Kudsîler, gecmiş kitabların doğru haberleri, iddialı kehanetlerin urperten işaretleri, inşirah veren kerametlerin umit dolu beşaretleriyle son donemde yolu gozlenenler... Yıllar var ki, insanımız, bilerek veya bilmeyerek, gozlerini doğuş beklediği ufuklara dikti ve onları bekledi.. onlarla avundu, onlarla teselli oldu.. onların geleceğine dair umidini yitirince de hazana Uğramış yapraklar gibi sararıpsoldu ve dort bir yanda savrulup durdu. Onlar, yıllar ve yıllar gonullerimizde kurtuluş sabahının ışık melekleri olarak yaşadı ve ruhlarımıza guc, iradelerimize de fer oldular. Onlarla va’dedilen şeyin gercek kuvvet ve inşirahı olmasaydı, milletce ulaşdığımız şu andaki noktayı elde etmek icin daha seneler isterdi; bana belki de hic mumkun olmazdı.
Bizler, bir avuc toprak isek; onlar, bu corak iklimin Âb-ı hayatı, bizler, icinde ışığın yanıp sonduğu cam parcaları ve su kabarcıklan isek; onlar -Yaradan golgelerini uzerimizden eksik etmesin!- zÂtında karanlık bu cisimlerin nurefşÃ‚n ışık kaynakları.
Onların varlığı geleceğin şÃ‚nı, şerefi ve milletin gozunun aydınlığıdır. Sırtı iki buklum kamburlaşmış sema, onların alınlarında parlayan zafer mujdeleriyle boyle rukûa vardı.. yıldızlar o gun-bugun kulaklarında uğuldayan bu beşaretle hep yeryuzune goz kırpmaya başladı.. yer-gok şimdiye kadar duyulmadık bu velvele ile doldu ve cınladı. Ve yine bu velvele ile butun yalancıların yalancı mumları sondu, dumenleri bozuldu ve asırlardan beri cihanı haraca kesen bilumum şeytanların uykuları kactı...
Şimdi, butun karanlık ruh ve karanlık sîneler, onceden yağmuru sezen romatizmalı uzuvlar gibi, feleğin dol yatağında gelişen bu melek soluklardan rahatsız ve adeta olum ruyaları gormekde. Bir kısım karanlık ruh ve karanlık sinelerin bilhassa son zamanlarda gosterdikleri huşûnet, huzursuzluk ve yaramazlığın gercek sebebi de bu olsa gerek. Aslında onların bu turlu davranışları; hergun biraz daha kendi dengelerini bozacak, kendi politikalarını karıştıracak ve dolayısıyla da sadece ve sadece kendi tukenişlerini hızlandıracaktır. Bugun yeryuzu muvazenesinde bunlar soz sahibi olsalar bile,kudsîlerin nurlu iklimine uyanamamış ve onların soluklarıyla beslenememiş dunyaya hakim guclerin, başlarındaki taclar fazla ve iğreti, onlara bağlı butun hukumranlıklar da gayri ciddi birer oyun ve birer akrobasidir. İhtimal, son zamanlarda, hergun biraz daha artan bir hızla, mazlum milletlere karşı gosterdikleri baskı ve şiddetin asıl sebebi de, işte onların, bu yanlarının ortaya cıkması endişesidir.
Evet, dunyayı idare ediyor iddiasında olan bu gucler,iş ve icraatlarına bakılacak olursa,değil dunya muvazenesinde ağırlığı olan super bir devlet, herhangi bir devlet ciddiyetiyle dahi te’ lif edilemiyecek kadar basitlik ve seviyesizlik orneği olmuşlardır.
Ama; oyle anlaşılıyor ki, artık bunların da suları ısındı, yavaş yavaş buyuleri bozulmaya yuz tuttu ve hergun biraz daha artan bir suratle kendi “son”larına doğru kaymaya başladılar. Gayri bundan boyle, ne mazlum ve mağdûr milletleri iğfal edebilecek oyunlan kaldı, ne de dunya muvazenesindeki yerlerini koruyabilecek guc ve iktidarları.
Buna karşılık bizim altın yamaclarımızda ise yeni yeni fidanlar filiz vermeye başladı.. dağlarımız bağ, bağlarımız da cennet bahcelerine dondu. Şimdi bu bağ ve bahcelerin her yanında yureklerimizi hoplatan hoş sesli bulbuller şakıyor... Hakikat ve onun sadefi soz elmasından oyle kılıclar meydana geldi ki, bunlardan bir teki bile yeryuzundeki butun yalanları bicip-gecmeye yetecek kadar keskin ve sağlam. Madeni hakikattan, suyu imanlı sînelerden bu mukaddes kılıc, senelerden beri cihanın dortbir yanında zulum soluklayıp gecen, gectiği her yerde zayıfları ezen; vahşeti vahşileri utandıracak kadar urpertici, dunyayı sorumsuzca idare eden guclerin korkulu ruyaları oldu. Sislidumanlı duşuncelerin elinde ve henuz kınından tam sıyrılmamış bulunan bu kılıc, kim bilir butun butun yalınlaştığı zaman karanlık yureklere ne korkular salacak !?
Yakın tarihe kadar, gerceği ifadeye yeltenen her dile kilit vurup, hakikatı haykıran butun kalemleri kısırlaştıranlar. batılın ebedlere kadar yaşayabileceği vehmiyle, kendilerinden başka kimseyi kabul etmiyor, kimseyi umursamıyor, kimseyi dinlemiyor; sadece ve sadece kendi hezeyanlarıyla yaşıyorlardı.
Gun gelib de, gece ile gunduz birbirinden ayrılınca, karanlığın kadehi de gidip boşluğa dokuldu. Ve ışıktan rencide olan gozler, ne yapacaklarını bilememenin şaşkınlığıyla aydınlığa sırtlarını dondu ve şafaklara zift calmaya başladılar. Artık hezeyan ekiyor, cılgınlık biciyor ve kendi işlerini bitiriyorlardı.
Oysa ki kader, hakikatin yakuttan bayrağını gonul surlarına cekmiş ve o burclar uzerinden ayaz ayaz, bir kac asırdan beri kendilerini olum uykusuna salmış “mağaradakilere” yeni bir “ba’s-u ba’de’l-mevt” sûru uflemeye başlamıştı bile... Gonul dunyalarında, bu ilahî davete “evet” diyen kudsiler eski soz ve nefes cevherlerine oyle bir ses ilave ettiler ki, değil yeryuzundeki insanlar, eğer yuce dergÂhdan “geriye donuş yok” fermanı olmasaydı, bu yeni nefesle, nice bin seneden beri toprağın altında curuyup giden tenler,ve otelere ulaşmış canlar bile, bu cığlıkla uyanıp “gelmemek elden gelmezdi; cağrıldık ve geldik” diyeceklerdi.
__________________
Kudsîler ve Hakîkatın Elmas Kılıcı
Dini Bilgiler0 Mesaj
●16 Görüntüleme
- ReadBull.net
- Eğitim Forumları
- İslami Bilgiler
- Dini Bilgiler
- Kudsîler ve Hakîkatın Elmas Kılıcı