İslam alimlerinin, canlıların yaratılışı ve gelişmesiyle alakalı duşunceleri zaman zaman yanlış değerlendirilmektedir. Bunda bazı tabir ve terimlerin değişik anlaşılmasının rol oynadığı muhakkak. Farklı değerlendirmeye sebep sadece bu değil, tabii. Bilhassa evrimciler, onların bu konudaki goruşlerini istismar ediyorlar. Bu tip yanlış anlaşılmalara ve istismara mani olmak icin, İslam alimlerinin konuyla alakalı eserlerinden bazı pasajlar vererek hakikati acıklamaya calışacağız.
Bilindiği gibi evrim; "kademeli olarak gelişme ve değişme" demektir. Lugat manası boyle olmakla beraber, terim manası, bir turden bir başka turun veya bir varlıktan başka bir varlığın yavaş yavaş ve tesadufen meydana gelmesidir. Butun canlıların tek bir menşe (orijin)'den tureyip silsile halinde birbirinden tesadufen geliştiğini savunan teori de evrim teorisidir. Bu evrim felsefesinin dayandığı prensipleri dort kategoride toplamak mumkundur.
Bunlar:
1— Tedricilik (kademeli gelişme), yani, evrim hadiseleri uzun zaman icinde ve adım adım cereyan etmiştir.
2— Bir turden başka bir tur veya bir varlıktan başka bir varlık hasıl olmuştur.
3— Gunumuzdeki butun varlıklar, tek bir hucrenin farklılaşmasıyla meydana gelmiştir. Yani tek hucreden omurgasız cok hucreliler, onlardan balık, balıktan kurbağa, kurbağadan surungen, surungenden kuş ve memeli ve neticede maymundan insan hasıl olmuştur.
4— Butun hadiseler, tesadufen ve kendi kendine cereyan eder.
Burada hemen şunu ilave edelim ki, İslam alemindeki her alimin şahsi goruş ve duşuncelerini, yorum ve ictihatlarını İslam adına kabul etmek doğru değildir. Bu sahada calışanlar iki grupta mutalaa edilebilir. Birinci gruptakiler, İslami kaynaklardaki hukumlerin tefsir ve yorumunu yaparlar. Diğer grubu da felsefeciler teşkil ederler. "İslam alimleri" deyince, daha ziyade birinci gruptakiler anlaşılmalıdır. Cunku, felsefeciler başka kaynakların etkisinde de kalmış olabilirler.
Şu hususu da belirtmek yerinde olacaktır. O da yaratılışcı goruştur. Varlıkların meydana gelişini tamamen ilmi esaslarla acıklamaya calışan ve evrimci duşunceye zıt olarak ortaya cıkmış bir goruştur.
Esasen şu anda, gecmişteki Muslumanların evrim konusundaki değerlendirme ve duşuncelerini aktuel hale getiren evrimcilerdir. Yaratılışcılar bu konunun fenni sahada tartışılmasını istemektedirler. Fakat evrimciler, zaman zaman dinden de medet istiyorlar. Kendi evrim teorilerine İslam alimlerinden destek arıyorlar. Bu cabaları her şeyden once iddialarını destekleyen ilmi delillerinin bulunmadığını gosterir.
Turlerin orijinini ve getirdikleri değişiklikleri mantıkla cozmek mumkun değildir. Bu hususta isabetli bir şey soyleyebilmek icin ya deney ve tecrubeye dayanacaksınız, ya da vahye. Bu konunun fiilen ele alındığı 150 yıldır, yapılan deney ve elde edilen tecrubeler, tatmin edici bir netice hasıl etmemiştir. İnsanın topraktan yaratılışının dışında dini bir hukum de yoktur. Dolayısıyla, yirminci asrın sağladığı her turlu bilgi birikimine rağmen, turlerin menşei hakkında kesin bir şey soylenemezken, gunumuzden asırlarca onceki alimlerin bu sahada fazla bilgi sahibi olması elbette mumkun değildir. Kaldı ki, coğu zaman herhangi bir vahye veya deneye dayanmayan bir felsefecinin goruş veya duşuncesi bize ne dereceye kadar delil olacaktır? Bir başka ifadeyle, bize, evrimin felsefesi değil, delilleri lazımdır. Evrim, bir felsefecinin ne "var" demesiyle var olur, ne de "yok" demesiyle yok olur.
Evrimcilerin iddialarına gecmişten delil aramalarına elbette kimsenin bir diyeceği olamaz. Ancak, gecmişteki bu mana ve mefhumların nasıl ifade edildiğine dikkat edilmesi kaydıyla. Şimdiye kadar yapıla geldiği gibi uydurma terimlerle mesele izaha kalkışılır, değişim ve başkalaşımı ifade eden her kelime yerine "evrim" kullanılırsa, belirli bir sonuca varmak mumkun olmayacaktır. Dolayısıyla evrim goruş ve duşuncelerinin kritiği yapılırken, bilhassa bu konuda gecmişte kullanılmış Arapca ve Osmanlıca kelimelerin manası iyi anlaşılmalıdır. Nitekim bu hassasiyetin yeterince gosterilemeyişinden dolayı, her sahada olduğu gibi, burada da, kavram kargaşasına yol acılmıştır. Bu ifade ve terimleri tam yerinde kullanmayanlar, belki de farkında olmayarak butun İslam alimlerinde evrimci duşuncenin hakim olduğu imajını uyandırmışlardır.
Bu hususta mefhum anarşisine, kavram kargaşasına mani olunması veya en azından asgariye indirilmesi, evrim terminolojisine gereken hassasiyetin gosterilmesiyle mumkundur.
EVRİM TERMİNOLOJİSİ
Evrim konusunda aynı mana ve mefhumların aynı kelimenin farklı kimseler tarafından değişik manalarda kullanılması halinde, karşılıklı ithamların otesinde bir sonuca varmak mumkun olmayacaktır.
Evrimin karşılığı olarak kullanılan ve fakat değişik mefhumları ifade eden kelimelerden bazıları şunlardır:
Tekamul: Tekamul kelimesi, evrimin manasını karşılamamaktadır. Cunku tekamul bir canlının kendi ic bunyesindeki değişikliklerle belirli bir seviyeye ulaşması, kemale ermesidir. Mesela elma cekirdeği tekamul eder, elma ağacı haline gelir. Tek hucreden ibaret olan zigot tekamul ederek Allah'ın izniyle yetişkin bir insan olur.
Biyolojide bir canlının embriyodan itibaren olgun hale gelinceye kadar gecirdiği safhalara "ontogeny" denir. Tekamul bunun yerine kullanılmalıdır. Bir canlının ilk yaratılışından itibaren gunumuze kadar gecirdiği farz edilen ve ilmi tahkikle acıklanmaya calışılan ve henuz nazariye olmaktan ileriye gidemeyen safhalara da filojeni denir. Evrim de bunun karşılığı olarak alınmalıdır.
Bu manada kainattaki butun varlıklar tekamul kanununa tabidir.
İstihale: Evrim meselesinin munakaşa sahasına gecmesinden sonra bu polemiğe temas eden İslam alimleri, istihale kelimesini kullanmayı tercih etmişlerdir. Daha onceki alimler de bu kelimeyi kullanmışlarsa da, onların bu kelimeye yukledikleri mefhum ile evrim kelimesinin ifade ettiği mana arasında hic bir irtibat yoktur. Esasen evrim yeni bir mefhum olduğu icin Arapca’da tam oturmuş bir karşılığı yoktur. Bu sahadaki bazı otoriteler, evrimin tam karşılığı olarak tatavvur kelimesinin kullanılabileceğini ileri surerler. Nitekim Arapca lugat "el-Muncid"in Darwin maddesinde bu teori, "Tatavvur teorisi" olarak adlandırılmıştır.
Netice olarak şu kesinlikle soylenebilir ki, tekamul ve istihale kelimeleri, evrim mefhumunu karşılamaktan cok uzaktırlar. Bu ıstılahların tam oturmamış olmasını, evrim teorisinin yeniliğinden başka, teoriye yapılan tali ilavelerle kazandığı farklı manada aramak gerekir.
Tahavvul: Bu konuda yanlış değerlendirmelere sebep olan kelimelerden biri de tahavvuldur. Bunun ifade ettiği mana da "evrim" kelimesiyle karşılanmaya calışılmaktadır. Tahavvul kelimesinin yerine de "evrim"in kullanılması mumkun değildir. Cunku, tahavvulle izah edilmeye calışılan, atom veya molekullerin bir mertebeden başka bir mertebeye gecişidir. Buraya kadar yapılan acıklamaların ışığında, bu husustaki goruşleri en cok istismar edilen İslam alimlerinin evrimi değerlendirişlerini gorelim. Duşunceleri farklı kimseler tarafından değişik şekillerde yorumlananların başında şuphesiz İbrahim Hakkı Hz.leri gelir.
İbrahim Hakkı Marifetnamesi'nde meseleyi şoyle nakleder:
"Allah'ın emriyle felekler ve yıldızlar hareket edip dort unsur, (ateş, hava, su ve toprak) birbirlerine karışır ve birleşir. Bu karışım ve birleşmeden once madenler meydana gelir. Bundan da bitkiler, maden ve bitkilerin birleşmesinden de hayvanlar meydana gelir ve hayvan soyu kemalini, en uygun şeklini bulunca insan hasıl olur" (1).
İbrahim Hakkı Hz.leri burada tahavvulat-ı zerrat'tan (atom ve molekullerin hal değiştirmesi) bahsetmekte, bu elementlerin kademe kademe hangi mertebelerden gecerek insan vucudunda yer aldığına işaret etmektedir. Nitekim, bu ifadelerinden bir kac paragraf sonra meseleyi iyice acıklığa kavuşturmakta ve şoyle demektedir:
"O akıcı vucut, bitki alemine girerken bazı afetler, hastalıklar ona saldırır ve bu yuzden bitki olmaz. Yahut bitki olurken kemale gelmeden, olgunlaşmadan evvel bozulur. Bitkilik vasfını kaybeder ve hayvanlara yem olmaktan cıkar. Yahut hayvana yem olacak duruma gelir. Fakat yenmeden evvel yok olur gider ve bu yolda, bu suretle nice yıllar gecikir. Bazen de bir hayvan, insanın yemesine elverişli bir duruma gelmişken yenmeden evvel bozulur ve bu yuzden hayvanı insan mertebesine naklettirmeye, donuşmeye engel olur. Bazen de bozulmadan insan mertebesine naklolur" (2).
Bu ifade hic bir yoruma yer bırakmayacak kadar acıktır. Burada nazara verilmek istenen husus; elementlerin tahavvulat (hal değiştirme)'la bir mertebeden diğerine gectiğidir. Topraktan bitki vasıtasıyla alınan faraza bir sodyum atomu, cicekte canlılık kazanmakta, koyunda daha hareketli bir hale gecmekte, insan bunyesine gelince en yuksek mertebeye ulaşmış olmaktadır. Şimdi fennen tesbit edilen de bunun haricinde bir şey midir? Vucudumuzda gorev yapan atom ve molekuller, bitki ve hayvani gıdalardan aldığımız elementler değiller mi? Aslında toprakta bulunan elementlerden doğrudan istifade edemediğimiz icin bitki ve hayvanlar devreye girmektedir. İslam alimleri bu gecişi tasvir etmektedirler.
İbrahim Hakkı, canlıların yapı benzerliklerine gore sınıflandırıldığına da dikkati cekmekte ve madenlerle bitkiler arasında ara varlığın mercan, bitkilerle hayvanlar arasındakinin hurma, hayvanlarla insanlar arasındakinin de maymun olduğuna işaret etmektedir.
Gorulduğu gibi, bu bir sınıflamadır. Canlıların hikmetle ve kademe kademe yaratıldığına, bunlar arasında yapı benzerliklerinin bulunduğuna dikkat cekilmektedir. Darwin'in, "tabii seleksiyonla basit bir turden yuksek yapılı organizmaların tesadufen teşekkul ettiği" goruşuyle yukarıdaki ifadeler, birbirleriyle iltibas edilmeyecek kadar acıktır.
Butun bunlara rağmen, belirtmeye calıştığı goruşlerde yanlış anlaşılma soz konusu ise, mesuliyet yine O'na ait değildir. Cunku İbrahim Hakkı eserinin coğu yerinde başkalarının goruşlerini nakleder. Nitekim bu konuya da; "Ey aziz, hikmet ehli demişlerdir ki" sozuyle başlamış ve boylece bu hususla alakalı mesuliyeti onlara yuklemiştir. İşin aslı da odur. Cunku bunlar ayet ve hadislerden değil, hikmet ehlinden nakillerdir.
İbrahim Hakkı Hz.leri ilk insanın yaratılışıyla alakalı olarak da şu ifadeyi kullanmıştır: "Cinlerin yaratılışından 20 bin yıl sonra Cenab-ı Hak. Hz. Adem (as)'i yaratmak isteyince Azrail (as)'i yeryuzune gonderip ona, yedi iklimden toprak aldırmış ve sonra Cebrail (as)'i gonderip o kuru toprağı yoğurtup hamur haline getirtmiş ve 40 gun o şekilde bekletmiştir. Sonra Cenab-ı Hak bu hamura, Numan vadisinde, en guzel şekilde suret vermiş ve kendi ruhundan başına ufurerek diriltmiş ve melekleri ona secde ettirip, yeryuzunde evlatlarına peygamber yapmıştır" (3).
Şimdi bu fikirleri, dile getiren bir alimi, insanın maymundan evrimleştiğini savunan bir kimse olarak takdim etmek, İbrahim Hakkı'yı kendi adına konuşturmak olur ki, bu da en azından tarafsız ilim ahlakıyla bağdaşmaz.
O'nun, butun canlıların en uygun tarzda yaratıldığını belirten şu ifadesi de oldukca dikkat cekicidir:
"Cenab-ı Hak, her şeyi munasip, yerli yerinde ve guzel bir ortamda yaratmıştır. Her canlıya yaraşan ve yarayan ve her organın durumuna uygun olan mizacı, tabii bir yapıyı ona vermiştir. Ve butun alemde olan mizacların en uygununu ve en mukemmelini insana ihsan etmiştir. Her organa en uygun ve yararlı mizacı, tabiatı, yapıyı vermiştir." (4).
Bu ifadeleri kullanan birisinin evrimci olması mumkun mu? Esasen insanoğlunun ilk yaratılışına izah araması tabii bir ihtiyactır. Dolayısıyla İslam alimleri de muşahedeye uygun yorum getirmişlerdir. Gecmişteki ilim, gunumuzdekinden farklı bir yoruma imkan vermiş de olabilir. Bu bakımdan yaratılış meselesine izah getirmeye yonelik yeni ilmi buluşlara, eski duşuncenin hukumleriyle karşı cıkmanın makul bir izahı yoktur.
Son devrin Diyanet işleri başkanlarından A. Hamdi Akseki de evrim meselesini şoyle değerlendirir:
"...Ahadis (hadisler) ve asar (selef alimlerinin sozleri) ile Ayat-ı Kerime'nin hey'et-i umumiyesinden bilistidlal Hz. Adem'in ilk insan ve ilk peygamber olduğuna ve topraktan yaratıldığına itikad ediyoruz. Cumhur-u musliminin ve ehl-i sunnetin mezhebi budur" (5).
Bu konudaki goruşu istismar edilenlerden birisi de merhum Hamdi Yazır'dır. Aslında O'nun bu konuyu değerlendirişi, hic bir yoruma yer bırakmıyacak kadar acıktır. Şu ifadeleri meseleyi gayet guzel acıklar:
"Butun hayvan vucutları mukemmel bir tasnif ile tertip edildiği zaman gorunuyor ki, aralarında noksanlıktan kemale doğru, yani, basitten murekkebe giden bir derecelenme vardır. Bununla beraber her bir cinsin diğer cinsten hasıl olduğuna dair bir tecrubeye, bir şahide de rastlamıyoruz. İnsan insandan doğuyor, aslan aslandan, at attan, maymun maymundan, kopek kopekten vs. Boyle olmakla beraber, bu tecrubeye rağmen, aynı menşeden, yani topraktan gelmeye dayanılarak burada da bir mantık yapılıyor. Hayvan cinslerinin birbirine benzemesini, istihale veya tekamulle basitten yuksek yapılının hasıl olduğuna bağlıyorlar. Bu suretle bir gun gelmiş ki, hayvanın biri ve mesela bir takdire gore maymunun biri veya birkacı, insan doğuruvermiş ve insanlar bunlardan turemiş. Biz daima goğsumuzu gere gere ve ilmi yoldan hic ayrılmayarak deriz ki, aynı menşeden gelme davası doğrudur. Evvela butun hayvanat icin bu menşein aslı maddedir, basit unsurlar ve elementlerdir. Bir başka ifade ile topraktır. Bu maddeden hayatın meydana gelebilmesi ise, ilim, irade, kuvvet, kudret sahibi harici bir sebebe bağlıdır ki, o basit şeyden canlı hasıl olabilsin. Cunku, noksandan, kendi kendine bir kamil hasıl olamaz. Mesela bir okkalık siklet (ağırlık) iki okkalık sıkleti surukleyemez. Cıktığı, suruklediği farz edilse, bir şeyin yok iken sebepsiz, illetsiz meydana geldiğini kabul etmek lazım gelir. O zaman akıl, ilim ve fen yoktur.
...Aralarında mertebe yakınlığı bulunan hayvan cinslerini, tecrubenin aksine olarak, birbirinden istihale ettirmek veya doğurtmak ne tabiidir, ne de zaruridir... "Kurbağalar balıktan doğmuş" demek icin, gorulmuş bir misale ihtiyac vardır. Gozlenmiş bir numune olmadığı ve mantıki bir zaruret de bulunmadığı halde boyle bir hukum, elbette fenni ve felsefi bir hukum değildir.
Bunun hangisinin hangisinden doğduğunu mantık bildiremez. Bunu ya muşahede (gozlem) ya tecrube veya vahiy bildirir. Halbuki şimdiye kadar balıktan kurbağa, maymundan insan doğduğu asla gorulmemiştir. Ve bu iddia tecrube mahsulu olan Pastor nazariyesine de tamamen muhaliftir... Vahiy ise bize, ...Siz insansınız. İnsan olunuz, kardeş olunuz, hepiniz bir babanın evladısınız diyor... Butun bunlardan yakini olarak bildiğimiz bir şey varsa, o da ilk insanın arzın sinesinde doğmuş olmasıdır" (6).
İslam'ın bu konuya bakışını şu cumleler ne guzel dile getirmektedir:
"Alemde gorunen şu nakışlar, şu cilveler butun isimleri kudsiyye ve cemile olan Celal sahibi Cemil bir Zatın tazelenen sanatlarıdır, tahavvul eden nakışlarıdır. Hikmetle değişen muhurleridir...
Meyveler, guzel tad, koku ve şekilleriyle iştahımızı acıp, kendilerini muşterilerine feda ediyorlar. Ta ki, nebati hayat mertebesinden hayvani hayat mertebesine terakki etsinler."
Gorulduğu gibi, İslam alimlerinin bu konudaki goruşleri tahavvulat-ı zerreye (elementlerin hal değiştirmesine) dayanmakta, topraktan canlılar tarafından alınan elementlerin, onların bunyelerinde kazandığı mertebelere dikkat cekilmektedir.
El-Cahız, İhsan-us-Safa, İbn-i Miskeveyh, Nizam-i Aruzi Semerkandi, Nasır-ı Tusi, Mevlana Celaleddin-i Rumi, Muhammed Kazvini, İbn-i Haldun, Kınalızade Ali Efendi, Abdu'l-Kadir-i Bidil gibi İslam alimleri ve felsefeciler bu konuyla alakalı olarak, ufak tefek ifade farklılıklarının otesinde, esasta aynı manaları tekrar ettikleri icin onların goruşlerine yer vermeye gerek gormedik.
Esasen İslam alimlerinin evrim diye bir problemi yoktur. Cunku onlar, alfabenin 29 harfini bilen ve bununla istediği kelimeyi yazabilen birisinin, "balık" yazdıktan sonra, "kurbağa" yazmak icin muhakkak "balık" kelimesindeki harfleri kullanmasının gerekli olmadığını cok iyi bilirler. Dolayısıyla balığı yaratan bir kudretin, kurbağayı da, maymunu da, insanı da ayrı ayrı yaratabileceğini duşunurler. Ve onlar; "Neviler icin birer evvel baba lazımdır... Beşeriyet ve sair hayvanatın teşkil ettikleri silsilelerin mebdei (başlangıcı) en başta bir babada kesildiği gibi, nihayeti de son bir oğulda kesilip bitecektir" goruşunu kabul ederler
__________________
İslam alimlerinin evrim goruşu nasıldır? (Biraz uzun ama bolum olarak ayırdım)
Dini Bilgiler0 Mesaj
●20 Görüntüleme
- ReadBull.net
- Eğitim Forumları
- İslami Bilgiler
- Dini Bilgiler
- İslam alimlerinin evrim goruşu nasıldır? (Biraz uzun ama bolum olarak ayırdım)