Omer –radıyallÂhu anh– Ubey bin K‘bʼa diyor ki:

“‒Bana takvÂyı anlat.” diyor.

“‒Omer , sen hic dikenli yolda dolaştın mı?” diyor.

“‒Dolaştım.” diyor.

“‒Ne yaptın?” diyor.

“‒Kendimi dikenlerin tesirinden korumak icin eteklerimi toplayarak gittim.” diyor.

“‒Hah işte takv budur.” diyor.

AllÂhʼın , butun haram kıldığı şeylerden, kerahet, hoş gorulmeyen şeylerden kendini korumandır takvÂ. Yani nefsÂnî arzularını bertaraf etme, rûhÂnî istîdatlarını inkişÃ‚f ettirme, kendimizi ilÂhî kameranın altında olduğumuzu, ilÂhî muşÃ‚hedenin altında olduğumuzun, kalpte bir idrak ve şuur hÂline gelmesi.

Zira CenÂb-ı Hak buyuruyor:

وَهُوَ مَعَكُمْ اَيْنَ مَا كُنْتُمْ

“Nereye gitseniz, O sizinle (Allah sizinle) beraberdir.” (el-Hadîd, 4)

CenÂb-ı Hak muteÂl. Zaman-mekÂn yok, hudut-sınır da yok. Yedi bucuk milyar insan var bugun dunyada. Denizde trilyon, trilyon hayvanlar var. SemÂda var, melekler var, cinler var. CenÂb-ı Hak hepsinin her an yanında. Kişiyle kalbi arasına girdiğini bildiriyor. İcimizdeki duyguları bildiriyor.

وَنَحْنُ اَقْرَبُ اِلَيْهِ مِنْ حَبْلِ الْوَرِيدِ

(“Biz ona şah damarından daha yakınız.” [Kāf, 16])



Osman Nuri topbaş

__________________