İnsanın duyuları aracılığı ile algılayamadığı, geleceğe ve gecmişe dair olaylar anlamına gelen ‘gayb’ı, yalnızca ustun guc sahibi olan Allah bilir. Evrende ve diğer tum alemlerde meydana gelen her olay, Allah’ın bilgisi dahilinde ve kontrolu altındadır. Peygamberimiz (sav) de mucizelerinden biri olan gayb bilgilerine, Rabbimiz’in dilediği kadarıyla vakıf olmuştur. Peygamber Efendimiz (sav) hem gecmişte meydana gelen ve kimsenin bilmediği olayları, hem de gelecekte gercekleşecek olan bircok olayı Allah’ın bildirmesiyle oğrenmiş ve kavmine ve sahabelerine tebliğ etmiştir.
Zamanı yaratan ve insanlara bu kavramı oğreten Allah’tır. Allah’ın Yuce Zatı zamandan munezzehtir. O gizlinin gizlisini bilir ve Kendi Katında saklı tuttuğu bilgi ve gayb haberlerinden dilediği kadarını elcilerinden bazılarına acar. Allah’ın kendilerine ozel ilim verdiği kişiler, bu ilim sayesinde Allah’ın izniyle gecmişten ve gelecekten haber verebilmekte, yaşanan olayların ic yuzunu gormekte, bunlardan farklı sonuclar cıkarabilmektedirler.
Allah Kuran’da, elcilerinden sectiklerine Kendi Katında saklı olan gayb bilgisinden verdiğini şoyle bildirmektedir:
“O, gaybı bilendir. Kendi gaybını (gorulmez bilgi hazinesini) kimseye acık tutmaz (ona muttali kılmaz.) Ancak elcileri (peygamberleri) icinde razı olduğu (sectikleri kimseler) başka. Cunku O, bunun onune ve arkasına izleyici (gozetleyici)ler dizer.” (Cin Suresi, 26-27)
Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav) de Allah’ın kendisine gaybe dair pek cok haber verdiği, Rabbimiz Katında cok seckin bir elcidir. Peygamberimiz (sav) hem gecmişte meydana gelen ve kimsenin bilmediği olayları, hem de gelecekte gercekleşecek olan bircok olayı Allah’ın bildirmesiyle oğrenmiştir. Bir ayette Allah bu gerceği şoyle haber verir:
“Bu, sana (ey Muhammed) vahyettiğimiz gayb haberlerindendir. Yoksa onlar, (Yusuf’un kardeşleri) o hileli-duzeni kurarlarken, yapacakları işe topluca karar verdikleri zaman sen yanlarında değildin.” (Yusuf Suresi, 102)
Peygamberimiz (sav)’in Mucizesi: Gayb Bilgisi
Peygamberimiz (sav), gaybi bilgiye kendisinden kaynaklanan bir ozellik olarak sahip olmamıştır. Ancak Allah’ın dilediği kadarıyla gaybdan kendisine verdiği haberleri cevresindekilere tebliğ etmiştir. Herşeyi bilen Allah’ın elcisine verdiği bu bilgilerse, gecmişte gercekleşmiş ya da ileride kesin olarak gercekleşecek olaylara işaret etmektedir. Bu da Peygamberimiz (sav)’in bildirdiği bu bilgilerin her birinin mucize niteliğinde olduğunu gostermektedir. Ancak Allah’ın bildirmesiyle bilinebilecek haberleri Peygamberimiz (sav) hayatı boyunca bircok defa insanlara haber vermiştir. Hem gecmişle, hem icinde bulunduğu zamanla, hem de gelecekle ilgili bilgilere vakıf olması, Rabbimiz’den gayba dair bilgiler alması da peygamberliğinin delillerindendir. Allah’ın kendisine verdiği pek cok ilimle birlikte Peygamberimiz (sav)’in gosterdiği tevazu ve teslimiyet ise Kuran’da şoyle bildirilmiştir:
"De ki: “Allah’ın dilemesi dışında kendim icin yarardan ve zarardan (hic bir şeye) malik değilim. Eğer gaybı bilebilseydim muhakkak hayırdan yaptıklarımı arttırırdım ve bana bir kotuluk dokunmazdı. Ben, iman eden bir topluluk icin, bir uyarıcı ve bir mujde vericiden başkası değilim.” (Araf Suresi, 188)
Allah’ın kutlu peygamberi Hz. Muhammed (sav), hem Kuran ayetleriyle hem de ozel olarak kendisine gelen vahiy sonucu, gecmişle, yaşadığı zamanla ve gelecekle ilgili bilgiler almıştır. Allah’ın dilemesiyle, bircok konuda kimsenin bilemeyeceği gayb bilgisine sahip olmuştur. Bu ilim vesilesiyle zorluk zamanlarında Muslumanları fetihle mujdelemiş, daha pek cok mujde vererek onların şevklerini artırmıştır. Peygamberimiz (sav)’in Muslumanlara onceden mujdesini verdiği bu olaylar birer mucize olarak ardı ardına gercekleşmiştir.
Peygamberimiz (sav)’in 1400 yıl once haber verdiği ve icinde bulunduğumuz donem icinde gercekleşmiş bulunan pek cok olay da vardır. Kutub-i Sitte muhaddisleri Buhari, Muslim, Ebu Davud, Tirmizi, Nesei, İbn-i Mace ve daha pek cok muhaddis (hadis alimi), Peygamberimiz (sav)’den rivayet edilen hadislerdeki gayb haberlerinin doğruluğu hakkında ittifak halindedirler. Nitekim Peygamber Efendimiz (sav)’in haber verdiği gaybi bilgilerin tumu gercekleşmiş ve gercekleşmeye de devam etmekte, insanlar bu mucizelere şahit olmaktadırlar.
Gayb Mucizesine Rağmen Peygamberimiz (sav)’e Atılan İftiralar
İman etmeyenler, Peygamberimiz (sav)’in kendisine vahyedilen Kuran’ı insanlara tebliğ etmeye başlamasından itibaren bu mubarek insanı doğru soylememekle itham etmişlerdir. Kendilerine getirdiği her bilgiye kuşkuyla yaklaşmış, ona inanmak istememişlerdir. Oysa Peygamberimiz (sav), durustluğu ve guvenilirliği sadece yuzune ve hayat şekline bakıldığında bile kolayca anlaşılan bir insandır. Hayatı boyunca herkesin ittifakla “El-emin” (guvenilir) diye nitelendirdiği ve bu hitapla cağırdığı bir insan olmasına rağmen, bazı kişiler onun cağırdığı hak yola uymamak icin yalanlarına devam etmişlerdir.
Peygamberimiz (sav)’e birbirinden zalimce pek cok iftira atan inkarcılar, bir insanın hayatı boyunca her an doğru soylememesinin imkansız olduğunu gozardı etmişlerdir. Bir insanın omrunun sonuna kadar kesintisiz olarak doğru soylememesi ve buna uygun yaşaması imkansızdır. Ayrıca Peygamber Efendimiz (sav) gece gunduz ibadet halinde olan, cok buyuk fedakarlıklar yapmış, cok sabırlı, ustun ahlaklı, alemlere ornek olan bir insandır. Buyuk bir cesaretle her savaşa cıkan, en on saflarda carpışan Peygamberimiz (sav), olum tehdidi altındayken de insanlara hak olan gercekleri anlatmaya devam etmiştir.
Kuran ahlakını en guzel şekilde yaşayan ve muminlere ornek olan, her zaman Peygamberimiz (sav) olmuştur. Mubarek Peygamberimiz (sav) insanlara infakı (sadaka) anlatmış, kendisi herşeyini infak etmiştir; canını ve malını, Allah rızasını kazanmak icin ortaya koymuştur. Sabrı, fedakarlığı, gercek sevgi ve dostluğu anlatmış, bu guzel ahlak ozelliklerini olabilecek en ideal şekliyle yaşamıştır. Yine insanlara merhametli olmayı, affediciliği tavsiye etmiş, hayatı boyunca bunların da en kararlı uygulayıcısı ve savunucusu olmuştur. İman etmeyenlerin boyle kutlu bir peygambere iftira ederken şunları duşunmeleri gerekirdi:
Bir yalanı omur boyu hic acık vermeden devam ettirmek, insan fıtratının (doğasının) gucunun yeteceği birşey değildir. Birbiriyle uyum icinde olan binlerce ayetle celişmeyecek şekilde yaşamak ve butun omru boyunca bu ayetlere bağlı olarak yalan soylemek de bir insan icin asla mumkun değildir. Ayrıca yalan soyleyen bir insan nicin bunları istikrarla hayatının sonuna kadar yapsın? İnsanların ahiretlerine, hidayetlerine vesile olabilmek icin kendi hayatını nicin tehlikeye atsın? Ayrıca yalan soyleyen bir kişinin, soylediği herşeyin boylesine buyuk bir hikmet taşıması mumkun mudur? Yine her soylediğinin edebi yonden de mukemmel olup, sayısal bazı şifreler taşıması ve 23 yıl boyunca soylediklerinin tamamının birbiri ile edebi, matematiksel, bilimsel uyum icinde olması, her birinin hikmetli olup, insanın vicdanen cevabını aradığı her soruya cevap vermesi, sosyal hayata dair tum hukumleri icermesi ve eksiksiz olması mumkun mudur? Nitekim sozunde doğru olmayan birinin bir gun mutlaka birbirini tutmayan celişkili ifadeler vermesi kacınılmazdır. Oysa Peygamberimiz (sav)’in her soylediği doğru cıkmış, bunlara Muslumanlardan ve inkarcılardan pek cok insan şahit olmuştur.
Kuşkusuz tum peygamberlere verilen mucizelerin her biri cok onemlidir. Fakat Peygamberimiz (sav)’in bazı mucizelerine buyuk kitlelerin şahit olması, bu yonuyle onu diğer peygamberlerden farklı kılmaktadır. Orneğin Hz. İsa olen bir insanı dirilttiğinde veya bir hastayı iyileştirdiğinde sadece orada bulunanlar bu mucizelere şahit olmuş olabilirler. Veya Hz. Musa’nın mucizelerine de sadece Firavun, kavmi ve İsrailoğulları şahit olmuş olabilir. (En doğrusunu Allah bilir) Peygamberimiz (sav), bir savaş olacağını, ardından fetih gercekleşeceğini soylediğinde ise, buna ve sonrasında soz konusu savaşa şahit olan kimselerin sayısı ise cok daha fazladır. Bu mucizelere on binlerce, hatta yuz binlerce insan şahit olmaktadır.
Peygamberimiz (sav)’in hepsi birer mucize niteliği taşıyan gayb haberleri şu şekildedir:
BİZANS’IN GALİBİYETİ
Kuran’da gelecek hakkında verilen haberlerden biri, Rum Suresi’nin hemen başındaki ayetlerde yer alır. Bu ayetlerde Bizans İmparatorluğu’nun bir yenilgiye uğradığı, ama cok kısa bir zaman sonra tekrar galip geleceği şoyle bildirilmiştir:
“Elif, Lam, Mim. Rum (orduları) yenilgiye uğradı. “Dunyanın en alcak yerinde”. Ama onlar, yenilgilerinden sonra yeneceklerdir. Uc ile dokuz yıl icinde. Bundan once de, sonra da emir Allah’ındır. Ve o gun muminler sevineceklerdir.” (Rum Suresi, 1-4)
Bu ayetler, Hıristiyan olan Bizanslıların, 613-614 yıllarında putperest bir toplum olan Persler karşısında cok ağır bir yenilgiye uğramasından yaklaşık 7 sene sonra, MS 620 civarında indirilmişti. Ayetlerde Bizans’ın cok yakında galip geleceği haber veriliyordu. Oysa o sırada Bizans o kadar buyuk kayıplara uğramıştı ki, değil tekrar galip gelmesi, ayakta kalması bile imkansız goruluyordu. Persler Bizanslıları 613 yılında Antakya’da yenilgiye uğratarak; galibiyetlerini Şam, Kilikya, Tarsus, Ermenistan ve Kudus’u ele gecirmeleriyle surdurmuşlerdi. Ozellikle 614 yılında Kudus’un kaybedilmesi, Kutsal Mezar Kilisesi’nin tahrip edilmesi Bizanslılar icin ağır bir darbe olmuştu.1
O donemde yalnız Persler değil, Avarlar, Slavlar ve Lombardlar da Bizans Devleti’ne karşı buyuk tehdit oluşturmaktaydı. Avarlar İstanbul onlerine kadar gelmişlerdi. Bizans Kralı Heraklius, ordunun masraflarını karşılayabilmek icin kiliselerdeki altın ve gumuş sus eşyalarının eritilip paraya cevrilmesini emretmişti. Hatta bunlar da yetmeyince bronzdan heykeller bile para yapımı icin eritilmeye başlanmıştı. Pek cok vali, Kral Heraklius’a isyan etmiş, İmparatorluk parcalanma noktasına gelmişti. Onceden Bizans toprağı olan Mezopotamya, Kilikya, Suriye, Filistin, Mısır ve Ermenistan, putperest Perslerin işgali altına girmişti.2
Kısacası, herkes Bizans’ın yok olmasını bekliyordu. Ama tam bu donemde, Rum Suresi’nin ilk ayetleri vahyedildi ve Bizans’ın dokuz yıl gecmeden yeniden galip geleceği haber verildi. Arap muşrikleri, Kuran’da haber verilen bu zaferin asla gercekleşmeyeceğini duşunuyorlardı.
Fakat Kuran’da bildirilen tum haberler gibi bu da hic kuşkusuz gercekti. 622 yılında Heraklius Ermenistan’ı işgal edip Persleri yenerek ceşitli zaferler kazandı.3 627 yılının Aralık ayında, Bizans ve Pers İmparatorlukları arasında, Bağdat yakınında Dicle Nehri’nin 50 km doğusunda bulunan Ninova harabeleri yakınında buyuk bir savaş daha oldu. Bizans ordusu, Persleri burada da yenilgiye uğrattı. Birkac ay sonra da Persler işgal ettikleri yerleri Bizans’a geri veren bir anlaşma imzalamak zorunda kaldılar.4
Rumların galibiyeti 630 yılında İmparator Heraklius’un Pers hukumdarı II. Khosrow’u yenilgiye uğratarak, Kudus’u geri alması ve Mezar Kilisesi’nin yeniden Hıristiyanların kontrolune girmesiyle tamamlanmış oldu.5
Boylece Allah’ın Kuran’da bildirdiği ve Peygamberimiz (sav)’in insanlara tebliğ ettiği, “Rum’un zaferi”, ayetteki “uc ile dokuz yıl icinde” ifadesiyle dikkat cekilen zaman aralığında, mucizevi bir şekilde gercekleşmiş oldu.
Bu ayetlerde yer alan bir başka mucize de, o donemde kimsenin tespit etmesinin mumkun olmadığı coğrafi bir gerceğin haber verilmesidir.
Rum Suresi’nin 3. ayetinde, Rumlar’ın “Dunyanın en alcak yerinde” yenildikleri belirtilir. Arapcası “edna el-ard” olan bu ifade, bazı meallerde “yakın bir yer” olarak da tercume edilir. Ancak bu tercume, orijinal ifadenin tam karşılığı değil, mecazi bir yorumudur. “Edna” kelimesi Arapcada “alcak” demek olan “deni” kelimesinden turemiştir ve “en alcak” anlamına gelir. “Ard” ise yeryuzu demektir. Dolayısıyla “edna el-ard” ifadesi de “yeryuzunun en alcak yeri” manasına gelmektedir.
Bazı tefsirciler soz konusu bolgenin Araplara yakınlığını goz onunde bulundurarak kelimenin “en yakın” anlamını kullanmaktadırlar. Ancak kelimenin asıl anlamı, Kuran’ın indirildiği donemde bilinmesi mumkun olmayan cok onemli bir jeolojik gerceğe işaret etmektedir. Cunku dunyanın en alcak yeri araştırıldığında, bu noktanın Bizanslıların 613-614 yıllarında yenilgiye uğradığı yerlerden biri olan Lut Golu (Dead Sea) havzası olduğu gorulur. Bu yenilginin en ağır darbesi, daha evvel de belirttiğimiz gibi, Hıristiyanlığın sembolu olan Lut Golu yakınlarındaki Kudus’un kaybıdır.
Lut cevresi ise deniz seviyesinden 399 metre aşağıdaki, yeryuzunun “en alcak” bolgesidir.6
Burada dikkat edilmesi gereken nokta, Lut Golu’nun rakımının, yalnızca modern cağdaki olcumlerle tespit edilmiş olmasıdır. Daha once hic kimsenin Lut Golu’nun dunyanın en alcak bolgesi olduğunu bilmesi mumkun değildir. Fakat bu bolge Kuran’da “yeryuzunun en alcak yeri” olarak tanımlanmıştır. Bu bilgi, Kuran’ın Allah’ın sozu olduğunun bir başka delilini oluşturmaktadır ve Allah’ın Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav)’e nasip ettiği cok buyuk bir mucizedir.
MEKKE’NİN FETHİ
Andolsun Allah, elcisinin gorduğu ruyanın hak olduğunu doğruladı. Eğer Allah dilerse, mutlaka siz Mescid-i Haram’a guven icinde, saclarınızı tıraş etmiş, (kiminiz de) kısaltmış olarak (ve) korkusuzca gireceksiniz. Fakat Allah, sizin bilmediğinizi bildi, boylece bundan once size yakın bir fetih (nasib) kıldı. (Fetih Suresi, 27)
Peygamber Efendimiz (sav), Medine’de iken gorduğu bir ruyasında, muminlerin guven icinde Mescid-i Haram’a girdiklerini ve Kabe’yi tavaf ettiklerini gormuş ve muminleri bu haberle mujdelemişti. Cunku, Mekke’den Medine’ye hicret eden muminler, o zamandan beri Mekke’ye gidemiyorlardı.
Allah, Peygamberimiz (sav)’e Katından bir yardım ve destek olarak Fetih Suresi’nin 27. ayetini vahyetmiş ve ruyasının doğru olduğunu, eğer Allah dilerse muminlerin Mekke’ye girebileceklerini bildirmiştir. Gercekten de, bir sure sonra, once Hudeybiye Barışı ve ardından gelen Mekke’nin fethiyle, Muslumanlar aynı ayette bildirildiği gibi guven icinde Mescid-i Haram’a girmişlerdir. Boylece Allah, Peygamber Efendimiz (sav)’e ilham ettiği mujdenin gercek olduğunu gostermiştir.
Buhari, Mekke’nin fethi ile ilgili olarak İbn-i Abbas’tan şoyle rivayet etmektedir:
İbnu Abbas: “Herhalde o Kuran’ı (tilavetini -okumasını, tebliğini ve mucibince –gerektiği gibi- amel etmeni) senin uzerine farz kılan (Allah), seni (yine) donulecek yere dondurecektir...” (Kasas Suresi, 85) mealindeki ayette ifade edilen dondurulecek yerden maksadın Mekke olduğunu soylerdi.”7
Ancak burada dikkat edilmesi gereken onemli bir husus vardır. Fetih Suresi’nin 27. ayetine dikkat edilirse, Mekke’nin fethinden once gercekleşecek bir başka fetihten daha soz edildiği gorulecektir. Nitekim ayette haber verildiği gibi Muslumanlar, once Yahudilerin elinde bulunan Hayber Kalesi’ni fethetmişler, daha sonra da Mekke’yi fethetmişlerdir.8 Unlu Celaleyn tefsirinde, Fetih Suresi’nin 27. ayeti şoyle acıklanmaktadır:
Yemin olsun ki Allah, Peygamberine o ruyayı doğru gosterdi. Rasulullah (sav) Hudeybiye senesinde sefere cıkmazdan evvel ruyasında kendisini de, ashabını da emniyet icinde, başlarını traş ederek Mekke’ye girer gormuş, bunu ashabına haber vermişti. Onlar da sevinmişlerdi. Vakta ki maiyyetindekilerle (beraberindekilerle) birlikte cıktılar. Kafirler, kendilerini “Hudeybiye”de menedip donduklerinde bu onlara cok ağır geldi. Bazı munafıklar ise şupheye duştuler. Bu ayet o zaman inmiştir. “Yemin olsun ki inşaAllah Mescid-i Haram’a emniyet icinde başlarınızın saclarının tumunu kazıtarak, (kiminiz) bir kısmını kısaltarak, asla korkusuzca gireceksiniz. Fakat Allah sulh konusunda fayda yonunden sizin bilmediğiniz şeyleri bildi de ondan once yani Mekke’ye girmeden once yakın bir fetih yaptı.” Bu da Hayber’in fethi idi. Ve ruya ertesi sene tahakkuk etti (gercekleşti).9
Peygamberimiz (sav) Hicret’in 8. yılında Mekke’ye girerek bu şehri fethetmiştir. Peygamber Efendimiz (sav) muminlere bu mujdeleri verdiğinde, mevcut durum bu yonde değildir. Hatta, koşullar tam aksini gostermekte, muşrikler muminleri kesinlikle Mekke’ye sokmamakta kararlı gorunmektedirler. Bu ise, kalbinde hastalık olanların, Peygamber Efendimiz (sav)’in soylediklerine şuphe ile bakmalarına neden olmuştur. Ancak Peygamberimiz (sav) Allah’a guvenerek, insanların ne diyeceklerini hic onemsemeden, Allah’ın kendisine bildirdiğine iman etmiş ve bunu insanlara acıklamıştır. Rabbimiz’in Peygamberimiz (sav)’e haber verdiği bu gayb haberinin gercekleşmiş olması, milyonlarca insanın şahit olduğu cok buyuk bir mucizedir.
MISIR’IN FETHİ
Sizler Mısır’ı fethedeceksiniz. Orası (paraya) “kirat” denilen yerdir. Oranın halkına hayır tavsiye edin. Onların bir zimmet, bir de rahim (hakkı) vardır.10
Peygamber Efendimiz (sav) bu hadis-i şeriflerinde Mısır’ın fethedileceğini mujdelemektedir. Peygamberimiz (sav) bu mujdeyi verdiği sırada Mısır, Romalıların hakimiyeti altındaydı. Ayrıca, Muslumanların henuz cok buyuk bir gucu bulunmamaktaydı. Ancak, Peygamber Efendimiz (sav)’in bu sozleri gercek olmuş, kendisinin vefatından cok zaman gecmeden, Hz. Omer (ra)’in halifeliği sırasında, M.S. 641 yılında, Amr bin As komutasındaki Muslumanlar tarafından Mısır fethedilmiştir.11 Bu olay, Peygamber Efendimiz (sav)’in gercekleşen gayb haberlerinden biridir.
ROMA VE İRAN TOPRAKLARININ FETHİ
Kisra olunce, ondan başka Kisra yoktur. Kayser de oldu mu ondan sonra bir Kayser yoktur. Nefsimi kudret altında tutan Zat-ı Zulcelal’e yemin olsun, siz her ikisinin de hazinelerini Allah yolunda harcayacaksınız.12
Bu hadis-i şerifte gecen “Kisra” kelimesi, gecmişte İran kralları icin kullanılan bir isimdir. Kayser sıfatı ise, Roma İmparatoru icin kullanılmaktaydı. Peygamber Efendimiz (sav) hadis-i şerifinde, bu her iki kralın sahip olduğu hazinenin Muslumanlara kalacağını mujdelemiştir.
Burada dikkat edilmesi gereken husus, Peygamberimiz (sav)’in bu haberi mujdelediği donemde Muslumanların askeri, ekonomik ve siyasi acıdan, henuz boyle buyuk bir fetih yapmaya guclerinin bulunmamasıdır. Ayrıca bu donemde, İran ve Bizans İmparatorlukları da, en guclu devletlerdi. Dolayısıyla, Peygamber Efendimiz (sav), bu iki fethi haber verdiğinde, siyasi ve askeri koşullar gorunurde buna uygun değildi. Ancak, Peygamber Efendimiz (sav)’in haber verdiği bu olaylar aynen gercekleşmiştir. Hz. Omer zamanında İran fethedilmiş ve bu fetihle birlikte Kisraların saltanatı son bulmuştur.13
Kayser’in olumu ve hazinelerinin Muslumanlara kalması ise Muslumanların, Raşid Halifeler doneminde Roma İmparatorluğu’na ait cok onemli merkezleri fethetmeleri ile başlamıştır. Hz. Ebu Bekir doneminden başlayarak, Kayser’in yonetimi altındaki Urdun, Filistin, Şam, Kudus, Suriye, Mısır gibi onemli merkezlerin tamamı fethedilmiştir. İstanbul’un, 1453 yılında Osmanlı Padişahı Fatih Sultan Mehmet tarafından fethedilmesi ve Roma İmparatorluğunun yıkılmasını takiben Kayser unvanı da tarihe gomulmuştur.14 Boylece, Peygamberimiz (sav)’in doneminde siyasi ve ekonomik acıdan imkansız gibi gorunen bu onemli fetihler, Allah’ın Hz. Muhammed (sav)’e verdiği birer mucize olarak gercekleşmiştir.
PEYGAMBERİMİZ (SAV)’İN SORU SORULMADAN ONCE CEVAP VERMESİ
Kuran’da Hz. İsa’nın Allah’ın izniyle insanların “yediklerini ve biriktirdiklerini” haber verdiği (Al-i İmran Suresi, 49), Hz. Yusuf’un ise “bir yemek gelmeden onu haber vereceği” (Yusuf Suresi, 37) bildirilmiştir. Bu mucizeler Allah’ın peygamberlerine olan bir lutfudur. Peygamberimiz (sav) de hadislerde haber verildiğine gore, Allah’tan bir mucize olarak kendisine daha soru sorulmadan ilgili kişiye cevap vermiş, insanların iclerinden gecirdiklerini bilmiştir. Orneğin hadislerde bildirildiğine gore Peygamberimiz (sav) ne zaman, nerelerin fethedileceğini sahabelere haber veriyordu.15 Yine hadislerde bildirildiğine gore Peygamber Efendimiz (sav), eve gelecek kişileri daha gelmeden evvel, odaya girecek olan kişileri daha odaya girmeden evvel bilirdi. Bir kişi bir yerden gec geldiğinde, gec kalma sebeplerini hemen o kişiye haber verirdi.16 Peygamberimiz (sav) ayrıca munafık zihniyetteki kişileri, Muslumanlara kotuluk duşunen kişileri, icinden kotu fikirler gecirenleri hemen tanıyordu.17 (Muhammed Suresi, 30)
Hadislerde bu mucizelerle ilgili yuzlerce ornek verilmektedir. Bir hadiste Peygamberimiz (sav) Ebu Sufyan’ın icinden gecirdiklerine bir cevap vermiş ve Ebu Sufyan bu durum karşısında bu mubarek insanın peygamberliğine şahitlik ettiğini soylemiştir:
Ebu Sufyan mescidin bir kenarında oturuyordu. Birgun Rasulullah (sav) elbisesine burunerek evinden cıktı. Ebu Sufyan oturduğu yerden: “Acaba bu ne ile mağlub etti” dedi. Rasulullah (sav) Ebu Sufyan’ın yanına gelip eliyle onun sırtına vurdu ve: “Seni Allah ile mağlup ettim” dedi. Ebu Sufyan: “Senin Allah Rasulu olduğuna şahitlik ederim” dedi.18
Peygamber Efendimiz (sav)’in insanların icinden gecirdiklerini anlayıp, buna gore cevap vermesine bir ornek ise Vabısa ile ilgili olan hadistir:
Resulullah (sav)’a geldim. Niyetim iyilik ve gunahtan ona sormadık bir şeyi bırakmamaktı. Etrafını Muslumanlardan bir cemaat cevirmişti, durmadan ona sorup fetva istiyorlardı. Onları yara yara ilerlemek istedim.
- Allah Resulunden uzak dur, ey Vabısa! dediler. Şoyle cevap verdim:
- Bırakın beni de ona iyice yaklaşayım! Kendine yakın olmak istediğim insanların en sevimlisidir o!
- “Bırakın Vabısa’yı!” buyurdu. İki veya uc kere de bana hitaben:
- “Ey Vabısa yaklaş!” dedi. Nihayet O’na yaklaşıp onunde oturdum. Bana şoyle buyurdu:
- “Ey Vabısa” sana ben mi haber vereyim, yoksa sen mi bana sorarsın!”
- Bilakis sen bana haber ver! dedim.
Şoyle buyurdu:
- İyilik ve gunah hakkında sormak icin geldin değil mi?
- Evet! dedim. Bunun uzerine parmaklarının uclarını bir araya getirip onlarla goğsume vurarak şoyle buyurdu:
“Ey Vabısa, kalbine danış, kendine danış! –iyilik, insanlar sana fetva verseler, fetva vermeseler de, kendi kalbinin yatıştığı şeydir; gunah da, kalbi kazıyan (rahatsız eden) goğuste dolaşıp duran şeydir!”19
Hadiste de bildirildiği gibi, Rabbimiz’in bir lutfu olarak Peygamberimiz (sav) coğu zaman daha soru sorulmadan once kendisine sorulacak soruları bilir ve onlara gore cevaplar verirdi. Peygamberimiz (sav)’in karşısındaki kişinin niyetini, duşuncesini anlamasına bir diğer ornek ise Ebu’d Derda’nın Musluman olmasıyla ilgili olan hadistir:
Ebu’d Derda bir puta tapıyordu. Abdullah b. Revaha ile Ebu Selem'e gidip o putu kırdılar. Ebu’d Derda gelip de putu o halde gorunce şoyle demekten kendini alamadı: “Yazık sana, kendini savunamadın mı?”
Sonra Peygamber (sav)’e geldi. İbn-i Revaha yolda kendisini gordu ve şoyle dedi: “İşte Ebu’d Derda! Mutlaka bizi aramak icin gelmiştir!” Allah Resulu (sav) de şoyle buyurdu: “Hayır! Musluman olmak icin geliyor. Rabbim Ebu’d Derda’nın Musluman olacağını vaat etti.”20
Yukarıda verdiğimiz tum ornekler Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav)’in Allah’ın dilemesiyle pek cok mucize gercekleştirdiğini gostermektedir. Peygamberimiz (sav) ustun ahlakı, Allah korkusu, derin imanı, tevekkulu ve samimiyeti ile Muslumanlara cok guzel bir ornek olmuş, mucizeleriyle de iman edenlerin şevk ve heyecanlarının daha da guclenmelerine vesile olmuştur.
PEYGAMBERİMİZ (SAV)’İN GAYB BİLGİLERİ DOĞRULTUSUNDA YAŞANAN AHİR ZAMAN
Ahir zaman, kıyamet oncesinde dunya uzerinde yaşanacak olan bir donemdir. Peygamberimiz (sav)’in, ahir zamanda gercekleşecek olan olaylarla ilgili pek cok haberi bize ulaşmıştır. Bu olayların, icinde bulunduğumuz donemde birer birer gercekleşiyor olması da Peygamberimiz (sav)’in mucizelerinden biridir. Hz. Muhammed (sav) kendi yaşadığı donemden 1400 yıl sonrasında meydana gelecek olayları, sanki o donemi izlemiş gibi detaylı olarak anlatmıştır. Kuyruklu yıldızın doğması, İran-Irak Savaşı, Kabe baskını, Guneş’ten bir alametin belirmesi, sahte mesihlerin ortaya cıkması, fitnelerin coğalması ve ahlaki cokuş gibi alametler ahir zamanda yaşanacak olan alametlerin yalnızca birkacıdır.
Bu noktada belirtilmelidir ki; Peygamberimiz (sav)’in ahir zaman hakkındaki hadislerindeki işaretler, 1400 yıl icinde değişik zamanlarda ve dunyanın farklı farklı bolgelerinde tek tek de gorunmuş olabilir, ancak Hicri 1400 yılından itibaren hepsi aynı donem icinde, birbiri ardına gercekleşmektedir. Bu da Peygamberimiz (sav)’in başka bir hadisindeki haberin gercekleşmesi demektir:
“Kıyamet alametleri birbirini takiben meydana gelir. Bir dizideki boncukların art arda kopması gibi.”21
Peygamberimiz (sav)’in hadislerindeki, ahir zaman alametleri olarak bildirilen bu gelişmelerin pek coğu, gunumuzde birebir haber verildiği şekilde gercekleşmektedir. Son zamanlarda yeryuzunde savaş ve catışmaların, teror, şiddet, anarşi ve kargaşanın, katliamların, işkencelerin giderek artmış olması ise, yine ahir zamanın ilk doneminin yaşanmakta olduğunun bir gostergesidir.
Peygamberimiz (sav)’in hadislerindeki bilgilere gore Allah, bu karanlık donemin ardından insanları ahir zamanın karmaşasından kurtaracak ve buyuk bir kurtuluşa ulaştıracaktır. Allah, guzel ahlaktan uzaklaşan insanları, dejenerasyona uğrayan toplumları doğru yola iletmek icin ’Mehdi (doğruya goturen)’ sıfatını taşıyan ustun ahlaklı bir kulunu vesile kılacaktır. Hz. Mehdi, İslam dunyasını bir catı altında toplayacak, Kuran ahlakının dunyaya hakim olmasına vesile olacak ve ikinci kez dunyaya gelecek olan kutlu şahıs Hz. İsa ile birlikte ahir zaman fitnelerine karşı fikri bir mucadele yurutecektir.
Peygamberimiz (sav) hadislerinde, insanların dunyada ve ahiretteki kurtuluşlarına vesile olacak cok kıymetli bir insan olan Hz. Mehdi’ye tabi olunmasını bildirmiş ve onun doneminde yaşanacak tum bu hayırlara işaret etmiştir:
İbni Ebi Şeybe ve Naim b. Hammad Fiten isimli eserde, İbni Mace ve Ebu Naim ise İbni Mes’ud’dan tahric ettiler. O dedi ki:
... O (Mehdi) arza sahip olur ve kendisinden once baskı ve zulumle dolu olan arzı adaletle doldurur. Sizden O’na kim yetişirse, kar uzerinde surunerek dahi olsa gelsin, O’na katılsın. Zira O Mehdi’dir.22
Sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav)’in gerek Hz. İsa, Hz. Mehdi ve ahir zaman alametleri, gerekse gecmişte yaşanmış olaylar hakkında bildirdiği mucizeler tum Muslumanlar icin buyuk bir mujde, Allah’tan bir yardım ve lutuftur. Bu mucizeler Allah’ın izniyle iman edenlerin imanlarını daha da guclendirecek ve Allah’ın Peygamberimiz (sav)’e indirdiği Yuce kitabı Kuran-ı Kerim’e daha buyuk bir şevkle bağlanmalarına vesile olacak birer delildir.
KAYNAK İCİN TIKLAYIN LUTFEN....

SAYGILARIMLA....
__________________