Niye geldik dunyaya? Kimin mulkunde yaşıyoruz? Yolculuğumuz nasıl olacak?
Kul, bunun bir idrÂki icinde olacak. CenÂb-ı Hak “لِيَعْبُدُونِ” AllÂh’a kul olmak; “لِيَعْرِفُونِ” CenÂb-ı Hakk’ı kalpte tanıyabilmek. Kalp, boyle merhaleler alacak.
Uc turlu bilgi var:
Bir tip bilgi; “avÂmî bilgi”. Herkesin bildiği bilgi. Şimşek cakıp gok gurulder; yağmur yağar. Bunu herkes bilir. Bu, avÂmî bilgidir. Muhakkak bir şimşek cakıyorsa, gok gurluyorsa, arkadan bir yağmur gelir. Bu, avÂmî bilgidir.
Bir de “ilmî bilgi” vardır. İlmî bilgi de, aynı şeyi, onu duşunur: Nasıl bir tebahhur ediyor butun sular? Bu, semÂya gidiyor. SemÂda artı bulut eksi bulutla bir akım yapıyor. Baştan şimşek cakıyor. Şimşeğin hızı, 300 bin km hızla geliyor saniyede. Arkadan, yarım dakika sonra gok gurultusu geliyor, o da ses hızıyla geliyor. İlmî bilgidir bu.
Ondan sonra “irfÂnî bilgi” vardır: İnsanı olgunlaştıran bilgi. Bu da; eserden muessire, sebepten musebbibe, sanattan sanatkÂra… Kim oluşturuyor bu yağmuru?
CenÂb-ı Hak:
اَفَلَا تَعْقِلُونَ (“…Akletmez misiniz?” [el-Bakara, 44; Âl-i İmrÂn, 65; el-A‘rÂf, 169…])
اَفَلَا تَتَفَكَّرُونَ (“…Hic duşunmez misiniz?” [el-En‘Âm, 50]) buyuruyor.
Duşunmez misiniz, tefekkur etmez misiniz?
Bu ilmi, CenÂb-ı Hak niye veriyor ilmi? Diğer mahlûkat bilmiyor. İnsana veriyor bunu. Demek ki sebepten musebbibe, eserden muessire, sanattan sanatkÂra… Kul CenÂb-ı Hakk’ı tefekkur edecek, azamet-i ilÂhiyyeyi tefekkur edecek.
Kendini duşunecek: Bir yoktan nasıl meydana geldin? İlÂhî bir takdire bakacaksın. Dunyaya geliş tarihini sen mi tespit ettin? anneni-babanı sen mi tespit ettin? Gidişini biliyor musun?
Butun mahlûkat, yedi bucuk milyar insan, trilyon trilyon hayvanat, trilyon trilyon nebÂtat… Hepsi bir takvimle geliyor. O takvim, her birinin bir son nefesi var, son nefeste bitecek. Aşağı yukarı, bilhassa insan, dunyadaki imtihanı bitmiş olacak. Musbet veyahut da menfî.
“Ben bunu kabirde telÂfî edeyim.” Yok, bitti!.. Cunku artık her şey ayan hÂle geliyor. “KıyÂmette telÂfî edeyim.” Bitti!.. Ayan hÂle geliyor.
VelhÂsıl bu, bu bilgi, olgunluğa goturecek bir ilim. Yani CenÂb-ı Hak’la dÂim kalp beraber olacak. CenÂb-ı Hakk’ı duşunecek; “Aman y Rabbi!” diyecek.
AllÂh’ın kendine verdiği ikramları duşunecek. Dunyaya biz sıfır sermaye ile geldik. Bir kazanarak gelmedik dunyaya. Lûtfen geldik, AllÂh’ın lûtfuyla geldik. Bir hayvanat bahcesini gezdiğimiz zaman, oradaki hayvanlardan biri olarak gelebilirdik. Kurbanlık bir koyun olarak gelebilirdik. CenÂb-ı Hak:
“…Goklerde ve yerde ne varsa ÂmÂde kıldık, duşunen bir toplum icin…” (el-CÂsiye, 13) buyuruyor.
Hep CenÂb-ı Hakk’ın lûtfuna mustağrak durumdayız.
“Nîmetlerimi sayamazsınız.” (Bkz. İbrahim 34, en-Nahl 18) buyuruyor.
Demek ki CenÂb-ı Hak bizden, verdiği nîmetler mukÂbilinde bir “hamd” istiyor. FÂtiha’nın ilk Âyeti:
اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ
(Hamd, Âlemlerin Rabbi AllÂh’a mahsustur.) diyoruz.
İnsan Sûresi’nde de CenÂb-ı Hak, insana verdiği nîmetler.
“İster şukredici ol buyuruyor, istersen de kufredici ol.” diyor. (Bkz. el-İnsan, 3)
En yakınınıza bir imkÂnlar verseniz, o arkasını donse gitse, bir teşekkur etmeden. Uzulursunuz. “Ben buna bu kadar ikram ettim.” dersiniz. “İnsan bir teşekkur eder.” dersiniz.
Yani bir bardak su ikram edene vicdÂnen bir teşekkur etmek zarûretindeyiz. CenÂb-ı Hak bizi insan olarak yaratmış. En buyuk Peygamber’e ummet kılmış. En yuce, kıyÂmete kadar devam edecek Kitab’ı bizlere ihsÂn etmiş ki hayatımızı Kur’Ân-ı Kerîm muvÂcehesinde hayatımızı tanzim edelim. TatbikÂtı, Rasûlullah -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’de. Ebedî bir yolculuğa cıkacağız; kimi onder alacağız onumuze?
Efendimiz:
اَلْمَرْءُ مَعَ مَنْ اَحَبَّ
“Kişi sevdiğiyle beraberdir.” buyuruyor. (BuhÂrî, Edeb, 96) Ne kadar bir sevgimiz var Efendimiz’e karşı.
“İki emÂnet bırakıyorum.” Ved Haccı’nda. “Kitabım ve Sunnet’imdir.” buyuruyor.
Yani Kur’Ân-ı Kerîm ve Sunnet’imdir. Benim o Kur’Ân-ı Kerîm’i yaşamamdır, tatbik etmemdir. Bu ikisi emÂnet… Yani Kur’Ân’la hemhÂl olacağız, Sunnet-i Seniyye’yi yaşayacağız.
VelhÂsıl insan, uc tane yardımcısı var. Uc tane yardımcı gonderiyor CenÂb-ı Hak. Bir; Kitap gonderiyor.
هُدًى لِلْمُتَّقِينَ
(“…Takv sahipleri icin bir hidÂyet rehberidir.” [el-Bakara, 2])
Fakat Kur’Ân-ı Kerîm’le derinleşmek icin de “takv” sahibi olacak.
هُدًى لِلْمُتَّقِينَ
(“…Takv sahipleri icin bir hidÂyet rehberidir.” [el-Bakara, 2])
O takvÂda merhaleler katedince, bu ilimler, mÂrifetullÂh’a goturecek. MÂrifetullahtan bir nasip, kalpte CenÂb-ı Hak tanınacak. Rasûlullah Efendimiz bir usve-i hasene, ornek şahsiyet. O’nun gibi yaşamaya gayret edilecek.
Şu kÂinat… Hepinizin bir tahsili var, devam ediyorsunuz dunya tahsilinde. Baktığınız zaman mikrodan makroya; bir atomun icine bak, ne bileyim, şu kadar bir ucta, belki şu kadar şeyin icinde, belki bir trilyon atom var icinde. Proton, notron, elektron vs…
Yukarı cık galaksilere: Nasıl denizlerde kum tanesi varsa o kadar yıldız kumesi var deniyor. Bir atomu buyut, koca bir sem meydana geliyor. Bir semÂyı kucult, bir atom meydana geliyor.
MahlûkÂtı oyle yaratmış CenÂb-ı Hak. Milyonlarca yaratık var vucudumuzda. Onu gozuyle gormeyecek kadar bir ufak, hepsinin bir hayat şeyi var. Hepsi AllÂh’ın irÂdesinde. An geliyor, sana giriyor, o seni hasta ediyor imtihan olarak. Virus, milyonlarca virus var vucudumuzda. Onun musbeti var, menfisi var, devamlı bir kavga hÂlinde.
CenÂb-ı Hak, şu kÂinatta her şeyi… Bir o, mahlûkata baktığımız zaman, bir akrebe baktığımız zaman, o akrep bir gıd alıyor, bir sene ac kalarak gidebiliyor. Bir yılan, bakarak yavrularını buyutuyor. Akrep sırtında taşıyor. Bir yılanın yaratılışı ayrı, diğer bir, ne bileyim, cok ayaklı hayvan var, kırk ayaklı hayvan var, dort ayak var, iki ayak var, hic ayaksız var.
Hep azamet tecellîsi. Sana şu kÂinatta CenÂb-ı Hak her (şeyle), devamlı bir azamet-i ilÂhiyyesini gosteriyor.
Yağmur, tebahhur eden sularla meydana geliyor. En cok tebahhur eden sular da denizlerden. Dunyanın dortte ucu de su olmuş oluyor. CenÂb-ı Hak VÂkıa Sûresi’nde soruyor:
“Biz diyor, tuzlu olarak indirseydik yağmuru diyor, ne yapardınız?” diyor. (Bkz. el-VÂkıa, 70)
VelhÂsıl her şey CenÂb-ı Hakk’ı -kalp merhale kazanınca- her şey CenÂb-ı Hakk’ı hatırlatıyor. Ârif bir kul olabilmek, yani mÂrifetten bir nasip alabilmek…
Genclik, insanın en guzel bir mevsimi. Coğrafyada dort mevsim var. İnsan omrundeyse mevsim, bir genclik mevsimi var, en verimli bir mevsim. Ondan sonra CenÂb-ı Hak eğer omur verirse, oradan bir yaşlılık mevsimi geliyor.
وَمَنْ نُعَمِّرْهُ نُنَكِّسْهُ فِى الْخَلْقِ اَفَلَا يَعْقِلُونَ
(“Kime uzun omur verirsek biz onun gelişmesini tersine ceviririz. Hic duşunmuyorlar mı?” [YÂsîn, 68]) İnsan akıl erdirmez mi?..
Her şeyde bir fÂnîlik. Neye baksak fÂnîlik…
CenÂb-ı Hakk’ın iki tecellîsi dunyada yok. Biri “halk” tecellîsi. Dunyada bir halketmeyi CenÂb-ı Hak vermiyor o imkÂnı. Yani bir ucak, kendisi gibi bir ucak doğuramıyor. İnsan bir insan doğurabiliyor, CenÂb-ı Hakk’ın bir lûtfu olarak. Fakat CenÂb-ı Hak bunu insana bir ibret olarak (misal veriyor), bir yoktan nasıl meydana geliyor?..
“Halk” sıfatını vermiyor. Ne bileyim; bir otomobil, bir otomobili doğuramıyor. FÂnîlik sıfatı var. BÂkī, yalnız CenÂb-ı Hak. O mezar taşlarına bak, “Huve’l-BÂkī” yazar.
MevlÂn diyor ki:
“O diyor, yediğin yemeklere bak diyor. Mis kokulu yemeklere bak diyor. Bir de git diyor, bir muddet sonra onun, dışarı cıkardığın zaman Âkıbetini gor diyor. O renk nereye gitti diyor, o guzel koku nereye gitti diyor…” Yediğinden iğrenerek cekiliyorsun.
Her şeyde fÂnîlik…
CenÂb-ı Hak, velhÂsıl her şeyle kendini hatırlatıyor. Fakat bunu da gorebilmek, duşunebilmek icin kalp lÂzım. Nasıl bir kalp olacak, nasıl bir mesÂî olacak. En muhim mesÂî, CenÂb-ı Hakk’a kul olabilmek, CenÂb-ı Hakk’ı tanıyabilmek.
Ne buyuruyor CenÂb-ı Hak:
“Onlar ayaktayken, otururken, yanları uzerindeyken zikrederler…” (Âl-i İmrÂn, 191)
Unutmazlar CenÂb-ı Hakk’ı. O unutmamanın neticesinde de CenÂb-ı Hak onlara; goklerin ve yerin yaratılışı hususunda derin derin bir tefekkur imkÂnı veriyor. Yani hic insanın bir boş vakti olmayacak. Derin bir tefekkur icinde olacak dÂimÂ. “…Goklerin ve yerin yaratılışını derinden derine tefekkur ederler…” (Âl-i İmrÂn, 191)
Yine CÂsiye Sûresi’nde CenÂb-ı Hak:
“…Goklerde ve yerde ne varsa ÂmÂde kıldık. Duşunen bir toplum icin…” (el-CÂsiye, 13) buyuruyor.
Yine CenÂb-ı Hak diğer bir Âyette:
“İnsan başıboş bırakılacağını mı zannediyor?” (el-KıyÂme, 36) buyuruyor.
Diğer bir Âyet:
“İnsanı Biz abesen/abes yaratmadık, boş yere yaratmadık. Huzûrumuza gelip (hesap vermeyeceğini mi) zannediyor?” (el-Mu’minûn, 115) buyuruyor.
Osman Nuri Topbaş
__________________
İrfÂnî Bilgi Nedir?
Dini Bilgiler0 Mesaj
●31 Görüntüleme
- ReadBull.net
- Kültür & Yaþam & Danýþman
- Eðitim Öðretim Genel Konular - Sorular
- Dini Bilgiler
- İrfÂnî Bilgi Nedir?