“Şuphesiz guclukle beraber bir kolaylık vardır. Gercekten, guclukle beraber bir kolaylık vardır. Oyleyse, bir işi bitirince diğerine koyul. Ancak Rabbine yonel ve yalvar.”
(İnşirah, 94/5-8.)
HAYATI her hÂliyle cekilmez goren karamsarlar da, butun sıkıntı ve zorluklardan arınmış gibi goren pembe gozlukluler de hep yanılmışlardır ama boyle duşunenler de var olagelmiştir; bundan sonra da olmaya devam edecektir. Gercek ise bu iki bakış acısının arasında bir yerde apacık olarak ortadadır. Yaşamak icin “sa’y u gayret”in şart olduğunu bir şekilde biliriz de gerekli cabayı sarf etme konusunda hepimiz aynı irade ve enerjiyi sergileyemeyiz. İşleri ağır-aksak yurutmekten tutunuz, gevşek olmaya, tembelliğe hatta vurdumduymazlığa varan davranışlar sergileriz. Evet, tıpkı hızla dondurulen meşalenin kesintisiz bir ateş cemberi oluşturduğu yanılgısına duşmemiz gibi hayat da zorluklardan, sıkıntılardan ibaretmiş gibi durur zihin dunyamızda. Bizim bu algımızı Kur’an-ı Kerim:
“Ey insan! Şuphesiz sen Rabbine kavuşuncaya kadar didinip duracaksın ve sonunda didinmenin karşılığına ulaşacaksın.”
(İnşikak, 84/6.)
ayeti ile resmeder. Ama buyuk resmi, gercek goruntuyu yazının başında mealini verdiğimiz ayetler (İnşirah, 94/5-6.) ortaya koyuyor: “Şuphesiz guclukle beraber bir kolaylık vardır. Gercekten, guclukle beraber bir kolaylık vardır.” Zorluklar ve kolaylıklar birbirini takip eder hayat yolunda.
Yokuş yukarı cıkarken zorlanmamız, butun zorlukları “yokuş” benzetmesiyle ifadeye yoneltmiş bizi. İnsan olarak yokuşa, hele hele sarp yokuşa yonelmekten hoşlanmayız. (Beled, 90/11.) Ama gercek şu ki inişli cıkışlı bir hayat yolunda ilerlemek zorundayız. Hayatın bu değişmez kuralı, insan ruhuna da uygundur. Kesintisiz zorluklar zincirinin yaşanacağı hayat kadar her şeyin “yolunda” gittiği “kolay” bir hayat da insanı yıldırır; hem ruhunu, hem bedenini tuketir.
Cozulmez, aşılmaz zannedilen yıpratıcı zorluklar karşısında insanın en buyuk silahı ayetlerde vurgulanan “zorluğun ardından bir kolaylığın mutlaka geleceği” umit ve beklentisidir. Sabır yonelişi kişiye enerji yukleyen ruhi bir kaynak olarak burada ortaya cıkar.
Zorlukları aşmak yolunda sarf ettiğimiz hayatımız zaman denilen surec icinde akıp gidiyor. Zaman ile onsuz olamayacağımız derecede guclu bir ilişki icindeyiz. Bu ilişkiyi anlatmak icin “İnsan: zamanlı, zamanda, zamanla” tespitini yapıyor Mermi Uygur ve bir adım daha atarak “İnsanın obur adı: Zaman” deyiveriyor.
“Vakit oldurmek, intihar etmek demektir.” (Stendhall)
Zaman kavramının goreceliğini ortaya atan izafiyet teorisini goz onunde tutarak Aristo mantığına başvuracak olursak bu yaklaşım bizi şu sonuca goturur: İnsan zamandır, zaman izafidir, insan da izafidir. Garip bir sonuca ulaştık sanki.
Bu mantık gercekten doğru mu ki?
Biraz da ironi iceren bir ifade ile soylemem hoş gorulurse cevap veriyorum: Doğru.
İnsan olmanın gerektirdiği temel ilkelerden yoksun bir hayat suren akıllı varlık olsa olsa izafi (sana gore, bana gore, ona gore ve şeklen) insan olur.
Mesela kendisine omur adı altında verilen hazinenin değerini bilmeyen, onu bomboş oyalanmalarla boş bir zaman olarak geciren kişi insan denince akla gelen muazzez varlığı ne kadar temsil edebilir?
Teknolojinin gelişmesi bir yandan boş zaman problemine sebep olurken, bir kesim insan icin işsizlik anlamına geliyor. Birinci durum, işini makineye gorduren insanlar icin, ikincisi ise makinenin devre dışı bıraktığı insanlar icin gecerli. Ancak biz gunluk zorunlu faaliyetler dışında kalan zamanlardan soz ettiğimiz icin işsizlik hÂli konumuzun dışında kalıyor.
Gercekte boş zaman diye bir şey yoktur;
hakkı gasp edilen, iyi değerlendirilmeyen zaman vardır.
Gundelik dilde kullanılan boş zaman ifadesi konuya yuzeysel yaklaşan, mecazi ve “pratik” bir soylemi yansıtır. Fizik dunyası boşluk kabul etmediği gibi zaman denilen şey de boş olmaz. İnsan varsa zaman mutlaka ona ait bedensel ya da zihinsel birtakım eylemlerle yukludur. Onemli olan bu bilince sahip olup sureci iyi yonetmektir.
Gun sonunda işten yorgun argın donen kimse dinlenirken boş vakit mi gecirmiş oluyor?
Zihnini gunun yorgunluğundan kurtarmak icin gozlerini yumup mutlu anlarını duşunen insana “boş duruyor” diyebilir miyiz?
Zihni arındırma gayreti de bir iştir hem de onemli bir iştir. İş yapıyor olmak icin illa da fiili eylem şart değildir. İnsanlık icin en yararlı işlerin arkasında duşunce mimarları yer alır.
“Boş vakit, felsefenin anasıdır.” (Thomas Hobbes)
sozu, boş vakit diye bir şeyin varlığına değil aksine bu yondeki algının yanlışlığına dikkat cekiyor. Duşunce yeteneğimizin felsefe adını verdiğimiz urunun ortaya cıktığı vakit nasıl boş olur. Mahiyeti ve goruntusu ne olursa olsun yarara donuşturulebilen vakit, icinde bedensel bir eylem barındırmasa da boş vakit değildir. Bu bakış acısı ile tekrar vurgulayabiliriz ki boş vakit diye bir şey yoktur; insanın “hem kendisi, hem de başkaları icin butun zorunluluklardan ve bağlantılardan kurtulduğu ve kendi isteğiyle sececeği bir faaliyetle” değerlendireceği zaman vardır. “Boş vakitlerin değerlendirildiği” etkinliklerden ilk anda akla geliverenleri bir kenarda tutarak diyelim ki:
İnsan “hicbir şey yapmazken” de pek cok iş yapabilir:
Duşunebilir, hatırlayabilir, planlayabilir, hayal kurabilir, zikredebilir.
İslami soylemde kalbin amelleri diye ifade edilen deruni eylemler, Kur’an’ın cizdiği kul portresi icin boş vakit diye bir şey bırakmaz.
Hangi hÂlde olursak olalım, mutlaka bir iş, hÂl ve oluş uzereyiz. Onemli olan bu iş, hÂl ve oluşu verimli kılmaktır. Verimli kılınamayan hayat parcaları yine de boş değildir, giderken eteğinde sizin omur sermayenizden bir şeylerle gitmiştir. Boş vakit kavramı insan soylemine plansızlığın, hayatı duzenleme irade ve yeteneğinin armağanıdır. Gercekte, hareket hÂlinde olsun, sukûn hÂlinde olsun, hayatımız eylemlerle doludur. Coğunlukla bilincinde olmadığımız icin iş saymadığımız eylemlerdir bunlar. “Bir işi bitirince diğerine koyul.” (İnşirah, 94/7.) emri bu konuda bilincli olmaya cağırır, ama yine de muhataplarca garip tavırlar sergilenir:
“Zaman oldurulur, bir hayvan mı ki?
Zaman harcanır, bir mal mı ki?
Zaman doldurulur, bir torba mı ki?”
(Nermi Uygur, Yaşama Felsefesi, [Denemeler, 4. Baskı, Kabalcı, İstanbul 1993] s. 171.)
Calışma vakitleri gibi “boş vakit”leri de “calışmak, gorulebilir kılınmış aşktır” (Halil Cibran, “Ermiş”, [Turkcesi: İlyas Aslan, 4. Baskı, Kaknus, İstanbul 2007] s.47.) anlayışı ile yaşamak gerekiyor. “Aylak olmak mevsimlere bigÂne duşmek ve sonsuzluğa doğru haşmetle ve vakur bir tevazuyla seyreden hayat kafilesinin dışında kalmaktır.” (Cibran, s. 43.)
Hayatın dolu dolu yaşanması, bize tahsis edilen zaman dilimini bir şeylerle doldurmak değil, insan ve insanlık icin işe yarayacak işlerle doldurabilmektir. İslami soylemin “salih amel” (yararlı iş) diye once cıkardığı eylem turu budur. “Onlar ki, ayakta iken, otururken, yanları uzerinde iken –her durumda- Allah’ı anarlar ve goklerin ve yerin yaratılışı hakkında derin ve verimli duşunce eylemi sergilerler.” ayetinin izinde durarak soyleyelim: Mumin icin boş vakit diye bir şey varsa o da Allah’ın hoşnutluğuna aykırı eylemlerin sergilendiği vakittir.
TV, internet ve benzeri cağdaş imkÂnların iki tarafı keskin bıcak gibi cok dikkatle kullanılması gerekiyor. Zaman değerlendirmek icin başvurulacak herhangi bir arac tam aksine gizli zehirlenme misali, hayat sermayenizden onemli bir miktarı hem de bir “oturumda” alıp goturuverir.
Konunun en ciddi yonu ise, yaşanan bu hayati israfın farkında olunmamasıdır. Kur’an’ın, ilahi hakikatlerden habersiz olmak anlamında kullanılan gaflet kavramı, gercekte verimsiz ve getiriden uzak bir hayat surecini de kapsam alanı icine alır.
Gaflet karanlığı icinde olum, duvara toslamaktır. Şair,
“Gafil gezme şaşkın, bir gun olursun.”
diye bunu hatırlatıyor.
Diyanet Aylık Dergi / Haziran 2016
__________________
Boş Vakit mi Dediniz?
Dini Bilgiler0 Mesaj
●15 Görüntüleme
- ReadBull.net
- Kültür & Yaşam & Danışman
- Eğitim Öğretim Genel Konular - Sorular
- Dini Bilgiler
- Boş Vakit mi Dediniz?