Kur’Ân-ı Kerim’in muhtelif Âyetlerinde, Allah’a imanın ardından ahirete iman emredilir. (Bk. Bakara 2/62, Tevbe 9/45 vb.) Onun bir cuz’u olan yeniden dirilme hatırlatılır. (Bk. TeğÂbun 64/7) Sarsıcı sahneleriyle hesap gunune işaret edilir. (Bk. Maide 5/4) Cunku imanın aslı gayba inanmaktır.

Ancak insan gorduğune kanmaya daha yatkındır. Ne kadar ikna edici delillerle izah edilse, gormediğinden şuphelenir. Ya da onu cabucak unutuverir. Bu sebepledir ki, Kur’Ân-ı Kerim’de ahiret sahneleri farklı yonleriyle sık sık tasvir edilir. Eğer akledip duşunurse; her insan şuphelerini giderecek derinlikte ornekleri orada bulabilir. Yakîn ve itminan kapısını aralayabilir.

Bakara sûresinde verilen misaller bu manada bir fırsat sunuyor onumuze; kendini bilme, Rabbini tanıma adına ufkumuzu acıyor. Munkirlere cevap olacak netlikte, imanı tezyid edecek zenginlikte ve hesap bilincini tahkim edecek kuvvetteki bu ayetler, bir bakıma hayatımıza ceki duzen veriyor:

“Allah kendisine mulk verdi diye (şımarıp) Rabbi hakkında İbrahim’le tartışanı gormedin mi? İbrahim; “Benim Rabbim O’dur ki, yaşatır ve oldurur” demişti. (Bunun uzerine o) “Ben de yaşatır, oldururum” dedi. İbrahim; “Allah guneşi doğudan getirir, sen de onu batıdan getir” deyince, kafir şaşırıp kaldı. Allah, zalimleri hidayete erdirmez.

Yahut şu kimse gibisini (gormedin mi) ki, duvarları catıları ustune yığılmış (alt ust olmuş) ıssız bir kasabaya uğrayınca: “Olumunden sonra Allah bunları nasıl diriltir?” demişti. Bunun uzerine Allah onu oldurup yuz sene bıraktı; sonra tekrar diriltti. “Ne kadar kaldın?” dedi. “Bir gun yahut daha az” dedi. Allah ona; “Hayır, yuz sene kaldın. Yiyeceğine ve iceceğine bak, henuz bozulmamıştır. Eşeğine de bak. Seni insanlara bir ibret kılalım diye (yuz sene olu tuttuk, sonra tekrar dirilttik) şimdi sen kemiklere bak, onları nasıl duzenliyor” dedi. Durum kendisince anlaşılınca; “Şimdi iyice biliyorum ki, Allah her şeye kadirdir” dedi.

İbrahim Rabbine; “Ey Rabbim! Oluyu nasıl dirilttiğini bana goster” demişti. Rabbi ona; “Yoksa inanmadın mı?” dedi. İbrahim; “Hayır, inandım. Fakat kalbimin mutmain olması icin (gormek istedim)” dedi. Bunun uzerine Allah; “Oyleyse dort tane kuş yakala, onları yanına al, sonra (kesip parcala), her dağın başına onlardan bir parca koy. Sonra da onları kendine cağır. Koşarak sana gelirler. Bil ki, Allah azizdir, hakimdir” buyurdu.” (2/258-260)

Ba’s u ba’de’l-mevti de icine alan ahiretin manası; obur dunya, olumden sonra başlayacak ebedî hayat demek. Bu, ilk etapta zihinlerde uzaklık intibaı bırakıyor. Halbuki o, zannedildiği kadar uzakta değildir. Bir adım sonrası ahiret hayatı olabilir.

Ancak -Li hikmetin- bir sır perdesi onu insandan gizlemekte ve mayasında bulunan hasletleri gun yuzune cıkarmaktadır. Şupheyi davet etmekte, unutkanlığa kapı acmakta, itminan talebine muhtac kılmaktadır...

Yeniden dirilme, olumle başlayan ahiret hayatının bir aşaması; kabirdeki beklemeden sonra, uyanış ve yeniden var oluşun ilk safhasıdır. Nice hikmetlerin tecelli edeceği o gunde, herkes varacağı son durağın işaretini uzerinde bulacak. Mazhariyetler ve mahrumiyetler orada başlayacak.

İnzar ve teşvik icin, o gunku olacaklara dair bazı ip ucları ayet ve hadislerde verilmiş ve bu yonuyle diriliş gunu, zihinleri hep meşgul etmiştir. Konumuzu teşkil eden ayet-i kerimeler uc ayrı kişiliğin yeniden dirilişe dair sual ve taleplerini ornek veriyor.

Birinci misal; Allah’ın kendisine verdiği ile şımaran bir insan. Haddini aşan ve kendince curumuş kemiklerin yeniden diriltilmesini muhal goren bir duşuncesiz.

“Benim Rabbim diriltir ve oldurur” diyen İbrahim (a.s.) ile tartışıyor. “Gozunle gordun mu?”diyor. Bir kişiyi affedip, diğerini cezalandırmakla; “bak ben de oldurdum ve (sanki affettiğimi) dirilttim” diyor. Tefsirlerde verilen bilgiler muvacehesinde şunu diyebiliriz: Nemrut, mutlak manada oldurup diriltme iddiasında değildir. Belki şunu demektedir. Burada muktedir olan benim, sadece benim dediğim olur... İşte buğz-ı ilÂhîyi celb eden de budur.

Hz. İbrahim; “Rabbim hayat bahşederek diriltir, ruhları kabz ederek oldurur” deyip de, tartışmayı onun mugalataya cektiği sahada surdurmuyor. Bilakis onu başka bir vadiye, “sanki” diyerek iddiada bulunamayacağı bir alana davet ediyor.

“Rabbim guneşi doğudan getirir, haydi sen de batıdan getir” deyince, kafir şaşırıp kalıyor. Buna verecek bir cevap bulamıyor.

Gercek şu ki, olum ve dirimde nice hikmetler var ve bunlarla mu’minlerin imanı, inkarcıların husranı artar.

İkinci misal; harap olmuş bir beldeyi gorunce, “Olumunden sonra Allah bunları nasıl diriltir?” diyen bir insan, tefsirlerdeki rivayetlere nazaran bir peygamber.

Elmalılı Hamdi merhum der ki; “Allah’ın rahmetinden umidini kesmemekle mukellef olan mu’min, bu misale bakarak iman kulpuna yeniden şevkle sarılmalı. Daha cok sabır ve salat ile istiane etmeli. Umitsizliğe benzeyecek fevrî cıkışlardan sakınmalıdır.

Bu misalden anlaşılan şudur; olum ve uyku kardeştir; kısa hatıralar bırakıp giderler. Bazen oyle olur ki, uzun fasılalardan sonra hayatı dokuyan anlar birbiriyle irtibat kurabilir; maziyi, hali ve istikbali insan bir anda hissedebilir. Nitekim ornek verilen kişi de bu noktadan sonra a’lemu diyor. Artık gayet iyi biliyorum ki, Allah her şeye kadirdir.”

Demek ki, ilimde ihlas ile yakîni talep edenin ufku acılıyor. Bir fikr-i sÂbite takılıp kalmaktan kurtuluyor. Gonlu genişliyor.

Ucuncu misal; Hz. İbrahim’in Allah’tan oluleri nasıl dirilttiğini kendisine gostermesi talebini anlatıyor. Bu ornekte, boğazlanacak hayvanların kuşlardan secilmesi, hayatın da boyle gelip gecici olduğuna, bir gun elden ucup gideceğine işaret sayılabilir.

Rûhu’l-BeyÂn’da denilmiştir ki: “Dort kuştan maksat, insan camurunu oluşturan anÂsır-ı erbaa (toprak, su, ateş ve hava) dan doğmuş dort sıfattır. Kuşların kesilmesi, tuylerinin yolunup parcalara ayrılıp birbirine karıştırılarak dağ başlarına atılması, bunların temsil ettiği kotu sıfatların murşid-i kamil eliyle imha edilmesine işarettir. Cunku dinin ozu, bu tur kotu sıfatların terbiyesini gerektirir...

İcimizi ferahlatan bu misallerden sonra inancımız kuvvet buluyor. Bir daha inanıyoruz ki; O’nun icin ikinci yaratma da, ilk yaratma gibidir. Ve Allah’ın bir şeyi yaratması “kun” emrine bağlıdır. Bununla birlikte O, bazı fiilleri sebeplere bağlamıştır. Demek ki, hikmeti izzetine, izzeti de hikmetine mani değildir.

Nitekim esbÂba tam tevessul edilse dahi, eğer O dilemezse hicbir şey olmaz. Şayet dilerse, hicbir sebebe bağlı olmaksızın oluleri diriltir. Cunku O, izzetini tamamen sebeplere bağlamamıştır.

Burada duasına mukabil Hz. İbrahim’e yeniden dirilmenin mahiyeti bildirilmemiş, sadece maddî bir misalle konu izah edilmiştir. Cunku insanın kapasitesi ba’s u ba’de’l-mevtin kunhunu idrakten acizdir.

Kur’Ân-ı Kerim belli aralıklarla kendini tarif eder. Mu’minler hakkında şifa ve rahmet menşei olduğu gibi, zalimler icin husran kaynağı (Bk: İsra 17/82) olduğunu bildirir.

Konumuzu teşkil eden ayetlerdeki misaller de oyle; husn-i kabulle okuyanın hayatını cekip ceviriyor. İnancına, uzuvlarına hukmedecek derece kuvvet veriyor.

Okuduğumuz ayetler; “Şupheyi bırak; gorduğune kanma!” diyor insana. “Hazırlığını inandığına gore yap! İmanla dirileceğin bir hayat kur kendine.”


ALINTIDIR

__________________