CenÂb-ı Hak insanı mukerrem yarattı. Ahsen-i takvîm olmasını arzu ediyor, en guzel bir yaratık olmasını. Ve kuluyla dost olmasını arzu ediyor. Tabi (insan) nefs engelini bertaraf edecek, dostluğunu ispat edecek.
CenÂb-ı Hak:
“Biliniz ki Allah dostlarına korku yoktur. Onlar «لَا خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلَا هُمْ يَحْزَنُونَ» uzulmeyeceklerdir, korkmayacaklardır.” (Yûnus, 62)
Cok korkulu bir gun, cok zor bir gun, kıyÂmet gunu. Peygamberlerin bile zorlandığı bir gun. Yine Âyet-i kerîmede:
“Biz, peygamber gonderdiğimiz toplumları da, gonderdiğimiz peygamberleri de hesaba cekeceğiz.” (el-A‘rÂf, 6) buyruluyor.
Peygamberler de tebliğden hesaba cekilecek. Mesel Yunus -aleyhisselÂm- uc gun erken dondu, balığın karnına dûcÂr oldu. Yine CenÂb-ı Hak onun istiğfÂrını ve zikrini kabul etmeseydi, “Onu kurak bir yere atardık.” buyuruyor CenÂb-ı Hak. (Bkz. el-Kalem, 49)
Yani cok zor bir gun. O zor gunde, demek ki “لَا خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلَا هُمْ يَحْزَنُونَ” Burada dostluğa, CenÂb-ı Hak’la dostluğa nÂil olanlar, orada onlar korkmayacaklar o buyuk infilÂkta, uzulmeyecekler.
Kimler onlar?
“Onlar, îmÂn edip de takvÂya ermiş olanlar.” (Yûnus, 63)
Takv nedir? ÎmÂn olarak, îman, CenÂb-ı Hak neyi Kur’Ân-ı Kerîm’de bildiriyor? Sihirbazların îmÂnını bildiriyor. Onlar Firavun’un butun azaplarına karşı, işkencelerine karşı; “Senin azÂbın, ıztırÂbın dunyadadır dediler. Biz nasıl olsa Rabbimiz’e donduruleceğiz.” dediler. (Bkz. eş-ŞuarÂ, 50; el-A ‘rÂf, 125)
Fakat dayanılmaz ıztırap karşısında:
رَبَّنَا اَفْرِغْ عَلَيْنَا صَبْرًا وَتَوَفَّنَا مُسْلِمِينَ dediler.
“…YÂ Rab! Uzerimize sabır dok (sabır yağdır uzerimize, bir tÂviz vermeyelim îmandan). Musluman olarak canımızı al.” (el-A ‘rÂf, 126) dediler.
Habîb-i NeccÂr’ı CenÂb-ı Hak bildiriyor. Tevhîdi korumak icin taşlanmayı goze aldı.
Hendekte yakılanları CenÂb-ı Hak bildiriyor.
Mekkelileri, Medînelileri bildiriyor. Bizim de “onlara tÂbî olan ihsan sahipleri” (Bkz. et-Tevbe, 100) onlar gibi olmamızı Rabbimiz arzu ediyor. Ancak o şekilde bizden rÂzı olacağını bildiriyor.
Demek ki CenÂb-ı Hak; “Kimler dost olacak?” “Onlar îmÂn edip (oyle bir îman, onlar) takvÂya ermiş olanlar.” (Yûnus, 63)
CenÂb-ı Hak:
هُدًى لِلْمُتَّقِينَ buyuruyor. “…Takv sahiplerine (Kur’Ân-ı Kerîm) hidÂyet verir.” (el-Bakara, 2) TakvÂya erenlere.
وَاتَّقُوا اللّٰهَ وَيُعَلِّمُكُمُ اللّٰهُ
(“…Allah’tan korkun. Allah size gerekli olanı oğretiyor…” [el-Bakara, 282]) buyuruyor. CenÂb-ı Hak oğretiyor, CenÂb-ı Hak yardım ediyor.
VelhÂsıl, yani bir, şu dunya, nefes nefes, adım adım, her hÂlimizle bir imtihan durumundayız.
TakvÂya ermiş olanlar bildiriliyor. Takv nedir o zaman?
فَاَلْهَمَهَا فُجُورَهَا وَتَقْوٰیهَا
(“(Nefse) iyilik ve kotuluklerini ilham edene yemin ederim ki.” [eş-Şems, 8])
NefsÂnî arzular bertaraf edilecek. RûhÂnî kÂbiliyetler inkişÃ‚f ettirilecek. NefsÂniyet, hepsi bertaraf edilecek. Kendimizi ilÂhî kameranın, ilÂhî muşÃ‚hedenin altında olduğumuz, kalpte şuur ve idrak hÂline gelecek. Kul:
وَهُوَ مَعَكُمْ اَيْنَ مَا كُنْتُمْ
“…Nereye gitseniz (Allah) sizinle beraberdir…” (el-Hadîd, 4)
Bunun idrÂki icinde kalp olacak.
Diğer taraftan, duygular temizlenecek:
وَنَحْنُ اَقْرَبُ اِلَيْهِ مِنْ حَبْلِ الْوَرِيدِ
(“Biz ona şah damarından daha yakınız.” [Kāf, 16]) CenÂb-ı Hakk’ın bize şah damarından… Bir kendimiz biliyoruz ic dunyamızı, niyetlerimizi, bir de CenÂb-ı Hak biliyor.
Demek ki niyetlerimizi de duzeltebilmek.
İşte CenÂb-ı Hak ikinci Âyette, kimler o kurtulacaklar:
“ÎmÂn edip takvÂya ermiş olanlar.” (Yûnus, 63)
Ondan sonra CenÂb-ı Hak bir mukÂfat bildiriyor, arkadan ucuncu Âyette:
“Dunya hayatında da Âhirette de onlara mujde vardır…” (Yûnus, 64)
Demek ki CenÂb-ı Hak bu takv sahiplerine devamlı bir mujdeler veriyor.
“…AllÂh’ın sozlerinde asl değişme yoktur. İşte bu, buyuk kurtuluşun ta kendisidir.” (Yûnus, 64)
Peki bu mujdeler neler? Tefsirlerde belirtildiğine gore, bilhassa Allah dostlarına AllÂh’ın Kur’Ân-ı Kerîm’de verdiği mujdeler.
2) Peygamberimiz’in verdiği mujdeler.
CenÂb-ı Hak “Goren gozu, akleden kalbi olurum.” buyuruyor. (Bkz. BuhÂrî, Rikāk, 38)
Peygamberlerin verdiği mujdeler.
Ve AllÂh’ın o cok yuksek kullarına gosterdiği sÂdık ruyalar, mujdeler.
En muhim; olum Ânındaki mujdeler.
Yine CenÂb-ı Hak Fussilet Sûresi’nde o olum Ânını bildiriyor:
“Rabbim Allah’tır deyip…”
Yani dÂim Allah rızÂsı uzerine olanlar.
ثُمَّ اسْتَقَامُوا (“…Sonra dosdoğru olanlar…” [Fussilet, 30])
Rasûlullah -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’in o rûhÂnî izinde yuruyenler.
“…Onlar icin (olum Ânında) melekler iner: «Korkmayın, uzulmeyin, AllÂh’ın size vaad ettiği Cennetlerle sevinin.» derler.” (Fussilet, 30)
Yani burada şu hayatın, Allah yolunda gecen bir hayatın, CenÂb-ı Hak, mukÂfatlarını bildiriyor. Bunlar, başka nasıl olacak? Yine muhtelif sûrelerde. Mesel EnfÂl Sûresi’nde:
“…Allah anıldığı zaman «وَجِلَتْ قُلُوبُهُمْ» kalpleri titrer…” (el-EnfÂl, 2) buyuruyor bu takv sahiplerinin.
Nasıl bir hÂdise karşısında bir heyecana kapılıyoruz; Allah denildiği zaman kalpleri titrer. Başka?
“…AllÂh’ın Âyetleri okunduğu zaman, îmanları artar…” (el-EnfÂl, 2)
AllÂh’ın murÂdı nedir bu Âyette? Nasıl AllÂh’ın rızÂsını kazanacağız? AshÂb-ı kirÂmın derdi buydu.
Değişen şartlar var. Gaybı bilmiyoruz. İstikbÂli bilmiyoruz.
“…Tevekkul olurlar.” (el-EnfÂl, 2)
“Onlar namazlarını ikāme ederler…” (el-EnfÂl, 3)
Namazda bir hassÂsiyet. Kalp ve beden Âhengi icinde.
قَدْ اَفْلَحَ الْمُؤْمِنُونَ
“Mu’minler kurtuldu.” (el-Muʼminûn, 1) buyruluyor. Nasıl kurtuldu? Huşû ile kıldıkları bir namazla kurtuluyor.
Ondan sonra; mulk AllÂh’a ait. Allah mulku bir imtihan olarak veriyor. Kimine de vermiyor. Hepsi birbirine, butun insanlar birbirine zimmetli.
“…İnfak ederler.” (el-EnfÂl, 3) buyruluyor.
Yine diğer bir Âyette CenÂb-ı Hak; “تِجَارَةً لَنْ تَبُورَ” (“…Asl zarara uğramayacak bir kazanc.” [FÂtır, 29]) buyuruyor.
Kur’Ân’la iştigal edenler, Kur’Ân’a guc verenler, Kur’Ân’la yaşayanlar. Namazı ikāme ederler, yine Allah yolunda gizli ve acık… Acık da zarûreten acık, kalbini koruyacak. Bu da “تِجَارَةً لَنْ تَبُورَ”, umulur ki bunlar kurtuluştadır buyuruyor, beklenir ki buyruluyor. (Bkz. FÂtır, 29)
Yine CenÂb-ı Hak; nefesler nasıl olacak, duygular nasıl olacak?
“Onlar ayaktayken, otururlarken, yanları uzerindeyken AllÂh’ı zikrederler…” (Âl-i İmrÂn, 191)
CenÂb-ı Hak’la beraberlik. O beraberliğin getirdiği netice:
“…Goklerin ve yerin yaratılışını (derinden derine) duşunurler…” (Âl-i İmrÂn, 191)
Bu gokleri niye yarattı? Bu yer niye yaratıldı? Biz niye yaratıldık? Bu kadar mahlûkat niye yaratıldı?
“…(YÂ Rabbi!) Sen Subhan’sın (derler). Bizi Cehennem azÂbından koru, derler.” (Âl-i İmrÂn, 191)
VelhÂsıl tabi bunun da en muhim malzeme; muhabbet.
Muhabbet, Allah Rasûlu’nu cok sevmek.
مَنْ يُطِعِ الرَّسُولَ فَقَدْ اَطَاعَ اللّٰهَ
(“Kim Rasûluʼne itaat ederse AllÂhʼa itaat etmiş olur.” [en-NisÂ, 80]) buyruluyor.
Demek ki Rasûlullah Efendimiz’i her hÂlimizde ornek almak. Kimi insan ibadetlerde; fazla ibadetler yapar vs. yapar. Namazı, orucu filÂn coktur. Fakat muÂmelÂta dikkat etmez. Olmuyor!
MuÂmelÂta dikkat edecek, muÂşerete dikkat edecek. Hak-hukuka dikkat edecek. Yani bir butun olmuş oluyor din. Yani hayatın her safhasını kaplayacak. Bu şekilde kul, bir ilticÂ, CenÂb-ı Hakk’a yaklaşma gayreti icinde olacak.
Misal: Mesel İbrahim -aleyhisselÂm-, malıyla AllÂh’a yaklaşmaya calıştı. Halil İbrahim bereketi oldu. Verdikce CenÂb-ı Hak artırdı. Hatt denir hÂl orf olarak, bir ikram karşısında; “Allah sana Halil İbrahim bereketi versin!” denir.
Tevhîdi korumak icin canıyla imtihan verdi. Ateşe girmeye rÂzı oldu. Tebessumle girdi Nemrut’un mancınığıyla.
CenÂb-ı Hak:
“Ey ateş! İbrahim’e serin ve selÂmet ol.” (el-EnbiyÂ, 69) buyurdu. Ateş, bir gulistana dondu.
Ağır iki imtihan…
Daha zor bir imtihan geldi: Kendisinin parcası İsmail -aleyhisselÂm-. Gorduğu uc ruya uzerine, ucuncu tevriye gunu. Arefe gunu, bayramın birinci gunu. Daha evvel and etmişti. “Oğlunun andında dur, sozunde dur.”
EvlÂdını goturdu. Tam bıcağı koyduğu zaman CenÂb-ı Hak SÂffÂt Sûresi’nde:
“SelÂm İbrahim!” (es-SÂffÂt, 109) dedi. “SelÂm İbrahim!” dedi.
Niye selÂm?
Dostuna selÂm. Ahdini yerine getirmesine selÂm.
“Sana bir nam verdik.” buyuruyor. (Bkz. es-SÂffÂt, 108)
“Bu cok acık bir imtihandı.” (es-SÂffÂt, 106) Zor bir imtihandı buyuruyor.
“İbrahim’e selÂm olsun.” (es-SÂffÂt, 109) buyuruyor.
Şimdi, tabi İbrahim -aleyhisselÂm- cok buyuk seviyelere cıktı zirvelere. Tabi zirvelere cıkınca ufuk acıldı. İlÂhî azametin, ilÂhî kudret akışlarının tesiri, tecellîsi altında kaldı. KıyÂmet gunu;
وَلَا تُخْزِنِى يَوْمَ يُبْعَثُونَ
“(Y Rabbi diyor, beni) kıyamet gunu dirilttiğin zaman beni mahcup etme!” (eş-ŞuarÂ, 87) diyor, kulluğu îf edememekten.
Demek ki kulluk, kulluğun istikÂmetinde mÂrifetullah, CenÂb-ı Hakk’ı kalpte tanıyabilmek. CenÂb-ı Hak:
لَا خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلَا هُمْ يَحْزَنُونَ
“…Onlar korkmayacaklardır, uzulmeyeceklerdir.” (Yûnus, 62) buyuruyor.
Tabi CenÂb-ı Hak cumlemizin, Rasûlullah Efendimiz’e olan muhabbetini artırsın. Muhim şey orada. İnsana muhabbet duyduğu şey kolay gelir. Namazdan muhabbet duyuyorsa namaz kolay gelir. Comertlikten muhabbet duyuyorsa, verdikce seviniyorsa, ona da comertlik, o muhabbet comertliği artırır. Her hususiyet bu şekilde.
Tabi bunların da hepsinin bu muhabbetlerin neticesinde hepsi, Allah… İşte sahÂbî Allah Rasûlu’ne o muhabbeti duydu, O’na hayran oldu. O hayranlık neticesinde:
“‒Canım, malım, her şeyim Sana fed olsun y RasûlÂllah!” dedi.
Efendimiz de buyuruyor:
“(AshÂbım) gokteki yıldızlar gibi…” (İbn-i Abdi’l-Berr, CÂmiu BeyÂni’l-İlm, II, 91)
Âyet, CenÂb-ı Hak buyuruyor:
“(İslÂm’a giren) ilk giren Mekkeliler ve Medîneliler/EnsÂr, onlara tÂbî olan ihsan sahipleri…” (Bkz. et-Tevbe, 100)
Bizlerin de onlar gibi olmamızı Rabbimiz istiyor.
Osman Nuri Topbaş
__________________
Takv Sahiplerinin Husûsiyetleri
Dini Bilgiler0 Mesaj
●17 Görüntüleme
- ReadBull.net
- Kültür & Yaþam & Danýþman
- Eðitim Öðretim Genel Konular - Sorular
- Dini Bilgiler
- Takv Sahiplerinin Husûsiyetleri