Allah'tan İttika-2

“Allah kendisinden ittika edeni darlıktan bolluğa cıkarır.”

İnsan iki şekilde darlık, iki şekilde genişlik yaşar. Birincisi maddî darlık, manevî darlık; ikincisi maddî genişlik, manevî genişlik. Maddî genişlik ve darlık malum para ile ilgilidir.

Bakarsınız ki bir insan gunluk yiyeceğini-giyeceğini bulamayacak kadar sıkıntı icerisindedir. Buna rağmen Allahu TeÂl ona, az şeyle kanaat etme duygusu verir, elde ettiği az şeyi bereketlendirir. Ve dolayısı ile ona az bir malla rahat bir hayat yaşatır. Nasıl yaşatır?

1. Kanaat verir.

2. Kazancına bereket verir.

Bir diğer insan cok kazanır, cok mal mulk icerisindedir. Fakat darlık icindedir. Nasıl darlık icinde olur? Haram helal hudutlarına dikkat etmezse, faizle iştigal ederse, neticede o kişi bolluk icinde darlık yaşar. Allah TeÂl kanaati olmadığı icin bu kadar bolluk icinde o kişiyi fakir olma duygusuna sahip kılar. Hep kendisinden yukarıdakilere bakar. “Filan şu kadar zengin, falanın şu kadar malı mulku var. Benim malım ise cok az” der ve mal biriktirmek icin hırslandıkca hırslanır. Kendisinden kanaat hissi tamamen alınır. Malı mulku vardır ama sanki fakir gibi, mala ihtiyacı olan adam gibidir. Durmadan daha fazlasını ister ve kendini mÂnen helak eder. Dunyadaki cennet demek olan huzuru bulamaz. Ahirette de kaybedenlerden olur.

Veyahut da ona oyle hastalıklar verir ki malın icinde gark olur ama yiyemez, icemez. Et yiyemez, meyve yiyemez, sebze yiyemez. Kendisine bircok diyetler verilmiştir, cavdar ekmeği yer, arpa ekmeği yer. Boylece bolluk icinde darlık verir.

Veya cok para kazanır da Allahu TeÂl onun bereketini kaldırır. Takva uzere olmazsa, Allah'tan korkmazsa, helal ve haram hudutlarına riayet etmezse onu boyle yapar.

Bir de manevî darlık ve manevî bolluk vardır. İşte ona gonul zenginliği diyoruz. Kanaat. İnsan oyle ki gun bulur gun yer de hic şikÂyeti olmaz.

“Ya Rabbi bana bu kadar nimet verdin. Elhamdulillah! Gun bulup gun yesem de kimseye muhtac olmuyorum. Bana sıhhat vermişsin, afiyet vermişsin, coluğumun cocuğumun rızkını bir hamal olarak olsa da kazanma lutfu veriyorsun” der. Bulunduğu hÂle razı olarak daimi bir şukur icerisinde olur ki Allah kalbine bir genişlik verir. İşte manevî zenginlik budur. O kişi ailesi ile oyle bir huzur hÂli yaşar ki, akşam sofralarına koydukları bir dilim ekmek, bir tas corba mutlu bir hayat yaşamalarına yeter.

Ama oburlerinin aile hayatı bozuktur. Oğlan bir tarafta, kız başka bir taraftadır. Hanım şoyle duşunur, beyi boyle duşunur. Yani darmadağınık bir aile hayatıdır. Sanki orası bir aile yuvası değil, bir oteldir. Sanki birer gunluğune muşteriler oraya gelmişler, birkac gunluğune bir catı altında kalmaya mahkûm olmuşlar gibi. Boyle bir hayattadırlar. Saraylar dar gelir. Ama gonlu zengin olan, kanaat sahibi olan, malını bu kanaatinden dolayı bereketlendiren insan ise dunya genişliğinde bir hayat yaşar. İşte bir insan takva sahibi olur, “ve men yettegillah” sırrına ererse boyle olur “ve Allah onu cehennemden cennete ulaştıracak yolları da gosterir, kolaylaştırır.”

Ebu Zer radıyallahu anh Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellemden şoyle bir hadis rivayet ediyor:

“Ben bir ayet biliyorum ki, eğer insanlar o ayeti almış ve onunla amel etmiş olsalar, onu iyi tefekkur edip, onu iyi tezekkur edip mucibince amel etseler onlara kÂfi gelirdi. Sonra şu ayet-i kerimeyi okuyor: “Kim ki Allah’tan gercek manada ittika ederse Allah da ona bir cıkış, kurtuluş yolu lutfeder ve ona hic beklemediği, hesap etmediği yerlerden rızık ihsan eder.”

Bu ayet-i kerimenin nuzul sebebi Tefsir-i Kurtubi’de şoyle anlatılıyor:

“İbn-i Abbas ve Cabir b. Abdullah’tan radıyallahu anhumden rivayet olunduğuna gore bu ayet Avf ibni Malik Eşcaî radıyallahu anh hakkında nazil olmuştur.

İbni Abbas’ın rivayetine gore, Avf ibni Malik Eşcai, Nebi sallallahu aleyhi ve selleme geliyor ve diyor ki; “Ya Rasulallah! Benim oğlumu duşman esir etti. Oğlumun annesi ise durmadan ağlıyor.”

Cabir b. Abdullah’tan gelen rivayete gore ise, “muşrikler onun oğlunu esir ediyorlar, oğlu sağ-salimmiş. Avf bin Malik Eşcai radıyallahu anh (kendisi de fakir sahabelerden) Rasulullah sallallahu aleyhi ve selleme geliyor, kendisine fakirlik ve sıkıntının isabet ettiğini, oğlunun duşman tarafından esir alındığını ve cocuğun annesinin bundan cok buyuk bir sıkıntı duyduğunu anlatıyor ve diyor ki; “Ya Rasulallah! Bana ne emredersin? ”

Buradaki şu ifadelere, gerek anneler, gerek babalar cok dikkat etsinler. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellemin emrini cocukları duşman tarafından esir edilmiş bir anne ve baba nasıl karşılıyor. “Bana ne emredersin ya Rasulallah!” diye sorunca Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyuruyor ki: “Allah’tan kork. (Sakın ha bağırıp cağırma, isyan, tuğyana varan şekilde laflar eyleme) sabret. Sana ve hanımına “la havle ve la kuvvete illa billÂh(Allah’tan başka guc kuvvet sahibi hic kimse yoktur.)” cumlesini cok okumanızı tavsiye ediyorum.”

Kendisini guclu, muktedir gorenler, gercekten guc sahibi iseler haydi bakalım olmeyiversinler, hastalanmayıversinler, kucaklarındaki canparelerini, evlatlarını olmek uzere iken geri hayata dondersinler. Yapamazlar, edemezler. Onlardaki guc, iktidar izafîdir. Gercek guc sahibi, gercek kudret sahibi, kadir-i mutlak olan Allahu TeÂlÂ’dır. Allah onlara belirli bir zaman imtihan icin biraz guc vermiştir. O kadar!

Başımıza bir bela veya musibet geldiği zaman Efendimizin tavsiyeleri doğrultusunda once Allah’tan takva sahibi olmayı dileyeceğiz. İttikaya ereceğiz. İkincisi; bela ve musibetler karşısında sabırlı olacağız.

Başımıza bu tur durumlar geldiğinde, bir haksızlığa veya bir musibete uğradımız zaman, “La havle vela kuvvete illa billah” cumlesini cok soyleyeceğiz.

Avf bin Malik radıyallahu anh hanımının yanına donuyor ve hanımına ne yaptığını, Rasulullah’ın neleri emrettiğini anlatıyor.

Bakınız hanımı ne diyor:

“Bize emrettiği şey ne guzel.”

Bir caresini bulalım, oraya askerler gonderelim, senin cocuğunu cıkaralım demesi gerekirken neden boyle soyluyorlar diye itiraz etmiyor. Madem Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem bize:

1. Allah’tan korkmamızı

2. Sabırlı olmamızı

3. La havle vela kuvvete illa billÂh, dememizi emretti, ne guzel diyor.

İşte iman, teslimiyet ve itaat boyle olur. Allah Rasulu sallallahu aleyhi ve sellemin emrinin uzerine herhangi bir yorum yapmamışlar, “boyle demişse en guzeli budur.” demişler.

Biz de muslumanlar olarak, Allah celle celaluhun gerek Kur’an’da buyurdukları karşısında, gerek Rasulullah’ın sunnet-i seniyyesi karşısında ancak ve ancak bu sahabeler gibi davranmamız gerekir. O zaman gercek musluman oluruz, o zaman gercek takva sahibi oluruz, o zaman amellerimiz makbul olur. Ne buyuruyorsa amenna ve saddakna demekle karşı karşıyayız. Yani, iman ettik tasdik ettik deyip kabullenmeliyiz. Bin dereden su getirerek, butun cehaletimize rağmen, nefsimize uygun yorumlar yaparak ortamı sulandırmaya calışmamalıyız.

İşte biz de, buyuklerimiz Kur’an ve sunnetin doğrultusunda, Allah’a isyan olmayan hususlarda emir verdikleri zaman, hicbir yorum yapmadan şoyle mi, boyle mi demeden amenna ve saddekna dememiz lazım. Kendi nefsî cıkarlarına gore yorum yapanlar neticede helak olup gidenlerdir. Onların, gecmişte bu gibi hÂlini okuyoruz, zamanımızdaki bu gibilerin hÂlini de goruyoruz. Goremediklerimizi de bundan sonra goreceğiz.

“Âlemlerin efendisinin buyruğu ne guzel” diyor kadın sahabi ve ikisi bunu yapmaya devam ediyorlar. Yani Allah Rasulu Âlemlerin efendisinin emrettikleri şeyi yapmaya devam ediyorlar. Takva uzere yaşamaya, başlarına gelen bu musibete sabretmeye, “la havle vela kuvvete illa billÂh” demeye gayret ediyorlar.

Bunun uzerine lutfu ilahi ile, Avf ibn-i Malik Eşcai radıyallahu anhın oğlunu esir alan kişiler bir an gaflete duşuyorlar. Muhafızı olan kişi ya uyuyup dalıyor, ya başka şeylerle meşgul oluyor. Bu gafletten faydalanan Salim bin Avf radıyallahu anhuma kendini esir edenlere ait 4000 koyunu da alarak, Allahu TeÂlÂ’nın lutfu ve ihsanıyla, Medine’ye, evine ulaşıyor.

Cunku anne ve baba “la havle ve la kuvvete illa billahi, Allah’tan başka guc ve kuvvet sahibi kimse yoktur” Zikrine devam ettiler. Allah’a bu musibetten dolayı isyan etmediler. Bilakis sabrettiler. Takva sahibi oldular. Allahu TeÂl onlara oyle bir lutuf yaptı. 4000 koyunu da surup geldi. İşte ayet-i kerime bunun uzerine nazil oldu.

Avf ibn-i Malik Eşcai radıyallahu anh fakir bir sahabi, gecim sıkıntısı icinde, oğlu esir duşmuş, sıkıntı uzerine sıkıntı... Ama o şukretti, sabretti.

Kendisi ve hanımı Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellemin tavsiyesine tam iman ettiler, kabullendiler, madem Rasulullah buyuruyor, ne guzel buyurdu deyip yerine getirdiler. Neticede Allah onlara 4000 koyunla birlikte oğullarını da geri cevirdi. Rasulullah bu olayı duyunca “duşmandan alınan bu 4000 koyun size ve oğlunuza ait” dedi. Boylece hem oğullarına kavuştular, hem de fakru zaruretten kurtuldular. İşte “min haysu la yahtesib” sırrı tecelli etti. Allah, hic beklemedikleri bir yerden onları rızıklandırdı ve zengin etti.

Biz yeter ki Allah’a, peygambere tam teslim olalım, takva uzere yaşayalım. Allahu TeÂl bize ne ikramlarda ve ihsanlarda bulunur.

Bugun Turkiye’de ve dunyada muslumanların başına gelen maddî, manevî sıkıntılardan, ozellikle maddî krizin otesinde yaşanılan manevî krizlerden cıkış yolu takvadır. Allah’tan ittika etmek, tam manada takva sahibi olmak, başımıza gelen musibetlere sabretmek, “la havle ve la kuvvete illa billÂh” duasına devam etmek ve burada gucumuz neye yetiyorsa onu yapmaktır. Boyle bir teslimiyetin neticesinde Allahu TeÂl bizlere cıkış yolu ihsan ve ikram edecektir.

ZEKİ SOYAK

__________________