
KAİNATIN SEVGİLİSİNE
Bu mektup Gonlumun Sultanı’na… Oraya taht kurmuş, beni sevgisiyle bahtiyar etmiş Guller Efendisi’ne…
Ya Rasulallah! Bu, hasret ve aşk yuklu satırları, diyarları, asırları aşarak yolluyorum gul bahcesine ve bahcenin biricik efendisine. Kimsesizlerin kimsesi olan Rabbimin, “kaleme ve onunla yazılanlara and olsun” ayetini zırh misali burunerek nakşediyorum kÂğıda ince ince. Ne Yuce bir nimettir kalem ve kalem tutan eller icin adını yazmak. Ancak Sana olan Hasretimi dile getirecek, aşkımı gozyaşlarıyla yoğuracak, kÂğıda işleyecek sozcukleri bulmaktan acizim. Âlemlerin Sahibi, Seni, “KÂinatın Sevgilisi” ilan etmişken, ismin, aşkının ismiyle yazılmışken, aşkın, gonulleri fethetmişken, Seni anlatmakta, kelimeler kifayetsiz kalıyor. Kalemler bîtap duşuyor Efendim (s.a.v)…
Bu, Sana yazdığım kacıncı mektup bilmiyorum. Bildiğim tek şey var; kalbimde besleyip, ne zaman sona ereceğini bilmediğim hasretim.
Sultanım! Sana on dort asır sonrasından, Seni gormediği halde iman edenlerin cağlarından yazıyorum. Efendim! Karanlık, gokyuzunu kaplayıp mahlûkat uykuya daldığında, bulbullerle selamlar gonderiyorum Sana. Bazı geceler, tesbihime ismini nakşediyorum salevatlarla… Şuphe yok ki Sen bunlardan haberdarsın. Cunku hayalin duşuyor gozlerime, sozlerin değiyor yureğime.
Nur Yuzlu, gozu yaşlı Nebi.. Oyle geceler oluyor ki uykusuz sabahlıyorum. Uyuyamıyorum. Hic cıkmıyorsun aklımdan. O an bir şeyler takılıyor boğazıma. Hani dunya gozuyle goremediğim billur gozlerin var ya; sanki bana bakıyor. Gozlerin uzerimdeyken uyuyabilir miyim? Konuşmuyorsun, Sen susunca, gece de hay ediyor konuşmaktan. Ve sessizliği giyiyor Sen’inle birlikte. Bakışların kor gibi yakıyor yureğimi.
Alemler, hurmetine yaratılan Huzun Peygamberi..! Sen, gece gunduz demeden, olumler uzerine yurudun aşikÂr. Efendi, kolesiyle birlikte aynı ekmeği paylaştı. Aynı safta namaza durup Sen “Allahuekber” deyince beraber secdeye vardılar. Ama şimdi, insanlar adaletten uzak ve zulum icindeler. Biz, merhametten yoksun gezdik yıllar yılı. “Merhamet etmeyene, merhamet olunmaz” sozunu dustur edinip zenciyi beyaza, Arap’ı Acem’e, yolcuyu ev sahibine eşit saymıştın. Kocaman yureğindeki sevgi, ebediydi. Hep şefkatle nazar ederdin. Sen, hep ummetini duşunurdun. Acken bile, ummetin yemiyor diye yemezdin. Hani bir gun Medine’deydin. Ensar ve muhacirler Senin icin mescit yapmaktaydılar. Sen, aclıktan kıvranan midene taşlar bağlamıştın. Ummetin ac diye Sen de yememiştin.
Ey bir kez olsun, sıcak lokmaya minnet etmeyen nazlı YÂr!
Canım Efendim! Hani uyuyamıyorum demiştim ya; aslında ruya gormekten korkuyorum. Senin olmadığın ruyalar gormekten.. Cunku Sen olmayınca, ruyalar bana kÂbus oluyor. Bir kere daha Sensiz uyanmaktan korkuyorum..
Bazen diyorum ki kendime: Bugun de Mekke’de uyansam.. Bir gun de gozlerimi Medine’de acsam… Abdest alıp Harem-i Şerif’te namaz kılsam.. Secdelere kapansam kutlu beldede.. Dua dua yalvarsam Rabbime gul bahcesi ravzanda. Sonra gectiğin yollardan yurusem adım adım. Ama bir sendeleniyorum ki; hepsi hayalmiş. Yine de sana ilişiyor gozlerim. Bakıyorum bu sefer de ağlıyorsun. Ama Efendim, hak veriyorum ağlamana. Bir zamanlar, olumune sevdalı yiğitler vardı. Şehadet şerbetini icmek icin birbirleriyle yarışan yiğitler, mucahitler… Ali’ler, Omerler (ra)… Onları hatırladın. Onlar icin, ummetin icin ağlıyorsun.
Ey şems-i bahar… Ey ummeti icin gozyaşı doken YÂr… Ey iklimlerinde huznu burunen Sevgili...! Cok ozledim seni. Sen, bize, ayrılığın vuslata donuşeceğini, ayrılırken sadık kalmayı, gurbeti yaşarken sabretmeyi, tevekkulu, hakiki imanı, tevazuyu oğrettin.
Daha anlatacakların var. Neredesin Ey Sultanım?
Semaya ismi nakşedilen sevgili..! Yokluğundan istifade edenler coğaldı. Cehil’in torunları dolaşıyorlar şehir meydanlarında. Kufru kuşanmış, alev puskuruyorlar isyansı ağızlarıyla. Şimdi, Sana muhtacız. Bu satırlara karşı Sen gel… Gel ki cahiliye alışkanlıklarımız son bulsun gelişinle. Yırtılmışken hicabın perdeleri; gel ki varlığınla ortulsun. Kapı onlerinde sabah ruzgÂrlarıyla, gecelerde dualarla, Rabbimden diliyorum Sen’i.
Bilmiyorum, “Gormediğim kardeşim” der misin bana? Beni de sayar mısın dostlarından? YÂr kabul eder misin kendine? Alır mısın sancağın altına?
Ey Nebi.. Ey Şems’in, Kamer’in, Tarık’ın ve butun kÂinatın efendisi..! Oldurmeye gelenler, dost olurlardı Seninle. Yıkılmaya yuz tutanlar, dirilirdi gelişinle. Seninle yeşerdi filizler. Seninle ağardı fecr. Gelişinle paramparca oldu putlar. Canlandı gunduz, aydınlandı geceler.
Canım Sultanım..! Ellerim titriyor, Seni yazarken kalemim..
Sayfalar yetmiyor anlatmak icin hicranımı. Hic bitmesin istiyorum bu mektup. Alsın mısralarına hıckırıklarımı.
Ey yuzu hayallerimde saklı YÂr.. Ey Medine’nin vuslatı.. Mekke’nin yarası…! Şimdi, buralarda sabah ezanı okunmakta. Ezanlarla, salevatlarla suslediğim mektubumu, mubarek gul bahcesine, Ravza-i Mutahhara’ya bırakıyorum. Guvercinleri gonderiyorum ardından. Gulleri, gule meftun bulbulleri yolluyorum Sana.
Ey yollarına omrumu verdiğim...!
Seni bekliyorum Efendim. Seni bekliyorum. Seni… (s.a.v)
Asırların ardından; ozlem, hasret, aşk, muhabbet ve dua ile…
SalÂt ve Selam Sana olsun Efendim. (s.a.v)
@By_Diegones; @Bortecine; @Gokturk; @LastDuty; @Derin Sızı; @Berona; @marifetyolcusu;
__________________