Son gunlerde ekonomi medyasında yer alan haberler ve yorumlarda, ekonomide yaşanan daralmanın bankaların odenmeyen kredilerini artırdığı, dolayısıyla bu soruna ekonomi yonetimince bir cozum bulunması gerektiği yonunde duşunceler ve cozum onerileri ifade ediliyor.

Mayıs 2019 itibarıyla bankacılık sektorunun kısa ve uzun vadeli kredilerinin 2.546 Milyar TL, takipteki kredilerinin ise 111 Milyar TL olduğunu BDDK verilerinden goruyoruz. Takip/Nakdi Krediler oranı %4.4

Buna mukabil bankaların kanuni takibe almadığı, fakat idari takipte olan sorunlu kredilerinin bulunduğu da bir sır değil.
İdari takipte olan kredilerin miktarı, tahsil edilebilme kabiliyetleri, teminatları gibi ozellikleri elbette bankadan bankaya fark edecektir.

Sektorun bu kapsamda olan kredilerinin miktarı konusunda elbette net bir rakam mumkun değil fakat kimi ekonomistler takibe duşecek kredilerin mevcutla birlikte 400 Milyar TL’yi bulabileceğini belirtiyorlar.

Ozellikle inşaat, enerji ve bireysel krediler takipte ağırlığı oluşturuyor gozukuyor.




Bankacılık sektorunun toplam aktif buyukluğu 4.270 Milyar TL.(BDDK verileri).

Bu durumda aktifler icindeki kredi alacakları (piyasaya verilen kredi) olan 2.546 Milyar TL’nin aktifler icindeki payı %60 olmaktadır.
Pasif tarafında ise sermaye yeterlilik oranı ise %17’dir.

Yani toplam pasiflerin %17’si oranında bir sermaye ile bankalarımız ticaretini surdurmektedir.
Bu oran 726 Milyar TL ye karşılık gelmektedir.

Eğer gercekten geri odenmeyen 400 Milyar TL tutarında bir kredi varsa ve nihayetinde bunlar zarar yazılıp sermayeyi yaklaşık 326
Milyar TL’ye cekecek ve sermaye yeterlilik oranı da %7,6 seviyesine indirecektir.

Bu rakam Basel Bankacılık İzleme Komitesinin ongorduğu sermaye yeterliliğinin (%8) altındadır.

Ustelik Basel Komitesi piyasa riskini gerekce gostererek 2016 da sermaye yeterlilik oranının %22 artırılmasını istemiştir. 2019 yılı icin Basel’in ongorduğu sermaye oranı %10,5 olarak tavsiye edilmiştir.

Kredilerde belirtildiği gibi bir sorun varsa uluslararası derecelendirme kuruluşlarının Turk bankalarının notunu nicin surekli duşurduğunun ipucları da bulunabilir.

Bankacılık sektorunun onundeki odenmeyen kredi sorununu cozmek icin ne yapılıyor ve neler yapılması gerektiği sektor ileri gelenleri tarafından oneriliyor?

Oncelikle onerilere bakmak gerekirse bankacılık sektorunun sevdiği İngilizce dilinde havalı isimlerle (bad banking, bad loan fund, leverage sell out vs.) gelen cozumlerde ozetle; batık kredilerin bir kuruma devredilerek bankaların bilancolarının guzelleştirilmesi, bankaların durumlarının uluslararası piyasalardan tekrar ucuza borc alabilecekleri şekilde iyileştirilmesi oneriliyor.

Bu oneride oncelikle bankaların bilancolarından cıkarılacak batak kredileri satın alan bir kurumun olması şart.

Bu kurumun da bankalara alacağı kredilerin en az %50’sini odemesi gerekiyor ki Basel III standardı sağlansın.

Batak kredi borclu firmanın bankaya olan borcunu odeyemeyeceği icin ve ayrıca yeterli teminatı olmadığı icin batmıştır.
Yani tahsili kolay olsa zaten banka tahsil ederdi.

Bu gercek altında 400 Milyar TL’lik odenmeyen borcu alacak olan kurum %10’dan fazla odemez.

Zaten Dunya Bankası iştiraklerinden, ozellere kadar bircok kurum bu fırsatı gorup araştırmasını yapmıştır.

Anlaşılan ozel sektor tarafından bu alanda bankalara yapılan iyi bir teklif yok.

Geriye kaldı kamu. (Vatandaş, halk). Kamu zaten Kredi Garanti Fonu aracılığıyla bankaların 250 Milyar TL civarında bir kredisine %80 oranında teminat verip kefil oldu.

Bunların ne kadarının batık kredi olduğu ve KGF’nun ne kadar zarara girdiği, bankacılık deyişiyle kamudan ne kadar fon cıktığı bilinmiyor.

Yani kamu bankalara ve piyasaya bir destek attı. Şimdi tekrar kamunun bir kurumu vasıtasıyla bu borcları zararına alması ve ekonomimiz icin cok onemli olan bankalarımızın onunu acması bekleniyor.

Yapılanlara bakarsak; kamu 2001finansal krizinden dersini almış ve bircok bankanın batması ile fon cıkışına maruz kalmıştı.

Sonucta BDDK ve TMSF kuruldu ki bir daha bu işler olmasın.

Nitekim 2009 yılına kadar işler bankalar icin iyi gitti.

Dışarıda bol ve ucuz para, icerde az borclu bir piyasa; sat malı gotur karı donemi oldu. 2009 dan sonra da devletin koruma icgudusu altında buyuk karlar edildi ve hissedarlara (ozel bankaların coğunun yabancıların eline gectiğini hatırlayalım) kar payları odendi.

Kamu bu tatlı gunler bitmesin diye 2001 krizinden sonra getirilen kuralları biraz gevşetti ve bankalar hep kÂr etti.

Orneğin sorunlu kredilerin takibe alınıp, sermayeden karşılık ayrılması gerekirken, uygulama gevşetildi vs.

Ancak anlaşılan bankalar da sorunları hep halının altına supurdu. Şimdi ekonomik daralma ile birlikte sorunlar gorulur oldu. 2001 krizi ile getirilen sorunlu kredilerin gizlenmesinin zimmet sucu sayılacağı duzenlemesinin de kaldırılması gundemde.

Anlaşılıyor ki kamu da elini taşın altına koymayı geciktiriyor ya da para cıkmak istemiyor (pardon ‘fon sağlamak istemiyor’).

Bu durum da bankaların kredi sıkıntısını cozmek icin geriye bir yol kalıyor.

Patronların (hissedarların) bankalara yeni sermaye koymaları.

Oyle ya kÂr ederken kÂr payını alıyorsan, zarar edince de kÂrından birazını verip şirketi (bu durumda banka) ayakta tutacaksın.

Gelecek gormuyorsan da şirketi kapatacaksın.

Eminim bankacılık lobisi bu paragraftan hoşlanmayacaktır. Zararı kamuya odetmek varken sermaye koy demek nahoş bir yaklaşım olacaktır.

Peki bu krediler neden geri odenmez ya da batar? Bankaların batan kredide rolu yok mudur?

Her mesleğin incelikleri vardır.

Bankacılığında bir meslek gecmişi hatta bilimi bile vardır.

Universiteler, okullar, araştırma kuruluşları hep bankacılık mesleği icin bilgi uretmek uzere calışırlar. Ustelik yeni bir meslek de değildir.

Hititler doneminden beri bugunku bankacılık yapılır.

Havalı bankacılık terimleri ile suslenen parayla ilgili enstrumanlar hep vardı.

Eskiden bankacılık işini dini kurumlar yapardı.

Cunku kısıtlı okur-yazarlık ve dolayısıyla bilgi onlardaydı.

Eski Yunan ve Roma tapınaklarının gecim kaynağı bankacılıktı.

Bugun bile bankacılık itibar kurumudur der ve bankaların itibarını kanun ile koruruz.

Eski devirlerde ise itibar sadece rahiplerde idi.

Bilgililer ve zengindiler.

Haşmetli tapınaklar ve icindeki luks, mudilere guven verirdi.

Perge’li bir tuccar İskenderiye’li bir tuccardan alacağı mal icin gider tapınaktan kredi alır, akreditif acar, yandaki borsadan opsiyon alıp sigorta(hedging) bile yaptırırdı.

Sonra Perge’li bankacı (rahip) İskenderiye’deki tapınağa bir mektup gonderip karşılıklı hesaplaşırlardı.

Tapınaklar kilise olunca bu işi papazlar yapmaya başladılar.

Orneğin, orta cağda Tapınak Şovalyelerinin işi bankacılıktı, cok zenginleşince Papalıkla papaz oldular ve dağıtıldılar.

Bir diğer guncel ornek ise, Papa’nın istifasına kadar giden bugunku Katolik Kilisesi bankacılık işleridir.

Bugun de gecmişten esinlenerek bankalar en azından merkez binalarını tapınak mimarileriyle inşa ettirirler ve icinde debdebe vardır.

Bakınız İngiliz, Amerikan, Fransız, İsvicre vs. bankaları. Bizim Anakara’daki cumhuriyet donemi Merkez Bankamız ve diğer bankaların binaları ve İstanbul Bankalar Caddesi. Bankacılıkta zengin ve guclu durup guven kazanacaksınız.

Guven onemlidir.

Bu kadar gecmişi olan bir mesleğin kurumu olan bankaların verdiği krediler bunca tecrubeye ve bilgiye rağmen nicin batar?

Usulunce verilen bir kredi asla batmaz.

Kredi alınan iş yurumez ise banka almış olduğu teminatına başvurur ve verilen para kurtarılır.

Savaş, doğal afetler istisnadır, o zaman da kredinin sigortası vardır o devreye girer.

Kurumsal (şirket ve benzeri kurumlara verilen) bir kredi bir iki yıl icinde batmışsa (kusura bakmasınlar) ya bankacı meslekdaşlarım cok beceriksiz ve bilgisizdirler ya da işin icinde başka bir iş vardır. Kredi orta vadede (2-8 yıl) batmışsa bankanın kredi talebini incelemede bir yetersizliği ya da sistem yanlışlığı vardır.

Batan kredilerin nasıl battığı konusunda bir iki ornek vermek gerekirse; otuz yıl kadar once yaşanan bir kredi olayını anımsatmamda bir sakınca olmaz sanırım.

Henuz birkac yıllık bir kredi departmanı calışanı iken 13 Milyon $’lık bir orta vadeli kredi talebini incelemem istendi.

Firma zamanın havalı şimdi ise var olmayan bir bankasından kısa vadeli kredi almış, yatırımcı sağlam bir işi olmasına rağmen etrafındaki şarlatan yoneticilerin yonlendirmesi ile olmayacak bir işe girişmiş ve işin ihtiyacı olmayan bir yığın pahalı ekipman leasing yerine peşin para ile şirkete satın aldırılmış.

Firma darboğaza girmiş ve bizden orta vadeli kredi alarak durumunu kurtarmaya (aslında gunu) calışıyor. Kredi verilecek bir yatırımcı değil.

Kısa vadeli krediyi veren banka da kredinin cıkmasını ve kendi alacağının odenmesini istiyor.

Havalı bankanın İstanbul manzaralı ofisinde genel mudur yardımcısına bu firmaya (8 milyon $, bugunun parasıyla 16 Milyon $) krediyi nasıl verdiklerini sordum.

Cevap; X Beye kredi vermemek mumkun mu? olmuştu.

Sadece ismin etkisi ile X Beye kredi veren banka kendi parasını yok etmiş X Beyin de yaşamının kalanını emekli maaşı ile gecirmesine neden olmuştu.

Tabi batan işletme ve curuyen makine ekipman da milli ekonominin kaybı olarak kaldı.

Daha yakın tarihli bir diğer ornek de ise yapacağı tesis icin 160 Milyon $ kredi isteyen firma başvurusu fizibil bulunup kabul edilmeyince başka bankadan 250 Milyon Euro aynı proje icin kredi temin etti.

Tamamlanan proje istenilen verimi vermeyince kredi battı, tesis kapandı. Bankanın parası gelecek baharlara, yapılan tesis kısmen curumeye terk edildi.

Halbuki 250 Milyon Euro’ya, arsa haric,yatak başı 240.000 TL maliyetle toplam 6.750 yataklı 6 veya 7 5 yıldızlı otel Antalya’da inşa edilebilirdi.

Bu oteller yuksek sezonda ortalama her şey dahil bir gecelemeyi 60 Euro’dan satar, 25 € maliyeti cıkarırsanız 35 € geceleme başına kÂr elde edersiniz.

Sadece 100 gunluk dolu gececek sezonda cironuz 40.500.000 € olur.
İşletme kÂrı ise 23.625.000 € olacaktır.

Yarı sezon, olu sezon gelirleri ve kiralama gelirleri ile tesisin yerine gore ciro 60 Milyon €’, kÂr ise 30 Milyon € civarlarına gelecektir.

Tesis kendini 8 yıl gibi amorti edecek, 8 yılda yapılacak 500 Milyon € ciro da ulke ekonomisine katkı sağlayacaktır. (Verilen ornek
Antalya ortalamasıdır. Deluks oteller, havalimanına yakın oteller iki katına kadar ciro, 3 katına kadar kar elde edebilirler)

Gorulduğu gibi verilen yanlış krediler sadece riske giren bankaya değil, yatırımcı firmaya ve ulke ekonomisine de zarar vermektedir. İşini iyi yapmayan bankaları ve bankacıları sistemde tutmak nihayetinde ulke ekonomisine ve halkına zarar verir.

Bu yazının turizm sektoru ile ne ilgisi var diyebilecek okuyucularımıza şunu belirtmemiz lazım; turizm yatırımları sabit yatırımı yuksek yatırımlardır ve kredi ile finanse edilirler. Krediye bağımlı olan sektorun ucuza kredi temin etmeleri sadece ic rekabet icin değil, uluslararası rakiplerle rekabet etmeleri icin de onemlidir.

İspanyol yatırımcı € uzerinden yıllık %1,5-2,5 faizle kredi kullanıyor, Turk yatırımcı aynı krediyi %6,5-8,5 ile kullanıyorsa bir milyon € krediye yılda 50-55 Bin €, 8 yılda ise 400-450 Bin € fazla faiz odeyecek demektir.

Halbuki Turk bankaları guclu olsalar yurt dışından %5,5 yerine %1 ile borclanırlar ve 2 puan spread (%2 kar, komisyon, faiz) ile
krediyi yatırımcılara verirler.

Boylece yatırımcının 400 € su cebinde kalır.

Yatırımdan kacınan yatırımcı yatırım kararı alır, tesisini yenilemeyi geciktiren yatırımcı yatırım kararı alır, personel maaşlarından kısmaya calışmaz (!), sonucta ekonomi ve herkes kazanır.

Sonuc olarak bankaların işlerini iyi yapmaları gereklidir.

Yazar: Kayhan Taner Ozen

__________________