Bu makamda şoyle bir soru akla gelebilir:
“Cenab-ı Hakk’ın bizim ibadetimize ne ihtiyacı var ki, cok şiddet ve ısrarla, ibadeti terk edeni cehennem gibi dehşetli bir cezayla tehdit ediyor? Ehemmiyetsiz kucuk bir hataya karşı buyuk bir şiddet gosteriyor? Bir namazı terk etmeye mukabil cehennemin en dehşetli vadilerine kulunu atıyor?”
Cenab-ı Hakk’ın, namazı ve ibadeti terk edenler hakkındaki şiddetli tehditleri ve dehşetli cezalarının sebebi şudur: Nasıl ki bir padişah, halkının hukukunu muhafaza etmek icin, halkın hukukuna zarar veren bir adama, hatasına gore, şiddetli bir cezaya carptırır. Ta adalet kaim olsun ve halkın hukuku muhafaza edilsin.
Aynen bu misal gibi, ibadeti ve namazı terk eden adam da, mevcudatın hukukuna ehemmiyetli bir tecavuz ve manevi bir zulum eder. Cenab-ı Hak da onun bu tecavuzune ve manevi zulmune bir ceza olarak cehennemde ona şiddetli azap eder. Ta ki mahlûkatının hakkı ve hukuku muhafaza edilsin ve adalet kaim olsun.
İbadeti ve namazı terk eden kişinin mahlûkatın hukukuna tecavuzu ve manevi zulmu şoyle olur: Mevcudatın kemali ve kıymeti, sanatkÂrları olan Allah’a bakan yuzlerinde tesbih ve ibadetle tezahur eder. Yani her bir mahlûk kıymetini, Allah’ın sanatı olması ve Allah’ı tesbih edip O’nu zikretmesiyle kazanır.
İbadeti terk eden kişi ise, mevcudatın ibadetini gormez ve goremez. Belki de inkÂr eder. O vakit, ibadet ve tesbih etme noktasında yuksek makamda bulunan o mahlûklar aşağıya duşerler ve birer başıbozuk derecesine inerler. Her biri, Rabbini tesbih eden birer musebbih ve O’nu zikreden birer zÂkir iken, kıymetsiz ve ehemmiyetsiz bir vaziyet alırlar. Ayrıca her biri birer ilahî mektup ve Allah’ın guzel isimlerinin birer aynası olan o mevcudatı, ehemmiyetsiz, vazifesiz, cansız ve perişan bir vaziyette telÂkki eder. Bu telakki ile de mevcudatın kıymetini tahkir eder, onların kemalatını inkÂr eder ve onların hukukuna tecavuz eder.
Zira ibadet etmeyen bir kişinin nazarında, “Hak, Hak” diyerek Rabbisini tesbih eden leyleğin kelimeleri “Lak, lak”tır. O, leyleğin “Hak, Hak” tesbihini “Lak, lak” zanneder. Cunku herkes kÂinatı kendi aynasıyla gorur. Cenab-ı Hak her insana, bu Âlemden hususî bir Âlem vermiştir ki, o Âlemin rengi, o insanın kalbi itikadına gore boyanır. Mesela, gayet huzunlu ve matemli olarak ağlayan bir insan, mevcudatı ağlar ve huzunlu suretinde gorur. Gayet sevincli, neşeli ve neşesinden gulen bir adam ise, kÂinatı neşeli ve guler gorur. Tefekkur eden ve ciddi bir surette ibadet ve tesbih eden kişi ise, mevcudatı ibadette ve tesbihte gorur; onların ibadet ve tesbihlerini bir derece keşfeder ve anlar. Gafletle veya inkÂrla ibadeti terk eden adam ise, mevcudatı ibadetsiz, başıboş, vazifesiz ve perişan bir surette tevehhum eder ki, işte bu tevehhum, mahlûkatın hukuklarına bir tecavuz ve manen onlara bir zulumdur. Cenab-ı Hak da bu zulmun hesabını ahirette onlardan sorar ve mahlûkatının haklarını onlardan alır.
Şimdi şoyle bir duşunelim: Siz camide namaz kılarken ya da elinizde tesbih Allah’ı zikrederken birisi gelse ve size bakarak şoyle dese: “Bu adam da burada boş boş ne diye duruyor? Hicbir şey yapmadan zamanını zayi ediyor…” Bu sozler sizi ne kadar kızdırır ve hemen ona karşı dersiniz ki: “Ben boş boş durmuyorum, ben Rabbimi tesbih ediyor ve onun azameti karşısında secdeye gidiyorum. Onu zikrediyor ve emrettiği namazı kılıyorum…” Bu sozleri soyledikten sonra da ondan hakkınızı almak icin adaletli sultanın kapısına gider ve sizin hakkınızdaki su-i zannı sebebiyle o kişiden hakkınızın alınmasını istersiniz.
Aynen bu misal gibi, namaz kılmayan ve ibadeti terk eden kişi de butun mahlûkatı başıboş ve vazifesiz bilir. Onların zikir ve tesbihlerini inkÂr eder; yaptıkları ibadetleri reddeder ve bu cihetle onların hukukuna tecavuz eder. Onlar da bu adam hakkında adeta Cenab-ı Hakk’a şoyle derler: “Ya Rabbi! Biz seni tesbih ve zikir ediyor idik, bu kişi bizi vazifesizlikle itham etti. Bizim zikrimizi ve ibadetimizi inkÂr ederek bize iftira etti. Bizlerde tecelli eden guzel isimlerine goz kapayarak bizi kıymetsizlikle itham etti. Sen bizim hakkımızı bundan al.” Cenab-ı Hak da mahlûkatının bu duasına icabet eder ve onların hakkını o namazsız kişiden alır.
Şimdi şunu hayal edin: Namaz kılmayan kişi, yaşadığı o dakikada ve o saniyede butun mahlûkların hukukuna beyan ettiğimiz şekilde tecavuz ediyor. Ve o dakikadaki manevi zulme uğrayan butun mahlûklar da ondan hak talep ediyorlar. Mahlûkatın sayısını ve namazsız kişinin aleyhinde acılan davaların cokluğunu bir hayal edin… Bir de namazsız ve ibadetsiz bu kişinin, bu tecavuzu ve manevi zulmu hayatının her dakikasında yaptığını ve işlediği sucu daima tekrar ettiğini duşunun. Sucların tekrarı ile davalar da elbette coğalacaktır. Her bir zerre, her bir cicek, her bir bocek ve sayılarla ifadesi mumkun olmayacak kadar cok mahlûkat, namazsız adamın, her dakikasında hatta her saniyesinde işlemiş olduğu bu zulumler sebebiyle onun aleyhinde dava acacak ve haklarının ondan alınmasını Mevla-yı TeÂlÂ’dan dileyeceklerdir. Acaba bu kadar cok dava neticesinde, namaz kılmayan kişinin goreceği şiddetli azap adaletin ta kendisi olmaz mı?
Namaz kılmayan kişinin dehşetli bir cezaya carptırılmasının bir diğer sebebi de şudur:
Namaz kılmayan kişi kendi kendine malik değildir. O, kudreti nihayetsiz ve ilmi sonsuz olan Allah-u TeÂlÂ’nın bir kuludur ve mahlûkudur. Kişi namazı terk etmekle, Allah’ın mahlûku ve bir kulu olan kendi nefsine zulmeder. İbadet icin yaratılan azalarını, ibadette kullanmadığı ve kıymetsiz fani işlere sarf ettiği icin, Allah-u TeÂlÂ, o kulunun hakkını onun nefs-i emmaresinden almak ister ve bu sebeple onu dehşetli tehdit eder. Adeta Allah-u TeÂlÂ, kulunu nefs-i emmaresine karşı korur.
Namaz kılmayan kişinin dehşetli bir cezaya carptırılmasının bir başka sebebi de şudur:
İnsan, yaratılışının neticesi ve fıtratının gayesi olan ibadeti terk ettiğinde, Allah-u TeÂlÂ’nın hikmetini inkÂr etmiş ve O’nu abes iş yapmakla itham etmiş olur. Bu da şiddetli bir cezaya onu mustehak eder. Bu meseleyi bir misalle şoyle anlayalım:
Bir usta milyonlar masraf yaparak son model bir araba yapsa ve bu arabadan maksadı insanları seyahat ettirmek olsa, sonra sizler bu arabayı alarak onu tavuklara kumes yapsanız; acaba bu hareketinizin lisan-ı haliyle şoyle demiş olmaz mısınız: “Bu arabayı yapan usta boşuna bu kadar masraf yapmış. Bu araba kumes olmaktan başka hicbir işe yaramaz. Ben de onu layık olduğu işte kullandım ve kumes yaptım…” İşte sizin arabayı kumes yapmanız, hem arabanın kıymetini inkÂr etme hem de arabayı yapan ustanın hikmetsizliğini kabul etme manasına gelmektedir. Arabayı kumes yapmak, lisan-ı haliyle bu manayı taşımaktadır.
Yine bir usta duşunelim… Bu usta zamanı gostermesi icin bir duvar saati yaptı ve size hediye etti. Saatin lisan-ı halinden anlaşılır ki, bu saati yapan ve size hediye eden usta, bu saatle zamanı bilmenizi istemektedir. Saati yapmasının maksadı ve gayesi budur. Eğer siz şimdi bu saati alarak, onu tepsi gibi kullansanız, saati yapan ustaya hakaret etmiş olmaz mısınız? Saati tepsi gibi kullanmanızın lisan-ı haliyle şoyle demiş olmaz mısınız: “Bu saat tepsi olmaktan başka hicbir işe yaramaz. Bu saati yapan usta abes bir şey yapmış ve boşuna bu kadar masraf etmiş…” İşte sizin saati tepsi yapmanız, hem saatin kıymetini inkÂr etme hem de saati yapan ustanın hikmetsizliğini kabul etme manasına gelmektedir. Saati tepsi yapmanın lisan-ı hali bu manayı taşımaktadır.
Aynen bu misaller gibi, her biri milyonlar kıymetinde olan şu cihaz ve azalarımız da ibadet etmemiz icin yaratılmıştır. Kim gozunu, dilini, kulağını ve diğer aza ve cihazlarını, ibadetten cevirir ve onları sadece şu fani dunyanın işlerinde kullanırsa, misalimizdeki adam gibi lisan-ı haliyle şoyle demiş olur: “Bu aza ve cihazlar boşuna verilmiş, bunların hicbir vazifesi yok, bu yuzden ben de bunları kıymetsiz ve fani olan dunya işlerinde kullanıyorum. Bu cihazlara bu kadar masraf yapan usta da cok hikmetsiz bir iş yapmış, kısa bir omur icin bu kadar masraf yapmış…”
İşte kendisine verilen vucud, aza ve cihazlarını sadece bu fani dunyaya sarf eden kişi, Allah-u TeÂlÂ’nın hikmetine boyle ilişir, O’nu abes ve boş iş yapmakla itham eder. Elbette bu kusurun cezası da ancak cehennemim şiddetli azapları olabilir.
Elhasıl, ibadeti terk eden kişi ilk once kendi nefsine zulmeder. Zira vucudu Cenab-ı Hakk’ın kulu ve mahlûkudur. Sonra kÂinatın hukukuna karşı tecavuz eder. Onların kıymetini hice indirip, vazifesizlikle ve başıboşlukla onları itham eder. Ve daha sonra da hikmet-i ilahiyeye karşı saygısızlık ve edepsizlik eder. Bu kusurları sebebiyle de dehşetli bir tehdide ve şiddetli bir cezaya mustahak olur.
Kaynak
__________________
Hic bir şeye ihtiyacı olmayan Allah, neden ısrarla namaza devam etmemizi emrediyor?
Dini Bilgiler0 Mesaj
●16 Görüntüleme
- ReadBull.net
- Kültür & Yaşam & Danışman
- Eğitim Öğretim Genel Konular - Sorular
- Dini Bilgiler
- Hic bir şeye ihtiyacı olmayan Allah, neden ısrarla namaza devam etmemizi emrediyor?