Kız cocuklarını diri diri toprağa gomme yontemleri
Eskilerde bu iş basitce yapılırdı. Kız cocuklarının iri gozlerinin icinde sakladıkları umutlara hic bakılmaksızın ellerinden tutulur, “Dayıya gidiyoruz!” yalanı masum yureklerine tasma yapılır cole doğru yurunurdu.


Kız cocuğunu onceden hazırlanmış kuyunun icine itmeye gelirdi sıra. Kim bilir ne yontemler bulmuşlardı? Belki, birlikte kuyuya bakılırmış gibi yapılır, kız tam bu gaflet anında arkadan ittirilirdi. Ayağı kayardı; belki kıvırcık sacları dolanırdı babasının ellerine, kucuk bir serce gibi urperir, can havliyle babasının ayaklarına sarılırdı, uzerine alelacele atılan kumların arasında caresizce babacığı ile goz goze gelmeye calışırdı.


Katran karası cehaletin, kahrolası torenin goğsunde carpıp duran yureğine yaşama aşkını cok gorduğunu bilmeksizin, kendisini kuyuya itmeye calışan adamın eteğine bulaşan tozları “Babacığım, uzerin toz olmuş!” diyerek temizlemeye kalkardı. Babasından sımsıcak bir soz beklerken, cehaletin kirli tozları arasında nefessiz kalıverirdi, gozleri kururdu, yanağı cururdu.

Şimdilerde bu iş daha rafine usullerle yapılıyor.
Kızlar, cağdaş, zarif, estetik kılıflar icinde toprağa gomuluyor.

Soz gelimi, bu ulkede mayıs ayının 19’u yaklaştıkca, 15’lik, 16’lık kız cocuklarının etek boylarının azıcık aşağıya uzanacak olması “cağdaş” erkeklerin dindarlığın en bağnaz tonuyla cığlıklar atıp “buyuk gunah” kaygılarıyla dolup taşmalarına yol acar. Bu işin faillerini utanmaya cağırırlar; onlar da utanır ve yeniden etek boylarını kısaltıp, etekten arka kalan beden parcalarını gorunur kılmaya gayretlenirler.
Kız cocuklarının kimliğini, eteklerinin acıkta bıraktığı uzuvlara eşitlerler. Oysa, insan bacağı da topraktandır.

Kızlarının butun kalbiyle sevdiğini bildikleri delikanlıyı, arabasına, maaşına, memleketine, ırkına gore değerlendiren dindar/laik babalar da kız cocuklarını diri diri toprağa gommekten tenzih ederler kendilerini.
Kalbe duşen aşkın sonsuzluğunu hesap etmeyi duşunmezler; hesapları kızlarının hangi arabada seyahat edeceği, hangi topraklarda yaşayacağı uzerinedir.

“Benim ‘şuralılara’ verecek kızım yok!” sozu, toprağı kızının kalbine tercih edenlere aittir.

“Ne işin var elin Diyarbakırlısıyla?” itirazı, kız cocuğunun ruhunun yonelimlerini bir cırpıda yaptığı toprak hesabıyla sıfıra indirir.

Hele de sırf kızının tercihidir diye, damat adayını baştan hice saymalar, hepten şuphe etmeler, kadınların ruhu olmadığına inanıp onları ateşe atan ortacağ cahillerinden pek uzağa duşurmuyor kimi babaları.

Evlilik oncesi bir “kaza” olursa, oğlana gizlice “aferinler” cekip erkekliğin kazancı goren, kızları ise “yazıklar olsunlar!”a boğup kızlığın kaybı goren ikiyuzlu gelenek, kızları erkeklik hormonlarının onunde ezip buzuyor değil mi?

Kızların varlığını ve iffetini bedenlerinin butunluğu uzerinden tanımlamak, başka turlu bir toprağa gomme eylemi değil mi? Suratına toprak atmakla aynı tarafa duşuyor değil mi? Tecavuze uğrayan kızı, ortadan kaldırılması gereken bir utanc olarak goren lanetli tore de, kızları erkeklerin hoyratlıkları altında kirli bir paspas gibi ezilmeye lÂyık varlıklara indirger.

Mağduru olduğu bir eylemden bile kız cocuğu sorumlu tutulur. Kendi isteği dışında olup biten vahşetin kiri ısrarla onun uzerine yapıştırılır. El surulmeyecek bir kirle kaplanır kızların ruhu; oldurulup toprağa konulmadan once, diri diri camura gomulur.

Kadını kişiliği uzerinden değil de, dişiliği uzerinden sivriltmeye eğilimli feministler de, kızlara saclarının ahenkle dans edişi uzerinden prim veren genclik rehberleri de, araba lastiği reklamında bile kadın bedeninin detaylarını cekim aracı haline getiren tuketim medyası da aynı şeyi yapar: Kızları topraktan bedenlerinin cilÂlı imajları ardına saklar.

Kadınların kalplerini susturur, ruhlarını yok sayar. Goğus dekoltelerini koyar vesikalık fotoğrafları yerine, baldırlarını vitrine cıkarır duyguları yerine, dudaklarının kızıllığını, yanaklarının allığını yuceltir sozleri yerine.

Oylesine akıl almaz bir kamuflajla surdurulur ki kız cocuklarını diri diri gomme eylemi, bazı kızlar saclarını gizliyor diye koca koca adamlar tarafından itilip kakılır, aşağılanırlar; okuyup kafaları uzerinden değer kazanmaları engellenir, aşık olup yurekleriyle kendilerini ifade etmeleri ayıplanır.

Ulkenin doğusunda, kız cocuklarını cahil babalarının toprak hesapları icine gomulmekten “kardelen” hulyasıyla kurtarmaya calışanlar, ulkenin batısında okumuş ve muktedir adamların kıpır kıpır umutları, gul yuzlu sevincleri devletci onceliklerin betonuna diri diri gommelerine, gencecik umutlarının uzerine “katsayı” farkından molozlar itmelerine, şiirler okumaya hevesli dudaklarının uzerine tonlarca “kamusal alan” kumları savurmalarına gonullu korluk ederler.
Korluğumuze kor olmak kadar talihsiz bir korluk var mı?

Senai Demirci
__________________