Gelecek deyince aklımıza sadece bu dunyadaki gelecek gelmemeli, meseleye daha geniş bir acıdan bakmalıyız. Bizler ruhlar Âlemindeydik, cismaniyet Âlemine geldik, buradan da berzah Âlemine goceceğiz. Ruhlar alemindeki insanların istikbali dunya idi. Halen o ruhlar Âleminde dunya istikbalini bekleyen nice ruhlar vardır. Kıyametin kopacağı hengÂmeye kadar, o bekleyen ruhlar da istikballerindeki dunyaya gelecekler ve dunyadan da obur aleme gocecekler. Boylece dunyanın omru tamam olacak.
Nitekim biz de bir zamanlar ruhlar Âlemindeydik. Dunyaya yoneldik. Dunyanın ilk durağı ana rahmidir. Ana rahminde azaları tam teşekkul eden insan, dunyaya geldikten sonra herhangi bir arızası, sıkıntısı olsa onu tıpla duzeltmek bir olcude mumkun oluyor. Ama ana rahmindeyken teşekkulunde noksanlık olan insanların dunyaya geldikten sonra onu duzeltilmeleri zorlaşıyor.
Demek dunya hayatına başlarken, o ana rahmindeki teşekkul cok muhimdir. Oranın hazırlığı cok sağlam yapılmalıdır. Bunun gibi insan dunyadan kabir yoluyla Âhirete doğacaktır.
Şayet kabirde durumunu kurtarır, vaziyetini muhafaza edebilirse, obur tarafı da kolay olacaktır. Eğer kabirde suallere cevap veremezse, orada durumunu kurtaramazsa, aynen ana rahminde noksan teşekkul eden cocuk gibi, obur tarafta da durumunu kurtarması zorlaşacaktır.
Bundan dolayı Efendimiz (a.s.m.) buyuruyor kî: "Kabir, ahiret yolculuğunun ilk durağıdır. Eğer o kabirde kurtarırsa ondan sonrası kolaydır. Eğer kabirde kurtaramazsa ondan sonrası şiddetlidir."
Ana rahminde eksik teşekkul eden cenin dunyada duzeltilemiyorsa, işte kabirde de ahiret hayatı tehlikeli başlayan, hazırlıksız kabre giren insanın da kabirden sonrasını kurtarması, duzeltmesi zor oluyor. Ruhlar aleminden ana rahmine girmişiz, sonra dunyaya gelmişiz, aynen bunun gibi bir hayata daha gireceğiz. Ana rahmi mesabesindeki mezar, ondan sonraki de ahiret hayatı. Oyleyse istikbalimizde ahiret hayatının başlangıcı olan bir ana rahmi daha vardır. O da mezarımızdır, oradan Âhirete doğaca ğız.
İlk olarak bu hayata namzet olan bizler değiliz. Bizden once nice insanlar gelmişler, onlar da ahiret hayatinin ilk durağı olan kabir ana rahmine girmişler, şimdi orada yaşıyorlar. Oyleyse pişmanlık gunu gelmeden evvel, o ana rahmi mesabesindeki kabir hayatına şimdiden hazırlıklı olmalıyız, oradan rahat gececek durumda olmamız icin, bu dunya hayatında tedbirimizi almış ve caremizi duşunmuş olalım. Eğer o kabir hayatında cevabımızı rahat veremezsek, oradan kurtaramazsak obur tarafın kurtarılması zordur.
Efendimiz (a.s.m.) Âhiret hayatını tamamen muşahede etmiştir. Rabbimiz onu Miraca cıkarmış, Miracta dunya hayatının sayfasını kapatmış, Âhiret hayatının sayfasını acmış, yaşanacak olan mahşeri, Cenneti, Cehennemi onun gozleri onune sermiştir. Efendimiz (s.a.m.) bizim dunyada şu gorduğumuzu gunluk hayattaki olaylar gibi mahşerde yaşayacağımız olayları gormuştur. Bundan dolayı şoyle buyurmuştur: "Kabirde oyle dehşetli manzaralar gordum ki, Âhiret Âleminde gorduğum manzaraların en dehşetlisini teşkil etmektedir. Kabir azabı, azapların en dehşetlisidir."
Oyleyse mu'min istikbal anlayışını dunyadayken tanzim etmelidir. İstikbali yanlış, eksik anlamamalıdır. İstikbal sadece ekonomik, siyasi olaylar değildir. Şanımız, şohretimiz, belli makama cıkmamız değildir. Bunların hepsi lazımdır, ancak istikbali sadece bunlardan ibaret zannetmek eksik olur. Bu, istikbalimizin yarısıdır. Bundan sonra kabir hayatımız, yani istikbalimiz vardır.
Hz. Osman (r.a.) mezarlıklardan sık sık gecer ve kabrin hizasına gelince durur, bakar, tefekkur eder, gozyaşlarını tutamazmış. Kutub-u Sitte'de ifadesini bulan bir hadiste bu konuda şoyle bir olay nakledilmektedir:
Hz. Osman (r.a.) yine bir mezarlıkta gecerken orada biraz durur, dikkatlice mezara bakar, kalbinden, Âleminden neler gecer ki, pırıl pırıl gozyaşları ak sakalından aşağı doğru suzulur, toprağın uzerine duşer. Kendisine derler ki: "Ya Osman, Cennetten, Cehennemden bahsederken gozyaşlarını tutabiliyorsun, ama bir mezarın yanına gelince orada kendini tutamıyorsun, ağlamaya başlıyorsun. Bu mezar sende ne kadar etki bırakıyor?"
O zaman der ki: "Ben, Resulullah'ın (s.a.m.) yanında cok bulundum. Onun bu konuda sozlerim cok dinledim. Birgun buyurdu ki: 'Kabir, Muslumanın istikbalinde Âhiret hayatının ilk evidir. Eğer kabirde kurtarırsa Musluman, kabirden sonrası kolaydır. Ama kabirde kurtaramazsa artık obur tarafta kurtarması zordur."
Evet istikbalimiz budur.
Bu konuları duşunmeli, okumalı, konuşmalıyız. Aksi takdirde devekuşu gibi başımızı kuma sokarak kendimizi avuturuz. İstikbalimizde mezar vardır. Oyleyse şimdiden tedbir almalı, bir takım careler duşunmeliyiz. Unutmaya atmamak, gaflete dalmamalıyız.
Birgun Efendimiz (a.s.m.) bir mezarın yanından geciyordu. Şoyle mezara dikkatlice baktığında iki mezarda azap gordu. Yanındaki Ashabına, "Yazık, şu iki mezarda, sakinler azap goruyorlar. Melekler ateşten kamcılarla bu insanlara azap ediyorlar" buyurdu.
Dediler ki: "Ya Resulallah, acaba hangi gunahlardan dolayı bu insanlar azap goruyorlar?"
Efendimiz (a.s.m.), "Bunlar iyi insanlardı. Fakat birisinin cok kotu bir ahlakı vardı ki, işi gucu komşu arasında dolaşmak, laf goturmek, komşuyu birbirine takmaktı. Muslumanları birbirine duşururdu, bundan dolayı azap goruyor. Diğeri ise, idrar sıcramasından cekinmeyen insandı" buyurdu.
İstikbalimizi şimdiden duşunmeli, tanzim etmeliyiz. Efendimiz (a.s.m.) bunun icin buyurmuş ki: "Hesaba cekilmeden evvel, nefsinizi hesaba cekin."
Efendimiz (s.a.v), bizi ikaz ediyor, bizi ihtar ediyor. Hayatınıza ceki duzen verin, gunahlardan uzak durun, sevaplarınızı coğaltın. Mazbut bir dini hayat yaşayın, Allah'ın emirleri, Resulun sunneti sizin şaşmaz olcunuz olsun da geleceğiniz olan kabirde rahat edesiniz. İşiniz kolaylaşsın.
Nitekim bu hadis-i şerifi duyan bir İslÂm Âlimi, dunyada kendini cok hesaba ceker, gunahlardan kacar, sevaplarını coğaltır, yani İslÂmın emirlerini karınca kararınca tatbik ederek yaşar ve Âhirete oyle gider.
Ve Âhiretin başlangıcını teşkil eden mezarda sual melekleri gelir, derler ki: "Ey ak saclı ihtiyar! Ver bakalım hesabını."
Der ki: "Ben yanlış mı duyuyorum acaba? Siz benden şimdi hesap mı soruyorsunuz?"
"Evet hesap yeri burası, hesap soruyoruz."
"Yok bir yanlışlık olması lazım. Resulullah (s.a.m.) buyurdu ki, 'Dunyada kendini hesaba cekerek yaşayana Âhirette hesap yoktur.' Siz ise bana şimdi yeniden hesap soruyorsunuz. Halbuki ben dunyada hesabımı gorerek geldim. Hep hesabımı yaptım. Gunluk hayatımı yaşarken yaptığım amelin muhasebesini yaptım. Ben hayatımı boyle tanzim ederek geldim buraya. Siz şimdi bana ikinci bir hesap soruyorsunuz."
Melekler de donerler, "Ya Rabbi, bu nasıl bir kuldur?
Rabbimizin cevabı şoyle olur: "Evet, o kulum doğrudur. Ben Peygamberime oyle ilham etmiştim. Peygamberim de ummetine oyle haber vermişti. Dolayısıyla kendisini dunyada hesaba ceken insan Âhirette hesaba cekilmez. Cekilse bile kolay kurtarır. Nitekim o kulum da dunyada kendini hesaba cekerek yaşamıştır. Bundan sonra serbesttir. Bırakın kulumu" der. Ve o İslÂm buyuğu boyle kurtarır. Dostları onu ruyada gorunce bu olayı anlatır. "Ben" der, "kabre girmeden once kendimi hesaba cekmiştim. Onun faydasını gordum, tekrar hesaba cekilmedim."
Onun icin mezarda hesaba cekilmeden evvel, dunyada kendini hesaba cekenler ve o hesabın gereği şekilde islÂmî hayat yaşayanlar, İslama hizmet edenler, inşaallah, Âhirette hesaba cekilmeyeceklerdir.
Gunahsız olmak elbette mumkun değildir. Ancak Rabbimiz rahmet sahibidir. "Rahmetim herşeyi kuşatmıştır" buyurmaktadır. Onun icin terazinin başında gunah ve sevap tartılacak. Bu tartı sırasında sevap tarafı dolu olacak, gunah tarafında hicbir şey olmayacak değil. Sevap tarafı dolu olduğu gibi, gunah tarafı da dolu olacak da ancak sevap tarafı ağır gelince mesele bitecektir. O halde bizler gunah tarafını sevap tarafım gibi bir hataya duşmeyelim. Bir gunah işlersek peşinden hemen bir tevbe edelim. Bu takdirde, Rabbimiz istikbalimizin emniyet icinde olmasını bize lutfetmiş olur.
__________________
Ana Rahmİ - Mezar BenzerlİĞİ
Dini Bilgiler0 Mesaj
●20 Görüntüleme
- ReadBull.net
- Kültür & Yaşam & Danışman
- Eğitim Öğretim Genel Konular - Sorular
- Dini Bilgiler
- Ana Rahmİ - Mezar BenzerlİĞİ