[B]TEBERRUK HAKKINDA KUR’AN’DAN DELİLLER

BİRİNCİ DELİL (Benî İsrÂil'in Sandığa teberruku, Bakara suresi 248. ayet.)

İKİNCİ DELİL (Hz. Yakup (as)'ın Gomlekle Teberruku, Yusuf suresi 93. ayet)

UCUNCU DELİL (Kutsal Vadi, TÂh suresi 12. Ayet.)

DORDUNCU DELİL (Safa ve Merve Allah'ın şiarlarındandır, Bakara suresi 158. ayet)

BEŞİNCİ DELİL (Mubarek Mescid-i Aksa, İsra suresi 1. Ayet.)

ALTINCI DELİL (Mubarek ve mukaddes Yerler)



TEBERRUK HAKKINDA HADİS-İ ŞERİFLER VE SAHABE UYGULAMALARI

BİRİNCİ DELİL (Peygamberimiz (asm)'in Mubarek Sacıyla Teberruk)

İKİNCİ DELİL (Peygamberimiz (asm)'in Vefatından Sonra Mubarek Tuyleriyle Teberruk)

UCUNCU DELİL (Peygamberimiz (asm)'in Saclarını İnsanlara Dağıtması)

DORDUNCU DELİL (İnsanların Peygamberimiz (asm)'in Saclarını Almak İcin Yarışmaları)

BEŞİNCİ DELİL (Peygamberimiz (asm)'in, Abdest Suyunun Artığının Korunmasını İstemesi)

ALTINCI DELİL (Peygamberimiz (asm)'in Teri ile Teberruk)

YEDİNCİ DELİL (Peygamberimiz (asm)'in Mubarek Cildine Değmekle Teberruk)

SEKİZİNCİ DELİL (Peygamberimiz (asm)'in Namaz Kıldığı Yerle Teberruk)

DOKUZUNCU DELİL (Peygamberimiz (asm)'in Mubarek Ağzının Değdiği Yerle Teberruk)

ONUNCU DELİL (Peygamberimiz (asm)'e Dokunan Eli Opmekle Teberruk)

ONBİRİNCİ DELİL (Peygamberimiz (asm)'in Cubbesiyle Teberruk)

ONİKİNCİ DELİL (Peygamberimiz (asm)'in Elinin Değdiği Yerle Teberruk)

ONUCUNCU DELİL (Peygamberimiz (asm)'in Bardağı ve Namaz Kıldığı Yerle Teberruk)

ONDORDUNCU DELİL (Peygamberimiz (asm)'in Minberiyle Teberruk)

ONBEŞİNCİ DELİL (Peygamberimiz (asm)'in Kabr-i Şerifi ile Teberruk)

ONALTINCI DELİL (Salihlerin ve Gecmiş Peygamberlerin Eserleriyle Teberruk)

ONYEDİNCİ DELİL (Mescid-i Aşşar ile Teberruk)



Teberruk, bereket istemek manasındadır. Bir şey vasıtasıyla, berekete ve feyze nail olmayı ifade eder. Tanımı biraz daha acacak olursak, şoyle ifade edebiliriz: Bir kimseye olan muhabbetten dolayı, ona ait olan eşyalara ve onun yaşadığı yerlere hurmet gostermek, teberruk kelimesiyle ifade edilmiştir.

Bizler teberruk bahsini işlerken, Peygamber Efendimiz (asm)'ın sakal-ı şerifi merkezli işleyeceğiz. Cunku ulkemizde, teberruk niyetiyle en cok ziyaret edilen sakal-ı şeriftir. Ve maalesef her Ramazan’da, sakal-ı şerifi ziyaret edenler, bir kısım insanlar tarafından şirke duşmekle itham edilmektedirler. Teberruke şirk nazarıyla bakan bu VehhÂbî zihniyet, mukaddes eşyaya yapılan hurmeti reddetmekte, onlara hurmet gosterenlere de muşrik damgasını vurmaktadır.

Bizler, VehhÂbî zihniyetin ne kadar yanıldığını kati bir şekilde ispat edeceğiz inşallah.

TEBERRUK HAKKINDA KUR’AN’DAN DELİLLER

BİRİNCİ DELİL

Benî İsrÂil'in Sandığa teberruku, Bakara suresi 248. ayet.

Teberrukun caiz olduğuna dair gostereceğimiz Birinci Kur'an delili, Bakara suresinin 248. ayet-i kerimesinde bahsi gecen sandıktır. Once 39. sayfada anlatılan kıssanın ozetini beyan edelim:

Benî İsrÂil, kendi peygamberlerine gelerek bir hukumdar gondermesini isterler ve bu hukumdarla Allah yolunda savaşacaklarına soz verirler. Allah TeÂl onlara, Talut ismindeki zatı hukumdar olarak gonderir. Ancak Talut fakirdir; bu yuzden Benî İsrÂil onu hukumdar olarak kabul etmek istemez. Kendilerinin, hukumdarlığa daha layık olduklarını iddia ederler.

Bunun uzerine Peygamberleri onlara şoyle der:

إِنَّ آيَةَ مُلْكِهِ Şuphesiz onun hukumdarlığının delili أَن يَأْتِيَكُمُ التَّابُوتُ size sandığın gelmesidir فِيهِ سَكِينَةٌ مِن رَبِّكُمْ O sandıkta Rabbiniz’den bir sekine vardır.

O sandıkta ne vardır? Rabbinizden bir sekine...

Sekîne: Maddi ve manevi bereketler ve feyizler demektir. İşte o sandıkta boyle bir sekine vardı. Benî İsrÂil bu sandıkla, Allah'ın rahmet ve bereketine mazhar olurlardı.

Fahrurrazi, Ebussuud, Hazin, Kurtubi ve Alusi tefsirlerinin beyanlarına gore; Benî İsrÂil, Hz. Musa'nın vefatından sonra bozulup isyan edince, Cenab-ı Hak onlara Amalika kavmini musallat etti. Bu kavim sandığı onlardan aldı. Daha sonra Mevla Teala, Talut'un hukumdarlığına bir alamet olarak, melekleri vasıtasıyla o sandığı tekrar Benî İsrÂil'e gonderdi. Ayette gecen: تَحْمِلُهُ الْمَلآئِكَةُ O sandığı melekler taşır ifadesi, sandığın melekler tarafından taşınarak onlara getirildiğini bildirmektedir.

Kıssanın detayını tefsir kitaplarına havale edelim. Burada bilmemiz gereken şey şudur:

Benî İsrÂil'in, kendisiyle bereketlendiği bir sandık vardır. Kur'an'ın ifadesiyle: فِيهِ سَكِينَةٌ مِن رَبِّكُمْ O sandıkta Rabbimiz’den bir sekine vardır. Onlar bu sandığa hurmetle, sekineye, yani feyze ve berekete mazhar olurlar. Sonra gunahları sebebiyle bu sandık onlardan alınır ve daha sonra Talut'un hukumdarlığına bir alamet olması icin, melekler tarafından taşınarak tekrar Benî İsrÂil'e iade edilir. Şimdi, berekete medar bu sandık uzerinde biraz daha derinlemesine tahlil yapalım...

Bir sandık, bir tahta parcası, izni ilahiyle maddi ve manevi bereketlere ve feyizlere sebep olabiliyor. Ona hurmet gosterenler, onun bereket ve feyzinden istifade edebiliyor. Ve ona hurmet ve saygı gosterilmesini de Allah istiyor. Hurmet gosterilmediği anda da o sandığı onlardan alıyor.

Şu noktayı anlamak lazım: Bereket ve feyiz, sandığın zatî malı değildir. Ona Allah tarafından konulmuştur. Her bereket, her nimet ve her ihsan, ancak Allah'ın hazinesinden cıkar. Ondan gayrı, ihsana sahip olabilecek hic kimse yoktur. Lakin Allah TeÂlÂ, şu hikmet dunyasında sebeplerle iş gorur. Meyveyi, ağacın dalına takar... Sutu, ineğin memesiyle icirir... Suyu, bulutla akıtır... Sebzeleri, toprağın eliyle bize sunar. Ve hakeza... Her nimet bizlere bir sebeple gelir.

Hakiki iman, sebebi inkÂr etmek değil; o sebep uzerinde Allah'ın rahmet elini gormektir. Sebebi inkÂr eden, rahmetten mahrum kalır...

Tefsirini yaptığımız ayet-i kerimede bahsi gecen sandık, sadece bir vasıtadır. Ondaki sekine, onun malı değildir; mal sahibi, ancak ve ancak Allah TeÂlÂ'dır. Lakin Allah TeÂl o sandığı bereketine bir sebep ve feyzine bir vasıta yapmıştır.

O halde burada yapılması gereken şey, tevhid namına sandığı yakmak değil; o sandığa Allah hesabına saygı gostermek ve ondan gelen sekîneyi Allah'tan bilmektir. Bu, hem tevhid, hem de akıldır. Şimdi, teberruku inkÂr edenlere bazı sorular soralım.

Teberruku inkÂr edenlere şu soruları soruyoruz:

- Allah TeÂl bir sandığa, bir odun parcasına feyiz ve bereket koyabiliyor ve onu rahmetine vesile yapabiliyor. Ona hurmet gosterenler, Allah'ın rahmetine ulaşıyor. Siz bunu Kur'an'da okuyorsunuz. Acaba Peygamberimizin mubarek vucudundan kopan sakal-ı şerifin, Allah katında bir odun parcası kadar değeri yok mu?

- Bir sandığa Allah hesabına hurmet gosterenler sekîneye mazhar oluyorlar da peygamberimizin sakal-i şerifine Allah hesabına hurmet gosterenler niye sekineye mazhar olmasınlar?

- Sandığa hurmet şirk olmuyor da Peygamberimiz (asm)’in sakal-i şerifine hurmet nicin şirk oluyor?..

Zannım şu ki, siz o zamanda yaşasaydınız, sandığa hurmet gosterenlere muşrik der ve ilk fırsatta sandığı ateşte yakardınız. Eee sizin aklınız bu kadar calışır... Bu kadar calıştığı icin, Peygamber Efendimiz (asm)’in sakal-ı şerifini ziyaret edenlere muşrik diyorsunuz.

Size soruyorum: Bir sandığa feyiz ve bereket koyan Rabbimiz, en sevgili kulunun vucudundan kopmuş sakalına nicin bir feyiz ve bereket koymasın, nicin onu rahmetine bir vesile yapmasın?..

Bizler, sakal-ı şerif ziyaretinde sakalı, ayetteki sandık gibi kabul ediyoruz. Feyzin ve bereketin hakiki sahibi değildir. Her feyiz ve bereket, ancak Allah'ın hazinesinden cıkar. Lakin Allah, bazen bir sandıkla bunu kullarına ulaştırır, bazen bir sakalla, bazen de şu maddi alemde olduğu gibi ağacla, koyunla, bulutla ve başka bir sebeple...

Tevhid, sebepleri inkÂr etmek değildir. Tevhid, sebepler uzerinde, musebbibulesbabı, yani sebepleri yaratan Allah'ı gormektir. Hakiki tevhid budur. Siz hakiki tevhidden ne kadar uzaksınız, tevhid namına sebepleri inkÂr edip akıldan istifa ediyorsunuz...

Ey sakal-ı şerif ziyaretine şirk diyenler! Şimdi benim şu sorularıma cevap verin:

1. Eğer teberruk niyetiyle eşyaya hurmet gostermek haram olsaydı, Allah TeÂl o sandığa sekine koyar mıydı?

2. Onların sandığa hurmet gostermelerini emreder miydi?

3. Hurmetsizliklerine bir ceza olarak sandığı onlardan alır mıydı?

4. Sandığı kaybetmelerinden sonra, Talut'un hukumdarlığına alamet olsun diye bu sandığı onlara iade eder miydi?

Bakın, bereketi Allah'tan bilmek kaydıyla bir sandığa dahi hurmet gosterilebiliyor. O halde, Allah katında, sandıktan bin derece daha fazla kıymeti olan Peygamberimiz (asm)’in sakal-ı şerifine, -bereketi Allah'tan bilmek şartıyla- hayli hayli hurmet gosterilebilir ve ziyaret edilebilir?.. Sandığa hurmet gostermek şirk olmuyorsa, Peygamberimiz (asm)’in mubarek sakalına hurmet gostermek asla şirk olamaz...

İKİNCİ DELİL

Hz. Yakup (as)'ın Gomlekle Teberruku, Yusuf suresi 93. ayet

Teberrukun caiz olduğuna dair gostereceğimiz İkinci Kur'an delili, Yusuf suresinin 93. ayet-i kerimesinde anlatılan hadisedir. Kıssanın ozeti şu şekildedir:

Yakup (as), evladı olan Hz. Yusuf'tan ayrı kalmanın uzuntusuyle gorme yetisini kaybeder. Mısır'a aziz olan Hz. Yusuf, yıllar sonra kardeşlerini bulur ve babasının durumunu onlardan oğrenir. Bunun uzerine Hz. Yusuf, kardeşlerine şoyle der:

اِذْهَبُوا بِقَمِيصِي هَـذَا Bu gomleğimi goturun فَأَلْقُوهُ عَلَى وَجْهِ أَبِي Onu babamın yuzu uzerine koyun يَأْتِ بَصِيرًا Gormesi gelir.

Hz. Yusuf'un kardeşleri gomleği alarak babalarına donerler. Kur'an bu sahneyi şoyle anlatır:

فَلَمَّا أَن جَاء الْبَشِيرُ Ne zaman ki mujdeci geldi أَلْقَاهُ عَلَى وَجْهِهِ Gomleği babasının yuzu uzerine koydu فَارْتَدَّ بَصِيرًا Gormesi birden geri geldi.

Ayette acıkca gorduğunuz gibi, Hz. Yakup (as), Hz. Yusuf'un gomleğini teberruk niyetiyle yuzune surmuş ve bunun neticesinde şifa bulmuştur.

Şimdi, bu ayet-i kerimeler uzerinde biraz daha derinlemesine tahlil yapalım ve teberruku inkÂr edenlerin kor gozlerine bazı noktaları sokalım...

Hz. Yusuf, babasının Âm olduğunu oğrenince ona gomleğini gondermiş ve gomleği yuzune surmesini istemiş. Başka bir ifadeyle: Hz. Yusuf babasından, şifa niyetiyle gomleğine tevessul etmesini istemiş. Gomleğini gondermesinin manası budur. Hz. Yakup da bunu kabul etmiş ve şifasına vesile olması niyetiyle Hz. Yusuf'un gomleğini tevessul ederek yuzune surmuştur.

Şimdi, teberruku inkÂr edenlere şu soruyu soruyoruz:

- Gomlekle, gozlerin acılması arasında fiziki bir bağ var mıdır? Hayır, hicbir fiziki bağ yoktur! Yani gomlek, goze gorme yetisini verebilecek bir kabiliyeti zatında taşımamaktadır. O halde Hz. Yusuf bu gomleği nicin gondermiştir? Gomleği gondereceğine, sadece ellerini acıp babası icin dua etseydi ya! Nicin gomleği vesile yapıyor ve teberruk niyetiyle gonderiyor? Nicin babasından gomleğine tevessul etmesini istiyor?

Teberruk şirkse, Hz. Yusuf, babasını -hÂşÃ‚- şirke mi davet ediyor?... Peki ya Hz. Yakup (as)?.. O da gomleği alıp yuzune suruyor. Yani şifa niyetiyle gomleğe tevessul ediyor. Teberruk niyetiyle eşyaya muracaat caiz olmasaydı, Hz. Yakup (as) şoyle demez miydi: "Ben şifa icin hic bir şeye teberrukte bulunmam. Bu şirktir. Ben sadece dua ederim." Bunun gibi şeyler demesi lazım gelmez miydi? Ama dememiş ve teberruk niyetiyle gomleğe tevessul etmiş. Demek teberruk caizdir.

Zaten Teberruk, neticeyi Cenab-ı Hakk'tan bilerek, bir eşyaya tevessul etmektir. Bu şuna benzer: Nasıl ki insan, bir doktora gider; onun doktora gitmesi, Allah'ın şifa vermesi icin fiili bir duadır. Yine doktorun verdiği ilacı şifa niyetiyle icer; bu iciş, yine fiili bir duadır. Yani kişi ilacı icerken şoyle duşunur:

"Ya Rab! Şifa ancak senden gelir ve ŞÃ‚fi ancak sensin. Doktora gitmem ve bu ilacı icmem, senin bana, sebeplere yapışmamı emretmenden dolayıdır. Ben doktora gitmekle ve bu ilacı icmekle ancak senin emrine uydum. Yoksa ne tabip ve ne de ilac bana şifa vermekten acizdir. Şifa ancak senin hazinenden cıkar."

İşte nasıl ki doktora giden ve ilacı icen boyle itikat ederse ve boyle itikat etmeliyse, Hz. Yakup da boyle itikad ederek teberrukte bulunmuş ve şoyle duşunmuştur:

"Ya Rab, gozumu kapatan sensin, onu acacak olan da ancak sensin. Dunyanın butun tabipleri toplansa, senin iznin ve inayetin olmadan gozumu acamaz. Ben, katında makbul olan Hz. Yusuf'un gomleğine tevessul ediyor ve bu tevessulumle senden gozume şifa vermeni istiyorum!.."

İşte Hz. Yakub'un niyeti de budur. Zira teberruk eden, bereketi, teberruk ettiği eşyadan bilmez. O eşyayı, ancak Allah'ın rahmetine bir perde ve bir vesile bilir. Zaten teberruku inkÂr edenlerin anlayamadığı şey de budur. Şimdi bu izahlardan sonra, teberruku inkÂr edenlere bazı sorular soralım

Teberruku inkÂr edenlere şu soruyu soruyoruz: Bir gomlek... bir bez parcası... Hz. Yusuf'un bedenine değmekle bir şeref kazanıyor ve gozun acılması gibi bir berekete vesile olabiliyor...

- Acaba Peygamber Efendimiz (asm)’in mubarek vucudundan kopan kılların, Hz. Yusuf'un gomleği kadar değeri yok mu?...

- Bir bez parcasını, Hz. Yusuf'un ihlası hurmetine şifaya vesile yapan Rabbimiz, Peygamberimizin sakal-ı şerifini, O'nun nubuvveti hurmetine, nicin rahmet ve bereketine vesile yapmasın?

- Bunları akıldan uzak gorup, sakal-ı şerif ziyaretine şirk demenizin sebebi nedir?..

Hem şunu da sormak istiyoruz:

- Bereketlenmek maksadıyla eşyaya hurmet gostermek şirkse, Hz. Yusuf gomleğini babasına ne diye gonderdi ve yuzune surmesini ne diye istedi? Haşa, Hz. Yusuf şirk olan bir ameli mi işledi?

- Ve Hz. Yakup gomleği yuzune nicin surdu? Nicin şifasına gomleği vesile yaptı?

- Eşyaya teberruk niyetiyle iltica etmek şirk olsaydı, Hz. Yakup gomleği yuzune surer miydi? Yoksa siz imanı ve tevhidi, Hz. Yusuf'tan ve Hz. Yakup'tan daha mı iyi biliyorsunuz?..

Hz. Yakub'un gomleği yuzune surmesiyle, bizlerin sakal-ı şerifi opmemiz arasında ne fark vardır?... Arada hic bir fark yoktur! Gomleğe tevessul caizse, sakal-ı şerife tevessul de caiz olmalıdır. Gomleğe tevessul caizdir; cunku bu ameli Hz. Yusuf ve Hz. Yakup işlemişlerdir. Bu iki peygamberin şirk olan bir ameli işlemesi duşunulemez. Madem gomleğe tevessul caizdir; o halde sakal-ı şerif ziyareti de caiz olmalıdır.

Yok, sakal-ı şerif ziyaretine caiz değildir, derseniz; "Gomleği yuze surmek de caiz değildir." demek zorundasınız. Bunu dediğinizde de Hz. Yusuf ve Hz. Yakub'a şirki isnat etmek zorunda kalırsınız. İşte sizler icin bir cıkmaz... Ne yapacaksınız?.. Ya sakal-ı şerif ziyaretini caiz kabul edeceksiniz ya da Allah'ın iki peygamberini şirke duşmekle itham edeceksiniz. Başka yolunuz yok...

UCUNCU DELİL

Kutsal Vadi, TÂh suresi 12. Ayet.

Teberrukun caiz olduğuna dair gostereceğimiz Ucuncu Kur'an delili, TÂh suresinin 12. ayet-i kerimesidir. Bu ayet-i kerimede Rabbimiz, Hz. Musa'ya şoyle buyurmaktadır:

فَاخْلَعْ نَعْلَيْكَ Ayakkabılarını cıkar إِنَّكَ بِالْوَادِ الْمُقَدَّسِ طُوًى Cunku sen mukaddes bir vadi olan Tuva'dasın.

Teberruku inkÂr edenler diyorlar ki: Eşya mukaddes olamaz, eşyaya saygı ve hurmet gostermek şirktir. Onlar boyle diyor, peki Kur'an Tuva hakkında ne diyor? Diyor ki, Tuva mukaddes bir vadidir.

Ve O vadiye karşı Hz. Musa'dan ne isteniyor? Ayakkabılarını cıkarması, yani oraya yalın ayak basması, ona hurmet ve saygı gostermesi isteniyor. Hani eşya mukaddes olmazdı ve hani eşyaya karşı hurmet gostermek şirkti!..

Sevgili kardeşlerim inanın, teberruku inkÂr edenlerin, Kur'an'la yakından uzaktan hicbir alakası yoktur. Ve şuna inanın, zikrettiğimiz; “Ayakkabılarını cıkar, cunku sen mukaddes bir vadi olan Tuva'dasın.” ayeti, ayet değil de hadis olsaydı, bunlar hemen inkÂr ederler ve "Bu hadis uydurmadır!.." derlerdi. Ayet-i kerime acıkca, Tuva'nın mukaddes bir vadi olduğunu ve oraya ayakkabıyla basılamayacağını beyan etmiş.

Gerci etmiş de ne olmuş, bu VehhÂbî zihniyet ayete bakar mı? Bakmaz.... Eğer baksaydı, Arafat'a gittiğimiz zaman, o icler acısı haleti gormezdik... Şimdi meselemizi sakal-ı şerif ziyaretine bağlayalım.

Teberruku inkÂr edenlere şu soruyu soruyoruz:

Bir toprak parcası mukaddes olabiliyor bunu ayetten okuyorsunuz. Ona ayakkabıyla basmak yasaklanıyor, yani ona karşı hurmet ve saygı isteniyor, bunu da ayetten okuyorsunuz. Şimdi diyebilir misiniz ki, “Tuva da bir vadi, şu benim koydeki de bir vadi, ikisi de toprak, arada hicbir fark yoktur.” Diyemezsin kardeşim!..

Evet ikisi de vadi, ikisi de toprak; ancak Allah birisine mukaddes demiş ve ayakkabıyla basmayı yasaklamış; diğerine ise bu rutbeyi vermemiş. O halde Tuva'ya saygı gostereceksin, değil kirletmek, ayakkabıyla bile basmayacaksın.

- Peki, bir toprak parcası izni ilahiyle mukaddes olabiliyor ve bu sayede diğer topraklardan ayrılabiliyorsa, Peygamber Efendimiz (asm)’in sakal-i şerifi nicin mukaddes olmasın ve diğer sakallardan nicin ayrılmasın?..

- Peygamberimiz (asm)’in mubarek sakalının, Allah katında bir toprak parcası kadar değeri yok mu?..

- Tuva'ya mukaddes deyip hurmet isteyen Rabbimizin, Peygamberimiz (asm)’in sakalını mukaddes kılması ve ona karşı hurmet istemesi akıldan cok mu uzaktır ki, bunu kabulde zorlanıyorsunuz?

Ne diyelim, Allah size akıl fikir versin. Ve Ummet-i Muhammedi sizlerin şerrinden muhafaza etsin.

DORDUNCU DELİL

Safa ve Merve Allah'ın şiarlarındandır, Bakara suresi 158. ayet

Teberrukun caiz olduğuna dair gostereceğimiz Dorduncu Kur'an delili, Bakara suresinin 158. ayet-i kerimesidir. Bu ayet-i kerimede Rabbimiz şoyle buyurmaktadır:

إِنَّ الصَّفَا وَالْمَرْوَةَ Şuphesiz Safa ve Merve مِنْ شَعَائِرِ اللَّهِ Allah'ın şiarlarındandır.

Safa ve Merve neydenmiş? Allah'ın şiarlarındandır...

Safa ve Merve, birkac metre boyunda iki kucucuk tepedir; hac veya umre yapılırken, arasında say yapılır. Zaten bircoğunuz bu iki tepeyi bilmektesiniz. İşte Cenab-ı Hak bu iki tepe hakkında "Allah'ın şiarlarındandır." buyurmuş. Peki, şiar olunca ne oluyor? Sorumuza cevabı Hac suresi 32. Ayeti versin:

وَمَنْ يُعَظِّمْ شَعَائِرَ اللَّهِ Kim Allah'ın şiarlarına saygı gosterirse فَإِنَّهَا مِنْ تَقْوَى الْقُلُوبِ Şuphesiz bu, kalbin takvasındandır.

Şiara saygı neydenmiş? Kalbin takvasından.

Peki, Safa ve Merve neydi? Allah'ın şiarı. O halde Safa ve Merve'ye saygı gostermek, kalbin takvasındandır. Yani her kimin kalbi takva sahibiyse, o kişi, Safa ve Merve'ye ve diğer şiarlara saygı gosterir. Kim de saygı gostermezse, onun kalbinin takvası yoktur. Ayet-i kerimeler bu manaya gelmektedir.

Teberruku inkÂr edenler diyorlar ki: “Eşya mukaddes olamaz, eşyaya saygı ve hurmet gostermek şirktir.”

Şimdi biz de onlara soruyoruz:

- Madem eşyaya hurmet gostermek şirk, o halde hadi gidin Safa ve Merve tepesine, ustunu kirletin ve ona saygısızlık yapın... Yapabilir misiniz? Yapamazsınız!.. Haa, siz yaparsınız, ama bu Kur'anî olur mu?..

Hem diyebilir misiniz ki: “Bunlar da tepe, bizim koydeki de tepe; ikisi de aynı.” Diyemezsiniz, cunku Allah Safa ve Merve tepesini İslam'ın şiarı olarak vasfetmiş ve onlara bu makamı vermiş; sizin koyunuzdeki tepe ise şiar değildir.

Koyunuzdeki tepeye yaptığınız muameleyi, Safa ve Merve'ye yapamazsınız. Ve yapmamak, kalbin takvasındandır...

Hani eşyaya hurmet şirkti? Allah Safa ve Merve'ye saygı gostermemizi emrediyor. Eşyaya hurmet şirk olsaydı, Allah bunu emreder miydi?..

Safa ve Merve'ye saygı gosterenlere Kur'an, kalbi takva sahibi derken; sizler muşrik diyorsunuz. Biraz aklınız varsa, Kur'an'dan ne kadar uzak olduğunuzu anlarsınız. Şimdi meselemizi sakal-ı şerif ziyaretine bağlayalım.

Şimdi teberruku inkÂr edenlere şu soruyu soruyoruz:

Bir tepe, İslam'ın şiarı olabiliyor. Ona hurmet ve saygı gostermek kalbin takvasından; hurmetsizlikse takvasızlığından olduğunu Kur'an beyan ediyor. Siz de bunu goruyorsunuz ve okuyorsunuz.

- Butun bunlardan sonra nasıl olur da "Eşyaya hurmet şirktir, sakal-ı şerif ziyareti şirktir." diyorsunuz?

- Bir tepeyi şiar yapan ve ona karşı hurmet isteyen Rabbimiz, Peygamberimiz (asm)’in sakalına karşı hurmet istemez mi? Peygamberimiz (asm)’in sakalının, Allah katında bir tepecik kadar değeri yok mu?

- Halbuki şu alemi, Peygamberimiz (asm) hurmetine yaratmış. Hurmetine alemlerin yaratıldığı bir zatın sakal-ı şerifi veya diğer eşyaları, bir tepeden daha fazla hurmete layık değil midir?

Kalbinde biraz takvası olan, sakal-ı şerife karşı nasıl hurmetsizlik eder, nasıl saygısızlık gosterir; ehli kalbin insafına soruyorum?..

BEŞİNCİ DELİL

Mubarek Mescid-i Aksa, İsra suresi 1. Ayet.

Teberrukun caiz olduğuna dair gostereceğimiz Beşinci Kur'an delili, İsra suresinin 1. ayet-i kerimesidir. Bu ayet-i kerimede, Mescid-i Aksa hakkında şoyle buyrulmaktadır:

الْمَسْجِدِ الأَقْصَى الَّذِي O Mescid-i Aksa ki بَارَكْنَا حَوْلَهُ Biz onun etrafını bereketlendirdik, mubarek kıldık.

Cenab-ı Hak Mescid-i Aksa'yı nasıl vasfetti? Etrafını mubarek kıldığımız, cevresini bereketlendirdiğimiz Mescid-i Aksa.

Teberruku inkÂr edenler "Eşya mubarek olamaz." diyorlar. Onlara soruyorum: - Ey "Eşya mubarek olamaz." diyenler, siz hic Kur'an okumuyor musunuz?.. Bakın Allah ne diyor; “Etrafını mubarek kıldığımız Mescid-i Aksa.” diyor. Allah: "Ben dilediğim eşyayı mubarek kılarım." diyor, siz "Kılamazsın, eşya mubarek olamaz." diyorsunuz. Nasıl bir soz soylediğinizin ve nasıl bir cinayet işlediğinizin farkında mısınız?

Şunu bilin ki, Allah TeÂl nasıl ki bir meyveye, bir gıdaya, bir ilaca fayda koyuyor ve onu bereketlendiriyorsa, aynen bunun gibi, bir mekana ve bir eşyaya da fayda koymakta ve o mekan ve eşyayı bereketine mazhar yapabilmektedir. Bu bereketli eşya ve mekanlardan beş taneyi oğrendik. Daha da cok oğreneceğiz.

Bazı eşya ve mekanların bereketini inkÂr etmek, Kur'an'ın ayetlerini inkÂr etmektir. Cunku Kur'an, bazı eşya ve mekanlara bereket konulduğunu acıkca beyan etmektedir. Mescid-i Aksa'dan başka, kendisini bereket konulan bir mekan da KÂbe-i Muazzama'dır. Şimdi Kur'an, KÂbe hakkında ne demiş ona kulak verelim:

Âl-i İmran suresinin 96. ayeti kerimesinde şoyle buyrulur:

إِنَّ أَوَّلَ بَيْتٍ Şuphesiz ilk ev وُضِعَ لِلنَّاسِ insanlar icin kurulmuş لَلَّذِي elbette o evdir ki بِبَكَّةَ Mekke'dedir مُبَارَكًا mubarektir وَهُدًى لِلْعَالَمِينَ ve alemler icin hidayettir.

Toplu manaya bakalım:

“Şuphesiz insanlar icin kurulan ilk ev, Mekke'deki mubarek ve Âlemlere hidayet kaynağı olan evdir, yani KÂbe'dir.”

Rabbimiz KÂbe'yi nasıl vasfetti? Mubarek olmakla vasfetti, aynı Mescid-i Aksa'yı vasfettiği gibi.

O halde teberruku inkÂr edenlere yine soralım:

Allah KÂbe'ye mubarek diyor. Hani eşya mubarek olmazdı? Siz şimdi bu beyandan sora diyebilir misiniz ki, “KÂbe de taş parcası, benim evim de taş parcası, ikisi de aynı, ikisine de aynı muameleyi yaparım, saygı hurmet gostermem.” Diyemezsiniz, haa siz dersiniz, ama bu Kur'anî olur mu? Asla olmaz... Şimdi meselemizi sakal-ı şerif ziyaretine bağlayalım.

Teberruku inkÂr edenlere şu soruyu soruyoruz:

- Mescid-i Aksa ve KÂbe-i Muazzama, Kur'an'ın beyanıyla mubarek, yani kendisine bereket konulmuş yerlerdir. Acaba madde itibariyle taş olan bir yapıya Allah TeÂl bereket koyabiliyorsa, Peygamberimiz (asm)’in sakalına nicin bereket koymasın? O sakala hurmet gosterip openleri nicin bereketlendirmesin?

- Peygamber Efendimiz (asm)’in sakal-i şerifinin Allah katında taş kadar kıymeti yok mu?

O taş ki, berekete mazhar olduğunda KÂbe-i Muazzama oluyor, Mescid-i Aksa oluyor ve diğer taş kardeşlerinden ayrılıyor. İşte o sakal da Peygamberimiz (asm)’in mubarek bedeninde bitince, diğer sakallardan ayrılıp bir berekete mazhar oluyor. İsmi aynı kalsa da bereketi yerle gok arası kadar farklı oluyor.

ALTINCI DELİL

Mubarek ve mukaddes Yerler

Buraya kadar meselemizi beş ayet-i kerimeyle ispat ettik. Daha gosterebileceğimiz cok ayetler var. Her bir ayeti bir başlıkta incelemek, meseleyi gereksiz olarak uzatacağından, bu bolumde bircok ayetleri delil getirip, eşyanın mubarek ve mukaddes olabileceğini tekrar ispat edeceğiz.

Bundan once konuyu derinlemesine tahlil edip, ayetler uzerinde derinlemesine tefekkur ettiğimizden, meselenin anlaşıldığını umuyoruz. Bu sebeple, burada delil getireceğimiz ayetler uzerinde derinlemesine bir tahlil yapmayacağız. Meselemizin ozu şudur:

Teberruku inkÂr edenler: "Eşya mubarek ve mukaddes olamaz. Eşyaya hurmet şirktir." diyorlar. Biz ise onların sozlerine karşı, Kur'an'ın mukaddes ve mubarek olarak vasfettiği eşyaları gosteriyor ve diyoruz ki: "Hani eşya mukaddes olamazdı, bakın Kur'an bu eşyaları mukaddes olarak bildirmiş." Onların sozlerini, Kur'an'ın ayetleriyle curutuyoruz.

Şimdi Kur'an'ın mukaddes olarak bildirdiği bazı varlıklara bakalım:

A’raf suresi 137. ayette şoyle buyrulmuştur:

“Zayıf ve hakir gorulen o kavmi (yani İsrailoğullarını), mubarek kıldığımız yerin doğularına ve batılarına varis kıldık.”

Ayet-i kerimede gecen "mubarek kılınan yer" Hasan-ı Basri ve İmam Katade'ye gore Şam'dır. Bu ayet-i kerimede Şam'ın mubarek kılındığı acıkca bildirilmektedir.

Demek bazı mekanlar, diğer yerlere kıyasla ustun olabilir. Bereketlenmek maksadıyla o mekanlarda bulunmak, ne şirktir ne kufurdur ne de gunahtır. Sadece Allah'ın bereketinden faydalanmaktır.

Enbiya suresi 71. ayette şoyle buyrulmuştur:

“O'nu ve Lût'u kurtarıp oyle bir yere kavuşturduk ki, o yerde Âlemler icin bereketler vardır.”

Ayet-i kerimede gecen "icinde bereketler bulunan yer", İbni Abbas Hazretlerine gore Mekke'dir.

Demek bir belde, Allah'ın mubarek ve mukaddes kılmasıyla başka beldelere ustun olabiliyor. Herhalde insanın vazifesi, Allah'ın mubarek ve mukaddes kıldığı bu mekanlara daha fazla hurmet gostermek ve o bereketten faydalanabilmek icin o mekanları ziyaret etmektir.

Enbiya suresi 81. ayette şoyle buyrulmuştur:

“Suleyman'a da şiddetli esen ruzgÂrı boyun eğdirdik. RuzgÂr O'nun emriyle, icinde bereketler kıldığımız yere akıp giderdi.”

Ayet-i kerimede gecen, "icinde bereketler kılınan yer", İmam Suddi'ye gore Şam havalisidir. Bu ayet-i kerime de bazı mekanların mubarek ve mukaddes olabileceğini acıkca ispat etmektedir.

Neml suresi 8. ayette şoyle buyrulmuştur:

“Nihayet (Hz. Musa) oraya geldiğinde kendisine şoyle nida olunmuştu: ‘Ateşin yanında ve cevresinde bulunanlar mubarek kılınmıştır. Alemlerin Rabbi olan Allah munezzehtir.’”

Yine Kasas suresi 30. ayette, bu yer hakkında, اَلْبُقْعَةِ الْمُبَارَكَةِ Mubarek Vadi denilmiştir. Ayette gecen vadi, Tûr dağı civarıdır. İbni Abbas Hazretleri, buradaki mubarek kılınmanın kutsallaştırılma olduğunu soyler. Yine bu ifade şoyle anlaşılabilir:

Ateşin bulunduğu yer ki, burası mubarek bir bolgedir ve bu bolgenin etrafında bulunanlara bereket ihsan edilmiştir. Cunku peygamberler oralardan gonderilmişlerdir. Onların dirileri de oluleri de o bolgededir. Cenab-ı Hak, Hz. Musa ile konuştuğu o bolgeyi ozellikle bereketlendirmiştir.

Sebe suresi 18. ayette şoyle buyrulmuştur:

“Onlarla, mubarek kıldığımız memleketler arasında, sırt sırta şehirler meydana getirmiştik.”

Ayette gecen "mubarek kılınan memleketler", İbni Abbas Hazretlerinin beyanına gore Filistin koyleridir. Gorduğunuz gibi, bu ayet-i kerime de bazı beldelerin mubarek kılındığını acıkca bildirmektedir.

Yine Maide suresi 21. ayette şoyle buyrulmuştur:

“Ey kavmim! Allah’ın sizin icin yazdığı mukaddes toprağa girin.

Ayette gecen mukaddes toprak, bazı mufessirlere gore; Eriha, Filistin ve Urdun'un bir kısmıdır.

Teberruku inkÂr edenler "Eşya mukaddes olamaz." diyorlar. Halbuki ayet-i kerimede acıkca الْاَرْضَ الْمُقَدَّسَةَ denilerek yerin mukaddes olduğu acıkca bildirilmektedir. Teberruku inkÂr edenler hÂl bu ayetlere gozlerini mi kapayacaklar?

Cenab-ı Hak değil eşya ve mekanları, bazı geceleri bile bereketlendirmiş ve o gecelerin bereketinden istifade edebilmemiz icin bizleri ikaz etmiştir. Mesela, Duhan suresi 3. ayette,

إِنَّا أَنزَلْنَاهُ فِي لَيْلَةٍ مُبَارَكَةٍ Şuphesiz biz onu mubarek bir gecede indirdik.

buyrularak, Berat gecesinin mubarek olduğu haber verilmiştir. Siz şimdi bu ayet-i kerimeyi gordukten sonra diyebilir misiniz ki, butun geceler aynıdır, birinin diğerine ustunluğu yoktur. Diyemezsiniz, eğer derseniz, Kur'an'ın bu ayetine karşı gelirsiniz.

Daha gosterebileceğimiz cok ayet-i kerimeler var, ancak işin bundan sonrası, malumu ilam etmek sadedinde olur ki, herhalde buna gerek yoktur. Bu sebeple meseleyi daha fazla uzatmıyor ve şimdi meselemizi sakal-ı şerif ziyaretine bağlıyoruz:

Teberruku inkÂr edenlere şu soruyu soruyoruz: Bir gece mubarek olabiliyor. Bir belde mubarek olabiliyor. Bir toprak, bir vadi mukaddes olabiliyor. Bunları Kur'an'dan okuyoruz.

- Pekala, Peygamberimiz (asm)’in sakal-ı şerifi nicin mubarek olmasın ve olamasın? Bunda aklınızın almadığı yer neresi? Bundan daha tabi bir şey var mıdır?

Kaldı ki bundan sonra Sahabe efendilerimizin, Peygamberimiz (asm)’in sakalına ve eşyalarına karşı gosterdiği hurmeti gostereceğiz.

- Butun bunlardan sonra hÂl sakal-ı şerif ziyaretine şirk mi diyeceksiniz?

Eğer boyle derseniz, biz daha size ne diyelim. Sadece deriz ki: Hidayet ve tevfik Allah'tandır, Allah size hidayet versin, kalbinizdeki kilidi acsın. Sizlere son sozumuz bu olur!..

TEBERRUK HAKKINDA HADİS-İ ŞERİFLER VE SAHABE UYGULAMALARI

Dersimizin bu bolumune kadar teberruku ayet-i kerimelerle ispat ettik. Bu derste ise teberruku hadis-i şeriflerle ispat edeceğiz.

İlk once bu hadis-i şerifleri gorelim, ravilerini ve kaynaklarını gorelim, en sonunda da uzerlerinde toplu bir tahlil yapalım.

BİRİNCİ DELİL

Peygamberimiz (asm)'in Mubarek Sacıyla Teberruk

Cafer İbni Abdillah (ra)'ın babasından rivayetine gore, Yermuk gunu Halid İbni Velid Hazretleri takkesini kaybedince: "Onu arayın." buyurdu. İnsanlar onu ne kadar aradılarsa da bulamayınca: "Tekrar arayın." buyurdu. Sonra bulunduğunda onun eski bir takke olduğu gorulunce Halid İbni Velid şoyle buyurdu:

"Bir kere Resulullah (asm) umre yaptığında başını tıraş edince insanlar onun saclarını almaya yarıştılar. Ben hepsini gecerek alın sacını aldım ve bu takkenin icine yerleştirdim. Ve bu takke ile hangi muharebeye katıldımsa mutlaka (o mubarek sacın bereketiyle) yardım olunmakla rızıklandırıldım.” (Taberani, Mu'cemu’l-Kebir, No:3804, 4/104; Hakim, Mustedrek, No: 52299, 3/338; İbni Hacer, El-Metalibu'l-Aliye, No: 4044, 4/90; Ebu YÂla, Musned, No: 7183, 13/139)

İmam Ayni'nin beyanına gore, Halid İbni Velid'in takkesini cok aratmasına karşılık sahabe-i kiramdan vaki olan itiraz uzerine Halid İbni Velid şoyle dedi:

"Ben bu takkenin değerinden sebep yapmadım velakin ben onun muşriklerin ellerine duşmesini istemedim. Cunku onda Resulullah'ın kıllarından bir miktar vardı." (Ayni, Umtedu'l Kari, 3/37)

İKİNCİ DELİL

Peygamberimiz (asm)'in Vefatından Sonra Mubarek Tuyleriyle Teberruk

Osman İbni Abdillah İbni Mevheb (ra) şoyle anlatıyor:

“Ehlim beni Resulullah'ın ailesi Ummu Seleme'ye bir gumuş bardak icindeki su sebebiyle yolladı. O bardak icinde Resulullah'ın sacları vardı. İnsanlardan birine nazar veya herhangi bir hastalık isabet ettiği zaman, Ummu Seleme validemize kabını gonderirdi. Ben de gidişimde Ummu Seleme'nin yanında kucuk bir kaba rastladım ki icinde Resulullah'a ait bir takım kırmızı saclar gordum.” (Buhari, Libas: 64, No: 5557, 5/2210)

İmam Ayni bu hadiseyi şoyle acıklar:

Ummu Seleme'nin yanında deve canına benzeyen kucuk bir kap icinde Resulullah (asm)'ın saclarından bir miktar kırmızı sac vardı. (Peygamberimizin saclarının rengi kırmızı değildi. Ancak kına ile boyanmış bir zamanda kesilen sacları olabilir.) İnsanlar hastalandıkları zaman bunlarla teberruk eder, yani bereketiyle şifa isterler ve o sacları alıp bir su kabına koyarak icinde sac bulunan suyu icerler, boylece şifa bulurlardı. Ravi Osman'ın ailesi de o saclardan bir miktar almış ve onu gumuş bir kap icine koyarak icinde bulunan suyu şifa niyetine icip şifa bulmuşlardır. Sonra Osman'ı bu kap ile Ummu Seleme validemize gondermişler, Ummu Seleme validemiz de kabı almış onu culcul (deve canına benzeyen bir kap) icine koymuş, ravi Osman da onun icinde kırmızı sacları gormuştur. (Ayni, Umtedu'l Kari, 22/49; Kastalani, İrşadu's-SÂri, 8/465)

UCUNCU DELİL

Peygamberimiz (asm)'in Saclarını İnsanlara Dağıtması

Enes İbni Malik Hazretlerinden rivayet edildiğine gore, Resulullah (asm) Mina'ya vardığında Cemre'ye (buyuk şeytana) gelip taşladıktan sonra Mina'daki menziline geldi ve kurban kestikten sonra berbere: "Al" diye once sağ tarafına sonra sol tarafına işaret buyurdu. Sonra saclarını insanlara vermeğe başladı. (Muslim, Hac: 56, No:1305, 2/947; Ahmed İbni Hanbel, Musned, No:12093, 4/223; Beyhaki, Sunen-i Kubra, No:9400, 5/168)

Enes İbni Malik Hazretlerinden şoyle rivayet edilmiştir:

Resulullah (asm) cemreyi taşladığında kurbanı kesip tıraş olduğu vakit başının sağ tarafını berbere uzattı. O da onu tıraş etti. Sonra Ensar'dan Ebu Talha'yı cağırarak bu sacları ona verdi. Sonra başının sol tarafını da berbere uzatarak "Tıraş et." dedi. Berber o tarafı da tıraş edince Resulullah (asm) bu sacları da Ebu Talha'ya vererek, "Bunları insanlar arasında taksim et." buyurdu. (Muslim, Hac: 56, No: 1305/326, 2/948; Tırmizi, Hac: 73 No:912, 3/255; Ebu Davud, Menasik: 78, No:1981, 1/606; Humeydî, Musned, No: 1220, 2/512)

Hafs İbni Gıyas Hazretlerinden rivayet edildiğine gore, berber, Resulullah (asm)'ın mubarek başının sağ tarafından başlayarak sacları birer ikişer kıl olmak uzere halk arasında dağıttı. (Muslim, Hac:56, No:1305/324, 2/947)

DORDUNCU DELİL

İnsanların Peygamberimiz (asm)'in Saclarını Almak İcin Yarışmaları

Hz. Enes (ra) şoyle buyurmuştur:

“Resulullah (asm) Mina'da başını tıraş edince başının sağ tarafındaki sacları eline aldı. Tıraş bitince onları bana uzatarak: "Ey Enes, bunları al, Ummu Suleym'e (annene) gotur." buyurdu. İnsanlar Resulullah (asm)'ın anneme verdiği bu ozelliği gorunce, Resulullah (asm)'ın sacının kalan kısmını almak icin yarışa girerek herkes bir parcayı almaya calıştı.”

Bu hadis-i şerifi Hz. Enes'ten rivayet eden Muhammed İbni Sîrîn (ra) şoyle anlatıyor: Ben bu hadis-i şerifi Abidetu'l-Selmani'ye anlattığımda O şoyle buyurdu: Benim yanımda o kıllardan bir tanenin bulunması, elbette bana yerin ustunde ve icinde bulunan her sarı ve beyazdan (butun kıymetli eşya ve madenlere sahip olmamdan) daha sevgilidir. (Ahmed İbni Hanbel, Musned, No:13686, 4/509; Beyhaki, Sunen-i Kubra, Salat:523, No:4223, 2/599)

İbni Sîrîn Hazretlerinin şoyle buyurduğu rivayet edilmiştir: Bir kere ben, Âbide (ra)'a: "Yanımızda Resulullah'ın sacından bir miktar bulunmaktadır ki, biz onu Enes (ra) tarafından elde etmiştik." dedim. Bunun uzerine Âbide (ra) şoyle dedi: “Benim yanımda Resulullah'tan bir tek sac telinin bulunması muhakkak bana dunyadan ve dunyadaki şeylerden daha sevimlidir.” (Buhari, Vudu':32, No:168, 1/75)

Hadiste bahsi gecen Âbide Hazretleri tabiînin buyuklerinden olup Peygamber Efendimiz (asm)’in vefatından iki sene evvel İslam ile şereflenmiş, fakat onu gormemiştir.

BEŞİNCİ DELİL

Peygamberimiz (asm)'in, Abdest Suyunun Artığının Korunmasını İstemesi

Talk İbni Ali (ra) şoyle anlatıyor:

Bir cemaat halinde Resulullah'a gelip biat ettik ve onunla beraber namaz kıldık. Sonra kendisine, bizim memleketimizde kendimize ait bir kilisemiz bulunduğunu haber verdik ve bize abdest suyunun artığını vermesini istedik. Bunun uzerine Resulullah (asm) bir su isteyerek abdest aldı ve ağzını calkalayıp abdest suyunu bir su kabına doktukten sonra bize emrederek:

"Yola cıkın. Memleketinize geldiğinizde kilisenizi yıkın, yerine bu suyu serpin ve orayı mescid edinin."

buyurdu. Bunun uzerine biz: "Şuphesiz ki şehir uzaktır, sıcak da şiddetlidir, bu su kuruyabilir." deyince, Resulullah (asm) şoyle buyurdu:

“Suya ilave edin; cunku benim abdest suyum, eklenen suyun ancak temizliğini artırır.”

O zaman biz yola cıkarak şehrimize geldik. Kilisemizi bozarak yerine o mubarek suyu serptik ve o mekanı mescid yaparak ezan okuduk. Rahip, Tay kabilesinden bir adamdı. Ezanı duyar duymaz: "Hak bir davettir." dedi. Sonra bizim vadilerimizden birine yonelip gitti. Biz sonra onu goremedik. (NesÂi, Mesacid:11, No: 700, 2/369; Hatib-i Tebrizi, Mişkatu'l-Mesabih, Salat: 7, No:716, 1/228; İbni Hibban, No: 1120, 2/224; Taberani, Mucemu'l-Kebir, No: 8241, 8/332; Ahmed ibni Hanbel, Musned, No: 16293, 5/494; İbni Sa'd, Tabakat, 5/552; Ebu Nuaym el-İsbahani, No:47, 1/90; İbni Ebi Şeybe, Musannaf, Salat:304, No:10, 1/528)

Şuphesiz burada, sahabe-i kiramın iclerinde yerleşmiş kuvvetli bir sır bulunmaktadır. Şoyle ki:

Medine-i Munevver'e sularla dolu iken, hatta kendi memleketlerinde su bol iken, ozellikle Peygamber Efendimiz (asm)’in abdest suyunu istemişlerdir. Bu, o suyun bereketinden dolayıdır. Yoksa az bir suyu, uzak bir yola, o sıcakta, şehirden şehre taşıma sıkıntısına katlanmalarının ne manası olabilir?

Ayrıca onların "Bu su yolda kurur." sozlerine karşı, Resulullah'ın: "Ona su ilave edin..." buyurması, onların bu yaptıklarından razı olduğu, bu hareketlerini tasvip ettiği ve suya sirayet eden bereketin daim kalacağını ortaya koymaktadır.

İbni Hacer'in beyanına gore, bu hadis-i şerif, Resulullah (asm)'ın eserleriyle teberrukte bulunmanın ve o eserleri şehirlere taşımanın cevazına delildir. Ayrıca Resulullah'ın bedenine değen şeyin ebediyen değişmeyeceğine, bilakis Resulullah'ın kıymetli uzuvlarına değmesi sebebiyle elde ettiği kemal uzere kalacağına ve ona değen her şeyin de bereket kazanacağına işaret etmektedir.

ALTINCI DELİL

Peygamberimiz (asm)'in Teri ile Teberruk

Hz. Enes (ra)'dan rivayet edildiğine gore, annesi Ummu Suleym, Resulullah (asm) icin deri bir yaygı yayar, Resulullah (asm) da onun yanında o yaygı uzerinde kaylule yapardı. Resulullah (asm) uyuduğunda cok terlerdi. Ummu Suleym, Resulullah'ın (asm) terinden ve tuyunden alarak bir kavanozda toplar, sonra onu bir kokunun icinde cem ederdi. Enes bin Malik Hazretleri vefat edeceği zaman, cenazesine surulecek olan kokunun icerisine ondan katılmasını vasiyet etti ve boylece yapıldı. (Buhari, İsti'zan: 41, No:5925, 5/2316; Muslim, Fezail: 22, No: 2332, 4/1816; Ahmed İbni Hanbel, Musned, No: 27187, 10/319)

Hadis-i şerifin ravisi Hz. Enes'in annesi olan Ummu Suleym Hazretleri, Resulullah (asm)'ın mahrem akrabasından sut teyzesi olduğu icin, Resulullah (asm) onun evine girerek yanında istirahat ederdi. İşte bu hadis-i şerif, Resulullah (asm)'ın eserleriyle teberrukte bulunmanın caiz olduğuna delalet etmektedir.

Diğer bir rivayette, Ummu Suleym'in Resulullah (asm)'ın teri ile teberrukte bulunduğunu bizzat Resulullah'ın gorup tasvip buyurduğu zikredilmektedir. Nitekim Enes bin Malik Hazretleri şoyle buyurmuştur:

Resulullah (asm) Ummu Suleym'in evine girer ve o yokken yatağında uyurdu. Bir gun gelerek onun yatağında uyudu. Ummu Suleym'e: "İşte Peygamber senin evinde, yatağının uzerinde uyudu." denildiğinde, Ummu Suleym hemen geldi. Resulullah terlemiş, teri yatağın uzerindeki deri parcasında toplanmıştı. Ummu Suleym derhal cantasını acarak bu teri kurulamaya ve onu kavanoza sıkmaya başladı. O sırada Resulullah (asm) uyanıp: "Ey Ummu Suleym, ne yapıyorsun?" diye sordu. O: "Ya Resulullah, cocuklarımız icin bunun bereketini umuyoruz." dedi. Bunun uzerine Resulullah (asm): "İsabet ettin." Buyurdu. (Muslim, Fezail: 22, No: 2331/84, 4/1815)

Diğer bir rivayette de Ummu Suleym bu soruya: "Bu senin terindir, onu kokumuza katıyoruz. O, kokuların en guzellerindendir." diye cevap verdi. (Muslim, Fezail: 22, No: 2331/84, 4/1815)

Butun bu sahih rivayetlerden anlaşıldığına gore, Resulullah (asm) Ummu Suleym'in ne yaptığını gormuş ve bunu uygun bulmuştur. Ummu Suleym'in Resulullah (asm)'ın terini bir rivayette kokusu icin, diğer rivayette ise bereket icin toplaması arasında bir celişki yoktur. Zira bu sozler Ummu Suleym'in bu işi iki maksatla da yaptığını gostermektedir. (İbni Hacer, Fethu'l Bari, 11/74)

YEDİNCİ DELİL

Peygamberimiz (asm)'in Mubarek Cildine Değmekle Teberruk

Ensar-ı kiramdan biri olan Useyd İbni Huzayr (ra) bir keresinde bir cemaatle konuşup onları guldururken, Peygamberimiz (asm) onun boğrune bir ağac parcasıyla vurdu. Bunun uzerine O: "Bana kendini kısas ettir." dedi. Peygamberimiz (asm) de: "Kısas hakkını al." buyurdu. Bunun uzerine Hz. Useyd: "Senin uzerinde gomlek var, benim uzerimde ise gomlek yoktu." dedi. O zaman Resulullah (asm) gomleğini kaldırınca Hz. Useyd hemen Resulullah'ı kucaklayıp boğrunu opmeye başladı ve: "Ben ancak bunu istiyordum ya Resulullah." dedi. (Ebu Davud, Edep: 160, No: 5224, 2/778; Hakim, Mustedrek, No: 5262, 3/327; Beyhaki, Sunen-i Kubra, Cirah: 25, No: 16021, 8/87; Taberani, Mu'cemu'l-Kebir, No: 556, 1/205)

Başka bir hadis-i şerifte, Habban İbni VÂsi İbni Habban'ın, kavminin şeyhlerinden rivayet ettiğine gore, Resulullah (asm) Bedir gunu ashabının saflarını duzeltirken elinde bulunan bir okla cemaati duzeltiyordu. O sırada saftan one cıkmış olan Beni Adiyy İbni Neccar'ın yeminlisi Sevvad İbni Gaziye'nin karnına okla vurdu ve: "Ey Sevvad, duzgun dur." buyurdu. Bunun uzerine O: "Ya Resulullah, beni acıttın, muhakkak ki Allah seni hak ve adaletle gondermiştir, o halde bana kısas izni ver." dedi. O zaman Resulullah (asm) karnını acarak: "Kısas yap." buyurunca, Hz. Sevvad hemen Resulullah'ı kucaklayıp karnını optu. Bunun uzerine, Resulullah (asm): "Ey Sevvad, bunu neden yaptın?" diye sordu. O: "Ya Resulullah, gorduğun hadise vuku buldu. Ben de seninle olan en son buluşmam, cildimin senin cildine değmesi olsun istedim." dedi. Bunu duyan Resulullah (asm) ona dua etti. (İbni Hişam, es-Siretu'n-Nebeviyye, 2/202; İbni Kesir, el-Bidaye ve Nihaye, 3/307)

Başka bir hadis-i şerifte, Enes bin Malik Hazretlerinden rivayet edildiğine gore, col ehlinden Zahir isimli bir adam Resulullah (asm)'a colden bir takım hediyeler (otlardan, kokulu bitkilerden, devalardan) getirirdi. Yola cıkmak istediğinde de Resulullah (asm) ona şehirde bulunan eşyadan yol hazırlığı verirdi. Bu hususta Resulullah (asm): "Şuphesiz ki Zahir bizim badiyemiz, biz ise Onun hazırlarıyız." (yani o bizim coldeki ihtiyaclarımızı, biz ise onun şehirdeki ihtiyaclarını gormekteyiz) derdi ve onu cok severdi. O, yuzu cirkin olan bir zattı. Bir gun eşyasını satarken Resulullah (asm), O gormediği halde onu kucaklayınca, O: "Sal beni, bu kim?" dedi. Sonra donup baktığında Resulullah'ı tanıyınca, sırtının Resulullah'ın goğsune yapışan kısmını (bereket umuduyla) Resulullah'a dokundurmak istediğinden geri cekmedi. Bunun uzerine Resulullah (asm): "Bu koleyi kim satın alacak?" deyince, O: "Ya Resulullah, o zaman beni ucuz bulursun." dedi. Resulullah (asm) da: "Lakin Allah indinde sen ucuz değilsin." buyurdu. (Ahmed İbni Hanbel, Musned, No: 12648, 4/323; Tirmizi, Şemail, No: 231; Ebu Ya'la, Musned, No: 3456, 6/174; Beyhaki, Sunen-i Kubra, Şehadet: 82, No: 21172, 10/419)

Gunumuzde Resulullah (asm)'ın sakal-ı şerifini, hırka-i şerifini ve kabr-i şerifini ziyaret edenleri muşrik sayanlar, bu sahih rivayetlerde gecen yuce sahabelerin yaptıklarını gorseler acep ne derlerdi? Acaba haklarında, "Yol gosteren yıldızlar" buyrulan bu zatlara uyanlar mı hidayet uzeredir, yoksa onlara muşrik diyen bir kısım zavallılar mı hidayet uzeredir? Artık akıl ve insaf sahibi herkes bu hususta kararını vermelidir!

SEKİZİNCİ DELİL

Peygamberimiz (asm)'in Namaz Kıldığı Yerle Teberruk

Şerefu'r-Ravha, Medine-i Munevvere'ye iki konak mesafede bir yerdir. Buranın fazileti hakkında Ebu Hureyre Hazretleri tarafından rivayet edilen hadis-i şerifte Peygamberimiz (asm) şoyle demiştir:

"Burası cennet vadilerinden bir vadidir. Bu vadide benden evvel yetmiş peygamber namaz kılmıştır. İmran oğlu Musa da İsrailoğullarından yetmiş bin kişi ile hac veya umreye niyet etmiş olarak buraya uğramıştır." (Ayni, Umdetu'l-Kari, 4/269; İbni Şebbe, Tarihi'l-Medineti'l-Munevvere, 1/80; Vefau'l-Vefa, 2/167-168)

Diğer bir rivayette, sahabenin buyuk fakihi olan Abdullah İbni Omer Hazretlerinin yolda giderken oğle namazını kılmayıp o mekana varınca kıldığı, sabah namazının vakti girmeden veya seherin sonunda oraya uğradığında bekleyip sabah namazını orada kıldığı nakledilmektedir.

Musa İbni Ukbe şoyle anlatmaktadır:

Abdullah İbni Omer'in oğlu Salim'in bir takım mekanları araştırıp oralarda namaz kıldığını gordum. O da babası Abdullah İbni Omer'in bu mekanlarda namaz kılmayı Âdet haline getirdiğini ve Resulullah (asm)'ı o mekanlarda namaz kılarken gorduğunu naklederdi. (Buhari, Mesacid: 55, No: 469, 1/183)

Sahabe-i kiramın dort buyuk fakihinden biri olan Abdullah İbni Omer'in ve oğlu Salim'in, Resulullah (asm)'ın namaz kıldığı mekanları bu derece arayıp oralarda namaz kılmaya ozen gostermesi, teberrukten başka neyle izah edilebilir?

Mahmud İbni-r Rabî' el-Ensari şoyle anlatıyor:

Resulullah (asm)'ın ashabından, aynı zamanda Bedir'de bulunan Ensar’dan olan Itban İbni Malik (ra) bir kere Resulullah (asm)'a gelerek şoyle dedi:

"Ya Resulullah, gozumu beğenmiyorum (yani gozum zayıfladı). Ben kavmime namaz kıldırmaktayım. Yağmurlar yağınca benimle onlar arasındaki vadide seller akıyor. O zaman ben onların mescidine gidip kendilerine namaz kıldırmaya imkan bulamıyorum. Ya Resulullah, istedim ki sen bana gelesin, evimde namaz kılasın da ben o yeri namazgah edineyim."

Onun bu sozu uzerine Resulullah (asm) ona: "İnşallah yaparım." dedi. Ertesi gun Resulullah (asm), Hz. Ebu Bekir ile beraber gun yukseldiği vakit bana geldiler. Resulullah (asm) eve girmek icin izin istedi. Ben de izin verdim. Eve girdiğinde oturmadı. Sonra: "Evinin neresinde namaz kılmamı istersin?" buyurdu. Ben evin bir tarafını ona gosterdim. Resulullah (asm) namaza durmak icin tekbir aldı. Biz de durup saf olduk. İki rekat kıldıktan sonra selam verdi. (Buhari, Mesacid: 14, No:415, 1/164; Muslim, İman: 10, No:33, 1/61; İbni Mace, Mesacid: 8, No: 754, 1/249; Nesei, İkamet: 46, No: 843, 2/440; Ebu Davud et Tıyalesi, No: 1241)

İmam-ı Ayni, İmam Nevevi ve İmam Kastalani Hazretleri bu hadisten şu hukumleri cıkarmışlardır:

1. Salihlerin eserleriyle teberruk caizdir.

2. Onların namaz kıldığı yerlerde namaz kılmak guzeldir.

3. Onlardan bir şeyi bereketli kılmalarını istemek caizdir.

DOKUZUNCU DELİL

Peygamberimiz (asm)'in Mubarek Ağzının Değdiği Yerle Teberruk

Abdurrahman ibni Ebi Amre (ra) (Kebşetu’l-Ensariyye denen) ninesinden rivayet etmiştir ki:

“(Bir defa) Resulullah (asm) onun evine girip, yanında asılı bulunan su tulumundan ayakta su icti. Kebşe (ra) da Resulullah (asm)'ın mubarek ağzının dokunduğu tulumun ağzının bereketini umarak onu kesti (sakladı).” (İbni Mace, Eşribe:21, No: 3423, 2/1132, Tirmizi, Eşribe: 18, No:1892, 4/306, Humeydi, Musned, No: 354, 1/172, Taberani, Mu’cem-i Kebir, No: 8, 25/15)

Yine Enes İbn-i Malik (ra)'dan, “Ummu Suleym (ra)'nın Resulullah (asm)'ın ictiği kırbanın ağzını evinde bereket icin sakladığı” rivayet edilmiştir. (Ahmed ibni Hanbel, Musned, No: 12189, 4/238)

Butun bu hadis-i şerifler sahih senetlerle sabittir ve en sağlam kaynaklarda kayededilmiştir. Burada sorulması gereken soru şudur:

Sahabe-i kiramın, Resulullah (asm)'ın eserlerini korumalarının gayesi neydi? Sadece bir hatıra mıydı? Yoksa muzeye koymak icin saklamak mıydı? Eğer oyleyse, kendilerine bir bela ve hastalık geldiğinde Allah TeÂlÂ’ya yalvarırken nicin onlarla Allah TeÂlÂ’ya yoneliyorlardı?

Sahabe-i kiramın bu eşyaları saklamada tek bir gayesi vardı, o da bu eşyayla teberruktu.

ONUNCU DELİL

Peygamberimiz (asm)'e Dokunan Eli Opmekle Teberruk

Yahya ibni HÂris es Zimari (ra) şoyle buyurdu:

Bir kere VÂsile ibni Eska ile karşılaştığımda ona: “Sen bu elinle Resulullah (asm)'a biat ettin değil mi?" diye sordum. O “Evet.” deyince, ben: “Ver elini opeyim.” dedim. O elini verdi, ben de optum. (Taberani, Mu’cemu'l-Kebir, No: 226, 22/94; Heysemi, Mecmeu’z-Zevaid, No: 12798, 8/84)

Yine Abdurrahman ibni Rezin (ra) şoyle anlatıyor:

Bir kere Rebeze (denen yere) uğradığımızda, bize: “Burada Seleme ibni Ekva var.” denildi. Hemen varıp ona selam verdik. O ellerini cıkartıp (gostererek): “Ben bu ellerle Allah'ın Nebisine biat ettim.” dedi ve deve eli gibi olan iri ve buyuk ellerini cıkarttı (uzattı). Biz de kalkıp onları optuk. (Buhari, Edeb-i Mufred, Bab: 445, No: 1002, s. 264)

Yine İbni Cud’an (ra) şoyle anlatıyor:

Bir kere Sabit (ra), Hz. Enes'e: “Elinle Resulullah (asm)'e dokundun değil mi?" dedi. O: “Evet.” diye cevap vermesi uzerine onun elini optu. (Buhari, Edeb-i Mufred, Bab: 445, No: 1003, Sh.264)

ON BİRİNCİ DELİL

Peygamberimiz (asm)'in Cubbesiyle Teberruk

Hz. Ebubekr-i Sıddık (ra)'ın kızı Esma (ra), Kisra’ya mensup (Acem hukumdarlarının giydiği) ipekten yaması bulunan, kenarları diba (kalın kıymetli ipek) ile gecilmiş taylasanlar (iki parmak genişliğinde ipekten uzun şeritleri) olan cubbesini cıkarıp (gostererek) şoyle dedi:

“İşte bu, Resulullah (asm)'ın cubbesidir. Bu cubbe vefatına kadar Hz. Aişe'nin yanında idi. O vefat edince ben aldım. Resulullah (asm) onu giyerdi. Biz de onu hastalar icin yıkıyoruz (suyunu onlara iciriyoruz). Onunla şifa talep ediliyor.” (Muslim, Libas ve Ziynet: 2, No: 2069, 3/1641)

İmam-ı Nevevi Hazretlerinin beyanına gore, bu hadis-i şerif, salihlerin eserleriyle teberrukte bulunmanın mustehab olduğuna delalet etmektedir. (Sahih-i Muslim, Şerhu’n-Nevevi, 14/44)

ON