Kazananlar ve Kaybedenler


Dunyaya imtihan icin gelen insanın en buyuk arzusu kazanmak, en buyuk korkusu da kaybetmektir. İnsanlar kazanmak, kazanılanı korumak veya kaybedileni tekrar kazanmak icin calışırlar. Dunyada kazanc ve kayıp yanyanadır. Ahireti kazanmak veya kaybetmek de dunyada gercekleşir.
Kur'Ân-ı Kerim’de genel anlamda iyi veya kotu kazanca kesb,menfaat ve başarı ifade eden kazanca fevz denir. Kayıp ise husran kelimesiyle ifade edelir. Nihai kazanc ve kayıp uc kısımdır. Sadece dunyayı, sadece Âhireti veya her ikisini kazanmak veya kaybetmek... Her ikisini kazanmaya fevz-i azim veya fevz-i mubin, her ikisini kaybetmeye husran-ı mûbin denir.
Herkes kazanma umidi ve kaybetme korkusuyla calıştığı halde gercek kazancın ve kaybın ne olduğunu konusunda insanlar arasında ittifak yoktur. Farklı değerlendirmeler farklı inanc ve bakış acılarından kaynaklanmaktadır. Allah'a ve Âhiret gunune inananlar icin asıl kazanc Allah'ın razası ve ebedi saadete ermek iken ateist icin butun hedef, olabildiğince dunya nimet ve lezzetlerini elde etmektir. Allah, kim neyi istiyorsa emeğinin karşılığını tastamam vermekte, kimseye haksızlık etmemektedir. "Kim zerre kadar bir iyilik yapmışsa onun mukafatını gorur. Kim de zerer kadar bir kotuluk yapmışsa onun cezasını gorur." (ZilzÂl, 7-8)
Kazanmak ve kazancı muhafaza etmek esas olduğuna gore gercek kazanc ebedi olanı kazanmaktır. Zira ebedi olmayanlar kaybedilmektedir. Buna gore sırf dunyaya ait kazanclar netice itibariyle yok olmaktadır. Kaybedilmeye mahkum kazanclar elem ve pişmanlığa donuşmektedir. Kazanıp da kaybetmenin uzuntusu hic kazanamamanın uzuntusunden kat kat fazladır. Cocuğu olenle hic cocuğu olmayanın uzuntusu elbette bir değildir. Kalıcı olan kerpic gecici olan altından daha değerlidir. "Sizin yanınızdakiler tukenir. Allah'ın katındakiler ise bakidir." (Nahl, 96)
Baki olanı verip fÂni olanı almak akıl kÂrı değildir. Dunyevi kazanclar peşindir. Akıl gozuyle ileriyi goremeyenler cocuklar gibi onlerindeki peşinin peşine duşuyorlar. Cocuğun onune bir avuc şekerle bir avuc altın konsa her halde altına değil şekere iltifat eder. Akıl geliştikce neyin daha faydalı ve kalıcı olduğu farkedilir. "Onlar peşin olanı severler ve onlerindeki ağır bir gunu arkalarına atarlar." (İnsan, 27) Genellikle hayvanlarda da istikbal endişesi yoktur. Gunluk yaşarlar. Kesimhaneye giden bir okuz bir tutam otun peşinde olume gittiğini farkedemez. Bununla birlikte bazı hayvanlarda gelecek sezgisi vardır. Mesela arılar ve karıncalar gelecek icin yiyecek depo ederler. Bu sezgi ilahidir.
Gelecek hesabı olmayanlar halin kavgasını verirler. Butun gayretleri ise ucgunluk dunya icindir. "Heyhat, heyhat! O size vaad edilen şey ne kadar da uzak! Bizim dunya hayatımızdan başka bir hayat yoktur. Kimimiz oluruz, kimimiz yaşarız. Biz oldukten sonra tekrar diriltilecek değiliz."(Muminun, 36-37)
Akıllı insan sonu yokluk olan varlığa aldanmaz. FÂni olanı baki kılmaya calışır. Dunyanın tamamına sahip olsa bile birgun herşeyi geride bırakıp gideceğini duşunur, gercek kazancın Âhiret kazancı olduğunu hesab eder. Mevlana ne guzel soyluyor! "Mezarda bu goze toprak dolar, mezarı aydınlatacak nurun var mı? Bu elin ayağın gidince canının ucması icin kolun kanadın var mı? Bu hayvani canın kalmayınca yerine koymak icin baki bir cana sahip misin? Dunyada elbisen var, zenginleştin. Fakat bu Âlemden gidince nasıl edeceksin? O cihan da pazarla, kazancla dolu bir şehirdir. Sanki kazanma yalnız bu Âlemdedir ve bu kazanc kÂfidir."
"Bize kavuşmayı ummayan, dunya hayatına razı olan ve onunla tatmin olan, Âyetlerimizden gafil olanlara gelince işte onların kazandıklarına karşılık varacakları yer ateştir." (Yunus, 7-8)
Âhiret bağlantısı olmayan butun kazanclar haddi zatında saadet değil, felaket sebebidir. Haram-helal kaydından uzak Allahsız kazanc hem dunyayı hem Âhireti mahvediyor. Dunyanızı cehenneme ceviren haram kazanc yarışıdır. Bu turlu kazanclar hem dunya hem de Âhiret cehenneminin bir bakıma yakıtı mesabesindedir. "Altın ve gumuşu biriktirip, Allah yolunda harcamayanlara acı veren bir azabı mujdele! Bunlar kıyamet gunu cehennem ateşinde kızdırılır. Onların alınları, boğurleri ve sırtları bunlarla dağlanır. Onlara; işte kendiniz icin biriktirdikleriniz! Haydi tadın biriktirdiklerinizi denir." (Tevbe, 34-35)
Allah'a ve Âhiret gunune inanan icin kayıp soz konusu değildir. Dunyada sıkıntı cekse de ebedi hayatın mutluluğu butun acı ve sıkıntıları unutturur. Allah’a ve Âhirete inanmayan ise dunyada ne kadar mureffeh yaşarsa yaşasın ebedi felaketle karşılaşınca butun fani lezzetleri unutur. "Keşke toprak olaydım"der. İnkara dayalı olarak yaptıkları işler pişmanlığa donuşur. "Boylece Allah onlara, yaptıklarını bir pişmanlık kaynağı olarak gosterecektir."(Bakara, 167)
"İnkar edenler ateşe suruldukleri gun kendilerine: Siz dunya hayatınızda butun guzel şeylerinizi harcadınız, onların zevkini surdunuz, artık bugun yeryuzunde haksız yere buyukluk taslamanız ve yoldan cıkmış olmanızdan dolayı aşağılayıcı bir azapla cezalandırılacaksınız, denir." (AhkÂf, 20)
Kazanc-kayıp, kÂr-zarar anlayışı insandan insana değişir. Bunun inanca ve bakış acısına gore değiştiğini soylemiştik. Başkasını aldatarak kazanan kendini kÂrlı sayar. Kumarda kazanan kendini şanslı addeder. Olumu ebedi kayıp, ucgun fazla yaşamayı, gununu gun etmeyi kÂr bilir. Bu, kÂfirin telakkisidir. Mumin ise başkasına kazandırdığı zaman, gerektiğinde hayatını bile feda ettiği zaman kendini kazanclı gorur. Bu anlayışa dair carpıcı bir masal arzedelim:
Uhud savaşından dort ay sonra Âmir oğulları kabilesinin reisi Ebû Ber ceşitli hediyelerle Hz. Peygambere geldi. Muşrik olduğu icin Rasûlullah onun hediyesini kabul etmedi. Kendisine musluman olmasını teklif etti. Ebû Ber ise net bir tavır ortaya koymadı. Fakat Hz. Peygamberden kabilesini irşad icin davetci gondermesini istedi.
Rasûlullah, icine pek sinmediği halde sayıları kırk veya yetmiş olduğu belirtilen davetci gonderdi. Haram b. Milhan da bunlar arasındaydı. Arkadaşları onu oncu olarak gonderdiler. Âmir oğullarına yaklaşınca: Durun size haber getirdim diyerek yaklaştı ve: Ben size Rasûlullahın elcisiyim. Bana eman verin ki konuşayım dedi. Ona eman verdiler. Şehadet getirip onları İslama davet etti. Davet sırasında arkadan birisi onu mızrakladı. Saplanan mızrak Haram b. Milhan’ın goğsunden cıktı. Mızrak vucuduna saplanır saplanmaz "Allahû Ekber! Kabenin Rabbine andolsun ki; kazandım gitti, dedi ve ellerini vucudundan fışrıkan kana bulayıp yuzune ve başına surdu ve geridekiler icin; kardeşlerinize haber verin ki; biz Rabbimize kavuştuk. O, bizden, biz ondan razıyız, dedi. Mızrak darbesini yiyince:
Kazandım diyen sahabinin kazanc anlayışıyla yardım diyen adamın kazanc anlayışı elbette bir değildir. Birisine gore Allah yolunda fani hayatı verip ebedi saadeti kazanmak en buyuk kazanc, diğerine gore ise olum ebedi kayıp.
Gunumuzde olum ilanlarında falan hayatını kaybetti deniyor. Halbuki kaybetme değil, bilakis fani hayatı ebedi hayata bağlayarak olumsuzluğe erme soz konusu... Yunus ne guzel soylemiş:
Ballar balını buldum. Kovanın yağma olsun.
KÂrdan, zarardan gectim dukkanım yağma olsun.
Gercek kazanc ve kurtuluşun ne olduğunu yuce Rabbimizden dinleyelim: "Her canlı olumu tadacaktır, yaptıklarımızın karşılığı da kıyamet gunu size tam olarak verilecektir. Kim cehennem ateşinden uzaklaştırılıp, cennete sokulursa işte o kazanmış olur. Dunya hayatı ise aldatıcı bir menfaatten başka birşey değildir. (Al-i İmran, 185)
Rabbimiz bizleri gercek kazanc ve kurtuluşa erenlerden eylesin.
Amin.
Ali Rıza TEMEL ' den alınmıştır.

__________________