CELEBİ HUSREV

İkinci BĂ‚yezîd ve KĂ‚nûnî Sultan SuleymĂ‚n devri mevlevî buyuklerinden. MevlĂ‚nĂ‚ CelĂ‚leddîn-i Rûmî hazretlerinin soyundandır. Babası KĂ‚dı Mehmed Paşa, annesi Âbide Hanımefendidir. Doğum tĂ‚rihi bilinmemektedir. 1562 (H.968) yılında Konya'da vefĂ‚t etti.

Kucuk yaşta ilim tahsiline başladı. Bilhassa buyuk Ă‚lim Celebi CemĂ‚leddîn Efendinin ders ve sohbetlerine katıldı. Tasavvufta yuksek derecelere ulaşınca, hocası tarafından, Konya MevlevihĂ‚nesi şeyhliğine getirildi. Bundan sonra pekcok kimse onun huzûruna ve sohbetlerine koştu. Memleketin ileri gelenleri ve devrin pĂ‚dişĂ‚hı Sultan İkinci BĂ‚yezîd Han tarafından sevilip sayıldı.

Ancak Celebi Husrev hazretlerine gosterilen bu sevgi ve yakınlık, kendisini cekemeyenlerin, hasedcilerin iftirĂ‚larına sebeb oldu. Bunlar bu mubĂ‚rek zĂ‚tı her fırsatta kotulemeye ve ona olmadık sıfatlar yakıştırmaya başladılar. Nitekim bu sozler o derece arttı ki, sonunda Sultan BĂ‚yezîd-i Velî hazretlerine kadar geldi. EvliyĂ‚nın hĂ‚linden ancak velî olan anlar dusturunca, velî pĂ‚dişĂ‚h kendisine soz getirenlere şoyle dedi: "Allahu teĂ‚lĂ‚nın aziz kıldığı bir zĂ‚tı, zelîl etmeyi istemek, o kimsenin alcalmasına rezil ve rusvĂ‚y olmasına sebeb olur. Boyle mubĂ‚rek ve kıymetli kimselere izzet, ikrĂ‚m ve hurmetten başkası yapılamaz." Bu sozler iftirĂ‚cıların suratına bir şamar gibi patladı. Bir muddet Celebi Husrev hazretleri hakkında soz soylemeye cesĂ‚ret edemediler.

KĂ‚nûnî Sultan SuleymĂ‚n Han 11 Haziran 1534'te Irakeyn seferine cıktığında 20 Temmuzda Konya'ya geldi. Burada otağını kurup birkac gun kaldı. Bu esnĂ‚da Konya'da medfûn bulunan başta MevlĂ‚nĂ‚ CelĂ‚leddîn-i Rûmî olmak uzere velîlerin kabirlerini ziyĂ‚ret etti. KĂ‚nûnî, MevlĂ‚nĂ‚ CelĂ‚leddîn-i Rûmî hazretlerinin turbesi yanında dervişlerin namaz kılacakları, Ă‚riflerin duĂ‚ edip yalvaracakları bir mescid yaptırdı. Ayrıca BehĂ‚eddîn Sultan Veled hazretlerine Ă‚id eski ve yıkık bir medreseyi tĂ‚mir ettirip yeniledi. Bu sırada Celebi Husrev hazretleri de dĂ‚hil olmak uzere mevlevî şeyhlerinin sohbet meclislerinde bulunup duĂ‚larına kavuştu.

KĂ‚nûnî Sultan SuleymĂ‚n Han, evliyĂ‚ duĂ‚larının da bereketi ile seferi zaferle netîcelendirdi. BağdĂ‚t'ı fethetti. Buradaki İmĂ‚m-ı A'zam Ebû Hanîfe hazretlerinin ve diğer velîlerin turbelerini tĂ‚mir ettirdi. Donuşte tekrar Konya'ya geldi. MevlĂ‚nĂ‚ hazretlerinin turbedĂ‚rı Osman Dede'nin sohbetlerinden bereketlenmek ve mĂ‚nen istifĂ‚de etmek icin onun birkac sohbetinde bulundu. Bu sırada memleket meselelerinden bĂ‚zı muşkillerini arzeden SuleymĂ‚n Han, o hususlarda kendisini rahatlatacak cevaplar aldı. Sohbet esnĂ‚sında kendisinde mĂ‚nevî coşkunluk hĂ‚lleri meydana geldi. Bunları evliyĂ‚yı sevmenin bir alĂ‚meti bilen şĂ‚nı yuce pĂ‚dişĂ‚h bundan sonra şiirlerinde "Muhibbî" mahlasını kullanmaya başladı. KĂ‚nûnî Sultan SuleymĂ‚n bu arada Celebi Husrev Efendi ile de cok defĂ‚ sohbet etti. Celebi hazretleri bu sohbetlerde pĂ‚dişĂ‚ha Mesnevî'nin ince, derin ve akılları hayrette bırakan mĂ‚nĂ‚larından bahsetti. KĂ‚nûnî, işittiği, duyduğu bu gizli sırlardan oyle bir haz aldı ki, apayrı bir Ă‚lemde yaşadı. Kendisini değişik hĂ‚ller kapladı. KĂ‚nûnî bir ara Şeyh Husrev hazretlerine bu hĂ‚llerini arzedip hikmetini sordu. Şeyh hazretleri; "Bu ceşit mĂ‚nevî tesir ve kalb aydınlığı başka meclislerde hĂ‚sıl olmaz. Ancak gonul sĂ‚hiplerinin, Allahu teĂ‚lĂ‚nın sevdiklerinin yuksek meclislerinde ele gecer." diye cevap verdi. PĂ‚dişĂ‚h buna hayret edince de; "SultĂ‚nım! Her şey, kendisine uygun olan şeye tesir eder. YĂ‚ni soz ve kalıba Ă‚id olan şeyler, gorunen his uzuvlarına tesir ettiği gibi, hĂ‚le ve kalbe Ă‚id şeyler de, gorunmeyen duyguları, kalbi, aklı, rûhu aydınlatır." buyurdu. Bundan sonra pĂ‚dişĂ‚ha, devamlı hal ve gonul sĂ‚hiplerine yonelip onlarla berĂ‚ber ve irtibĂ‚t hĂ‚linde olmayı tavsiye etti.

Celebi Husrev Efendi, mevlevîhĂ‚nede devamlı olarak talebelerle meşgul olur, onları tasavvufun en yuksek derecelerine, mertebelerine yukselmeleri icin teşvik ederdi. Hic bir talebesinin aşağı mertebelere takılıp kalmasını istemezdi. Bu iki mertebe arasında buyuk fark bulunduğunu misĂ‚llerle acıklardı. KĂ‚nûnî Sultan SuleymĂ‚n, mevlevîhĂ‚nenin ihtiyaclarını gormesi icin Şeyh Husrev Efendiye pekcok yardımlar yapar, hediyeler gonderirdi. Şeyh hazretleri de bunları talebelerine ve ihtiyac sĂ‚hiplerine dağıtırdı. BĂ‚zı kısa goruşlu ve kalbi bozuk kimseler, onun kendisine hic mal ayırmamasını, sultanın hediyesine ehemmiyet vermemek, talebelere ve muhtaclara dağıtmasını ise isrĂ‚fcılık olarak değerlendirdiler. Bu sozleri işiten şeyh hazretleri cok uzuldu. Kalbi yanık ve gozu yaşlı olduğu hĂ‚lde şu mĂ‚nĂ‚da bir şiir soyledi: "Dervişim, gonlumde ve rûhumda bir karışıklık tutmam. Baştan ayağa nîmetler icerisindeyim. İcimde dunyĂ‚ malı duşuncesi yoktur. Bunun hevesi ve uzuntusunu taşımam. Gozumde ve gonlumde hakîkî yĂ‚r olan Allahu teĂ‚lĂ‚dan başkası yoktur."

Fitne ve fesatcıların aleyhte sozlerine rağmen Celebi Husrev'in şohreti her tarafta yayıldı. Herkes onun sohbetine kavuşmak ve duĂ‚sına mazhĂ‚r olabilmek icin huzûruna koşuyordu. Onun nazarlarına kavuşanlar gorunen ve gorunmeyen nîmetlere, yuksek hĂ‚llere kavuşurlardı. Şeyh Husrev hazretleri ders vermekle meşgûl iken, Osmanlı Devleti icerisinde KĂ‚nûnî Sultan SuleymĂ‚n Hanın oğlu ŞehzĂ‚de BĂ‚yezîd saltanat iddiĂ‚sı ile ayaklanmıştı. KĂ‚nûnî, diğer oğlu Selîm'i, onun uzerine gonderdi. ŞehzĂ‚de Selîm kuvvetleri ile Konya'ya geldi. O oncelikle MevlĂ‚nĂ‚ CelĂ‚leddîn-i Rûmî hazretlerinin kabrini ziyĂ‚ret etmek istedi. Yanında bulunanlarla birlikte turbeye girdi. Her zamanki yuruyuşu ile serbest bir şekilde kabre doğru ilerlerken, turbedĂ‚r Mahmûd Dede onunu kesti ve; "MĂ‚nĂ‚ Ă‚leminin sultanları olan boyle mubĂ‚rek zĂ‚tların huzûrunda mutevĂ‚zî ve boynu bukuk olmalıdır." diyerek ziyĂ‚ret usûlunu hatırlattı. Bunun uzerine şehzĂ‚de ve yanındaki askerî erkĂ‚n hatĂ‚larını anladılar. Orada bulunan mihrabda Allah rızĂ‚sı icin namaz kıldılar. Turbenin icini ve kubbeyi seyreden ŞehzĂ‚de Selîm, oradaki tezyinĂ‚tı, suslemeleri gorunce; "Acaba once gelen sultanlar ve vezirler nicin luzum gormuşler de bu kadar masraf etmişler." diye duşundu. Ancak bu sırada maddî perdeler gozlerinin onunden kalktı ve MevlĂ‚nĂ‚ CelĂ‚leddîn-i Rûmî hazretlerinin kabrinin yanında dikilen iki arslanın kendisine doğru hucum ettiklerini dehşetle gordu. Hemen, "Yetiş Mahmûd Dede!" diye bağırdı. Mahmûd Dede derhĂ‚l harekete gecerek şehzĂ‚deyi arslanların parcalamasından kurtardı. Sonra şehzĂ‚deye donup; "EvlĂ‚dım burası hakîkat sultanlarının pĂ‚yitahtıdır. Burada boyle arslanlar olmadan olmaz. Fakat onlar edep perdesini yırtanlara karşı harekete gecer ve boyle hĂ‚rika gosterirler." diyerek îkĂ‚z etti.

ŞehzĂ‚de Selîm ertesi gun tekrar MevlĂ‚nĂ‚ hazretlerinin kabrini ziyĂ‚rete gittiğinde turbenin kapısında mĂ‚nĂ‚ Ă‚leminin sultanlarından Celebi Husrev hazretleri ile karşılaştı. Ondaki vakar ve heybetin karşısında ŞehzĂ‚de Selîm'e dunyĂ‚ sultanlığının verdiği heybet bir anda yok oldu. Şeyh hazretlerine pekcok edeb ve hurmet gosterdi. Bu tavrı ile şeyhin mĂ‚nevî yardımına kavuştu. Şeyh Husrev kendisine; "MĂ‚nĂ‚ sultĂ‚nı ile dunyĂ‚ sultĂ‚nı karşısında bir tek kişi baş kaldırmış ne yapabilir." diyerek onun endişesini giderdi. Boylece zafer kazanacağını mujdelemiş oldu. Ayrıca tasarrufunun onun yanında olduğuna işĂ‚ret etti. Ertesi gun Konya yakınında ŞehzĂ‚de Selîm, ŞehzĂ‚de BĂ‚yezîd'i bozguna uğratıp mağlup etti (1559). Savaştan sonra Şeyh Husrev Efendinin yanına gelip muzaffer olmaları icin duĂ‚cı olmaları ve mĂ‚nevî yardımlarından dolayı teşekkurlerini arzetti. Ona karşı kalbinde buyuk bir sevgi peydĂ‚ oldu. Pekcok ikrĂ‚m ve iltifĂ‚tlarda bulundu. Butun mevlevî şeyhleri ve dervişlerini donatıp ihsĂ‚nlarda bulundu. Ayrıca bu zaferin şukrĂ‚nesi olarak gelip gecenlerin icmesi icin bir de sebil yaptırdı.

Celebi Husrev hazretleri KĂ‚nûnî devrinin son yıllarında tahmînen 1562 yılında vefĂ‚t etti. VefĂ‚t etmeden once talebeleri arasından cok sevdiği sırlar sĂ‚hibi, mĂ‚nevî derecesi yuksek oğlu Celebi Ferruh'u talebeleri yetiştirmesi ve onların işini sevk ve idĂ‚re etmesi icin kendi yerine halîfe tĂ‚yin etmiştir.

1) Sefîne-i Nefîse-i MevleviyĂ‚n; c.1, s.143-146

__________________