"Bugun cokluğumuzdan dolayı muşriklere elbette yenilmeyiz." dediler. Bu hicte doğru bir soz değildir. Zira bu zamana kadar kazanılan savaşları cokluktan dolayı mı kazanmıştılar? Elbette ki Allah'ın yardımıyla kazanılmıştı. İslÂm ordusunun ise, bunu unutup, cokluğa ve kuvvete guvenmesi MevlÂ'nın hoşuna gitmedi."
Uhud gunu yaşananlardan, mu'minlerin dersler cıkarmaları gerektiğini Rabbimiz bildiriyor. Ayrıca Âyet–i kerîmelerde Uhud muharebesinde mağlûb olduktan sonra munÂfıkların telkinlerine kapılan mu'minleri uyarıyor:
"Yolunuzda sebat edin, sakın yılmayın; netice sizindir. Buradaki mağlûbiyetiniz, icinizden bazı kimselerin sevgili Peygamberimizin tembihini tutmadıklarından başınıza geldi. Bu mağlûbiyet, dunya var olduğu surece mu'minlere ibret ve vaaz olacak. Buradan dersler cıkacak. Bunun icindir ki, bu savaş galibiyetten mağlûbiyete dondu. Yoksa Uhud'daki mağlûbiyet, kuvvetsizlikten, zayıflıktan değildi. Buradan alacağınız tembihlere ihtiyacınız vardı; şimdi onu aldınız ve bundan sonra yukseleceksiniz."
MunÂfıklar, Uhud mağlûbiyetinden faydalanmak, mu'minlerin arasına fitne ve fesat sokmak icin değişik yalanlara başvuruyorlardı.
Ey mu'minler, kÂfirlere itaat etmeyin Allah'a itaat edin. Ne buyuruyor Rabbimiz:
"Oysa sizin MevlÂ'nız Allah'tır ve O, yardımcıların en hayırlısıdır." (Âl–i İmrÂn, 150)
O'nun yardım ettiği kesinlikle mağlûb olmaz. Eğer mağlûbiyet olursa, o zÂhiren mağlûbiyet gibi gorunse de gercekte galibiyettir. Mağlûbiyet, yıkılmak icin değildir; bitmek tukenmek icin değildir.
"Allah'ın, hakkında hicbir delil indirmediği şeyleri O'na ortak koşmaları sebebiyle kÂfirlerin kalplerine yakında korku salacağız. Gidecekleri yer de cehennemdir. Zalimlerin varacağı yer ne kotudur." (Âl–i İmrÂn, 151)
Asla ve kat'a ortağı olmayan Allahu TeÂlÂ'ya şirk koşmanın bedeli, o kimsenin kalbine korku atılmasıdır. Bir kimsenin kalbine korku atıldı mı, o kimse ebediyen iflah olmaz.
Zafer Allah'tandır
Uhud muharebesinden sonra Huneyn muharebesinde de mu'minler icin buyuk ibretler ve dersler vardır. Huneyn gunu, mu'minler maddî acıdan bakıldığında her konuda duşmandan ustunduler. Mekke fethedilmiş, ordu gerek sayı olarak, gerek techizat olarak artmış, her hususta duşmandan ustun bir ordu var.
Huneyn muharebesinde İslÂm ordusu muşriklerden her bakımdan ustun olduklarını gorunce kendilerini beğendiler ve dediler ki:
"Bugun cokluğumuzdan dolayı muşriklere elbette yenilmeyiz." dediler. Bu hicte doğru bir soz değildir. Zira bu zamana kadar kazanılan savaşları cokluktan dolayı mı kazanmışlardı? Elbette ki Allah'ın yardımıyla kazanılmıştı. İslÂm ordusunun ise, bunu unutup cokluğa ve kuvvete guvenmeleri MevlÂ'nın hoşuna gitmedi ve Cenab–ı Hak onlardan kuvvet–i mÂnevîyelerini aldı. Daha savaşın başında iken, Muslumanlar bozuldular, paniğe kapılıp, Resûlullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'i ortada bırakarak kactılar. O cokluğuna guvenilen ordudan ortada eser kalmamıştı.
Bu hÂdise Muslumanlar icin bir hikmet dersi oldu. Şartlar ne olursa olsun, daima Cenab–ı Hakk'a guvensinler, muvaffakiyeti ancak O'ndan beklesinler, kendi maddî varlıklarına hicbir zaman aldanmasınlar. Bu hÂdiseden cok buyuk dersler cıkarmalıyız.
Huneyn meydanında, SahÂbe–i kirÂm ne zaman ki hataya duştuklerini anladılar, tekrar kendilerini toplayarak Resûlullah'ın yanına koştular, savaşa başladılar, taksiratlarını telafi ettiler ve zafer mu'minlerin oldu. Ne buyurdu Rabbimiz:
"Sonra Allah, Resûlu ile mu'minler uzerine sekinetini (sukunet ve huzur duygusunu) indirdi, sizin gormediğiniz ordular (melekler) indirdi de kÂfirlere azap etti. İşte bu, o kÂfirlerin cezasıdır." (Tevbe, 26)
Şu kesindir ki, mu'minler, işin hakkını verdikleri muddetce kÂfirler mağlûb olmaya mahkûmdurlar. Burada mu'minlerin galibiyet şartı, İslÂmiyet'i muhafaza, inandığını yaşama, her şeyin MevlÂ'dan geldiğine iman edip boylece bilinmesidir. İşte o zaman hep galibiyet vardır.
"…Zaten yardım yalnız Allah tarafındandır. Cunku Allah mutlak galiptir, yegÂne hukum ve hikmet sahibidir." (Enfal, 10)
Bizler mu'minler olarak, MevlÂ'mızın duşmanlarına meyletmedikce yıkılmayız. Onlara meyletmekten anlayacağımız, onların hÂlleri ile hÂllenmek, onların yaptıklarını yapmaktır. Koskoca İslÂm Âlemi ne zaman ki, muşriklerin yolundan gitmeye başladı, işte o zaman İslÂm Âleminde zaaf başlamıştır.
"KÂfirlerin kalplerine yakında korku salacağız." Nicin kÂfirlerin kalplerine korku salınacak? Hic şuphesiz kÂfirlerin kalplerine korku, kufurleri ve şirkleri sebebiyle salınacaktır. Allahu Azze ve Celle şirke bir huccet indirmediği hÂlde onlar delilsiz olarak, evhama kapılarak, bu MevlÂ'nın ortağıdır diyerek iddiaya duştuler. Kendi elleriyle ağactan ve taştan yaptıkları putları Allah'a ortak ettiler. Boylece rahmet–i ilÂhîyyeden uzak duştuler. Mağlûbiyet onlardan ayrılmayan hÂlleri oldu.
Şartlar ne olursa
olsun emre itaat
şarttır
Uhud muharebesinde Efendimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem Hazretleri İslÂm ordusunu mevzilerine bizzat yerleştirdi. Bu mevzilerden biri de ordunun arkasında bulunan birazcık yuksek bir dağdı. Ordunun arka tarafına kalan dağa Abdullah b. Cubeyr'in komutasında okculardan meydana gelen elli kişiyi yerleştirdi. Bu elli kişilik okcu grubuna buyurdu ki:
"Sizin vazifeniz, burada bizim arkamızdan gelen duşmana ok atmak. Savaş bizim ister lehimize olsun, ister aleyhimize olsun, ben haber gonderinceye kadar yerinizden ayrılmayacaksınız. Size soz veriyorum, benim emrimi tutarsanız harbi kazanacağız."
Harp başladı, Allah TeÂl Hazretleri mu'minlere cesaret verdi, kÂfirlerin cesaretini aldı. KÂfirler mağlûbiyete doğru, mu'minler galibiyete doğru hızla ilerledi. Meydanda savaş mu'minlerin lehine idi, kÂfir ordusu bozulmuş, kacmaya başlamıştı bile. İslÂm ordusu işi bitirdikleri, savaşı kazandıkları zannıyla ganimet mallarını almak icin teşebbuse gectiler.
Arkadan okcular bunları gorunce:
"Arkadaşlarımız ganimet alıyorlar, biz ne duruyoruz!" diye ganimet toplamak istediler. Kumandanları olan Abdullah b. Cubeyr:
"Durun! Resûlullah bize 'Buradan ayrılmayın!' emrini vermişti. Onun emrine muhalefet edemeyiz." deyince onlar:
"Bu emir, harp bitinceye kadardı." dediler.
Ganimet toplamak icin koşmaya başladılar. Sadece Abdullah b. Cubeyr ve yedi okcu bulundukları yerden ayrılmadı. Muşrik ordusu okcuların azaldığını gorunce arkadan hucuma gectiler. Once Abdullah b. Cubeyr ve yedi arkadaşını şehit ettiler. Sonra ordunun ardından girip onunden cıktılar. Butun İslÂm ordusu tarumar oldu, dağıldı.
Muşriklerden birisi Resûlullah'ın yuzunu yaraladı, mubarek dişi şehit oldu. Mus'ab b. Umeyr'i şehit eden Abdullah b. Kumey isimli muşrik onu Resûlullah zannederek:
"Muhammed'i oldurdum!" diye bağırdı. Şeytan da insan sûretine girerek "Dikkat edin, Muhammed olduruldu!" diye bağırdı. Boylece İslÂm ordusunun kuvvet–i mÂnevîyyesi tamamen kırıldı. Umitsizliğe kapılarak dağıldılar.
Bu esnada Resûlullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem Efendimiz:
"Bana gelin ey Allah'ın kulları! Nedir bu hezimet, nereye kacıyorsunuz?!" diye ashabını ikinci bir cihada cağırdı. Resûlullah'ın bu daveti uzerine otuz kadar sahÂbî toplandı ve muşrikler dağılıncaya kadar onu himaye ettiler. Uhud savaşından sonra ashab–ı kirÂm Medine–i Munevvere'ye donduğu zaman mu'minlerden bir kısmı:
"Bu hÂl bize neden isabet etti? Halbuki Allahu TeÂl bize nusret vaad buyurmuştu." dediler. Bunun uzerine Allahu Azze ve Celle Hazretleri şu Âyet–i kerîmeyi indirdi.
"Siz Allah'ın izni ile duşmanlarınızı oldururken, Allah, size olan vaadini yerine getirmiştir. Nihayet, oyle bir an geldi ki, Allah arzuladığınızı (galibiyeti) size gosterdikten sonra zaafa duştunuz: (Peygamberin verdiği) emir konusunda tartışmaya kalkıştınız ve Âsi oldunuz. Dunyayı isteyeniniz de vardı, Âhireti isteyeniniz de vardı. Sonra Allah, denemek icin sizi onlardan (onları mağlûb etmekten) alıkoydu. Ve andolsun sizi bağışladı. Zaten Allah, mu'minlere karşı cok lutufkÂrdır." (Âl–i İmrÂn, 152)
"Allah ve Resûlu'ne itaat edin, birbirinizle cekişmeyin; sonra korkuya kapılırsınız da kuvvetiniz gider. Bir de sabredin. Cunku Allah sabredenlerle beraberdir."(Enfal, 46)
Âdetullah'ta
değişiklik olmaz
Uhud'da meydana gelen bu hÂdisede cok buyuk ibretler vardır. Bu muharebenin başkumandanı Resûlullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'di, onun yanında sahÂbe–i kirÂmdı vardı. Bunların hicbirinin bu mağlûbiyette kabahatleri yoktu. Kimin hatası vardı? Okculardan kırk uc kişinin. Onlar da kotu bir niyette değilseler de bir zelle işlediler. Bu az sayıdaki mu'minin muhalefeti neticesinde olan oldu.
Allah TeÂl Hazretleri Resûlullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in sadakatine, o zaman savaş alanında bunan sonraki donemlerin halifelerinin sadakatine ve gokteki yıldızlar misÂli gosterilen guzide ashabın sadakatine rağmen:
"KÂinatta en sevdiğim Peygamberim, onun hulefası ve ashabı kırk uc kişinin yanlışından sebep mağlûb edilemez." buyurmadı.
Ya ne oldu? Cenab–ı Hak kıyamet kopuncaya kadar butun ummete ibret olmak uzere Âdetullah uzere lÂzım geleni yaptı.
İşte biz de ibret alalım. Demeyelim ki, bu kadar Muslumanlar benim sunneti terk etmemden, muhalefetimden dolayı zarar gormez. Cenab–ı Hak bir kişi icin de, bin kişi icin de boyle dersler verir. İnsan, muvaffakiyeti muvaffakatta aramalı. Duşunun ki, Resûlullah Sallallahu Aleyhi ve Seslem'in:
"Burada durun!" buyurmasına rağmen yapılan bu muhalefet, az kaldı sonuclarının telafisi zor işlerin meydana gelmesine yol acacaktı.
Bu kadarcık bir muhalefet boyle sonuclar doğurduğu vakit, ya "Namaz kılın, oruc tutun, hacca gidin, zekÂt verin." emirlerine karşı yapılan bugunku muhalefetler Muslumanları ne buyuk felÂketlere sevk eder."
__________________
Mu'minlere mağlubiyet yoktur.
Dini Bilgiler0 Mesaj
●32 Görüntüleme
- ReadBull.net
- Kültür & Yaşam & Danışman
- Eğitim Öğretim Genel Konular - Sorular
- Dini Bilgiler
- Mu'minlere mağlubiyet yoktur.