

Kuran ahlakı yaşanmadığında ortaya cıkan durum ise, genellikle bir mumin icin cok kolay cozumlenebilecek konuların, diğer insanlar icin buyuk sorunlar oluşturmasıdır. Bunun sebebi aklın gereği gibi devreye girmemesidir. Temiz aklın devreye girmemesinin sonucu olarak da dini yaşamayan insanların yaşamlarının her safhası kucuk veya buyuk bircok sorun ile doludur. Bu durumun en buyuk nedenlerinden biri sorunlara cozum aranmaması, bu sorunların katlanmaya alışılmış, gunluk hayatın doğal parcaları olarak benimsenmesidir.
Cozumsuzluk ve caresizlik dinden uzak yaşayan insanların yaşamlarının her alanına yansır. Surekli umutsuz, şikayetci bir yapıları vardır. Ama sorunlara cozum bulmak akıllarına gelmez. Gelse de bunu hayata gecirecek azim ve kararlılık konusunda sonuca gidemezler.
Ayrıca cozumsuzluk dinden uzak toplumlarda adeta meşru bir mazeret olarak kabul edilir. Bircok insan sorumsuzluğunu, gayretsizliğini, ilgisizliğini ve akılsızlığını cozumsuzluğun arkasına saklanarak ortmeye calışır. Ozellikle işyerlerinde herkes kendi yaptığı işi cok karışık ve cozumsuz gostermeye calışır. Boylece cok zor bir iş yapıldığı izlenimi verilir. Hatalar, ihmaller ve başarısızlıklar da bu şekilde meşrulaştırılmaya calışılır.
Dinden uzak toplumlarda konuların gereği gibi cozulememesinin en onemli nedenlerinden biri, bu gibi insanların henuz kendi kişisel sorunlarıyla bile başa cıkamamış olmalarıdır. Din ahlakı yaşanmadığı takdirde, nefsinin oyuncağı haline gelen insan yalnızca onun emirlerini yerine getirmeye calışacağı icin, başkalarına veya topluma faydalı olma gibi bir kaygısı da olmayacaktır. Bu gibi kişiler her durumda ve ortamda nefislerinin cıkarlarını en fazla gozetmeye, genelin menfaatleri icin ise en az sıkıntıya girmeye ve sorumluluk almamaya yonelik duşuneceklerdir.
Din ahlakı tam olarak yaşanmadığında cok rahatlıkla halledilebilecek basit bir konunun bile, altından kalkılamayabilir. Bu gibi toplumlarda herkes kendini on plana cıkarmak, kendi fikirlerini kabul ettirmek, kendi komplekslerini tatmin etmek, son sozu soyleyen olmak gibi beklentilerle hareket ettiği icin asıl konu bir turlu cozume kavuşamaz. Kuran ahlakını yaşamayanların sorunlara cozum getirememelerinin ardında yatan sebeplerden biri aralarındaki ayrılık ve cekişmedir. Allah bir Kuran ayetinde şoyle buyurmaktadır:
“... Kendi aralarındaki carpışmaları ise pek şiddetlidir. Sen onları birlik sanırsın, oysa kalpleri paramparcadır. Bu, şuphesiz onların akletmeyen bir kavim olmaları dolayısıyla boyledir.” (Haşr Suresi, 14)
Televizyonlardaki bazı acık oturum programlarında bunun orneklerini gormek mumkundur. Bir konu hakkında saatlerce hatta bazen sabahlara kadar tartışıldığı olur. Genellikle orada bulunanların bircoğu tartışmacı bir ruh haline sahip olduğu icin kimse kimsenin fikrini kabul etmez. Bir kimse bir başkasının fikrinin doğru olduğuna kanaati gelse bile bunu kabullenmeyi gururuna yediremediğinden o fikri kucumsemeye hatta ona muhalefet etmeye calışır. Cunku boyle ortamlarda onemli olan genellikle doğrunun bulunması değil, doğruyu kendisinin soylemesi, son noktayı da kendisinin koymasıdır.
Tartışmacılar programın konusuyla alakalı olmasa da kendi bilgi ve birikimlerini ortaya dokecek bircok tali konulara girerler. Cunku asıl amac boyle bir fırsat yakalamışken mumkun olduğunca kişinin kendi ozelliklerini sergileyebilmesidir. Surekli olarak ana konudan uzaklaşılır ve neticede hicbir mesafe katedilemediği, hicbir cozume ulaşılamadığı gorulur. Aksine daha da başka cozumsuz sorunlar, ihtilaflar, fikir ayrılıkları ortaya dokulur. Onemli olanın tartışmak, konuşmak, herkesin fikrini soylemesi olduğu turunden boş felsefeler geliştirir ve kendilerini avuturlar.
Tartışılan konuların ise hala hicbir cozume kavuşmamış, asıl amacın gercekleşmemiş olmasında bir gariplik gorulmez, hatta bu durum cok doğal karşılanır.
Muminler ise her şeyin hesabını Allah'a vereceklerini bildikleri icin her durumda en akılcı, en vicdanlı ve en duşunceli tavrı gosterir, en doğru cozumu bulurlar. Kuran'ın kendilerine kazandırdığı ustun ahlak ve ince duşunme kabiliyeti doğrultusunda hareket ettikleri icin sorunları cok cabuk sonuca bağlar, hicbir noktada takılmazlar. Allah'ın ayette emrettiği gibi butun işlerini kendi aralarında istişare ederek, birbirlerinin akıllarından istifade ederek hallederler. (Şura Suresi, 38)
Her konuda, Allah'ın en cok razı olacağını umdukları en hayırlı tercihi yaparlar. Kendi nefislerinin hoşuna gitmese, şahsi menfaatlerine ters duşse dahi, haktan, adaletten, en doğrusunu yapmaktan taviz vermezler. (Harun Yahya, Kuran’dan Cevaplar)
Yalnızca Allah'a kulluk ettikleri ve her şeyin karşılığını yalnızca Allah'tan bekledikleri icin, yaptıkları işlerde insanların hoşnutluğunu ve beğenisini kazanma, on plana cıkma, itibar kazanma, takdir gorme, dikkat cekme, gosteriş yapma gibi basit tavırlara tenezzul etmezler. Bu yuzden yaptıkları işlerde, aldıkları kararlarda surekli olarak Allah'ın yardım ve bereketini gorurler ve buna şukrederler.
Allah'tan cok korkup sakındıkları icin neyin doğru neyin yanlış olacağını hemen teşhis edip en doğru kararı ve cozumu bulurlar. Nitekim Allah bir Kuran ayetinde bunu şoyle mujdelemektedir:
“Ey iman edenler, Allah'tan korkup-sakınırsanız, size doğruyu yanlıştan ayıran bir nur ve anlayış (furkan) verir, kotuluklerinizi orter ve sizi bağışlar. Allah buyuk fazl sahibidir.” (Enfal Suresi, 29)
Din ahlakını yaşadıkları icin Allah iman edenlere "bir cıkış yolu" ve "işlerinde bir kolaylık" gostereceğini de şoyle mujdeler:
“Kim Allah'tan korkup-sakınırsa, (Allah) ona bir cıkış yolu gosterir.” (Talak Suresi, 2)
“Kim Allah'tan korkup-sakınırsa (Allah) ona işinde bir kolaylık gosterir.” (Talak Suresi, 4)
__________________