardım istemeyi, inlemeye bile takat bulamamak. Nasıl bir şey bu, hic duşundunuz mu? Dun Mekke'den "Şeytan taşlama sırasında yine izdiham.. 244 kişi oldu!" haberini aldığımda bunları duşundum.. Sıkışarak, ezilerek olmenin nasıl bir şey olduğunu iliklerime kadar hissettim.. Ve urperdim..
***
Şu bilancoya bir bakın:
Yıl:1990: Tunel faciası! Mekke'de bir tunelde izdiham cıktı.. Tam 1462 hacı sıkışarak, ezilerek can verdi..
Yıl: 1994: Mina'da şeytan taşlama sırasında izdiham cıktı.. 270 hacı oldu..
Yıl: 1997: Mina'da hacıların bulunduğu kampta yangın cıktı.. 343 hacı yanarak ya da dumandan zehirlenerek oldu.
Yıl: 1998: Yine şeytan taşlama sırasında izdiham.. Bu kez olu sayısı 119..
Yıl: 2001: Şeytan taşlama sırasında izdiham.. Ezilerek olenlerin sayısı 35.
Yıl: 2003: Şeytan taşlama sırasında izdiham.. 14 hacı sıkışarak hayatını kaybetti.. Ve dun.. Bu kez olu sayısı 244.. Bu isyan edilecek bir bilanco değil mi? Sinek oldurmenin bile haram sayıldığı bir ibadeti yaparken, insanların ezilerek can vermesine karşı ortalığı birbirine katmak gerekmez mi?
***
Bu olaylara karşı, kucuk ve etkisiz yakınmalar dışında, guclu bir tepki yok.. Tepkisizlik o boyuta ulaştı ki, "sıkışarak olmek" neredeyse haccın ruknu oldu cıktı.. Bizzat tanık oldum: Hacca gidenler, yani "sıkışarak olme riski"ni sonuna kadar taşıyanlar bile, olaya isyan etmek, tepki gostermek yerine, durumun ne kadar normal olduğunu acıklamakla meşgul.. Kimi 3 milyon kişinin, aynı anda, aynı yerde olma gerekliliğini vurgulayıp, bu tur olayların olmasının normal olduğunu kanıtlamaya calışıyor..
Kimi hacı adaylarının bilincsizliklerinden dem vuruyor. İşe "ilahi boyut" katmaya calışanlar ise, "Allah yolunda olme"nin faziletlerini sıralayıp yakınanları "dini duygusu kuvvetli olmamak"la itham ediyorlar.. Yonetilenlerin yaklaşımı bu olunca, yonetenler de kendilerine ceki duzen vermek icin en kucuk bir kaygı duymuyorlar.. Değil mi ki coğunluk, kutsal topraklarda olmeyi "Allah yolunda olmek" olarak algılıyor, Arafat'ta, Mina'da saray benzeri cadırda kalan Arap Şeyhi neden kılını kıpırdatsın ki?
***
Kutsal topraklarda hacı adaylarının sıkışarak olmesi devam ettiği muddetce, İslam dunyasının geri kalmışlığı surecek.. Bundan hic kuşkunuz olmasın.. "Sıkışarak olmek" olayı sona erdiğinde ise bilin ki, İslam dunyasının uyanışı başlamıştır. Yonetilenler seslerini cıkarmış, carpık din anlayışı değişmiş, organizasyon" kavramı onem kazanmıştır.. Şu kutsal gunde, bunun gercekleşmesi icin dua edelim..
Haccda GuvenlikŞubat 2006, Ribat dergisi
Yuce Allah Kur'an-ı Kerim'de şoyle buyuruyor:
"Ka'be'yi insanlar icin bir toplanma ve guven yeri kıldık. Siz de İbrahim'in makamından kendinize bir namaz kılma yeri edinin. İbrahim ile İsmail'e "Tavaf edenler, orada ibadet icin itikafa cekilenler, ruku ve secde edenler icin evimi temizleyin" diye emir vermiştik. İbrahim: "Ey Rabbim! Burasını guvenli bir belde kıl. Halkından Allah'a ve ahirete iman edenleri ceşitli urunlerle rızıklandır" demişti. Allah da: "Kim kufrederse onu da kısa bir sure gecindirir sonra ateş azabına atarım. Orası ne fena bir varış yeridir" demişti." (Bakara, 2/125-126)
"Orada apacık işaretler, İbrahim'in makamı vardır. Kim oraya girerse guvende olur. Oraya ulaşmaya yol bulabilenin Ev'i haccetmesi Allah'ın insanlar uzerinde bir hakkıdır. Kim de inkÂr ederse Allah'ın Âlemlerden bir şeye ihtiyacı yoktur." (Âli İmrÂn, 3/97)
"Hani İbrahim şoyle demişti: "Ey Rabbim! Bu şehri guvenli kıl. Beni ve oğullarımı putlara tapmaktan uzak tut." (İbrÂhim, 14/35)
"Onları, tarafımızdan bir rızık olarak her şeyin urunlerinin toplandığı guvenli bir Harem'e yerleştirmedik mi? Ancak onların coğu bilmiyorlar." (Kasas, 28/57)
"Allah Haram Ev olan Ka'be'yi, haram ayları, kurbanı, gerdanlıklı kurbanları insanların (din ve dunya) işlerini belli bir duzen ve guven icinde yurutmeleri icin ortaya koydu. Bu, Allah'ın goklerde ve yerde olanları bildiğini ve Allah'ın her şey hakkında bilgi sahibi olduğunu bilmeniz icindir." (Maide, 5/97)
"Hacc belli aylardadır. Kim bu aylarda haccı kendine farz ederse (ihrama girerse) bilsin ki, haccda kadına yaklaşmak, fenalık yapmak ve tartışmaya girmek yoktur. Her ne iyilik yaparsanız Allah onu bilir. Yanınıza azık alın ve bilin ki, azıkların en hayırlısı takvadır. Ey akıl sahipleri, bana karşı gelmekten sakının!" (Bakara, 2/197)
"Gormediler mi ki cevrelerinde insanlar kapılıp alınırken (kendi beldelerini) guvenli, dokunulmaz bir bolge kıldık. HÂl bÂtıla inanıp da Allah'ın nimetini inkÂr mı ediyorlar?" (Ankebut, 29/67)
Butun bu Âyet-i kerimelerde Ka'be'nin, Mescidi Haram'ın ve cevresinin guvenli kılındığı ozellikle vurgulanmaktadır. Oranın guvenli bir belde kılınması Hz. İbrÂhim (a.s.)'ın duasıdır. Onun bu duası kabul edilmiş ve Yuce Allah o beldeyi guvenli kılmıştır. Harem belde olarak adlandırılması da bu yuzdendir. Cunku ozel korumaya alınmış bir beldedir. Diğer beldelerde yapılması caiz olan fiillerden bazıları o beldede yasaklanmıştır. Hacc doneminde yasakların sayısı artmaktadır. Bu donemde zararlı haşeratın ve insan sağlığı acısından tehlike oluşturan canlıların dışında kalan hayvanların hayatları da guvenceye alınmakta, buna binaen kara avcılığı yasaklanmaktadır.
Hacc mevsimindeki guvenlik kuralları insanların onur ve haysiyetlerinin rencide edilmemesini de icermektedir. Bu yuzden meallerini yukarıda verdiğimiz Âyetlerden birinde haccda fenalık yapmanın ve tartışmaya girmenin olmadığı yani bunların yasaklandığı hatırlatılmaktadır. Bu yasak insanların onurlarının ve huzurlarının da tam bir guvenceye alındığını ortaya koyar.
Haccdaki guvenlik sadece belli yasaklara uyulmasından ibaret değildir. Can emniyetini tehdit eden tehlikelere karşı gerekli tedbirlerin alınmasını da icerir. Ama ne yazık ki ozellikle 1979'dan buyana bu konuda başarılı olunamadığı bir gercektir.
Hicri 1400 yılının ilk gununde (21 Kasım 1979 tarihinde) Ka'be baskını olarak tarihe gecen onemli bir olay yaşandı. Suud kaynaklı haberlerde bu olay "Ka'be baskını" olarak lanse edildiyse de bazı kaynaklarda olayın bir baskın olmadığı Suud rejimine karşı gosteri duzenleyenlerin polis tarafından kıstırılmaları uzerine Ka'be'yi kan dokulmemesi gereken bir yer olarak bildiklerinden oraya sığındıkları ancak guvenlik guclerinin bu konudaki hurmet kurallarını dikkate almayarak kan doktukleri dile getirildi. Olayda Mescidi Haram'da sıkıştırılan eylemcilerin tumu Suud guvenlik gorevlileri tarafından olduruldu. Olay bir baskın olarak kabul edilse bile kan dokulmesinin en onemli sebebi guvenlik guclerinin şiddeti tercih etmeleri ve haram beldeyle ilgili olculeri nazar-ı dikkate almamalarıydı.
Bundan sonra onemli bir olay da 1987 yılının hacc mevsiminde yaşandı. O zamanki hacc mevsiminde İranlıların ABD ve İsrail karşıtı gosteriler duzenlemeleri uzerine Suudi Arabistan guvenlik gucleri mudahale etmiş ve Mekke caddelerinde hacıları kovalamaya başlamışlardır. Bu olaylarda da 402 kişi olduruldu. Bu olaylardan sonra İranlı hacılar yıllarca bir tur tecride maruz kaldılar. Mescidi Haram'a uzak ve Mina'ya yakın yerlerde ikamet etmeye zorlandılar. Herhangi bir gosteri yapmalarının engellenmesi icin surekli yakın takibe alındılar. Oysa 1987'deki gosterileri Suud yonetimine veya İslÂm coğrafyasıyla ilgili herhangi bir uygulamaya karşı değil Amerikan emperyalizmine ve işgalci siyonist devletin Filistin'deki katliamlarına karşıydı. Olaylar cıkmasına da Suud polisinin şiddet kullanarak mudahalede bulunması sebep oldu. Suud yonetimi haccda bu tur gosteriler ve eylemler duzenlenmesini bid'at olarak değerlendiriyor ve kesinlikle izin verilmeyeceğini bildiriyordu. Oysa bu tur eylemler gercekten bid'at olsa bile hacc mevsiminde herhangi bir bid'at işlenmesi haram beldede kan akıtılmamasıyla ilgili kuralları gecersiz kılmaz. Bu konudaki sınırlar Yuce Allah'ın şu Âyetiyle belirlenmiştir: "Haram ay, haram aya karşılıktır. Hurmetler de karşılıklıdır. Size kim saldırıda bulunursa, onun size saldırdığı kadar siz de ona saldırın. Allah'a karşı gelmekten de sakının ve bilin ki Allah sakınanlarla beraberdir." (Bakara, 2/194) Yani oradaki hurmetleri kaldıran sebep ancak kufur ehlinin veya duzen ve istikrarı bozmayı amaclayan isyancı kitlenin saldırıda bulunması olabilir, herhangi bir bid'atın işlenmesi değil. Kaldı ki hacc mevsiminde emperyalizme ve siyonist saldırganlığa karşı seslerin yukseltilmesi hacc ibadetine bir şey ekleme anlamına gelmediğinden bid'at hukmunde de değildir. Tabii bu, ummetin bir yarasıyla ilgili olarak sesini duyurma cabasını haccın kurallarına ve haram beldeyle ilgili sınırlamalara aykırı bir şekilde şiddete donuşturmeyi de haklı kılmaz.
Yakın tarihte hacc mevsiminde en buyuk felaket ise 1990 yılında yaşandı. O tarihte Mina'daki şeytan taşlama bolgesine cıkan bir tunelde meydana gelen izdiham ve sıkışma yuzunden 1426 hacı hayatını kaybetti. Buradaki izdihama tunelin havalandırılmasını sağlayan aspiratorlerin aniden durmasının ve havasızlığın sebep olduğu dile getirildi. Boyle bir sebep ise oraların guvenliğinden ve hacıların huzur icinde ibadetlerini yapmaları icin şartları oluşturmaktan sorumlu yonetimin ihmaline işaret etmektedir.
1994 hacc mevsiminde şeytan taşlama esnasında meydana gelen izdihamda da coğunluğunu Endonezyalıların oluşturduğu 270 hacı hayatını kaybetti.
Onemli bir felaket de 1997'de şeytan taşlama gunlerinde Mina'da kalan hacıların cadırlarında yangın cıkması uzerine yaşandı. Kral Abdulaziz Koprusu yakınındaki cadırlarda cıkan bu yangının yol actığı izdiham 343 hacının hayatını kaybetmesine sebep olmuştu.
1998 hacc mevsiminde de şeytan taşlamada izdiham meydana geldi ve 119 hacı hayatını kaybetti.
2001 hacc mevsiminde şeytan taşlama esnasında meydana gelen sıkışma da 35 hacının hayatını kaybetmesine sebep oldu.
2003 yılının hacc mevsiminde şeytan taşlama esnasında meydana gelen sıkışma ise 251 hacının hayatını kaybetmesine sebep oldu.
Mina'da şeytan taşlama esnasında sıkışma kaynaklı felaket 2004 yılında da meydana geldi ve bu olayda da 250 hacı hayatını kaybetti.
Bu yıl ise hacc doneminde iki onemli felaket yaşandı. Bunlardan biri Mekke'de dokuz katlı bir otelin cokmesinden kaynaklandı. Verilen haberlere gore otelde once yangın cıktı. Yangının sondurulmesi amacıyla havadan helikopterle su sıkılması uzerine de otel cokmeye başladı ve 76 kişi hayatını kaybetti. Olayın oğle saatlerine denk gelmesi olu sayısının az olmasına vesile oldu. Cunku otelde ikamet edenlerin onemli bir kısmı olay sırasında ibadet icin Mescidi Haram'da bulunuyordu. Otelin uzerine biraz su sıkılmasıyla cokmeye başlaması sağlam olmadığının acık bir delilidir. Bu da yonetimin, can emniyetiyle doğrudan ilgili olan ikametgÂhların guvenilirlik yonlerini tetkikte ihmalkÂr davrandığını gostermektedir.
İkinci buyuk felaket ise yine Mina'da şeytan taşlama esnasında meydana geldi ve son bilgilere gore 382 hacı hayatını kaybetti. Acıklamalara gore boyle bir felaketin yaşanmasında onemli etkenler vardı. Birinci etken fetvaya gore şeytan taşlama vaktinin zeval (oğle) vaktiyle birlikte başlamasıydı. Bu yuzden onceden giden hacılar vaktin girmesini beklemekte ısrarlı davranıyorlardı. O sırada arkadan doğu koprusu tarafından buyuk bir kalabalık bastırınca izdiham meydana geldi. İkinci etken ucuncu gun olması sebebiyle kalabalığın cok fazla olmasıydı. Cunku hacıların bir kısmı ucuncu gunun taşlarını da atıp Mekke'ye donerek veda tavaflarını yapmak ve haccı tamamlamak istiyorlardı. Ucuncu etken bazı hacıların bir an once şeytan taşlama bolgelerine girmek amacıyla yol ve kopru kenarlarına yerleşmeleri ve bu yuzden geciş yollarını daraltmalarıydı. Dorduncu etken de ondeki bazı hacıların eşyalarının yere duşmesiydi. Onlar eşyalarını almaya kalkışırken arada sıkışmışlardı ve bu da telaşlanmaya, itişmeye yol acmış, izdihamı ve sıkışmayı etkileyici sebepler arasında yer almıştı.
Dikkat edilirse zikredilen olayların sadece ucu Mekke'de, diğerlerinin tumu MinÂ'da şeytan taşlama bolgesinde meydana gelmiştir. Mekke'deki olayların ikisinde yonetimin harem beldenin hurmetine riayet etmeden şiddet kullanmasının birinde de ihmalinin payını goruyoruz. MinÂ'daki felaketlerde ise yıllardan beridir gerekli duzenlemenin yapılmamasının cok buyuk payı bulunmaktadır.
O bolgede aynı anda yuz binlerce insan bir yere toplanmakta ve orta buyuklukteki havuzların icine nohut buyukluğundeki taşlarını duşurmeye calışmaktadırlar. Boyle bir işlemin yapılabilmesi icin insanların telaşa kapılmadan, sabır ve teenniyle suyun akışı gibi duzenli akışa tabi tutulmaları gerekir. Boyle duzenli bir akışın sağlanması icin en başta akışın surekli aynı yone doğru olması gerekir. O kadar kalabalık insan soz konusu havuzlara taşlarını duşurmek icin bir yone doğru gider, sonra geri donmeye kalkışırsa orada akış duzeni kesinlikle sağlanamaz ve mutlaka izdiham, sıkışma olur. Ne yazık son felakete kadar bu tek yone akışın zarureti uzerinde duşunulmedi.
Son olaydan sonra Mina'da yeni bir duzenleme yapılması icin geliştirilen bir proje gundeme getirildi. Bir milyar iki yuz milyon dolara mal olacağı soylenen bu projenin cizimlerini ben şahsen inceledim ve akışın tek yone doğru olması icin duzenlemeler yapıldığını gordum. Oysa şimdiye kadar Mina'ya pek cok yatırım yapıldığı halde bu "su akışı" duzenlemesi uzerinde hic duşunulmedi. İnşallah hazırlanan proje onumuzdeki hacc donemine kadar tamamlanır. Eğer bu başarılırsa akış işi buyuk olcude duzene sokulacaktır.
Akış konusunda dikkat edilmesi gereken onemli bir husus da trafikteki gibi şerit duzenidir. Duşunun, uc şeritli bir otoyolda şerit duzeninin iyi sağlanamaması durumunda araclar birbirine girer. Ne yazık ki Mina'daki şeytan taşlamada bu duzen sağlanamadığından insanlar birbirlerine giriyorlar. Şerit duzeninin sağlanamamasının en onemli sebebi de akışın tek yone doğru olmaması yani su akışı duzeninin sağlanamamasıydı. İnsanlar taşlama işlemini bitirdikten sonra ters yone donduklerinden karşı karşıya geliyorlar ve izdiham, kargaşa, sıkışma oluyor. Yeni projede bu şerit duzeninin de oluşturulmaya calışıldığı goruluyor.
Ucuncu onemli husus da cok katlı duzenin kurulmasıydı. Suudi Arabistan yonetimi Mekke'de cok katlı luks oteller inşa ettiği, Mescidi Haram'a bakan Ebu Kubeys tepesinde krala ozel, sadece cevre duvarında otuz bin ton demirin kullanıldığı soylenen saray inşa ettiği halde Mina'da onca felaket yaşanmasına rağmen cift katlı bir duzenleme yapmakla yetindi. Yeni projede bu husus da goz onunde bulunduruluyor ve dort katlı bir duzen kurulması hedefleniyor.
Bunlar altyapıyla ilgili hususlar. Altyapının oluşturulması cok onemlidir. Bu başarılırsa geriye guvenlik guclerinin duyarlılığı ve hacıların iyi bilinclendirilmesi kalır. Ama hacıların bilinclendirilmesinin de cok onemli payı olacaktır. Eğer bilinclendirme olmazsa altyapı ne kadar iyi olursa olsun yine sıkıntılar yaşanır.
__________________