SUNNETİN YAZIYA AKTARILMASI

İlmi cevrelerde yaygın olan kanaate gore hadisler hicrî bi rinci asnn sonlarına vanncaya dek sozlu olarak aktanlmaktaydı.

İlk olarak hadisleri yazıya aktarmayı duşunen kişi zÂhid halife Omer b. Abdulaziz oldu. O, Ebubekr b. Muhammed b. Hazm'a gonderdiği yazılı emirde şunları belirtiyordu: "Allah Rasûlu (S.A.V.)'nun hadislerine veya sabit sunnetlerine ya da Amra [binti Abdirrahman'nın hadislerine bak ve onları yaz. Zira ben ilmin kaybolmasından ve ilim ehlinin tukenmesinden korkuyorum."[187]

Aynı şekilde İbni Şihab ez-Zuhrî[188] ve başkalarından da sunneti derleyip yazmalarını talep etmiştir. [189]

İmam Malik (r.a.)'in "ilmi ilk olarak tedvin eden şahıs İbni Şihab ez-Zuhrî'dir. [190]şeklindeki sozu yaygındır.

Ancak sayılamayacak kadar cok ve guvenilir haberler, ha dis yazımı işinin, Peygamber (SAV.) doneminde başlayıp, muslumanlann İtimat ettiği cami' ve musnedlerîn tedvinine ka dar, nesilden nesile genişleyerek devam ettiğini acıkca goster mektedir.

Kanaatimce araştırmacıları "sunnetin yazıya aktarımı yuz yıl veya daha fazla gecikmeyle gercekleşmiştir." demeye sevk eden iki amil vardır:

Birincisi, sunnetin erken donemlerde yazıya aktarıldığına i-lişkin rivayetlerden haberdar olamama.

ikincisi, alimlerin konuya ilişkin sozlerini iyi anlayamama.

Ulemanın konuyla ilgili acıklamalannı iyi anlayabilmek icin oncelikle konuya taalluk eden uc kavramı birbirinden ayırma mız gerekiyor.

Bunlar:

1. Kitabet ve takyîd (bir şeyi yazmak ve kayda gecirmek)
2. Cem' ve tedvin (bir araya toplamak)
3. Tasnif ve tertîb (sınıflayıp duzenleme) Kitabet ve takyidin manası acıktır.

Tedvine gelince: Tedvin, dağınık vaziyette duran şeyleri bir "divan 'da, yani sahifelerin derlenerek tek bir kitapta toplanmasıdır.

KÂmûs sahibi şu acıklamada bulunuyor: "DîvÂn, sahifelerin toplandığı yer demektir." TÂcu'l-Arûs'ta ise şoyle ifade edil mekte: "Bir şeyi tedvin etti demek, onu topladı demektir."

Tasnif, tedvinden daha ozel bir mana icermektedir. Tasnif sınırlı fasıllar ve mustakil bablarda tedvin edilen şeyleri tertip e-dip, duzenlemektir.

Tacu'l-Arûs'un muellifi şoyle diyor: "Bir şeyi tasnif etti demek, onu sınıflara ayırıp, bazısını bazısından ayırdı demektir." Zemahşerî de eİ-FÂik adlı eserinde "Kitabı tasnif et me sozu de burdan turemiştir." der.

Kanaatimce muhakkik alimlerin sahabe doneminde yoktur, dedikteri şey kitabet değil, tedvin ve tasniftir. Onlar hadisin ya zıya aktarılmadığını soylemiş değiller.
Şimdi de hadis imamlarından iki buyuk imamın konuyu aydınlatan ibarelerine bakalım:

İmam Malik şoyle diyor: "İlmi ilk olarak tedvin eden kişi İbni Şihab ez-Zuhrfdir."

Hafız Ibnİ Hacer el-AskalÂnî şu acıklamada bulunuyor; "Gerek sahabe gerekse tabunun buyukleri doneminde Allah Rasûlu'nun hadisleri mecmualarda mudevven ve muretteb hale getirilmiş değildi.

Bunun iki nedeni vardı:

Birinci neden, Sahih-iMuslimde belirtildiği gibi ilk sıralarda Kur'an'la karışma korku sundan dolayı sahabenin hadis yazması yasaklanmıştı.

İkinci neden, geniş bir hafıza ve akıcı bir zihne sahip olmaları ve ge nelde okuma yazma bilmemeleri idi. Daha sonra tabiin done minin sonlarına doğru eserler tedvin edilip bablara ayrıldı...

İlk olarak hadisleri cem'eden er-Rebî b. Subeyh, Said b. Ebi Urûbe ve başka bazı kimselerdir. Bunlar, her babı mustakil olarak tas nif ediyorlardı.

Ucuncu tabakadan buyuk şahsiyetler yetişinceye kadar durum boyle devam etti. Bu kimseler ahkamı tedvin et meye başladılar. Bu cumleden olarak İmam Malik, eî-Muvattayı tasnif etti.[191]Mekke'de İbni Cureyc, Şam'da EvzÂî, Kûfe'de Sevrî ve Basra'da HammÂd b. Seleme tasnif işine giriştiler. Da ha sonra cağdaşlarından pek cok kimse de onlan takip etti. [192]

İbni Hacer yine şunları kaydediyor: "Alimlerin belirttiğine gore sahabe ve tabundan bir grup insan, hadis yazımından hoş lanmazdı. Onlar hadisi hıfeederek aldıkları gibi kendilerinden de hıfzedilerek alınmasını istiyorlardı. Ancak, himmetler gevşeyip ummet, ilmin kaybolmasından korkmaya başlaması uzerine ilmi tedvin ettiler. Omer b. Abdulaziz'in emri uzerine yuz yılın başın da hadisi tedvin eden ilk şahıs İbni Şihab ez-Zuhrî'dir. Sonra tedvin faaliyetleri arttı. Bunu tasnif işinin yaygınlaşması takip et ti. Allah'a hamdolsun bu vesileyle cok hayırlı şeyler meydana geldi. [193]

İbni Hacer'İn ifadelerinden anlaşıldığına gore o, sahabe ve tabiin doneminde hadisin yazıya aktarıldığını inkar etmemekte dir. Onun inkar ettiği husus, hadislerin mecmualarda {cevÂmi') mudevven hale getirilip değişik kitaplarda tasnif edilmiş olması dır. Ancak, onun ifadelerinde kapalılık ve yanlış cağrışıma mu sait bir hava yok değildir. Zira zikrettiği gerekceler okuyucuda hadis yazımının sahabe ve tabiin doneminde mevcut olmadığı vehmini uyandırmaktadır ki, bu doğru değildir.

Bu durumda yapmamız gereken şey, Peygamber (S-A.V.)'in hadis yazımına musaade eden ve bunu emreden hadislerini in celeyip gerek Peygamber doneminde, gerekse Peygamber son rası donemde sahabenin yaptığı yazım faaliyetini incelemektir. Sonra ikinci yuzyılın ortalarına kadar muhaddislerin gercekleş tirdiği yazma faaliyetini tetkik edip, hadisleri yazma işinin Pey gamber (S.A.V.)'den başlayıp yaklaşık olarak hicrî ikinci asnn ortalarına kadar kesintiye uğramadan devam ettiğini belirtmek gerekir. Daha sonra H. ikinci asnn ortalarından itibaren İbni Cureyc, Said b. Ebi Urûbe, İbni Ebi Zi'b, EvzÂî, Şu'be, Sufyan es-Sevrî, Malik v.b'nin musannafau gibi ansiklopedik tipte sun net kitapları ortaya cıkmaya başladı. Bu muhaddislerin geneli yaklaşık olarak H. 150-160 arasında vefat etmişlerdir.

Bunlardan sonraki donem ozellikle ucuncu asır- bir ba kıma tasnif faaliyetlerinin en verimli, en dalak, en derin ve en sistematik olduğu bir donemdir.

Başka bir acıdan bakıldığında bir onceki donemde yazılan şeylerin bu donemin ansiklopedik eserlerine dahil edildiği go rulmektedir. Bu nedenle bu donem H. ikinci asnn eserlerini golgede bırakmıştır. Dolayısıyla pek azı haric ikinci asnn eserle rinden geriye bir şey kalmamıştır. Sonucta bu durum, insanlan tedvinin erken donemlerdeki varlığını, hatta sunnetin varlığını, temelden inkar etmeye sevketmiştir.

Bu konu, gercekten geniş bir konudur. Zira bu, yaklaşık iki yuz sene'boyunca yuzlerce muhaddisin gercekleştirdiği yazım faaliyetini icermektedir. Nitekim Hatîb el-Bağdadî bu cerceve deki butun faaliyetleri Takyidu'l adlı eserinde ortaya koy maya calışmıştır. Hafîb'in yaptığı calışma benzersiz olup, hala aşılmış değildir. Hatîb'in cağdaşı İbni Abdilber de CÂmiu BeyÂni'l-Um ve Fadlihi isimli eserinde bu konuyu ele almıştır. Ancak onun yaptığı calışma Hatîbinkiyle boy olcuşecek du zeyde değildir.

Cağımızda Dr. Muhammed Mustafa el-A'zamî'nin DirasÂtunfi'l-Hadisi'n-Nebeuî ve Tarihi Tedvinihi adlı kitabı buyuk bir gayretin ve takdire şayan bir emeğin urunudur. Azamî bu kita*bında yaklaşık iki yuz yıl boyunca yazma işinde bulunan mu haddislerin faaliyetlerini cok ciddi bir şekilde incelemiş ve bu alanda cok bariz olarak faaliyet gosterenlerden yaklaşık beşyuz kişiyi zikretmiştir. O bunlan kronolojik bir tarzda ele almış, sa habeden başlayıp tabiin donemine kadar inmiştir. Sahabe (radiyallÂhu anhum)'den elli iki kişi, hicrî birinci asır tabiîlerinden elli uc kişi, tabunun kucuklerinden doksan dokuz kişi, tabunun kucukleri ve etbÂ-ı tabiinden iki yuz elli iki kişinin hadis yazma işinde bulunduğunu tespit etmiştir. Bu, onlardan hadis alıp ya zanları hesaba katmadığımızda ortaya cıkan sayıdır.

Zira sadece onlardan hadis alıp yazanlar onların birkac katıdır. Nitekim bu konu, el-Azamî'nin kitabının 241 sayfasını doldurmuştur. Bu konu, kitabın "Peygamber (S.A.V.) doneminden, yaklaşık hicrî ikinci asnn ortalarına kadar hadisi tespit faaliyeti" başlığını taşı yan dorduncu bolumunu oluşturmaktadır. Ancak yazar, bunu aşıp hicri ikinci asnn sonlanna kadar inmiştir. Zira vefat tarihi itibariyle en son hadis yazan kişi, H. 201'de vefat eden Ali b. Asım b. Suheyb el-Vasıfî'dir.
Konuyla ilgili geniş bilgi edinmek isteyenler zikrettiğimiz ki taplara bakabilirler.

Biz bu calışmamızda bazı orneklerle yetinmeye calıştığımız dan dolayı konuyu geniş bir bicimde ve butun yonleriyle ele almadık. Fakat hadislerin yazıya aktarılması surecini işlerken hicrî ikinci asrın ortalarında durmak istemedik. Aksine bu su reci, zuhurundan sonra muslumanlann itimadını kazanan cami', sunen ve musnedlerin ortaya cıktığı doneme kadar incelemeyi uygun gorduk. TÂ ki bu vesileyle hadislerin yazıya aktarılma su reci, başından sonuna kadar, okuyucunun zihninde acık ve bir gorunume kavuşsun.

Allah'tan bize yardım etmesini diler ve sadece ona tevekkul ederiz.[194]


Peygamber (S.A.V.)'İn Hadis Yazımına Musaade Etmesi


Hadisleri inceleyenlerin bildiği gibi Peygamber (S.A.V.)'in hadis yazımını emreden, kısmen de buna musaade eden pek cok hadisi vardır. Bu hadisler toplamı itibariyle manevî tevatur derecesine varmaktadır. Bununla beraber Peygamber (S.A.V.)'den hadis yazımını nehyeden birkac hadis de varid olmuştur.

Ancak gunumuz bazı musluman yazarlan ve oryantalistler nezdinde sadece nehiy hadisleri yaygınlık kazanmış gorunmek tedir. Hadislerin yazımını emreden ve buna musaade eden ha*disler cok olmasına rağmen goz ardı edilmektedir. Bu hadisler muteber kaynaklar da hic yer almamış gibi davramlmaktadır. Kanaatimce bu durum iki nedene dayanmaktadır:

1. Hadislerin yazımını nehyetme, [tabiatıyla] daha dikkat cekici olduğundan nehiy hadisleri yayılmış ve meşhur olmuştur.

2. Mezkur yazarların temellendirip pekiştirmek istedikleri bir takım emellerden dolayı nehiy hadisleri daha fazla bilinir olmuştur.
Aşağıda her iki grup hadisleri zikrederek, bunlar arasında nasıl bir telif yapılacağını gosterdik.

Once birinci grup hadisleri arzedelim:

1. Ebu Hureyre der ki: "İbni Amr haric Allah Rasûlunun ashabmdan hic kimse benim kadar hadis toplamış değildir. Zira o yazıyor, ben ise yazmıyordum.[195]

2. Abdullah b. Amr b. As şoyle der: "Allah Rasûlu'nden duyduğum herşeyi yazıyordum. Kureyşliler beni yazmaktan nehyedip, şoyle dediler: 'Her şeyi yazıyorsun. Halbuki Allah Rasûlu de bir beşerdir. O da rıza ve ofke halinde konuşur.' Bundan dolayı Peygambere durumu bildirinceye kadar yaz mayı bıraktım. Allah Rasûlu'ne durumu bildirdiğimde parmağıyla ağzını gostererek şoyle buyurdu: 'Yaz, nefsim elinde olan Allah'a yemin olsun ki bu ağızdan hakktan gayrisi cıkmaz.[196]

3. Ebu Hureyre şoyle rivayet ediyor: Ensardan bir adam şoyle dedi: "Ey Allah'ın Rasûlu senden bir hadis duyuyorum da bu hoşuma gidiyor; fakat onu ezberleyemiyorum." Allah Rasûlu "sağ elinden yardım dile" diyerek yazmasını işaret etti. [197]

4. Allah Rasûlu'nden şoyle dediği rivayet edilmiştir: "Ebu ŞÃ‚h icin yazınız." Ebu ŞÃ‚h, Allah Rasûlu'nun Mekke'de îrÂd et tiği hutbeyi dinleyince "Ey Allah'ın Rasûlu bunu benim icin ya*zınız."diye istekte bulunur. Allah Rasûlu de sozkonusu emri verir. [198]

5. Hz. Aişe Allah Rasûlu'nun hastalığında kendisine şoyle buyurduğunu naklediyor: "Bana pederin ve kardeşin olan Ebubekr'i cağır ki, bir şeyler yaz[dır]ayım. Zira ben herhangi bir isteklinin temennide bulunup 'ben bu işe daha layıkım.' deme sinden korkuyorum. Oysa Allah ve muminler Ebubekir haric herhangi birinin buna kalkışmasına musaade etmez. [199]

6. İbni Abbas der ki; Peygamber (S.A.V.)'in ağnsı artınca şoyle buyurdu: "Bana kurek kemiği ve divit ya da tahta ve divit getirin. Size sayesinde asla dalÂlete duşmeyeceğiniz bîr şey yazayım. [200]

7. Peygamber (S.A.V.)'in bazı kral ve yoneticilere mektup lar yazdığı tarihî bakımdan sabittir.

8. Peygamber (S.A.V.)'in emri uzerine zekatla ilgili hu kumler, zekata tabi mallar ve zekatın miktarı iki sayfayı doldura cak şekilde detaylı bir tarzda yazılıp, emir ve valilere gonderilmistir. Bu yazı Ebubekir es-Sıddık (r.a.) ve Ebubekir b. Amr b. Hazm'ın evinde muhafaza edilmiştir.[201]

9. VÂil b. Hucr memleketi Hadramevt'e donmek istediği zaman Allah Rasûlu (S.A.V.), icinde namaz, oruc, faiz, icki v.b. şeylerle ilgili hukumler bulunan bir mektup (kitab) verir. [202]

10. Emîru'l-Muminin Omer b. el-HattÂb, ashaba donup kadına kocasının diyetinden bir pay verilip verilmeyeceği konu sunda Allah Rasûlu'nun bir uygulamasının olup olmadığını so*runca Dahhak b. Sufyan kalkıp şoyle dedi: "Evet, Allah Rasûlu'nun mektubunda bu konu acıklanmaktadır. [203]

reddulmuhtar sitesinden alıntıdır.
__________________