İbadetler ve haramlar tamamıyla Allah’ın iradesine ve isteğine gore belirleniyor. Bunu bizim sorgulama veya itiraz etmeye değil hikmetini anlamaya calışmamız icap etmektedir. Şoyle ki, şeriatın iki ceşit hukumleri vardır.

1. Taabbudi dediğimiz yani hikmeti bilinmeyen ve tamamıyla Allah’ın emir ve yasağına bakan kurallardır.

2. Makulul mana dediğimiz ilahi emirler veya yasaklarda yatan hikmetlerin araştırılabileceği kısım.

Sizin sorduğunuz soruya bu taraftan da bakalım. Niye sabah namazı 4 rekatta 10 veya 20 rekat değil. Cevap: Allah emrettiği icin. Oğle namazı Allah tarafından 10 rekat olarak tayin edilmiştir. Bunun hikmetini araştırmak sonucsuz olacaktır. Cunku Allah oyle emretmiştir. Ve bunun asıl cevabı budur. Ama bazı şeriat kuralları hikmetle izah edilebilir. Ama hikmetler asıl değildir. Asıl olan Allah’ın emri veya yasaklamasıdır.

Mesela, Allah namazı niye emretmiştir? Buna istediğiniz kadar hatta ciltlerle hikmet ve gaye acısından cevap verilebilir. Niye oruc tutuyoruz, hikmetleri araştırılıp cevap verilebilir. Ama hikmet ve faydalar Allah’ın emri yerine gecemez. Şoyle ki, orucun bir hikmeti insanların ac kalıp, yokluk icerisinde yaşayan insanların halinden anlayıp onlara şefkatle yaklaşmalarını sağlamaktır.

Şimdi birisi bunu esas tutup “ben daha fazla ac kalıp daha fazla şefkat hissim kabarsın ve fakirlere daha fazla yardımda bulunayım” diyebilir. İmsak vakti saat 4.00 olduğu halde, bu adam gece saat 11.00’den oruca niyet edip, fakat akşam vaktine 5 dakika kala orucunu acsa orucu sahih olur mu? Elbette olmaz. Cunku orucun acılması icin belirli bir zaman var ve bu adam daha fazla ac kaldığı halde, oruc tutmuş olmuyor. Yani oructan beklenen hikmet daha fazla yerine gelmiş, fakat Allah’ın izin vermediği bir zamanda actığı icin oruc yerine gelmemektedir.

İşte kardeşim İslamın tum emir ve yasaklarına bu şekilde bakmamız gerekir. Yani Allah boyle emretmiş veya boyle yasakladığı icin bunu yapıyoruz. Bunun hikmetleri elbette vardır. Ve bu hikmetler elbette araştırılır. Bu da bir ilim ve ibadettir. Ama hikmetler ve faydalar kesinlikle asıl değil, ayrıntıdır.
Musluman kadının giyim şekli

Musluman kadının giyiminde esas mesele, tesetturu sağlamasıdır. Eli, ve yuzu dışında butun vucudunu ortmesi, acık kalmamasıdır. Giyilen bir elbisenin tesetture uygun olması icin de altını gostermeyecek şekilde kalın ve avret yerlerini ortecek kadar uzun olmalıdır. Bunun icin altını gosterecek şekilde ince ve şeffaf olan bir elbise ile ortunme gercekleşmiş olmaz.

Bu meseleye esas teşkil eden hadis-i şeriflerin meali şoyledir:
Hz. Âişe'nin rivayetine gore, kız kardeşi Hz. Esma birgun Peygamberimizin huzuruna gitti. Uzerinde altını gosterecek şekilde ince bir elbise bulunuyordu. Resulullah (a.s.m.) onu gorunce yuzunu cevirdi ve şoyle buyurdu: "Ya Esma, bir kadın buluğ cağına erince—yuzunu ve ellerini gostererek—bunlardan başka bir tarafının gorunmesi sahih olmaz."1

Sahih-i Muslim'de Ebû Hureyre (r.a.} tarafından bir rivayette Peygamberimiz, giyindiği halde acık olan, yani ince ve şeffaf elbise ile dolaşan kadınların Cehennemlik olduklarını, Cennetin kokusunu bile alamayacaklarını bildirirler.2

Alkame bin Ebi Alkame annesinin şoyle dediğini rivayet eder:
"Abdurrahman'ın kızı Hafsa'nın başında, sacını gosterecek şekilde ince bir başortusu olduğu halde Hz. Âişe'nin huzuruna girdi. Hz. Âişe başından ortusunu alarak ikiye katladı, kalınlaştırdı.3

Hz. Omer (r.a.) ise, cam gibi şeffaf olmasa da, giyindiği zaman altını iyice belli eden elbisenin kadınlara giydirilmemesi hususunda mu'minlere ikazda bulunmuştur.4

İmam Serahsî bu nakilden sonra, kadının giydiği elbise cok ince de olsa yine aynı hukmu taşır, şeklinde bir acıklama getirir. Daha sonra da, "Giyindiği halde acık" olan mealindeki hadisi kaydeder ve şoyle der: "Bu ceşit bir elbise şebeke (ağ) gibidir, ortunmeyi temin etmez. Bunun icin yabancı erkeklerin bu şekilde giyinmiş bir kadına bakması helÂl olmaz."5

Elbisenin şeffaf olmasındaki olcu, tenin rengini belli etmesidir. Dışarıdan bakıldığı zaman elbisenin altından insanın teni gorunuyorsa, elbise ince de olsa, kalın da olsa boyle bir elbise ile ortunme gercekleşmiş olmaz. Bu mesele Halebî-i Sağir'de şoyle belirtilir: "Elbise altını, tenin rengini belli edecek şekilde ince olursa, bununla avret yeri ortulmuş olmaz. Fakat kalın olsa da, uzva yapışsa ve uzvun şeklini alsa (uzvun şekli gorunur hale gelse), bu durumda ortunme hasıl olduğu icin men edilmemesi gerekir, namaz caiz olur.6

Mesele diğer mezheplerde de aynı şekilde ifade edilir. MÂliki mezhebinin goruşu şoyledir: Elbise şeffaf olur, cildin rengini hemen belli ederse, bununla ortunme olmaz. Bu şekilde kılınan namazın mutlaka iade edilmesi gerekir. İnce ve dar olduğu icin azanın şeklini belli e-den elbiseyi giymek de mekruhtur. Cunku bu bir şahsiyetsizlik sayılır ve selef ulemasının giyim tarzına muhalif hareket edilmiş olunur.7

Hanbelî mezhebinin goruşu ise şu şekildedir:
Vacip olan ortunme, cildin rengini belli etmeyecek şekildeki ortunmedir. Eğer giyilen elbise cildin rengini belli edecek tarzda ince olur da bedenin beyazlık ve kırmızılığı gorunurse namaz caiz olmaz. Cunku bununla ortunme gercekleşmiş olmaz. Şayet rengini orter de, hacmini belli ederse namaz caiz olur. Cunku ortu kalın da olsa bundan kacınmak mumkun değildir.8

Şafiî mezhebinin goruşu ise şoyledir:
Vacip olan, cildin rengini belli etmeyecek elbiseleri giyinmektir. İnceliğinden dolayı cildin rengini belli eden bir elbiseyi giymek caiz olmaz. Cunku boyle bir elbise ile tesettur gercekleşmiş olmaz. Yani, inceliğinden dolayı cildin beyazlığını veya siyahlığını gosteren elbise tesettur icin kÂfi gelmez. Yine, elbise kalın olsa da, dokunuşu itibariyle altından avret yerlerinin bir kısmını gosterse yine yeterli şekilde ortunme sağlanmamış olur. Diz kapakları ve uyluklar gibi bedenin incelik ve kalınlığını belli eden bir elbise ile kılınan namaz sahihtir, cunku tesettur sağlanmış demektir. Fakat azaları belli etmeyecek şekilde bir ortu kullanmak mustehaptır.

Butun bu nakillerden şoyle bir neticeye varmak mumkundundur:
Kadının yabancı erkeklerin yanında giymiş olduğu tenin rengini belli edecek ve gosterecek şekilde ince ise bununla ortunme gercekleşmiş olmayacağından giyilmesi caiz olmaz. Bu giyecek, bir elbise, gomlek ve etek olduğu gibi, başortusu ve corap da olabilir. Fakat gerek corap olsun, gerekse başortusu ve diğer giyecekler olsun kalın oluyor da, altını gostermiyorsa boyle bir elbisenin giyilmesi caizdir. Cunku corap ve başortusu ne kadar kalın olursa olsun mutlaka bacağın ve başın şeklini belli edecektir. Fakat vucudun azalarını iyice belli edecek şekilde giyilen dar pantolon ve dar gomlekle namaz sahih olsa da, bakanların dikkatini cekip tahrik edeceğinden meşru gorulmez. Merhum İbn-i Âbidin de eserinde bu hususa işaret etmektedir.10
1.Ebû DÂvud, Libas:31.
2.Muslim, Libas.-125.
3.Muvatta', Libas:4
4.Beyhakî. Sunen, 2:235
5.el-Mebsût, 10:155-
6.Halebî-i Sağır, s.141. l.MenÂnu'l-Celu, 1:136
8.İbni KudÂme. el-Muğnî, 1:337.
9.Afeaeıtf. el-Mecmû, 3:170-172.
10.Reddu'l-Muhtar, 5:238.
(Kaynak: Mehmed Paksu, Kadın Evlilik ve Aile)

Selam ve dua ile...



Bir deeeeeee Değerli kardeşlerim alttaki ekte gonderdiğim Umit Meric'a ait yazıyı sizleri daha da aydınlatması adına Allah rızası icin okumanızı rica ederimmmm .


Ek :::: http://rapidshare.de/files/3947013/uemit_meri__ve_oertuenme.doc.html
__________________