İslam'da imandan sonra en onemli iki esastan biri 'Namaz', diğeri ise 'Zekat'tır.

Zekat ibadeti Ayet-i kerimelerde namazla birlikte zikredilmiştir:

"Namazı kılınız, zekatı veriniz."
(Bakara: 110)

Namaz İslamın direği olduğu gibi, zekat ise İslamın koprusudur. Bu kopruden gecmeyen kurtuluşa eremez.

Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem-Efendimiz Hadis-i şeriflerinde:

"İslamiyetinizin kemali zekat vermenize bağlıdır."
buyurmuşlardır. (Munavi)

Zekat vermekle dunyada borc odenmiş, malın kiri temizlenmiş, ahirette ise azaptan kurtulunmuş ve buyuk mukafat kazanılmış olunur.

Kuyudan su cekdikce yerine su geldiği, budanan bağların daha cok uzum verdiği gibi, zekatta malı hem temizler, hem de bereketlendirir.

Allah-u Teala zekat verecek kadar zengin olan muslumanların mallarının belli bir miktarını fakirlere vermeyi emir buyurmuştur.

Zekatı verilmeyen malda fakirlerin hakkı vardır. Bu hakkı sahibine veren Allah-u Tealanın emrini yerine getirmiş, borcundan da kurtulmuş olur. Uzerine zekat farz olmakla birlikte zekatı vermeyen fakirin hakkını gasp etmiş olur.

Allah-u Teala Ayet-i kerimesinde:

İnsanların mallarında artış olsun diye verdiğiniz herhangi bir faiz, Allah katında artmaz. Fakat Allah�ın rızasını dileyerek verdiğiniz zekata gelince, o boyle değildir. O zekatı veren kimseler (sevaplarını ve mallarını) kat kat artıranlardır.� buyurmaktadır. (Rum: 39)

Zekatın maddi tarafı, zahiri kısmı boyle olduğu gibi bir de manevi ve batıni zekat vardır ki o da nur-i ilahinin zekatıdır. O ise ahiret fakirlerine, ahiret gecitlerinde lazım olacak dunya saadetine, ahiret selametine kavuşturacak olan uhrevi bilgileri vermektir.

Hakikat ehli sevabını da onlara bağışlar. Bu ise nur-i ilahi�den gelen nur sermayesinin zekatıdır. Bir nur-i Muhammedi sunnetidir. O kaynak nur-i Muhammediden nurlu silsile yoluyla onun nurlu vekilleri vasıtasıyla kalplerden kalplere dokule dokule bugune kadar gelmiştir. Bugunde o nur menbaından gelen nur-i ilahiler, inciler dokuluyor. Madem ki Cenab-ı Hakk bu nurlu yolu ve bu nur-i ilmullah�ı bizlere nasip etti, bu nurlu kaynaktan aldığımız ilmi etrafımıza yaymakla hem kendimizi hem de etrafımızı nurlandırmış olacağız. Bu hem sunnetullahtır, hem cihaddır, hem de nur-i ilahinin zekatıdır. Bu ilim bugun indi, bize de bugun yaymak duşuyor; bu ise bu ilmin bize duşen zekatıdır. Cunku ahiret fakirlerinin uzerimizdeki hakkıdır. Bu hakkı vermez isek bu hakkı gasp etmiş oluruz.

Allah-u Teala Ayet-i kerime�sinde:

"Allah'ın kitabını okuyanlar, namazı kılanlar, kendilerine verdiğimiz rızıktan gizli ve acık sarfedenler asla tukenmeyecek bir kazanc umabilirler." buyurulmaktadır. (Fatır: 29)

Bu bir emr-i ilahidir. Bu bize Hazret-i Allahın lutfettiği manevi bir rızıktır. Bu lutfu ilahiye bir lutuf sermayesidir. Bu kazanctan da mutlaka bize tarikat zekatı duşer. Bu gibi kimselerin maksadı Allah-u Tealanın rıza-i barisini kazanmak, bol ecir almaktır. Boyleleri oyle bir ticaret umit ederler ki o ticaret ticaretlerin en ustunudur.

Cenab-ı Fahr-i Kainat -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz Hadis-i şerif'lerinde şoyle buyururlar:

"Senin vasıtanla Allah-u Teala'nın bir kişiyi hidayete erdirmesi, senin icin dunyadan ve icindekilere sahip olmaktan daha hayırlıdır." (Buhari)

Bu bir nur-i ilahi yoludur. Sıddık-ı Ekber Ebu Bekir -radiyallahu anh-den, Hazret-i Ali -radiyallahu anh-den, Hazret-i Hasan -radiyallahu anh-den, Hace Abdul Halik-kuddise sırruh-den, Emir Sultan Hazretlerinden, Şeyh Nakşibendi Hazretlerinden, Hace Alaaddin Ahtar Hazretlerinden, Mevlana -kuddise sırruh-dan, Yunus Emre Hazretlerinden, İmam-ı Rabbani -kuddise sırruh-dan, Tahal Hakkari Hazretlerinden, Tahal Hariri -kuddise sırruh-dan, Muhammed Esad Erbili -kuddise sırruh- Şeyh Halil Fevzi -kuddise sırruh- Hazretlerinden, Hatem-i veliye kadar gelen nurlu zincir halkasından dokulen sermayenin nur-i ilahi�nin zekatıdır bu.

Ebu Vakıd Leysi -radiyallahu anh- Allah razı olsun diyor ki:

Hazret-i Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem-Efendimiz bir gun sahabilerle birlikte sohbet ederken uc kişi iceri girdi.

Birincisi sohbet halkasında boş bir yer gorerek oraya oturdu.

İkincisi sohbet halkasının arkasında oturdu.

Ucuncusu de geri donup dışarı cıktı.


Peygamberimiz sohbetini bitirince sozu bu konuya getirerek şoyle buyurdu:

Dikkat edin şimdi size az once iceri giren şu uc kişinin durumu hakkında bilgi vereyim:

Birincisi: Allaha sığındı ve Allah�da onu himayesi altına aldı.

İkincisi: Cemaati rahatsız ederim diye Allahdan utandığı icin halkanın arkasında oturdu. Allahda onu haya sahibi kullarına vereceği mukafatla mukafatlandırdı.

Ucuncusu ise Allahdan yuz cevirdiği icin Allah�da ondan yuz cevirdi.


Havşeb -radiyallahu anh-den bildirdiğine gore Lokman Hekim oğluna verdiği oğutlerin bir yerinde şoyle buyuruyorlar:

Yavrum! Allahı zikreden bir cemaat gorunce, onların arasına otur. Cunku boyle yapınca, eğer alimsen ilminin faydasını gorursun, eğer cahilsen onlardan bilmediklerini oğrenirsin. Olabilir ki Allah onlara rahmetini indirir de onların uzerine inen rahmetten sen de pay alırsın.

Buna karşılık Allahı zikretmeyen bir grup gorunce onların arasına oturma yoksa, eğer alimsen ilminin faydasını goremezsin. Eğer cahil isen daha da sapıtırsın. Ayrıca olabilir ki, onlara Allah�ın musibeti iner de sende onlarla birlikte helak olursun. Bu musibete sende ortak olursun
.

Bu nurlu sohbetler nur-i Muhammedinin bir sunnetullahı ile gunumuze kadar nurlu silsile yolu ile gelmiş ve bu nurlu yol kıyamete kadar da devam edecektir.
__________________