Değerli kardeşimiz;
Ehlisunnet inancına gore, kÂfirlere ve bazı gunahkÂr muminlere kabir azabı vardır. Kabir, iman ve salih amel sahipleri icin Cennet bahcelerinden bir bahce; kÂfirler icin de Cehennem cukurlarından bir cukurdur. Kabir hayatının, azap şeklinin mahiyeti hakkında, Âlimler ayrı goruşler ileri surmuşlerdir. Azabın ruha, bedene veya her ikisine birlikte yapılması, sonucu değiştirmez. Cunku salih amel sahibi insanlar kabirde guzel bir hayat yaşarken, kÂfirler, buyuk bir sıkıntı ve ızdırap icinde bulunacaklardır (1).

Olum, ruhun bedenden ayrılmasıdır. Yaşadığımız Âlemden kabir Âlemine yolculuktur. Ruh, Azrail Aleyhisselam vasıtasıyla "berzah alemi"ne goturulur. Bu alemde goreceğimiz ilk melek Azraildir. O, en kıymetli cevherimiz olan ruhumuzu gonul rahatlığıyla teslim edebileceğimiz guvenilir bir emanetcidir. Olum anında, ruh, beden hapsinden kurtulur; fakat butun butun cıplak kalmaz. Cunku, "misali bir cesetle" başka bir tabirle "latif bir gılaf" ile kuşatılmıştır.

Dunyada kaldığı surece bedene bağlı olan ruh, olum sebebiyle bir derece serbest kalır. Bedendeyken gormek icin goze, işitmek icin kulağa, duşunmek icin beyne muhtacken, artık bu aletlerin varlığına gerek duymadan gorur, işitir, duşunur ve bilir. Ruyada olduğu gibi… Berzah, "gecit" demektir ve berzah alemi, dunya ile ahiret arasında bulunan bir "bekleme salonu"dur. Ruhlar, orada kıyameti ve dirilişi beklerler. "munker ve nekir taifesinden" olan sorgu melekleriyle karşılaşma, ilk mahkeme, ilk ceza ve ilk mukafat burada gercekleşir.

Berzah, başka bir tabirle kabir hayatı, hadisin ifadesiyle, "ya cennet bahcelerinden bir bahce" veya "cehennem cukurlarından bir cukurdur."Ancak, burada azabın veya lezzetin muhatabı, cisimden mahrum kalan ruhtur. Kabir hayatından sonra, "mahşer"de, yeniden yaratılan bedenine doner, dunyada yaptıkları icin o "buyuk mahkeme"de hesap verir. Sonrası, cennet veya cehennemdir. Bu menzillerde lezzet de elem de hem cisimle hem de ruhla tadılır; dunyada olduğu gibi.

Kabirde Azap Şekilleri:

Şuphesiz kabirde herkesin azabı aynı olmayacaktır. Ve kimin ne şekilde azap cekeceğini de en iyi bilen Allah'tır. Ancak Peygamber Efendimiz (asv)'den gelen haberlerde bildirilen azap şekillerini şoyle sıralamak mumkundur:

a) Kabir sıkması:

Hz. Aişe validemizden rivayet edildiğine gore Rasulullah (asv) şoyle buyurmuştur: "Muhakkak kabrin bir sıkması vardır ki, eğer ondan kimse kurtulacak olsaydı Sa'd b. Mu'Âz kurtulurdu."(2) Kabir sıkması, kabrin iki yanının oluyu sıkıştırmasıdır ve geneldir. Hadislerde istisna edilenlerden başka, mu'min olsun kÂfir olsun, ister itaatkÂr isterse Âsi olsun, bundan hic kimse kurtulamaz. (3) Oyleyse herkes mi kabirde azap gorecek?

"Kabir sıkmasının aslı, kabrin oluyu kucaklamasıdır. Cunku insanlar topraktan yaratıldılar. Ve uzun muddet ondan ayrı kaldılar. Tekrar toprağa dondukleri zaman, evlÂdından uzun muddet ayrı kalan ananın evladını kucakladığı gibi, toprak da onları sıkar. Ama mu'min ve itaatkÂr olanları şefkatle, Âsi olanları da kızarak, gazapla tabii." (4) Nitekim Hz. Aişe validemiz bir gun Rasul-i Ekrem (asv) Efendimize şoyle diyor: "Ey Allah'ın Rasûlu, sen bana Munker ve Nekir'in seslerini ve kabir sıkmasını anlattığın gunden beri hic bir şeyden tat alamaz oldum." Bunun uzerine Rasulullah (asv): "Ey Aişe, Munker ve Nekir'in sesleri mu'mine, gozdeki surme gibi gelir. Kabir sıkması da mu'mine, şefkatli bir ananın yavrusunun başını okşaması gibidir. Ama ya Aişe, şakilere (Âsi olanlara) yazıklar olsun ki onlar kabirlerinde duz ve sert taş uzerine yumurtanın carpıldığı gibi sıkıştırılacaklardır." (5) Yani kabir kendilerini oyle sıkacaktır ki, sert bir taşa carpılmış yumurta gibi parcalanacaklardır.

Buna gore kabir herkesi sıkacaktır ama herkesi azap icin sıkmayacaktır. Peygamber Efendimiz (asv), kabir suÂli hakkındaki uzun hadislerinin sonunda suÂle cevap veremeyen kÂfir ve munafıklar icin toprağa "Cullan onun uzerine." diye emir verileceğini ve toprağın onları, kaburga kemikleri birbirine gecinceye dek sıkıştıracağını ve bu azaplarının kıyamete dek sureceğini haber vermektedir. (6) Kabir sıkmasının devamı kabir azabıdır.(7) Ve bu sıkışla birlikte kÂfirin kabri ateşle doldurulur.(8)

Kabir sıkmasından :

aa) Peygamberler,

bb) FÂtıma bt. Muhammed (S),

cc) Hz. Ali'nin annesi FÂtıma bt. Esed (Hz. Peygamber onu kendi gomleği ile kefenlemiş ve dua etmiştir.)

dd) Bir defa da olsa olum hastalığında İhlas Suresi'ni okuyan kimseler mustesnadır. (9) Bunların haricinde herkesi kabri sıkacaktır. Hatta Rasulullah (asv) in kızı Zeyneb'i (10) ve oğulları Kasım ve İbrahim'i bile. (11)

Hz. Enes, Rasulullah (asv) ile birlikte Zeyneb'in cenazesinde bulunduğunu ve Rasulullah (asv)i huzunlu huzunlu kabrin yanında oturur gorduğunu anlatır. Rasulullah (asv) goğe bakmağa başlar, sonra yere bakar ve huznu artar. Başını yerden kaldırdığı zaman, huznunun gittiğini ve tebussum ettiğini gorduklerini soyleyen Enes, bunun sebebini sorduklarında Rasulullah (asv), kabrin Zeynib'i sıkmasını duşunup huzunlendiğini ve bunu hafifletmesi icin Allah'a yalvardığını ve duasının kabul edildiğini beyan ederler.(12)

Demek ki, kÂfirlere kabir sıkması, kabir azabından bir ceşittir ve onunla azaplanmaktadırlar. Mu'minlere gelince onlar iki kısımdır: İtaatkÂr olanlar ve Âsi yani gunahkÂr olanlar. İtaatkÂr olanlara kabirde azap yok, sadece kabir sıkması vardır. Âsi olanlar ise gunahları derecesinde sıkılacaklar ve boylece azap cekeceklerdir.(13) Sa'd b. Mu'Âz'ın sÂlih bir kimse olduğu halde neden kabirde o derece sıkıştırıldığını soran yakınlarına Peygamber Efendimiz (asv): "Bazen bevlden (kucuk abdestten) temizlenmede kusur ederdi."(14) demiştir ki, bu da kabir sıkmasının, bazı gunahlardan dolayı azap icin de vaki olduğunu gosterir.

Me'sur dualarda: "Ona kabrini genişlet...." (15) Duyurulması da kabrin insanları sıktığına delÂlet eder. Cunku kabir insanları sıkıyor, bu sebeple ondan kurtarması icin Allah'a dua ve niyazda bulunulmaktadır. Aksi halde bu şekilde dua edilmezdi.

Hz. Rasûlun (asv) getirdiği dini en iyi bilenlerden olan ve Peygamber Efendimiz (asv)'e halifelik yapmış olan Hz. Omer'in vasiyyetine kulak verelim. Hz. Omer demiştir ki: "Kefenimi iktisatlı yapın. Cunku eğer Allah katında benim bir mevkiim varsa O elbette onu daha hayırlısı ile değiştirecektir... Kabrimi de iktisatlı kazın. Zira eğer ben Allah katında hayırlı isem, o kabrimi genişletecektir. Değilsem de, siz ne kadar geniş kazarsanız kazın O, onu sıkıştıracaktır. Ta ki kaburga kemiklerim birbirine karışacaktır." (16) Burada kabir sıkmasının, azap ceşitlerinden biri olduğu belirtilmektedir.

b) Tokmakla vuruş:

Peygamber Efendimiz (asv) den Enes b. MÂlik yoluyla rivayet edilen kabir suÂli hakkındaki hadisin sonunda kÂfir ve munafıklar cevap veremeyince enselerine tokmakla vurulacağı haber veriliyor. Rasulullah (asv): "...Sonra onun (kÂfir veya munafığın) ense kokune oyle bir vurulur ve o (o vuruşun acısıyla) oyle bir feryad eder ki, onun feryadını, insan ve cinler haric, kendisine yakın olan her mahluk duyar." (17) buyurarak bunu anlatmaktadır. Hadisin Ebû Sa'id el-Hudri'den gelen rivayetlerinde ayrıca onlar icin kabirlerinden Cehennem'e bir kapı acılacağı zikredilmekte ve tokmakla vurulduğunda feryadını, insan ve cin haricinde butun mahlukÂtın işiteceği kaydedilmektedir. (18) Bu vuruş, şuphesiz azap icindir ve azap ceşitlerinden biridir.

c) Cehennemlik olan kişiye akşam-sabah Cehennemdeki yerinin gosterilmesi:

Abdullah b. Omer'den rivayet edilen bir hadisinde Peygamber efendimiz (S): "Sizden biriniz vefat ettiğinde, sabah ve akşam ona kendi oturacağı makamı gosterilir. O kimse cennetliklerden ise, cennetliklerin makamlarından bir makam (yani kendisinin Cennet'te varacağı makam) gosterilir. Ve ona: Burası senin kıyamet gununde gonderileceğin makamdır (yerindir), denir." buyurmaktadır.(19)

Bu gorme esnasında: "İşte senin yerin burasıdır." denmesi, cehennemlikler icin en buyuk azaptır. Cunku bu gosterme akşam-sabah tekrarlanacağına gore ve kıyametin de ne zaman kopacağını Allah'dan başka kimse bilmediğine gore, kendisine Cehennem'deki varacağı yer gosterilen kişi, kabirde gecirdiği her dakikasını, her anını, kendisine gosterilen Cehennem azabına duştum duşeceğim korkusuyla gecirecektir. Dunyada boyle korkulu gecen gunlerimizi ve anlarımızı hatırlarsak, bunun insana ne derece ızdırap verdiğini daha iyi anlayabiliriz. Cıkış yollarını ateş sarmış olan bir binada mahsur kalmış bir kişiyi duşunelim.

Mesel ateş binanın ust katlarına doğru yayılmakta, o ise ateş geldikce daha ust katlara doğru kacmakta ama ne kadar kacarsa kacsın ateşin mutlaka en ust kata da cıkacağını ve butun binayı yakacağını bilmekte. Yahut ormanda bir yırtıcı hayvanın saldırısına uğrayıp da kacmaktan başka hic bir kurtuluş caresi olmayan kişinin korkusunu duşunelim. Cehennem azabına duşmenin vereceği korku elbette bunlardan kat kat fazla olacaktır.

Abdullah b. Omer'den rivayet edilen bu hadis yanında, kafirlere sabah-akşam kıyamet gunundeki gidecekleri yer olan Cehennem azabının arz edildiğine, Fir'avn ve ailesi hakkında yukarıda gecen: "...Onlar sabah-akşam ateşe arzedilirler.” (20) Âyeti de delildir. (21) Fir'avn ve ailesinin bu ateşe arz edilişlerini, onların ruhlarının, akşam sabah Cehennem (nÂr) uzerinde ucan siyah kuşların ağızlarında olduğu şeklinde acıklayan rivayetlerde vardır.(22)

Her ne şekilde olursa olsun, onların akşamleyin ve sabahleyin Cehennem azabıyla azaplandıkları bir gercektir.

İbn Omer'den rivayet edilen hadis, Ahmed b. Hanbel'in Musned'inde şu şekliyle yer olmaktadır: "Kabrinde Âdemoğluna sabah-akşam Cennet veya Cehennem'deki yeri arz edilir. " (23) Burada kişiye makamının arz edilişinin hem kabirde olacağı ve hem de mu'min, kÂfir butun insanlara olacağı acıkca zikredilmiştir ki, bu da varacağı yer Cehennem olanlar icin azap ceşitlerinden biridir.

d) Yılan-cıyan ve haşerÂtın kabirde oluyu ısırması ve sokması:

Peygamberimiz (asv), TÂh Suresi'ndeki: "...Muhakkak onun icin dar bir gecim vardır." (24) Âyetinin kabir azabı hakkında indiğini haber vererek: "Allah'a yemin olsun ki, ona (kÂfire) doksan dokuz tinnîn gonderilir (saldırtılır). Tinnîn nedir bilir misiniz? Her birinin dokuz başı olan doksan dokuz yılan. Kıyamet gunune kadar onun cismine ufururler, sokarlar ve onu tırmalarlar. " (25) buyurmuştur. Ebû Sa'id el-Hudrî de: "Buradaki dar gecimden kasıt, doksan dokuz Tinnin'in (ejderhanın) onu kabrinde sokmasıdır." demiştir.(26)

Ebû SÂ'id el-Hudrî'den rivayet edilen diğer bir hadis-i şerifinde de Rasulullah (asv): "Kabrinde kÂfire doksan dokuz tinnîn (ejderha) saldırtılır ve kıyamet gunune kadar onu ısırırlar ve sokarlar ki, eğer onlardan birisi yeryuzune ufleyecek olsa, orada hic bir yeşillik kalmazdı." (27) buyurmaktadır.

Esma hadisinde ise, kabir suÂllerine cevap veremeyecek olan kÂfire musallat olacak hayvan hakkında: "...Ona (kÂfire) kabrinde, elinde duğumu ateşten olan, deve boynu gibi bir kırbacla bir hayvan saldırtılır ki, Allah'ın dilediği kadar onu doğer. Kulakları da sağır olduğu icin onun sesisini (feryadını) duymaz ki ona acısın." (28) denilmektedir.

Yukarıdaki yılanlar icin İbn Mes'ud "deve boynu gibi yılanlar" demektedir ki, (29) Turkce de boyle buyuk ve acayip yılanlara "ejderha" denilmektedir. Yılanların doksan dokuz tane olmaları hususunda ise, onların Allah'ın doksan dokuz ismini inkÂr etmiş olmaları sebebiyle bu sayının doksan dokuz olabileceği -tabii kesinlikle boyledir denemez- soylenmektedir. (30) Şuphesiz bu azap insanın dunyadaki nankorluğu ve kotulukleri nisbetinde olacaktır. Ve insana, hadis-i şeriflerde de ifade edildiği gibi, cok buyuk acı verecektir. Ama bu azap gercekten cismanî yılanlar ve ejderhaların sokmasıyla mı olacaktır? Oyle olsa onları gormemiz gerekmez mi? denirse, deriz ki: Azap, acı ve ızdırabın ulaşmasından ibaret olduktan ve bu ejderler de kabrinde insana bu acıyı tattırdıktan sonra, bunların herkese gorunur olmasıyla olmaması arasında ne fark var ki?..

Hz. Âişe validemizden de bu hususta: "KÂfire kabrinde kudurmuş akrepler saldırtılır ve onun etini başından ayaklarına kadar yerler. Sonra ona tekrar et giydirilir ve bu sefer de ayaklarından başlayarak başına kadar yerler ve boylece azap devam edip gider." dediği nakledilir.(31) Buna gore kabirde haşere ve yılanların insanı yiyip sokması şeklinde de azap edilmektedir kÂfirlere.

Bu gibi konularda insan icin uc derecenin olduğunu belirterekİmam GazzÂli şoyle der:

"Birincisi, en doğru en acık ve en makbul derecedir ki; yılanın mevcut olup oluyu soktuğunu fakat bizim gozumuze bu gibi melekût Âlemine ait şeyleri gorme hassası verilmediği icin bunu bizim goremediğimizi kabul etmendir. Nitekim Âhirette muteallik butun işler melekût Âlemindendir. Sahabeyi gormez misin ki onlar Cebrail (as)'ı gormedikleri halde, nasıl onun Rasulullah (asv)'e geldiğine ve Rasulullah'ın onu gorduğune iman ediyorlar. Eğer bunu da kabul etmiyorsan, meleklere ve vahye olan imanını duzeltmen gerekir once. Yok eğer buna inandın ve ummetin gormediğini Rasûlun gormesini caiz gordunse, olu hakkında da durum aynıdır. Onu nasıl caiz gormezsin? (Yani olu de bizim gormediğimizi gorebilir)...

İkincisi, uyuyan kişinin durumunu duşunmendir ki o, ruyasında kendisini sokan bir yılan gorup acı duyuyor ve uykuda bağırıp terler icinde kalıyor. Bazen da yerinden fırlayıp kacıyor ki, bunlar hep kendi icinde duyup da -tıpkı uyanıklık halindeki gibi- acı duyduğu şeylerdir. O bunları gorur ve bu acılan cekerken sen onu sakin olarak goruyor ve onun etrafında yılan falan gormuyorsun. Halbuki onun hakkında (ona gore) yılan mevcut olduğu halde ve o ondan azap duyduğu halde, sana gore boyle bir şey yoktur (gorulmuyor). Yılanın sokmasının acısı ve ızdırabı duyulduktan sonra bunun gorulmeyen bir yılan olmasıyla gorulen bir yılan olması arasında ne fark var ki?..

Ucuncusu: Biliyorsun ki, yılan bizzat acı vermez. Ondan sana gecen zehirdir ve zehir de acı değildir. Acı olan ve sana ızdırap veren, zehirin sende meydana getirdiği eserdir. Şayet bu eser sende zehirsiz hasıl olsa, yine sana aynı ızdırap ve acıyı verir ve tesirini yapar. Fakat bu turlu bir azabı, Âdette ve dış dunyada azap vermeye sebep olan şeylere izafe etmeksizin tarif etmek mumkun olmaz. Bu nedenle olum anında (yani kabirde) duyulan elem ve eziyyetlerin acısı -yılan aslında mevcut olmadığı halde- yılanın sokmasından duyulan acı gibi olduğundan, oyle ifade edilmiş olabilir."(32)

GazzÂlî'nin de ifade ettiği gibi, en makbulu birincisi olmakla birlikte, bu uc şekilden her hangi biriyle Allah'ın azab etmesi de mumkundur ve her halukÂrda azabın vukunu kabul etmemiz gerekir. Aksi halde Allah'ın kudretini inkÂr etmiş oluruz. Niceleri vardır ki bunlardan bir turlusuyle ve niceleri de iki turlusuyle ve yine niceleri de vardır ki hepsiyle azap olunmaktadır.

e) Bazı kotu kimseleri toprağın kabul etmeyip insanlara ibret olsun diye dışarı atması:

İmam BuhÂrî, Enes b. MÂlik'den naklen şoyle bir olay anlatır: "Neccaroğulları'ndan Hristiyan bir adam vardı. Musluman olup Bakara ve Âl-i İrnrÂn surelerini okumuştu. Peygamber (asv)'a da vahiy yazardı. Bu adam irtidat ederek (İslÂm'dan cıkarak) Hristiyanlığa dondu ve: "Muhammed bir şey bilmez. Ancak benim kendisine yazdığım şeyleri bilir." demeğe başladı. Allah onu vefat ettirince, Hristiyanlar gomduler. Fakat sabah olunca gorduler ki gomulduğu yer onu dışına atmıştı. Bunun uzerine Hristiyanlar: "Bu, Muhammed ile ashabının işidir. Onların arasından cıkıp kactığı icin bu din kardeşimizin olusunden kefenini soydular ve onu meydanda bıraktılar." diye iftira ettiler. Derin bir cukur kazarak onu oraya gomduler. Fakat ertesi sabah, gomulduğu yerin onu yine dışarı attığı goruldu. Hristiyanlar yine: "Bu, Muhammed ile ashabının işidir. Onların arasından cıkıp kactığı icin bu din kardeşimizin olusunden kefenini soydular ve onu dışında bıraktılar." dediler. Bir yerde yine bir cukur kazdılar. Gucleri yettiği kadar derinleştirdiler. Fakat sabah olunca o yerin de onu dışarı attığı goruldu. Bunun uzerine Hristiyanlar, bu işin insanlar tarafından yapılmadığını anladılar ve onun olusunu acıkta bıraktılar.”(33)

Bazı rivayetelerde sadece Neccaroğullarından olduğu bildirileni (34) ve ismi belirtilmeyen bu adam olduğunde Peygamber Efendimiz: 'Yer onu kabul etmeyecektir. " (35) buyurmuştur ve hakikaten de toprak kendisini kabul etmemiştir.

Bunun gibi daha başka munferit hadiseleri hepimiz duymuşuzdur. Peygamberimiz (asv) devrinde boyle bir olay cereyan ettiğine gore, demek ki bazı kimselerin toprak tarafından kabul edilmeyişi ve dışarı atılması doğrudur. Allahuteal boylece, kabir ahvÂlini inkÂr edenlere, o Âlemin gorduklerinden bambaşka bir Âlem olduğunu ve kendi kafalarından olamaz dedikleri olayların orada olabileceğini tenbih etmiş oluyor.

f) Bunlardan ayrı olarak mu'minlerden herkesin gunahına gore cekeceği ceşitli azaplar:

Peygamber Efendimiz (asv) Miraca cıktıklarında orada bakırdan tırnaklarla yuzlerini ve goğuslerini tırmalayan insanlar gorduğunu ve Cebrail (as) dan bunların kim olduklarını sorduğunda bunların, gıybet eden kimseler olduğunu oğrendiğini haber vermiştir.(36) Bu insanlar berzah Âleminde bulunduklarına gore, demek ki gıybet ederek başkalarının etini yiyenler, berzahta bu şekilde azaplandırılmaktadırlar.

Ashaptan Semuretubnu Cundeb diyor ki; Rasulullah (asv) namaz kılınca yuzunu bize doner ve: "Bu gece sizden kim ruya gordu?" diye sorardı. Eğer ruya goren varsa anlatırdı o da maşaallah derdi. Yine bir gun: "Sizden ruya goren var mı" diye sordu. Biz "Hayır" deyince kendisi: "Fakat ben bu gece gordum ki, iki adam gelip benim elimden tuttu ve beni Arz-ı Mukaddes'e (mukaddes yere) goturduler. Bir de baktım ki bir adam, elinde bir demir cengelle ayakta durmuş o cengeli bir defa ağzının bir tarafından sokuyor, kafasına kadar varınca cıkarıp bir defa da diğer taraftan sokuyor. Bu sırada yuzunun obur tarafının dağılmış olan etleri birleşiyor ve tekrar oraya cengeli takıyor (boylece devam ediyor). "Bu nedir?" dedim, "Gel." dediler ve gittik. Ta ki kafası uzerine yatan bir adam gorduk. Başucunda da elinde bir avuc dolusu taş olan bir adam vardı ki, onlarla o adamın başını yarıyor, vurduğu zaman, alması icin taş yuvarlanıp tekrar o adama geliyor. Taş donunceye kadar adamın (yarılmış olan) başı bitişiyor ve eski haline donuyor. Adam tekrar taşı vuruyor. "Bu nedir?" diye sordum. "Gel." dediler ve gittik. Ta ki ustu dar, altı geniş olan fırın gibi bir deliğe geldik. Altında ateş yanıyordu. Yaklaşınca neredeyse oradan cıkacak kadar yukseldiler. Ateş alcalınca tekrar oraya donduler. O deliğin icinde cıplak kadın ve erkekler vardı. "Bunlar kimdir?" dedim. Yine "Gel." dediler ve gittik. Ta ki ortasında ayakta duran bir adamın bulunduğu, kandan bir nehre vardık. Bir adam da elinde taşlar olduğu halde nehrin kenarında duruyordu. Nehirdeki adam oradan cıkmağa yonelince, kıyıdaki adam bir taş atıyor onun ağzına ve o eski yerine donuyordu. Her cıkmak istediğinde boyle yapıyordu. "Bu nedir?" diye sordum. "Gel." dediler ve icinde buyuk bir ağac bulunan yemyeşil bir bahceye varıncaya kadar yuruduk. O ağacın koklerinde ihtiyarlar ve cocukları vardı. Bir de baktım ki, ağacın yakınında bir adam onundeki ateşi yakıyor. (Yanımdaki iki arkadaşım) beni ağaca cıkardılar ve şimdiye kadar daha guzelini hic gormediğim bir eve girdirdiler ki, o evde adamlar, ihtiyarlar, gencler, kadınlar ve cocuklar vardı. Sonra beni oradan cıkartıp ağaca yukarı yukselttiler. Daha guzel ve daha faziletli bir eve getirdiler ki, orada da ihtiyarlar ve gencler vardı. (Arkadaşlarıma) dedim ki:

- Beni bu gece dolaştırdınız. Gorduklerimden haber verin.

- Pekiyi, dediler ve devam ettiler: Gorduğun yanağına cengel takılan adam yalancıdır. Yalan soylerdi ve yalanına ufuklara yayılıncaya dek goz yumulur (musamaha edilir) di. Ve işte ona kıyamet gunune kadar gorduğun şey (azap) yapılır. Gorduğun başı yarılan adam ise, Allah'ın kendisine Kur'an oğretip de gece uyuyan, gunduz de onunla amel etmeyendir. Ona da kıyamet gunune kadar o (azap) yapılır. O cukurda gorduklerin ise, zina edenlerdir. Nehirde gorduğun ise faiz yiyenlerdir. Ağacın kokunde gorduğun ihtiyar, İbrahim (as) idi. Etrafındaki cocuklar da insanların cocukları. Ateş yakan, Cehennem bekcisi MÂlik idi. Girdiğin birinci ev, butun mu'minlerin evi idi. Bu ev ise şehitlerin evidir. Ben Cebrail'im. Bu (arkadaşım) da MikÂil'dir. Başını kaldır, dediler.

Başımı kaldırınca, ustumde bulut gibi bir şey vardı. Dediler ki:

- O senin yerindir. Dedim ki:

- Beni bırakın yerime gireyim. Dediler ki :

- Senin daha tamamlamadığın omrun var, onu tamamlayınca yerine gelirsin."(37)

Hz. Peygamber (asv)'in ruyası da sÂdık (doğru) ruya ve vahiy hukmunde olduğu icin burada Peygamberimiz (asv)'in anlattıkları, şuphesiz Allah'ın ona gosterdiği berzah Âlemine ait işlerdendir. Buna gore:

aa) Ağzı cengelle yırtılmak,

bb) Tepesi ustune durup kafası taşla yarılmak,

cc) Tandır gibi bir yerde ateşle azap edilmek ve

dd) Kandan bir ırmak icinde, kıyıdaki bir adam tarafından taşlanmak da berzahta gorulen azap şekillerindendir.(38)

Ayrıca kabirde insanların şekillerinin değiştirileceği ve dunyada yaptıkları kotuluklere gore, bu kotulukleri yapanların o kotulukte meşhur olmuş olan hayvanların şekline girecekleri ve bu şekilde azap gorecekleri de soylenmektedir.(39) Hatta Rafızî olanların mezarları acıldığında, domuz şekline girmemiş olanlara pek az rastlanır, deniyor.(40) Ama bu şekil değişmesi hakkında hadislerde bir şey goremedik. Allah her şeye kadirdir ve dilediği kimselere dilediği şekilde azap da eder, mukÂfat da verir. O'nun her şeye gucu yeter.

Kabir Azabının Devamlı Veya Gecici Olması:

Once şunu belirtmeliyiz ki, suÂlden muaf olanlar kabir azabından da muaftırlar. Yani kabirde kendilerine suÂl sorulmayacağı haber verilenlere (41) kabir azabı da yoktur.(42)

Bunların dışındaki insanlar ise, once mu'minler ve kÂfirler olmak uzere ikiye ayrılırlar. Mu'min olanlar da itaatkÂr olan mu'minler ve Âsi olanlar diye iki kısımdırlar. İtaatkÂr olan, yani gunahları olmayan, yahut da dunyadayken sağlam tevbeleri ve iyi amelleri ile gunahlarını affettirmiş olan mu'minlere kabirde azap değil, nimet vardır. Âsi yani gunahkÂr mu'minlerle iman etmemiş olan herkese ise kabirde azap vardır.

Kabirlerinde azap goreceklerin azabı, ya kıyamete kadar devamlı olur, yahut da gecici bir zaman icin olup Allah'ın dilediği zaman kesilir. Azabı kıyamet gunune kadar devam edecek olanlar, iman etme şerefine erememiş olan kÂfir, muşrik ve munafıklardır.

Kabirdeki azabı AllahutealÂ'nın dilemesiyle kaldırılacak olanlar ise, Âsi yani gunahkÂr mu'minlerin bazılarıdır ki,(43) gunahları cok olan bir kısım gunahkÂrların azabı da devamlı olacaktır.

Buna gore, kabir azabı kısımdır :

1) Devamlı olan: Bu, kÂfirlerin ve mu'minlerden bazı gunahı cok olan gunahkÂrların azabıdır. Ve kıyamet gunune kadar hic kesilmeden devam edecektir.

2) Devamlı olmayan: Bu da gunahkÂr mu'minlerden bazı gunahı az olanların azabıdır ki, bunlar sucları miktarı azap gordukten sonra, yahut bir dua veya sadaka... vs. ile ya da sırf Allah'ın dilemesiyle onlardan azap kaldırılır.(44)

Peygamberimiz (asv) hurmetine cuma gunu ve gecesi ile Ramazan ayında -kÂfirler de dahil olmak uzere- kabirdekilerden azap kaldırılır. KÂfirler haric, diğerlerine bir daha azap edilmeyeceği soyleniyorsa da, (45) MeşÃ‚riku'l-EnvÂr muellifi Hasan el-Idvî, İmam Suyûtî'ye dayanarak bu goruşun makbul bir goruş olmadığını, Âsi ve gunahkÂr mu'minlere cuma gunu kaldırıldıktan sonra bir daha azabın donmeyeceği hususunda bir delil bulunmadığını belirtmektedir.(46)

KÂfirlerin azaplarının kıyamet gunune dek sureceği hususunda Âlimler muttefiktirler. Cunku deliller bu yondedir. Nitekim kabir suÂli konusunda rivayet edilen hadislerden Ebû Hureyre'den nakledilen birinde munafık olanların azaplarının kıyamet gunune kadar devamlı olacağı acıkca zikredilmiştir. (47)

Yasin Suresi'nin: "(Bir de ikinci defa) Sûr'a ufurulmuştur. Ne baksınlar, kabirlerinden Rabblerine doğru akın ediyorlar. "Eyvah, başımıza gelenlere!.. Kim kaldırdı bizi uyuduğumuz yerden? İşte bu, O Rahman'ın vadettiği (kıyamet)... Doğru imiş o gonderilen peygamberler." derler." (48) Âyetlerinin tefsirinde, MukÂtil b. Suleyman (v. 150/767) ve bazı mufessirler şoyle demişlerdir: "KÂfirler azap olunmaktayken, birinci Sûr'a ufurulup kıyamet kopacak ve onlar ikinci sura ufurulunceye dek azap olunmayacaklarından azaplarını unutup kendilerini uykuda sanacaklar. Bu sebeple mahşerde toplanmak uzere diriltildikleri zaman: "Bizi uyuduğumuz yerden kim kaldırdı?" diyecekler." (49) Yoksa kabirde hic azapları yoktu da uykudaydılar, rahattılar manasına değil.

Bu acıklamaya gore iki sûr arasında kÂfirlerden bile kabir azabı kaldırılacaktır. İmam Subkî de aynı Âyetle delil getirerek iki sûr arasında kÂfirlerden -peygamberi olduren, peygamberin oldurduğu yahut da peygamberle (peygambere karşı) savaşırken oldurulenler mustesna- azabın kaldırılacağını soylemektedir. (50) Fakat bu istisna ettiklerini neye dayanarak, yani hangi delile binaen istisna ettiğini belirtmemiştir.

Aynı Âyet-i kerimeyi, kÂfirler Cehennem azabını gorunce, kabirde cektikleri azap hafif kalacağı icin, onu uykuya benzetirler diye tefsir eden mufessirler de vardır.(51) Cehennem azabı en şiddetli azap olduğuna gore, kabir azabı onun yanında daha hafiftir tabii.

GunahkÂr mu'minlerden bazılarının azaplarının kıyamete dek surceğine, yani kabirdeki azaplarının devamlı olacağına ise Semuretubnu Cundeb'den rivayet edilen -yukarıda tam metnini vermiş olduğumuz- ruya hadisinde acık delÂlet vardır. Cunku orada Rasulullah (asv)'e Cebrail tarafından, gorduğu kişilerin, kıyamet gunune kadar aynı azabı cekecekleri soylenmiştir. (52) Bazı Âsi mu'minlerin kabirde devamlı azap cekeceklerine bundan daha acık delil olmaz. Allah hepimizi muhafaza buyursun...
__________________