Sevgili Peygamberimiz,
ekin misali ruzgÂrla mucadele etmeyi bildi.
Ya bizim en hafif esintide kırılıveren bunyelerimiz?
Musibetlerde ortaya cıkan kalitemiz?
İmtihan ruzgÂrları karşısında Efendimiz nerde biz nerdeyiz?
Yol uzun, yolculuk zordu. O ise bir garip yolcuydu. Omzunda eski heybesi, yureğinde omrunden uzun emelleri, yola koyulmuştu. Aslında biliyordu kendisini bekleyenleri, yolculuk meşakkat demekti. Musibetlere, kazalara, belalara, iptilalara rastladı yol boyu; kimi zaman guneş yuzunu gosterse de coğu kere karanlıklarda yonunu kaybetmemek icin cabaladı. Yağmur, fırtına demeden menzile varmaktı derdi ve bunun icin buyuk bir mucadele verdi. Gunahlar ve isyanlar, turlu tuzaklar kurdular ona, her biri birer dev misali yolunu kesti. Ancak o, gunah kuyularına her duştuğunde tovbe ipine sarıldı, sabrın elinden tuttu, fırtınalı gecelerde tevekkul limanına sığındı. Kendisini yoldan cıkarmak isteyen ruzgÂrlarla boğuştu, soğuk poyrazlara goğsunu siper etti. Eğilmemek icin, kırılmamak icin, esen her ruzgÂra kapılmamak icin buyuk bir mucadele verdi, cunku o, mumin idi.
Ona cetin ruzgÂrlarla mucadele etmeyi peygamberi oğretmişti. Colun inkÂr, asabiyet, cehalet ruzgÂrlarını goğusleyen, ruzgÂra ilahî bir mesaj fısıldayarak cağlar otesinde inanan gonullerle buluşturan Nebi (s.a.s.), muminlere şoyle yol gostermişti:
“Mumin, yeşil ekine benzer. RuzgÂr hangi taraftan eserse onu o tarafa yatırır (fakat yıkılmaz), ruzgÂr sakinleştiğinde yine doğrulur.
İşte mumin de boyledir; o, bela ve musibetler sebebiyle eğilir (fakat yıkılmaz).
KÂfir ise sert ve dimdik selvi ağacına benzer ki Allah onu dilediği zaman (bir defada) sokup devirir.”
(Buhari, Tevhid, 31.)
RuzgÂrlara boyun eğmeyen mumin, bu hÂliyle bir varlık mucadelesi vermekteydi. Onun engellere karşı mucadeleci tavrı, aslında hayata karşı onurlu bir duruş, bir meydan okuyuştu. Zaten mumin, hayata duruşuyla bir anlam katan insan demekti. Turlu imtihanlarla sınansa da imanından aldığı gucle hayat yolculuğuna isyan etmeden, yıkılmadan, inancla, azimle, sabırla devam eden kişi mumindi. Kişinin imanının kalitesi ise sadece guneşli gunlerde değil; karanlıklarda, karamsarlıklarda, caresizliğin belini buktuğu o zor zamanlarda da Rabbini anabilmesinde gizliydi. Fırtınalı bir denizde dalgalarla mucadele ederken de sağ salim karaya ulaşınca da insanın Rabbine sığınabilmesi, onun imanındaki istikrarının bir gostergesiydi. (Yunus, 10/22-23.) “Kahrın da hoş lutfun da hoş” diyebilme olgunluğunu gosterip acıyı bal eyleyen kimseler, yuzunu ekşitmeden bela balını yiyebilenler, sabır imtihanını hakkıyla verenlerdi. Bazen sabırla sınandı insan, bazen şukurle.
Varlık da bir imtihandı insan icin yokluk da. Mesele ne varlığa sevinmek ne yokluğa yerinmek, sadece O’nun rızasını dileyebilmekti.
İnsanlar arasında en cok mihnet ise peygamberlere verildi.
Âdem (a.s.), ebedîlik arzusuyla sınandı, olumsuz olma isteği Hz. Âdem’in imtihanıydı.
Habil, Kabil’le sınandı, kıskanclık Habil’in imtihanıydı.
İbrahim (a.s.), İsmail’le sınandı, evlat sevgisi Hz. İbrahim’in imtihanıydı.
Yakup (a.s.), Yusuf’la sınandı; Yusuf (as), Zuleyha ile.
Eyyup (a.s.) ise taşları catlatan bir sabır imtihanından gecti yuzunun akı ile.
Muslumanlara kendisinin yaşadıklarına bakarak guclu olmalarını tavsiye eden (Muvatta’, CenÂiz,14.) HÂtemu’n-nebî ise imtihan ruzgÂrları karşısında nasıl ayakta kalınabileceğini bizzat yaşayarak oğretti.
Onun imtihanı, Kureyşli bir yetim iken peygamberlik yukunu omuzlayabilmesiydi.
Onun imtihanı, bir line guneşi, diğerine ayı verseler dahi yolundan donmemesiydi.
Onun imtihanı Taif’te taşlandığı hÂlde dudaklarından muhataplarına rahmet dileyen dualar dokulmesiydi.
Bedir’de bir avuc muminle muşrik ordusunun karşısına cıktığında mubarek ellerini acıp Rabbine “Allah’ım! Şu bir avuc İslam toplumunu helak edersen (korkarım) yeryuzunde sana ibadet eden kimse kalmayacak.” (Tirmizi, Tefsiru’l-Kur’an, 8.) diye seslenmesiydi.
Aclık, yokluk, ihanet ve iftiralar, belini buken, taşımakta zorlandığı ağır yukler, neredeyse kendisini helak etmesine sebep olacak hassasiyetler…
Nice mihnet ve kulfetler her biri Nebi’nin (s.a.s.) omzundaydı; ancak o, her belanın nimet, her nimetin bela olduğunun bilincinde olarak hep Rabbinin yanındaydı.
Sevgili Peygamberimiz, ekin misali ruzgÂrla mucadele etmeyi bildi.
Ya bizim en hafif esintide kırılıveren bunyelerimiz?
Musibetlerde ortaya cıkan kalitemiz?
İmtihan ruzgÂrları karşısında Efendimiz nerde biz nerdeyiz?
Belki dunyaya bu kadar duşkun olmasaydık kalbimiz rahatlayacaktı. Dunyada garip bir yolcu olduğumuzu unutmasaydık eğer, azıcık aşımız bizi mutlu etmeye yetecekti.
Belki bir yetimi guldurduğumuzde dunyalar bizim olacaktı ve o vakit, imtihanlar karşısında biz cok daha guclu olabilecektik.
Bizim imtihanımız aslında mirac gunu Ebu Bekir olabilmekte gizli, Peygamber’e sıdk ile bağlanmak bizim imtihanımız.
Bizim imtihanımız, icimizdeki sarp yokuşlarımızı aşabilmekte gizli, yetimi gozetip yoksulu doyurmak bizim imtihanımız.
Bizim imtihanımız kotuluklere karşı kalkmayan ellerimiz, konuşmayan dillerimiz, buğzetmeyen kalplerimiz…
Bizim imtihanımız, vermeyen ellerimiz, kacmayan uykularımız, sevmeyen yureklerimiz...
Varamadığımız secdeler, tutamadığımız oruclar, malımızdan gecip de veremediğimiz sadakalar bizim imtihanımız…
Bencilliklerimiz, hırslarımız ve dahi ihtiraslarımız hep bizim imtihanımız…
İcerisine duşup de bir turlu cıkamadığımız mal, mulk, makam, itibar, şan, şohret kuyuları ile sınanıyoruz.
Yol uzun, yolculuk zor, heybemiz omzumuzda…
Ve biz, hangi ruzgÂra kapılmış gidiyoruz?
Diyanet Aylık Dergi / Haziran 2014
__________________
RuzgÂr ve Mumin
Dini Bilgiler0 Mesaj
●24 Görüntüleme