Kardeşlik nasıldı ashÂb-ı kirÂmda?
Enes -radıyallÂhu anh- naklediyor:
“SallÂllÂhu aleyhi ve sellem- din kardeşlerinden birini uc gun gormese sorardı. Uzaktaysa ona du ederdi seyahatteyse, evindeyse ziyaret eder, hastaysa şif dilerdi.” (Bkz. Heysemî, II, 295)
Sık sık sorardı:
“Bugun bir yetim başı okşadınız mı?
Bugun bir ac doyurdunuz mu?
Bugun bir hasta ziyaretinde bulundunuz mu?
Bugun bir cenaze teşyiinde bulundunuz mu?” (Bkz. Muslim, FedÂilu’s-SahÂbe, 12)
Yine Efendimiz o kadar cok bir hassasiyetle bunu sorardı ki, sahÂbî diyor:
Bir gun diyor, sabah namazını kıldık diyor, daha gun ağarmamıştı. Efendimiz dondu:
“–Bugun oruc tutan var mı?” dedi, nÂfile oruc.
Omer -radıyallÂhu anh-:
“–Yok dedi, değilim.” dedi.
Hazret-i Ebû Bekir -radıyallÂhu anh-:
“–Evet dedi, orucluyum, devam ediyorum.” dedi. Şahsî bir soru bu. İki tane ictimÂî soru geliyor arkadan:
“–Bugun bir ac doyuran var mı?”
Omer -radıyallÂhu anh- diyor ki:
“–YÂ RasûlÂllah! Daha gun doğmadı.” Yani bir acı bulmanın daha zamanı yok.
Ebû Bekir -radıyallÂhu anh-:
“–Evet y RasûlÂllah! Ravza’ya geliyordum, oğlumla beraber. Bir ac insan gordum. Oğlumun elinden arpa ekmeğini aldım, o ac insana verdim.”
Ucuncu soruyu soruyor Efendimiz:
“–Bugun bir hasta ziyaretinde bulunan var mı?”
Yine Omer -radıyallÂhu anh-:
“–YÂ RasûlÂllah diyor, yani bir diyor, hastayı ziyaret edecek daha, gun doğsun ondan sonra gidelim.” diyor.
Yine Hazret-i Ebû Bekir -radıyallÂhu anh-:
“–Evet y RasûlÂllah! Abdurrahman bin Avf’ın hasta olduğunu duydum. Ziyaret ettim, şif diledim, oradan Ravza’ya geldim sabah namazına.”
Efendimiz buyuruyor ki:
“–Ebû Bekir diyor, sen Cennetliksin.” diyor.
Omer -radıyallÂhu anh-:
“–Eyvah, vah vah!” diyor.
“–Yok diyor, Allah Omer’e de rahmet eylesin.” diyor.
Bunu Efendimiz daha Guneş doğmadan, boyle bir telkin etmesinin sebebi nedir?
اِنَّمَا الْاَعْمَالُ بِالنِّيَّاتِ
(“Ameller, niyetlere goredir…” [BuhÂrî, ÎmÂn, 41; Muslim, İmÂre, 155])
Demek ki niyetler cok muhim. Niyete gore Allah kulun onunu acıyor. Demek ki niyetlerimizi -inşÃ‚allah- CenÂb-ı Hak hÂlis eyler niyetlerimizi. CenÂb-ı Hakk’ın rızÂsına medÂr olacak ameller ihsÂn eyler Rabbimiz lûtfuyla keremiyle -inşÃ‚allah-.
Yine İnsan Sûresi’nde, Ali -radıyallÂhu anh- ile FÂtıma VÂlidemiz oruclu oldukları hÂlde, bir yoksul geliyor; “lillÂh” (Allah rızÂsı icin) diyor, ona veriyorlar. Tamamını veriyorlar. Biraz yarımını verelim, yarımı bize kalsın demiyorlar. Cunku “lillÂh” diyor.
CenÂb-ı Hak:
يَأْخُذُ الصَّدَقَاتِ (“…Sadakaları (Allah) alır…” [et-Tevbe, 104]) Sadakaları Ben alırım, buyuruyor.
Ondan sonra bir yetim geliyor, yetim istiyor. Kendileri yine yemeden yetime veriyorlar.
Ucuncude esir geliyor, esire veriyorlar.
Diğer bir rivÂyette de oruclular, uc gun ust uste su ile iftar edip infak ediyorlar. CenÂb-ı Hak onların gonul Âlemini bildiriyor:
Verirken de bunları, infak ederken de diyorlar ki:
Minnet altında kalma! Bize teşekkur icin kendini zorlama. Cunku biz bunu Allah rızÂsı icin veriyoruz. عَبُوسًا قَمْطَرِيرًا: Zira o kıyÂmet gunu, o zor, musîbetli, belÂlı gunden korkarız. Allah da o gunun şerrinden onları korur. Onların gonlune huzur verir, ferahlık verir. (Bkz. el-İnsÂn, 9-11)
Ne guzel bir siyer dersi!.. Fiilî bir siyer dersi!.. Bu “îsar” oluyor, kendinden koparıp verme oluyor.
İşte Efendimiz’in hayatı hep boyle “îsar” hÂlindeydi.
Tabi bu fedakarlık, şu dunya, imtihan hayatında. Yani ne kadar omrumuz var, bilmiyoruz. Takvimde kac yaprak kaldı, bilmiyoruz. CenÂb-ı Hak bildirmiyor bunu; her an hazırlıklı olmak…
“Yarın diyenler, helÂk oldu.”
Yarın var mıyız, yok muyuz?
Cok zor zamanımız olacak. MunÂfikûn Sûresi’nde Âyet-i kerîmede CenÂb-ı Hak bu zor zamanımızı bildiriyor:
“Olum Ânı gelir de; «YÂ Rabbi, (biraz acsan, biraz daha genişletsen, biraz) az bir şey omrumu uzatsan da, sadaka versem, sÂlihlerden olsam.» demeden evvel…” (el-MunÂfikûn, 10) buyruluyor. Bu pişmanlığı bildiriyor.
Efendimiz yine buyuruyor ki:
“SÂlihler de pişmanlıkla olecek. Keşke daha oteye gitseydik…” (Bkz. Tirmizî, Zuhd, 59) Keşke CenÂb-ı Hakk’a daha yakın bir kul olabilseydik.
Tabi bu evliyÂullahta da aynı şekilde. Mesel Ubeydullah Ahrar Hazretleri’ne bir kişi geliyor:
“–Acım, beni doyur.” diyor.
Kendisi de ac. Aşcıya goturuyor. Verecek hicbir şeyi yok. Aşcıya:
“–Sarığımı vereyim, temizdir diyor, tabakları kurularsın diyor. Şu ac insana bir kap yemek ver.” diyor.
Kendim de actım diyor. O bir kap yemeği ona yedirdim diyor. Sonra cıkardım sarığı, aşcının onune verdim diyor. O dedi ki:
“–Yok dedi, al, sen mÂdem…”
“–Yok dedim, ben sana soz verdim, soz verdiğim icin al.”
Sonra cok ciftlikleri oluyor. İki bin işci calışıyor. “Uc-dort hastaya bakıyordum diyor. Bu hastalar diyor altını kirletir hÂle geldi diyor. Yine ben onların birkac testi su getirip altlarını temizliyordum. Sonra o hastalık bana gecti diyor onlardan. Yine ben onların hizmetine devam ettim.” buyuruyor.
BahÂuddîn Nakşibend Hazretleri:
“Yedi sene diyor, ben diyor, bu yolda diyor, merhale almama diyor, en buyuk sebep diyor, yedi sene diyor, hasta insanlara baktım diyor. Yolda insanların gececeği, hayvanların gececeği yollardaki taşları, cukurları temizledim diyor. Ondan sonra sahipsiz hayvanlara sahip oldum diyor. En yuksek dereceleri de burada aldım…”
HÂlık’ın (şefkat) nazarıyla mahlûkÂta bakış tarzı.
İşte bunlar:
اَلْمَرْءُ مَعَ مَنْ اَحَبَّ
“Kişi sevdiğiyle beraberdir.” (BuhÂrî, Edeb, 96)
Yine bir misal vereyim. AshÂb, CenÂb-ı Hak lûtfetti, melekleri gonderdi, Bedir’de muvaffak oldu.
Duşman kendilerinden uc misli gucluydu. Harp Âletleri olarak cok cok gucluydu. Muslumanlar, CenÂb-ı Hak lûtfetti, ihlÂsa gore melekleri gonderdi, gÂlibiyet oldu.
Muslumanlar, esirleri alıp Bedir’den Medîne’ye gotururlerken Yezid isimli bir esir, MuÂviye’nin oğlu Yezid değil, ismi Yezid, başka bir muşrik Yezid:
“Bizi diyor, Medîne’ye diyor, esir olarak gotururlerken diyor, zaman zaman diyor, develerinden indiler, bizleri develerine bindirdiler.”
Bir, o zamanki bir muslumanın bir vicdanını seyredelim; bir de bugun bir Suriye’yi seyredelim. Hangi medeniyet?..
Şuar Sûresi’nde bir Âyet var; bu 218-219. Âyetler:
“(Ey Rasûlum! Allah -celle celÂluhû- gece namazına) kalktığın vakit Sen’i ve secde edenler arasında dolaştığını goruyor.”
Kadı BeydÂvî diyor ki tefsirinde:
“Ummet icin beş vakit namaz farz olup gece namazı (teheccud) sunnet hÂline gelince -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem- ashÂbın ahvÂlini muşÃ‚hede sadedinde gece vakti hucre-i saÂdetten ayrıldı, sokakları dolaşmaya başladı. Hep evlerin aralarında dolaşırken Kur’Ân sesleri, zikir sesleri geliyordu. Efendimiz cok memnun ve mesrur olarak dondu.”
Âyette CenÂb-ı Hak Tevbe Sûresi’nde “raûf ve rahîm” buyuruyor, cok merhametli ve cok şefkatli. Bir ananın-babanın şefkati, merhametinden daha merhametli.
Efendimiz buyuruyor ki:
“…Ben diyor, kabrimde yine «ummetî, ummetî» diyeceğim…” buyuruyor. (Bkz. Ali el-Muttakî, Kenzu’l-UmmÂl, c. 14, s. 414)
“…Sizin guzel amelleriniz bana gelir, sevinirim buyuruyor. Menfî amelleriniz gelir, uzulurum diyor, size du ederim.” diyor. (Bkz. Heysemî, IX, 24)
Yani şimdi, demek ki Efendimiz’e CenÂb-ı Hak ummetinin ahvÂlini bildiriyor devamlı. Tabi her an, ne kadar ummeti var, bir bucuk milyar dunyada, demek ki hepsinin o musbet-menfî hÂllerini haber veriyor. Demek ki CenÂb-ı Hak zaman ve mekÂnı Rasûlullah Efendimiz’e biraz daha acıyor.
Yine Efendimiz buyuruyor ki:
“…Aman diyor, kıyÂmet gunu (Ved Haccı, Ved Hutbesi’nde) sakın (diyor, gunah işleyerek) benim yuzumu karartmayın (beni mahcup etmeyin).” buyuruyor. (Bkz. Muslim, Hac, 147; Ebû DÂvûd, MenÂsik, 56)
Bu kadar merhametli Peygamberimiz. AllÂh’ın bize buyuk bir lûtfu. Demek ki biz nasıl bir istikÂmette bulunacağız? CenÂb-ı Hak Âyet-i kerîmede:
“Siz insanlar arasından cıkarılmış hayırlı bir ummet. (İnsanlar arasından cıkarılmış bir hayırlı ummet.) MÂrufu emredersiniz, munkerden nehyedersiniz…” (Âl-i İmrÂn, 110)
Demek ki kendimizi ihy etmek. Şerîati yaşamak. Efendimiz’in hayat tarzı uzerinde hayatımızın devam etmesi. Seherleri ihy etmemiz. Emr bi’l-mÂrûf, nehy ani’l-munker’de bulunmamız. DÂimÂ, bilhassa gunumuzde kaybettiğimiz insanın derdinde olmamız. Kazandığımız her insanın da ecrinde olmamızın bir huzuru icinde olabilmemiz.
Mazimizden de birkac misal vermek istiyorum. Nasıl İslÂm’ı yaşamışlar, nasıl tanımışlar?
Her medeniyet, kendi insan tipini yetiştirir. Ecdat ne yapmış? RiyÂdan o kadar korkmuş ki, sadaka taşları yapmışlar. Yani varlıklı gelip o taşın icine bir şey koyuyor, para koyuyor. Bir garip de gelip onu alıyor, ihtiyacını goruyor. Tabi o da cok durust, ihtiyacını gordukten sonra eğer imkÂnı varsa o parayı tekrar iade ediyor oraya. Bu, yabancı gazetecilerin de hÂtıratlarında var.
Bir yerde hasta varsa, balkona kırmızı bir cicek konuyor, cocuklar ve satıcılar, başka mahallelerde cocuklar oynuyor, satıcılar da bağırarak gecmiyor oradan.
Bugun ise goruyorsunuz duğunleri, nasıl bir maytaplar atılıyor; hasta mı var, hamile kadın mı var, cocuk mu var, duşunulmuyor. Yani bir egoizm. Yani bırakınız yapsın, bırakınız gecsin. Bir kapitalist zihniyet.
En muhimi, bugun akıl hastaları icin, “akıl hastası” deniyor, en kibarı “akıl hastası” bugun. Bazı yerlerde alay ediliyor, istihfaf ediliyor. EcdÂdımız ise onların insanlık haysiyetini koruyabilmek icin onlara “muhterem Âcizler” demiş. Yani Yaratan’dan oturu yaratılanlara şefkat sebebiyle “Âciz” ifadesi ve “muhterem”, “muhterem Âcizler”. O sırada ise hristiyan Batı dunyası, psikiyatrik rahatsızlığa girenlere, “bunlara cin girdi” diye bunları ateşe atıyordu. İki medeniyet farkı…
İslÂm, vicdanen, diğer gayr-i muslim mutefekkirler bile, bu dînin ne kadar muhteşem bir din olduğuna bir ittifak hÂlinde. Hicbir musteşrik, Rasûlullah Efendimiz’in hayatında, “şurada şu hata var” demiyor, diyemiyor. Kasten iftira atıyorsa o ayrı. Fakat tedkik ederek hicbir, en ufak bir hat Allah Rasûlu’nun şeyinde bulamıyor.
Lafayet var, Fransız feylesofu. Bu meşhur “insan hakları beyannamesi” yayınlanmadan butun hukuk sistemlerini inceliyor. Sonunda:
“Ey diyor, buyuk insan!” diyor Rasûlullah Efendimiz’e. “Dunyada Sen’in tevzî ettiğin hak-hukuku şimdiye kadar kimse tevzî edemedi.” diyor.
Thomas var, Carlyle, o da diyor ki:
“Başında tac bulunan hicbir imparator, kendi eliyle yamadığı hırkayı giyen Muhammed kadar dunyada itibar bulmadı diyor. Onun diyor doğuşu, nûrun zulmetten sıyrılışıdır.” diyor.
VelhÂsıl kıymetli kardeşler! Biz boyle, Allah bizi boyle muazzez bir dînin mensubu kıldı. Tamamen meccÂnen. Fakat CenÂb-ı Hak bizden de Rasûlullah Efendimiz’e benzememizi arzu ediyor. O’na benzeyebildiğimiz zamanlar CenÂb-ı Hak ihy etti, ÂbÂd etti.
Bir, Omer bin Abdulaziz devrine baktığımız zaman, t İspanya’ya kadar cıkılıyor.
Endulus’un ilk uc asrına baktığımız zaman bir Endulus Kurtuba medeniyeti meydana geliyor.
Osmanlı’nın, Kur’Ân-ı Kerîm ile başladı. Edebali Hazretleri’nin, bir Edebali silsilesiyle devam etti. Kur’Ân-ı Kerîm’e bir hurmetle, bir tÂzimle başladı. Yavuz Sultan Selim’in bu mukaddes emanetleri getirmesi, kırk hafızla orada Topkapı Sarayı’nda, mûten bir yerde devam ettirmesiyle devam etti. Aşağı yukarı uc asırda bugun Turkiye’nin tam 30 misli, aşağı yukarı 24 milyon kilometre(kare), 30 misli yeri CenÂb-ı Hak lûtfetti.
LÂle Devri girdi, rûhÂnî Âlemden ten plÂnına donup dunya muhabbeti arttı. CenÂb-ı Hak da, tavizler başladı, CenÂb-ı Hak emaneti azalta azalta gitti.
VelhÂsıl bugun de elhamdulillah Turkiyemiz’de CenÂb-ı Hakk’ın yardımlarını muşÃ‚hede ediyoruz -elhamdulillah-. -İnşÃ‚allah- cok du edelim -inşÃ‚allah-. Arkamızdan guzel bir nesil yetiştirmeyi CenÂb-ı Hak ihsan eylesin. -İnşÃ‚allah- bu topraklar kıyamete kadar hur bayrağımızla, ezan seslerimizle, secdelerimizle devam etsin -inşÃ‚allah-…
Osman Nuri Topbaş
__________________
AshÂb-ı KirÂmda Kardeşlik
Dini Bilgiler0 Mesaj
●17 Görüntüleme
- ReadBull.net
- Kültür & Yaþam & Danýþman
- Eðitim Öðretim Genel Konular - Sorular
- Dini Bilgiler
- AshÂb-ı KirÂmda Kardeşlik