Son bir iki asırdan beri devam ede gelen terslikler yuzunden, milletin mecalsiz bakışlarında hayret dolu bir sabır, dehşetle tullenen bir şefkat, endişe tuten bir temkin, dudaklarında dua ve yureğinde heyecan eksik olmadı.. ve mevcut şartlar itibarıyla da eksik olacağa benzemiyor. O, şu anda da en amansız hafakanların pencesinde kopurup dururken, kendi kendine: "Oturup olumumu mu beklesem, kalkıp bir care mi arasam, Hakk'a yonelip yakarışa mı gecsem, yoksa teselli buudlu şu mevcut carelerle yoluma devam mı etsem?" diye mırıldanıyor.. ve mÂnÂlı-mÂnÂsız insiyakların gelgitleri arasında calkalanıp duruyor. Onun bu caresizlik ve inkisarına karşılık; gunubirlikciler, gununu gun etme sevdasında; yığınlar, olabildiğince sorumsuz, sorumsuz oldukları kadar da insan ve imkÂn israfı icinde; din ve millet duşmanlarında her muspet hamleyi baltalama gayreti; her zaman aldanabilen kitlelerde ise, bir orada, bir burada yuzup-gezmeler.. işte insanımızın yakın gecmişi itibarıyla mÂkûs kaderi!

Bu karanlık donemde mantık, butun gucuyle bir aldatma ve demagoji vasıtası; bilim, "dediğim dedik" saplantılarıyla tezyîfkÂr bir mustebid; kuvvet, her şeyi hÂkimiyeti altına alma ve her şeye hukmetme azgınlığı icinde.. ve butun bunlara mukabil halkın vicdanı ise, akla hayale gelmedik baskılar altında inim inimdi. Bu donemde, din hissi, birilerince, başı sıkışan kimselerin kullanabileceği buyulu bir kredi kartı kabul ediliyor; buna karşılık hakikî dindarlık ise, dunyada yeri olmayan bir muamma gibi gosterilmek isteniyordu. Daha garibi de, butun bunlar, cağdaşlık hezeyanları icinde ve millete, millî değerlere rağmen yapılıyordu.

Doğrusu, ceşit ceşit yokluklar kıskacında ve gercek insan nedretiyle kıvrandığımız bu karanlık donem, gelecekte hep tedÂî ettirdiği urpertilerle hatırlanacak ve tarihimizin kara gunleri olarak anılacaktır.. olması gerekli olan şeylere hasret icinde, olmaması lÂzım gelen carpık duşunce, carpık anlayış ve carpık davranışların ağında inleyip durduğumuz tarihin bu kapkara gunleri... Biz, yakın gecmişimiz itibarıyla ve şimdilerde, olmaması icap eden hemen her şeyi, hem de kerhen ve yutkuna yutkuna yaşadık. Ama acaba, yıllar ve yıllar boyu hayallerimizde yaşatıp durduğumuz o olması lÂzım gelen şey ne idi?

Her şeyden evvel o, upuzun bir gecmişin değerlerle dopdolu katmanlarında birike birike, sıkışa sıkışa dunyalar kıymetine ulaşmış cok onemli bir hazinenin hazinedarlığı şuuru; bugunu dunle, yarını da bugunle ic ice mutalÂa edebilecek, mutalÂa edip değerlendirecek terkip kabiliyeti; geleceği mÂzinin o muhteşem kanavicesi uzerine sanatkÂrÂne işleyecek zevk ve duşunce enginliği; sonra da bu şuur, bu kabiliyet, bu derinliği eksiksiz temsil edebilecek kalb ve kafa izdivacına muvaffak olmuş ruh nesilleriydi. Tavırlarında bir zamanlar dunyayı idare etmiş olmanın vakar ve ciddiyeti; usluplarında şanlı gecmişimizin derinlik ve ledunniyeti bulunan ve varlığı didik didik edip değerlendirmede, değerlendirip sağlam bir ukb muvÂzenesi kurmada ilklerin maharetini ortaya koyan ruh nesilleriydi.. dunyanın yanında ukbÂya, fiziğin yanında metafiziğe acık anlayışlarıyla, icinde bulunduğumuz zamanı tarihe bağlayacak ve fÂni omurlerimizi ebediyetle irtibatlandıracak olan bu kudsîler sayesinde, alÂkadar olduğumuz butun dunyevî kıymetler birer mÂnevî kıymete, butun maddî guzellikler ve gorkemler de birer uhrevî derinlik ve ihtişama ulaşacaktır.

Mevcudiyetleri bizim icin ilÂhî bir lutûf ve Cennet ehlinin de muhÂvere mevzuu bu olgun ruhların konuşmaları hep ilim ve hikmet, sukûtları musamaha ve ibret, duşunceleri gonul kapılarını acan sırlı birer anahtar, davranışları da tul tul Kur'Ân televvunludur. Cizgi cizgi cehrelerindeki mÂnÂlarla her zaman kendilerini saydırmasını bilen, herkese bir şeyler anlatan, anlatıp semtlerine uğrayanları buyuleyen oyle engin gonullerdir ki, olabildiğince dunyaya acık olmanın yanında herkesten ziyade Allah'a yakın ve olabildiğine hur iradeli, hur duşunceli olmanın yanında fevkalÂde temkinli, itinalı ve dikkatlidirler. Topyekun varlığı bir meşher gibi temÂşÃ‚ ede ede, bir kitap gibi yorumlaya yorumlaya ona o kadar Âşin olmuşlardır ki, kÂinatın sahife ve satırları arasında, evlerinin sofa, salon, koridor ve odalarında dolaşıyor gibi rahat hareket eder ve uğradıkları her menzilde ayrı bir vÂridÂta erer, ayrı bir doygunluğa ulaşırlar.

Ayrıca onlar, ruhî saygı ve terbiyeleri acısından o kadar derin ve engin; insanî değerlere karşı o kadar hurmetkÂr ve ince; iyiliğin iyilik, kotuluğun de kotuluk getireceğine o kadar inanclıdırlar ki, uğradıkları her yerde Cennet yamaclarının sıcaklığı hissedilir ve kurbet esintileri duyulur. Semtlerine uğrayanlar huzur bulur, onlarla oturup kalkanlar insan olmanın gayesini idrak eder. Onlar, gencliklerinin enerji dolu demlerinde, olgunluklarının temkinli anlarında ve yaşlılıklarının bilgi ve tecrube ile kopuren gunlerinde hep cizgilerini korur ve aynı yorungede yururler. Cok zekisi ve o kadar akıllı olmayanı; her zaman dosdoğru kalabileni ve ara sıra inhiraf edeni; meşru haklarından yararlanmak isteyeni, maddî-mÂnevî fuyûzÂt hislerinden fedakÂrlıkta bulunanı; şahsî hayatı itibarıyla bir olcude mutlu yaşayanı, biraz derbederi; en buyuk zorlukları rahatlıkla aşabilecek iradelisi, mÂruz kaldığı bir kısım hÂdiseler karşısında sarsılanı; Allah'a intisabı sayesinde kÂinata meydan okuyanı, yer yer korku ve paniğe kapılanı; inzivÂya cekilip omrunu hulya yamaclarında geciren hayalperesti, halk icinde Hak'la beraber olup muhtac sinelere ebediyet duşuncesi ufleyeniyle hemen hepsi, huyunun, tabiatının, mizac ve meşrebinin acık olduğu olcude iyilik soluklar ve iyilik duşuncesiyle oturur kalkarlar. Kimi uslu uslu ve biraz da nazlı; kimi atılgan, muteşebbis ve canlı; kimi dalgaları dinmiş denizler gibi durgun, fakat mehîb; kimi gelgitleri bitmeyen bir derya gibi her zaman gurul gurul; ama hepsi de ta ruhlarının derinliklerinden kopup gelen ışıklarla pırıl pırıl ve ruhanîlerle atbaşı bu yiğitler, yakın cevreleri, topyekun milletleri ve butun insanlık icin yaşıyor olmanın sancısıyla kıvrım kıvrım ve senelerden beri hep yollardadırlar. Koyleri, şehirleri, bolgeleri, hatta meşrepleri, mizacları ayrı ayrı olsa da, imanları, hizmetleri, ulkeleri ve ulkuleriyle kenetlenmiş gibi bir gorunum sergiler ve surekli aynı şeyleri soluklar, aynı ideali paylaşırlar.

Her gun yuzlerce badire ile karşı karşıyadırlar; ama gonullere rikkat verecek bir incelikle hep başkalarını duşunur ve başkaları icin yaşarlar; hem de kendilerini ve yakınlarını duşunmeyecek kadar bir diğergamlık ruhuyla. Ağlamaları cok, gulmeleri az, tebessumleri de mÂnÂlıdır. Varlığın perde arkasından sızıp gelen sırlara, dort bir yandan gonullerini saran ilhamlara, ilhamlarını sinelerine boşaltabilecekleri Âşin muhatapların bulunmasına, hizmetlerinin umitle tullenen Âkıbetine, Allah'ın hoşnutluğuna ermiş olma bahtiyarlığına ve boyle bir husnuzan kuşağında oleceklerine ve O'na mulÂkî olacaklarına tebessum ederler.

Hemen herkesi kendi derinlikleriyle saran duyguları o kadar mûnis, meleklerin nezÂhetini hatırlatan onların hayatları oylesine temiz, sevgiyle atan onların sineleri o denli hassas, sesleri-solukları oyle inandırıcı ve bu saadet hissini onlara duyuran Yuce Yaratıcı onlara o kadar yakındır ki, huzurla tuten bu yakınlığın onların gonullerinde hÂsıl ettiği itmi'nan sayesinde "hep guzel gorur, guzel duşunur" ve Firdevslerde yaşıyormuşcasına "hayatlarından lezzet alırlar."

Onların iklimine daha ilk adımımızı attığımızda goklerin bilmem hangi devresinden, arzın hangi doneminden, insanlık tarihinin hangi bolumunden pırıl pırıl bir zaman dilimi gelir.. butun ufkumuzu kaplar.. ve biz onun, o da bizim olur. Oyle ki, kulaklarımızda butun bir gecmişin uğultularını duyar, hayallerimizde topyekun beşer tarihinin tullendiğini hisseder ve sinelerimizin heyecanla attığına şahit oluruz.

Evet, onların o zaman ustu ikliminde Âdeta, yitirdiğimiz her şey donup geriye gelir.. kaybettiğimiz butun değerler ve ihmal ettiğimiz tarihî dinamikler derlenir-toparlanır, yeniden bizim olur. Dunyaya acıldığımız ilk nazlı gunler, cicekler gibi hulyalarımızda bir kere daha tomurcuklaşır.. paramparca olmuş şeref, haysiyet ve onurumuz, tıpkı kırılmış bir kristalin mini mini parcalarının bir buyu ile bir araya gelip eski halini alması gibi yeniden birleşir, butunleşir ve tekrar eski guzelliğine ulaşır. Hulyalarımızı besleyen bu duygu ve bu duşunceler, bizi her zaman, icinde bulunduğumuz anın dar kalıplarından kurtararak daha ferah-fez iklimlerde dolaştırır; dolaştırır ve ruhun hayat seviyesinde sihirli bir Âlemin erişilmez zirvelerine ulaştırır. Zaten hepimiz, biraz da umit ve ruyaların cocukları değil miyiz!

*Bu yazı, Sızıntı dergisinin Mayıs 1994 tarihli 184. sayısından alınmıştır.

__________________