“Nimetlere şukretmeyen onların yok oluşunu kendi istemiş olur. Rabbine nimetleri icin şukreden kimse ise, onları sağlam bir iple bağlamıştır.”
İbn Ataullah İskenderi
Hic duşundun mu sahip olduğun nimetlerin sayısını, bolluğunu ve buyukluğunu? O nimetlerin nasıl olur da bu kadar kolaylıkla onune serildiğini ve bu nimetlerin karşılığını odemenin ise imkÂn dÂhilinde olmadığını?
Coğumuz Âdeta nimetler icinde yuzmemize rağmen nice nimetlere malik olduğumuzun farkında bile değiliz. Nimetin kadrini bilmek icin once nimetin marifetine sahip olmak gerek diyor İmam Gazali.
Yuce Allah nimetleri kolaylıkla onumuze serdiği icin onları hakkımız olarak gorur, herkese verildiği icin o nimetin bize ozel verilmediği yanılgısına kapılırız. Oyle değil mi?
Hava, su, guneş, ay, toprak, bitkiler, hayvanlar ve dunyada gozumuzun değdiği her yerde O’nun bize ihsan ettiği nimetleri muşahede etmek mumkun. HÂl boyle iken, bunları nimet kabilinden saymayanlar şukrunu hakkıyla eda edemez ve neticede elindeki nimetten de mahrum kalırlar.
Gazali’nin İhya’da tum mahlukata verilen nimetlerden gaflette olanların hÂlini anlattığı darb-ı mesele bak da ibret al.
Bir kişi fakirliğini basiret sahiplerinden birine şikÂyet ederek hÂline cok uzulduğunu soyleyince o zat “iki gozunun kor olup da karşılığında on bin dirheminin olması seni sevindirir mi?” diye sorunca adam “hayır!” dedi. Bunun uzerine basiretli kişi: “O hÂlde Mevla’nın senin yanında sayısız nimetleri olduğu hÂlde şikÂyet etmeye utanmıyor musun?” diyerek Yuce Allah’ın sınırsız nimetlerini hatırlattı ona.
Nimetlerin ve nimeti verenin marifetine sahip isen hep şukur makamında olursun. Nimetin sahibine tevazu ile boyun bukerek O’nu anar, nimetlerini itiraf eder sonra da hamt, şukur ve methederek şukrun her hÂlini kuşanırsın. Nitekim “Rabbinin nimetini anlat da anlat.” (Duha, 93/11.) emrine icabet ederek dil ile şukru eda etmek ve ihsan buyurduğu nimetlerini hamd ile anmak ve dili donduğunce anlatmak gerek. Her ne kadar kelimeler yetmese de şukru tam anlamıyla yapmaya, sen şukre devam et, ta ki şukur sende kulluğun bir cuzu hÂline gelene kadar.
Şukrun sadece dil ile ifadesi kÂfi gelmez, Rabbin verdiği nimetlere bedeninle de şukretmelisin. Hak Teala’nın sana bahşettiği iman ve İslam icin, sağlıklı ve sıhhatli beden icin, ailen, dostların, arkadaşların icin… Kulluk vazifelerini yerine getirmek şukrun beden ile yapılmasıdır.İbadetlerde devamlı ve dikkatli olmak, Allah’ın emir ve yasaklarına riayet etmek, Kur’an’ı okumak ve anlamak, Allah’ı cokca zikretmek ile şukrunu eda etmek kulluğunun gereğidir.
Zira gecelerini bitap duşunceye kadar namaz ile nurlandıran Hz. Peygamber, neden bu kadar cok ibadet ettiğini soran Hz. Aişe’ye:
“Ya Aişe şukreden bir kul olmayayım mı?”
(Buhari, Teheccud, 6.)
buyurarak şukrun nasıl yapılması gerektiğini gostermiştir.
“Nimetlere şukretmeyen onların yok oluşunu kendi istemiş olur. Rabbine nimetleri icin şukreden kimse ise, onları sağlam bir iple bağlamıştır.”
İbn Ataullah İskenderi
Diğer taraftan her nimetin şukru kendi cinsi ile olur. Yuce Mevla’nın saymakla bitmeyen nimetlerine karşılık her ne yaparsan yap yetersiz gelir. Ancak nimet olarak bize verdiklerini başkalarının da istifadesine verirsen şukreden kullardan olursun. Eğer mal vermişse onu fakir- fukara ile muhtac ve kimsesizlerle paylaşarak şukrunu eda edebilirsin. İlim vermiş ise ilmin şukru başkalarına oğretmekle olur. Gucun kuvvetin yerindeyse insanların yardımına koşarak, hayır işlerinde calışarak şukur borcunu bir nebze olsun odemiş olursun. Şukur Yuce Allah’ın sana bahşettiği nimetleri O’nun icin sarf etmendir.
Şukru alışkanlık hÂline getirmek her faniye nasip olmaz. Zira nimetler kolaylıkla elde edildiğinden onun uzerinde fazla duşunmez insanoğlu. Bu gaflet perdesinin kalkması icin tefekkure ihtiyac vardır ki, irfan ehli bize bunu oğretmişlerdir. Mesela onlardan bazıları şukru hakkıyla yapmak icin hastanelere, mezarlıklara gider, orada Allah’ın kullarına verdiği ceşitli belaları gorur, sağlık ve selamette olduklarına şukrederlerdi. İrfan ehlinin bir oğudu de dunya işlerinde kendinden kotu hÂlde olanlara bakmak, ibadet ve takva hususunda ise kendinden daha iyi halde olanlara bakmaktır. Her hÂllerine şukreden Allah dostları, şukretmek kadar sıkıntı ve musibetlere sabır gostermeyi de şukrun bir parcası olarak gormuşlerdir. Zira muminler “lutfun da hoş kahrın da hoş” diyerek Cenab-ı Hak’tan gelen her şeyi gonul rızasıyla karşılamış, şikÂyette bulunmaktan hay etmişlerdir. Hz. Peygamber muminin bu hÂlini şoyle resmediyor bize:
“Muminin durumu ne kadar da şaşırtıcıdır. Zira her ili onun icin hayırdır. Ustelik bu başkasına değil sadece mumine has bir durumdur. Ona memnun olacağı bir şeye gelse şukreder; bu hayırdır. Hoşlanmadığı bir zarar gelse sabreder; bu da onun icin hayır olur.”
(Muslim, Zuhd, 64.)
Hayat gailesi icinde koşturmaktan, dunyaya ziyadesiyle dalmaktan tefekkuru ne az yapar olduk. Varlıkla imtihanı şukurle gecmek varken, unutup aldanmak da var. Hep daha fazlasını isteme, verilenle yetinememe hastalığına ducar olduğumuzdan şukru de yitirdik. HÂlbuki,
“Eğer şukrederseniz size elbette nimetlerimi artırırım.”
(İbrahim, 14/7.)
diye buyuran Cenab-ı Hak, lutuf ve keremiyle bize ikramlarını comertce sunmayı vadediyor. Nimeti bağlamanın, artarak devam etmesinin yolu cokca şukretmektir.
Rabbimin bizleri şukurde daim olanlardan kılması duasıyla…
Diyanet Dergi / Haziran 2016
__________________
Şukur, Nimeti Bağlar
Dini Bilgiler0 Mesaj
●21 Görüntüleme
- ReadBull.net
- Eğitim Forumları
- İslami Bilgiler
- Dini Bilgiler
- Şukur, Nimeti Bağlar