YEMİN
Sağ el; bereket; guc, kuvvet ve guzel mevki, yaralayıcı; kişinin bir haberi kuvvetlendirmek veya bir işi yapıp yapmamak hususundaki azim ve iddiaya guc vermek icin Allah'a kasem ya da boşama ve kole azadı gibi bir şeye bağlamak suretiyle akit etmesi anlamında bir fıkıh terimi.
Yemin daha cok Allah'ın isimleri veya zĂ‚tî sıfatlarından birisi anılarak yapılan kasem icin kullanılır. TalĂ‚ka veya kole Ă‚zadına bağlı olanların yemin olup almadığı tartışmalıdır (KasĂ‚nî, BedĂ‚iu's-SanĂ‚i,III, 2).
Kasem ve hılf kelimeleri arasında nuanslar olmakla birlikte "yemin" ile eş anlamlı olarak kullanılmaktadırlar (KĂ‚sĂ‚nî, a.yer; LisĂ‚nu'l Arab, XIII, 462). Turkce'de bazan yemin yerine "and icmek" tabirinin kullanıldığı gorulmektedir.
Bu mefhumun, kelimenin anlamı ile irtibatı; yeminin soze guc kuvvet katması ve yeminleşenlerin sağ ellerini birbirlerine vurmalarıdır (Mevsılî, el-İhtiyĂ‚r, IV, 45).
Yemin, akitlerde ve husûmetlerde sozu te'kid icin meşrudur. Meşrûtiyeti Kur'Ă‚n-ı Kerîm ve Sunnetle sabittir. Kur'Ă‚n'ın bir cok sûresi değişik cisimler uzerine yapılan yeminlerle başlar. Tin, Şems, Fecr sûreleri bu kabildendir. Bakara sûresinin 225. ve MĂ‚ide sûresinin 89. Ă‚yetinde Allah TeĂ‚lĂ‚'nın, yemin-i lağv sebebiyle kullarını mulahaza etmeyeceği bildirilmektedir. Yine MĂ‚ide sûresinin 89. Ă‚yetinde sorumluluk getiren yeminin mûn'akıde yemini olduğu ifade edilmekte, yeminlere riayet emedilmekte ve yeminini bozanların nasıl keffaret odeyecekleri beyan edilmektedir. Bunların yanısıra; Nahl (16) 38, 92, 94; Âlu İmran (3) 77; MĂ‚ide (5) 53, 108; En'am (6) 109; Tevbe (9) 12,13; Nur (24) 53; Fatır (35) 42; MucĂ‚dele (58: 16; Munafıkûn (63) 2; Ă‚yetleri de yeminin meşrûtiyetinin Kur'Ă‚n'dan delilleridir.
Hz. Peygamber bir hadisinde ummetine, babalar ve putlar adına yemin etmemelerini, yemin edeceklerse Allah adına yemin etmelerini ya da hic yemin etmemelerini emretmiştir (Ahmed b. Hanbel, Musned, II, 7; Tirmizî, Nuzur, 8
Rasûlullah bizzat kendisi de yemin etmiştir. Onun yemin ederken en cok kullandığı tabirlerden birisi: "Nefsime veya Muhammed'in nefsine sahip olana yemin ederim ki. "dir (Ornek olarak bkz. İbn MĂ‚ce, Keffaret 1; Ahmed b. Hanbel, a.g.e., IV, 16).
Yemin Ceşitleri
Yeminler once Allah adına edilenler ve Allah'tan başkası adına edilenler olmak uzere ikiye ayrılırlar. Allah adına edilen yeminler de kendi aralarında taksime tabidirler.
Allah adına edilen yeminler:
Kasem suretiyle Allah adına yeminler "Allah" ya da "İzzet, celal, azamet" gibi zati sıfatlarının başına "ba, va, ta" harflerinin birisini getirmek suretiyle yapılır (Mevsılî, a.g.e., IV, 49, 50; Şirbinî, Muğni'l-Muhtac, IV, 320, 312). Muslumanlar arasında en cok kullanılan yemin yafızları: "VallĂ‚hi, billĂ‚hi ve tallĂ‚hi" sozcukleridir.
Allah'ın isim ve zatî sıfatlarının dışında hicbir şeye yemin edilmez. Hanefilere gore, Nebi, Kur'Ă‚n, KĂ‚be gibi Muslumanlarca kutsal olan varlıklar adına da yemin edilmesi caiz değildir (KĂ‚sĂ‚nî a.g.e., III, 5-10; MerginĂ‚nî, el-HidĂ‚ye," II, 72; Mevsıli; IV, 51).
İmam ŞĂ‚fiî, İmam MĂ‚lik ve İmam Ahmed b. Hanbel'e gore Kur'Ă‚n, Kur'Ă‚n Ă‚yetleri ve Mushaf adına edilen yeminler mûteberdir. Bozulması halinde keffareti gerektirir (İbn KudĂ‚me, el-Muğnî, XI,194,195). Hanbelîlere gore KĂ‚be ve diğer yaratıklar adına yemin etmek caiz değilse de, Peygamber adına yemin etmek caizdir. Bozulması keffareti gerektirir (İbn KudĂ‚me, a.g.e., XI, 210).
Yeminin mûteber olması icin mutlaka arapca olması şart değildir. Diğer dillerle de yemin edilebilir. Kaynaklar farsca bazı tabirlerle yemin edilebileceğine işaret etmişlerdir (bkz. MerginĂ‚nî, a.g.e., II, 74; FetĂ‚ve'l-KĂ‚dihan, II, 7; el-FetĂ‚ve'l-Hindîye, II, 57).
Buna gore Turkce'de kullanılan "yemin ederim, kasem ederim, and icerim" gibi sozler de yemin sayılır. Ancak "mukaddesĂ‚tım adına, şerefim uzerine and icerim" gibi sozlerin yemin olmaması gerekir. Cunku Allah'ın adı veya sıfatları adına yapılmamıştır. MerginĂ‚nî, hangi sozlerle yemin edip edilemeyeceğinin orfe bağlı olduğunu soylemektedir (MerginĂ‚nî, a.g.e., a.y.) Bu sozcukler bugun ulkemizde bazı ortamlarda yemin icin mĂ‚ruf hale gelmişlerse de yaygın bir orf saymak mumkun değildir.
Bunların dışında, kişinin mubah olan bir şeyi kendisine haram kılması veya birşeyi yaptığı ya da yapmadığı takdirde, yahudi, hristiyan vs. olacağını yemin kasdıyla soylemesi de bir yemindir (MerginĂ‚nî, a.g.e., II, 74; Mevsilî, a.g.e., IV, 52, 53).
İmam ŞĂ‚fiî, İmam MĂ‚lik ve Ahmed b. Hanbel'den nakledilen bir goruşe gore bu tur sozler yemin sayılmaz, dolayısıyla bozulması durumunda keffaret gerekmez (İbn KudĂ‚me, a,g.e., XI, 199, 200; Şirbinî, Muğni'l-MuhtĂ‚c, IV, 324; Vehbe ez-Zuhaylî, el-Fıkhu'l-İslĂ‚mî ve Edilletuhû, III, 344).
Allah adı anılarak edilen yeminler ğamûs, lağv ve mun'akıde olmak uzere uc ceşittir;
Ğamûs yemin
Ğamûs yemin; gecmişteki veya bu zamandaki bir olayın ilgili olarak, bile bile yalan yere yemin,etmektir. Mesela bir kimsenin, borcunu odemediğini bildiği halde "odedim” diye veya hĂ‚li hazırda cebinde parası olduğu halde parasının olmadığını soyleyerek yemin etmesi birer ğamûs yeminidir. Boyle bir yemin buyuk bir gunahtır. Allah (c.c) lu İmran sresinin 77. Ă‚yetinde; "Allah'a karşı verdikleri sozu ve yeminlerini az bir paraya satanlara gelince; işte bunların ahirette bir nasibi yoktur. Allah kıyamet gunu onlarla konuşmayacak, onlara bakmayacak ve onları temize cıkarmayacaktır. Onlar icin elem verici bir azap vardır" buyurmaktadır. Eş'as bin Kays'ın bildirdiğine gore, bu Ă‚yet kendisine ait bir kuyuda amcasının oğlunun hak iddia etmesi ve onun beyyine getirmediğini takdirde amcası oğlunun yalan yere yemin edebileceğini soylemesi uzerine nazil olmuştur (Ebû DĂ‚vud, Sunen, EymĂ‚n, 1; İbn KudĂ‚me, a.g.e., XII, 122). Hz. Peygamber (s.a.v) bir cok hadisinde yalan yere başkasının malını almak icin yemin etmenin Allah'a ortak koşmak, adam oldurmek, anaya babaya isyan etmek gibi buyuk gunahlardan olduğunu, boyle yemin edenlerin Cennet'in mahrum olup, Cehennem'i hak ettiklerini, dolayısıyla oradaki yerlerine hazırlananları gerektiğini haber vermektedir (bkz. BuhĂ‚rî, Eyman, 16, 18, el-Murteddin, 1; Muslim, İman, 220, 221; Ebu DĂ‚vud, Eyman, 1 ; Tirmizî, Buyu, 42; İbn MĂ‚ce, AhkĂ‚m, 7; Ahmed b. Hanbel, I, 379, 442, V. 211, 212; ZeylĂ‚î, Nasbu'r-RĂ‚ye, III, 292, 293).
Hanefi, Hanbelî ve Malikilere gore ğamûs yemininden dolayı keffaret yoktur. Yemin eden kişi Allah'tan af dilemeli, tevbe istiğfar etmelidir. Cunku bu yemin Allah'a karşı buyuk bir cur'ettir, onu hafife almaktır; boyle buyuk bir gunahın keffaretle giderilmesi mumkun değildir. Hz. Peygamber (s.a.v) bir hadisinde beş şeyden dolayı keffaret olmadığım soylemiş ve kişinin uymak zorunda olduğu yemini bunlardan saymıştır (ŞevkĂ‚nî, Neylu'l-Evtar, VIII, 264). Buradaki kefaretin olmayışından maksat, bu yeminin gunahını kefaretin silemeyeceğidir. KĂ‚sanî (v. 587/1191) tevbe ve istiğfarın, ğamûs yemininin keffareti olduğunu soylemektedir (KĂ‚sĂ‚nî, a.g.e., III,15). ŞĂ‚fiîlere gore bu yeminden dolayı keffaret gerekir (MerginĂ‚nî, a.g.e., II, 72; İbn KudĂ‚me, XI, 178; Şirbinî, a.g.e., IV; 325).
Lağv Yemin
Lağ yemini Hanefilere gore-yanlışlıkla edilen, yani sahibinin soylediği sozun hakikat dışı olduğu halde, doğru olduğunu zannederek ettiği yemindir. Bu yemin de hem gecmiş ve hem de şimdiki zamanla ilgili olabilir. MeselĂ‚ borcunu odemediği halde, odediğini zannederek, veya cebinde para olduğu halde olmadığını zannederek yemin eden kişinin ettiği yemin, lağv yemindir (KĂ‚sĂ‚nî, a.g.e" III, 17; MerginĂ‚nî, a.g.e., II, 72; Mevsılî, a.g.e., IV, 46). Hanefîlerin bu anlayışı bir cok sahabe ve tabiinden nakledilmiştir (bkz. ZeylĂ‚i, Nasbu'r-RĂ‚ye, III, 293).
ŞĂ‚fiîlere gore lağv yemini, konuşma esnasında kasıt olmadan insanın ağzından cıkan "hayır vallahi, evet vallahi" gibi yeminlerdir (Şirbinî, a.g.e., IV, 324, 325). Lağv yemininin bu şekildeki izahı Hz. Âişe tarafından Hz. Peygamber'den nakledilmiştir (BuhĂ‚rî, Eyman,15; Ebû DĂ‚vud, Eyman, 6).
Hz. Peygamber'den lağv yemini icin başka izahlar da rivĂ‚yet edilmiştir. MeselĂ‚ bir hadiste: "Âtıcıların yemini lağvdır, onun icin keffaret yoktur" buyurmuştur (Heytemî, Mecmua'z-Zevaid, IV, 185).
Alimler kendi anladıkları lağv yemininden dolayı gunah ve keffaret olmadığında hemfikirdirler. Cunku Allah (c.c) lağv yemininden dolayı kulunun muaheze edilmeyeceğini bildirmiştir (MĂ‚ide, 5/89).
ŞĂ‚fiiler, Hanefilerin lağv yemini dedikleri yeminleri bu grup icinde kabul etmedikleri icin, doğru zannedilerek edilen yeminlerden dolayı da kefaretin gerekli olduğu kanaatindedirler.
Mun'akıde yemini
Mun'akide yemini bir şeyi yapmak veya yapmamak icin edilen yemindir. Bu yemin gelecek ile ilgilidir. Bir kimsenin "yarın falan yere gideceğine" veya "falan kişiyle bir daha konuşmayacağına" yemin etmesi bu kabildendir.
Mun'akide yemini kendi arasında, mursel, muvakkat ve fevr olmak uzere uce ayrılır.
1- Mursel yemin: Bir fiili yapıp yapmamayı zamana bağlamadan edilen yemindir. MeselĂ‚, bir işi yapacağına yemin eden ama bunu zamana bağlamayan kişinin ettiği yemin murseldir. Olum anına kadar ettiği şeyi yapıp yemininden kurtulabilir. Belirli bir surenin gecmesi ile yemini bozmuş sayılmaz.
Bu yemine "mutlak yemin" de denilir.
2- Muvakkat yemin: Bir zamana bağlı olarak edilen yemindir. Bu yemin, filin bağlandığı zamanla kayıtlıdır. Zamanın dolması ile yeminin hukmu sona erer. MeselĂ‚ bir meyveyi uc gun yetmeyeceğine yemin eden kişi, uc gun dolduktan sonra o meyveyi yese yeminini bozmuş sayılmaz.
Belirli bir sure icinde bir şeye yapmaya yemin eden kişi o kişi on gorduğu sure icinde yaparsa yemininden kurtulmuş olur. O sure icinde yapmazsa, daha sonra yapsa bile yeminini bozmuştur; keffaret odemesi gerekir. Şayet yemin eden kişi sure dolmadan olurse, Ebû Hanife ve Muhammed'e gore yeminini bozmuş olmaz. Ebû Yusuf'a gore bozmuş olur.
Bu yemine "mukayyed yemin" de denilir.
3- Fevr yemin: Bir sebebe bağlı olarak edilen yemindir. Başka deyişle; kendisi ile gelecek değil şimdiki zaman kasdedildiğine karineler bulunan yemindir. Bir soruya cevap verirken edilen yemin bu kabildendir. MeselĂ‚ yemek yiyenlerin yanlarına gelen birisine "buyur ye" demelerine karşılık onun "vallahi yemem" demesi fevr yeminidir. Gelecekle değil o anla ilgilidir. Dolayısıyla daha sonra bir şey yemesi ile yeminini bozmuş olmaz (TahĂ‚nevî, Keşşafu IstılahĂ‚ti'l-Funûn, II, 1549, 1550; Muhammed Ravas Kal'acî, Hamid Sadık Kuneybî, Mu'cemu LuğĂ‚ti'l-FukahĂ‚, 514).
Mun'akide yemininde yeminin gereğini yapmaya berr, yapmamaya bĂ‚rr, yemini bozmaya hins, bozana da hĂ‚nis denilir. Bu turden bir yeminin gereğini yapan kişi yemininden kurtulmuş olur. Yemininde hĂ‚nis olan kişiye ise keffaret gerekir. Yeminde aslolan ona sadakat gostermektir. Ancak bu, yemin edilen şeyin dinî hukmune gore farklılık gosterebilir. Onun icin yemine sadakat gosterme konusunu alimler beş grupta ele almışlardır:
1- Uyulması vacip olan yeminler: Farz olan bir ibadeti yapmak veya masum bir insanı olumden kurtarmak, ya da bir haramı terk etmek icin yapılan yeminleri yerine getirmek farzdır. Cunku Hz. Peygamber (s.a.v) "Âllah'a itaat etmek uzere yemin eden kişi itaat etsin" buyurmuştur. Bu kabilden olan bir yeminin gereğini yerine getirmeyen kişi gunahkar olmuştur; tevbe ve istiğfar etmesi icab eder, ayrıca yemin keffareti odemesi gerekir.
2- Edilmesi haram, uyulmaması cevap olan yeminler:
Bir farzı terk etmek veya bir haramı işlemek icin yemin etmek haram bir yemindir, bozulması farzdır. Dolayısıyla, meselĂ‚ ana babası ile konuşmamaya yemin eden kişi, onlarla konuşacak, yani yeminini bozacak ama yemin keffareti odeyecektir. Ayrıca haram birşeyi yapmaya yemin ettiği icin tevbe istiğfar edecektir. Hz. Peygamber; Bir şeye yemin edip de, başkasını daha hayırlı goren kişi yemininden dolayı keffaret odesin, sonra da o hayırlı olan şeyi yapsın"buyurmuştur (NesĂ‚î, Eyman, 41; Ebû DĂ‚vud, Eyman, 12).
Bir başka hadiste de şoyle buyurulmuştur: "Rabbe isyanda, sılayı rahmi kesmekte ve mĂ‚lik olmadığın şeyde sana yemin de, nezir de yoktur" (Ebû Davud Eyman, 12; NesĂ‚i, Eyman, 17; İbn MĂ‚ce, Keffaret, 8; Ahmed b. Hanbel, II, 185, 202).
ŞĂ‚'bî'ye gore haram bir fiili işlemek uzere yemin eden kişi yeminini bozar, yani o haramı işlemez. Ayrıca keffaret odemesine de gerek yoktur. Cunku Hz. Peygamber kişinin haramı işlememesinin yeminine keffaret olduğunu soylemiştir (Ebû Davud, Eyman, 12).
Hanefiler mun'akide yemininden dolayı kulların sorumlu tutulacağı bildiren Ă‚yetin zahirine dayanmaktadırlar (MĂ‚ide, 89).
3- Uyulması mendup olan yeminler: Bir maslahata muteallik olan yeminlerdir.
Yapılması mendup olan bir fiili işlemek icin edilen bir yemine uymak da menduptur. Boyle bir yeminin bozulması mekruhtur, keffaret gerekir.
4- Mubah olan yeminler:
Mubah olan bir işi yapmak veya yapmamak, ya da doğru olan bir haber uzerine yemin etmek mubahtır. Boyle bir yeminin bozulması efdaldir. Bozulursa keffaret gerekir.
5- Mekruh olan yeminler:
Mekruh olan bir fiili işlemek veya mendubu terketmek icin yemin etmek mekruhtur. Alış veriş esnasında yemin etmek de mekruhtur. Boyle bir yeminin bozulup keffaret odenmesi efdaldir. Yemine sadakat ise mekruhtur (KĂ‚sĂ‚nî, a.g.e., III, 17, 18; İbn KudĂ‚me, el Muğnî, II, 167; Necati Yeniel-Huseyin Kayapınar, Suneni Ebû Davud Terceme ve Şerhi, XII, 236).
Hanefî ve Malikilere gore unutarak, hataen, ikrah yoluyla ve yemin kasdı olmadan edilen yeminler mûteberdir. Cunku yukarıda işaret edilen ayet mutlaktır. Yeminin kasda dayanıp dayanmaması konusunda bir kayıt mevcut değildir. Ayrıca Hz. Peygamber (s.a.v) bir hadisinde; yemin, talak ve nikahın ciddisinin de, ciddi sanıldığını haber vermişlerdir (Ebu Davud, Talak; 9; Tirmizi, Talak, 9; İbn MĂ‚ce, Talak, 13; KĂ‚sĂ‚nî, a.g.e., III,18; Vehbe ez-Zuhaylî, el-Fıkhu'l-İslĂ‚mî ve Edilletuhû, III, 367).
ŞĂ‚fiî ve Hanbelîlere gore yeminini unutarak bozan kişi, yemininde hĂ‚nis sayılmaz. Dolayısıyla kendisine keffaret icab etmez. Delilleri, kulların hataen yaptıklarından dolayı gunah olmadığını bildiren ayetle (Ahzab, 5) Muslumanların hatĂ‚en, unutarak ve ikrah yoluyla işlediklerinden dolayı sorumlu tutulmayacaklarını bildiren hadistir (İbn MĂ‚ce, Talak, 16).
İkrah yoluyla yeminini bozan kişi, Ebû Hanife ve MĂ‚lik'e gore keffaret oder; Ahmed b. Hanbel 'e gore odemez. İmam ŞĂ‚fiî'den ise bu konuda iki ayrı goruş nakledilmiştir (İbn KudĂ‚me, a.g.e., XI, 177, 178).
Yemin edildikten sonra hemen peşinden "inşallah" denilirse, bozulması halinde keffaret gerekmez. Cunku Hz. Peygamber (s.a.v) "Yemin edip de istisna eden (İnşallah diyen) isterse, doner,isterse yemini bozmadan terk eder" buyurmuştur (Ebû Davud, Eyman, 9; NesĂ‚î, Eyman,18; Ahmed b. Hanbel, II, 6, 49). Ancak bu hukmun gecerliliği yeminle "inşallah" demenin arasında konuşulmamasına veya konuşacak kadar susulmamasına bağlıdır.
İbn Kudame'nin bildirdiğine gore "inşallah" denildiğinde kefaretin gerekmeyeceğinde don mezhep muttefiktir (İbn KudĂ‚me, a.g.e., XI, 227).
Yemin Keffareti
Mu'akide yemininin hangi turunden olursa olsun bozulması, keffareti gerektirir. Normalde keffaret yemin bozulduktan sonra odenir. Yemin bozulduktan sonra odenen kefaretin mûteber olduğu konusunda ulema arasında hic bir ihtilaf yoktur. Ancak once kefaretin odenip sonra yeminin bozulması durumunda bu kefaretin yeterli olup olmayacağı tanışmalıdır. Hanefilere gore, keffaret ister malla, ister orucla odensin mutlaka yemin bozulduktan sonra odenmelidir. Bozulmadan once odenmesi caiz değildir. Şafiilere gore keffaret malla odenecekse yemin bozulmadan once de odenebilir. Hanbelî ve MĂ‚likîlere gore kefaretin ister malla ister orucla, yemin bozulmadan once de sonra da odenmesi caizdir.
Yemin edilmeden once keffaret odenip daha sonra yemin edilmesi ve bozulması durumunda bu keffaret mûteber değildir. Bu konuda hicbir goruş ayrılığı yoktur (KĂ‚sĂ‚nî, a.g.e., III,18; İbn KudĂ‚me, a.g.e., XI, 223-226; ŞevkĂ‚nî, Neylu'l-Evtar VIII, 268, 269; Necati Yeniel-Huseyin Kayapınar, a.g.e., XII, 237, 138).
Yemin keffareti; gucu yeterse bir kole azad etmek veya on fakiri sabahlı akşamlı doyurmak ya da on fakiri alışılmış bicimde giydirmektir. Kişi bu ucu arasında muhayyerdir. Ama bunlara gucu yetmezse,peşi peşine uc gun oruc tutar. Orucun arası hayız dahil hic bir ozur sebebiyle kesilmez, kesilmesi halinde yeniden başlanmalıdır. Yemin kefaretinin gereği ve bu şekilde odeneceği Kur'Ă‚n-ı Kerîm'le sabittir. Ve Ă‚yet gayet nettir. (Bkz. Maide, 5/89). Onun icin konu ile ilgili goruş farklılığı yoktur.
2. Allah'tan Başkaları Adına edilen Yeminler
Allah'tan başkaları adına edilen yeminler iki kısımdır:
a- Babalar, anneler, melekler vs. gibi Allah'tan başka varlıklar adına edilen yeminler: Bu şekilde yemin etmenin caiz olmadığını, Hz. Peygamber'in boyle yemin etmeyi men ettiğini yukarıda belirtmiştik. Boyle sozlerle yemin etmek caiz olmadığına gore, buna yemin demek de doğru değildir.
b- Bir şarta bağlanarak edilen yeminler: Bu gruptaki yeminleri de iki kısımda ele almak mumkundur:
ba- İbadet ve taat cinsinden bir şeye bağlananlar: MeselĂ‚ bir kimse "şu işi yaparsam uc gun oruc tutayım" dese, bu bir bakıma yemindir. Cunku o işi yapmaktan nefsini menetmek maksadıyla o sozu soylemiştir. Bir başka acıdan da nezir (adak)tır. Cunku bir ibadeti yapmayı, bir şarta bağlamıştır. Bu tĂ‚rz bir ifadenin nezir olarak değerlendirilmesi daha isabettir (KasĂ‚nî, III, 21).
bb- İbadet ve taate bağlanmayıp, talak veya kole azadına bağlanan yeminler: Bir kimse karısının boş olmasını veya kolesinin hur olmasını bir şartın tahukkukuna bağlarsa, talakla. veya kole azadı ile yemin etmiş sayılır. Boyle yeminlere tĂ‚liki talak da denir. Boyle sozlerin yemin olarak değerlendirilmesi kişiyi bir fiili yapmaya teşvik veya yapmaktan men etme konusunda kuvvet vermesinden dolayıdır (O. Nasuhi Bilmen, Hukukî İslĂ‚miyye ve İstıhĂ‚hĂ‚tı Fıkhıyye Kamusu, II, 232).
Bu maddede soz konusu edilen şartın tahukkuku halinde şayet adamın maksadı kendisini bir işi yapmaya teşvik veya yapmaktan menetmek değil de karısını boşamak veya kolesini azad etmekse, şartın vukuu halinde karısı boş veya kolesi azad olmuş olur. Bu konuda ulema arasında her hangi bir goruş ayrılığı tesbit edilmemiştir. Cunku bu yemin değil, talakı veya itakı şarta bağlamaktır. Ama eğer kişinin maksadı, karısını boşamak değil de, kendisini bir işi yapmaya veya yapmamaya zorlamak ise hukum nedir? İşte bu konuda bazı değişik goruşler vardır. Konuyu bir ornekle anlatalım: İcki muptelası olan bir kimse ickiyi bırakmak ve nefsini bu işe mecbur etmek maksadıyla "Bir daha icki icersem karım boş olsun" veya "bir daha icersem şart olsun" dese ve daha sonra yeminini bozsa yani icki icse bu durumda ne uygulanacaktır? Bu konuda uc goruş vardır:
1- Bu soz tamamen gecersizdir; ne talaktır ne de yemindir. Cunku ne Allah'ın istediği bir şekilde karı boşama, ne de bir yemin etmedir. O halde boyle bir soz soyleyen ve sonra bozan kişinin karısı boş olmaz, kendisine yemin keffareti de gerekmez. Bu goruş Hz. Ali'ye nisbet edilmektedir. Zahirîler ve bazı MĂ‚likîler de bu goruştedir.
2- Boyle bir soz soyleyen kişi yemin etmiş ve yeminini bozmuştur. Cunku adamın maksadı karısını boşamak değil, kendisini icki icmekten men etmektir. Dolayısıyla kişi ettiği yemini bozduğu icin kendisine yemin keffareti icabeder; karısı boş olmaz. Hanbelîlerden İbn Teymiye ve İbn Kayyim el-Cevziyye bu goruştedir (İbn Teymiye el-Fetava'l-Kubra, 1-5, Beyrut, II, 110; İbn Kayyim el-Cevziyye, İlĂ‚mu'l-Muvakkîn, IV, 17 vd.).
3- Talak veya kole azadının bir şarta bağlanması ve şartın tahakkuku halinde, karı boş veya kole hur olur. Yukarıdaki misalimizde, adam icki ictiği zaman karısı boş olmuş olur. Dort mezhebin goruşu bu istikamettedir (KĂ‚sĂ‚nî, a.g.e., III, 21 vd.; MerginĂ‚nî, a.g.e., II, 250 vd.; Mevsılî, a.g.e., III,140 vd.; İbn KudĂ‚me, a.g.e., VIII, 335, 336; O. Nasuhî Bilmen, a.g.e., II, 232; vd.; Zuhaylî, a.g.e., III, 388 vd.).
Yeminin HĂ‚kim Kararına Etkisi
Davacı, mahkemede davasını isbat edemezse, davalıya yemin teklif etme hakkına sahiptir. Yemin onun kendi fiili veya başkasının fiili hakkında olumlu veya olumsuz yonde olabilir; "Allah'a yemin olsun ki, satmadım yahut satın almadım yahut da sattım veya satın aldım" demek gibi. Cunku insan kendi durumunu ve fiillerini başkalarından daha iyi bilir. Bu yuzden onun yemini anlaşmazlığı sona erdiren bir delil sayılır.
İbn Abbas (r.a)'den rivĂ‚yete gore Hz. Peygamber (s.a.s) bir adama”yemin teklif etti ve ona şoyle dedi: "De ki, kendisinden başka hicbir ilah olmayan Allah'a yemin ederim ki, davacının bende hic bir hakkı yoktur." Yine Eş'as b. Kays'dan rivĂ‚yet edilmiştir. O şoyle dedi: Kindeli bir şahısla Hadramutlu birisi Yemen'deki bir toprak icin Hz. Peygamber'in onunde hasımlaştılar. Hadramutlu hasımının babasının kendi toprağını gasbettiğini ve halen bu toprağın hasmının elinde bulunduğunu iddia etti. Hz. Peygamber davacıya delilini sordu O, "Delilim yok, fakat yemin ederim ki, o toprağın babası tarafından gasbedildiğini bilmiyor" dedi. Bunun uzerine Kindeliye yemin teklif edildi (Ebû Davud nakletti).
İslĂ‚m hukukcuları mahkemedeki yeminde yedi şartın bulunması gerektiğini belirtirler. Bunlar şoylece sıralanabilir:
1- Yemin edenin buluğ cağına gelmiş olması, temyiz kudretini hĂ‚iz bulunması ve iradesinin hur olması;
2- Davalının, davacının hakkını inkĂ‚r etmesi;
3- Hasımın hĂ‚kimden yemin talep etmesi ve hakimin yemin edecek olana teklifte bulunması;
4- Yemin şahsa bağlı olup, yeminde vekĂ‚let kabul edilmez. Yemin, yemin edecek olanın zimmeti ve dini ile bağlantılı olduğu icin veli veya vekil bu hakkı kullanamaz.
5- Hadler gibi Allah'a ait haklarla ilgili olmaması gerekir.
6- İkrar caiz olan haklarla ilgili olması. Hadis-i şerifte Delil davacıya, yemin ise davalıya aittir" buyurulur. İkrar caiz olmayan haklar konusunda yemin gecerli olmaz.
7- İsbat icin delil olmaması veya mevcut delillerin yetersiz bulunması.
Mahkemedeki yeminlerin ceşitleri:
1- ŞĂ‚hidin yemini: Bu, şĂ‚hidin, şehadetten once doğru soyleyeceğine dair yaptığı yemindir. Gunumuzde, şahidin tezkiyesi yerine gecmek uzere başvurulan bir yoldur. Malikiler, Zeydiyye, ZĂ‚hiriye, İbn Ebî Leyld ve İbnu'l-Kayyim, devrin bozulması ve dinî duyguların zayıflaması sebebiyle bu yemine cevaz vermişlerdir. İslĂ‚m hukukcularının coğunluğu ise şahid yeminine karşıdır (Vehbe ez-Zuhaylî, el-Fıkhu'l İslĂ‚mî ve Edilletuhû, VI, 600):
3- Davacının yemini: Hanefiler dışında diğer coğunluk hukukculara gore, kendisinden tohmeti kaldırmak icin davacı da yemin edebilir. Bu yemin, hakkını isbat veya aleyhindeki yemini reddetmek icin de olabilir.
İslĂ‚m hukukcularının coğunluğu bir şahid ve davaya verilecek yemin delilleri ile hukum verilebileceğini soylerken Hanefîler, Ă‚yetlerde iki şahidin ongorulduğunu, bu olmadığı takdirde, davalıya yemin teklif etme hukmunun hadisle sabit bulunduğu goruşunu benimser (İbn Ruşd, BidĂ‚yetu'l-Muctehid, III, 456, 459).
Yemin ancak hĂ‚kimin veya naibin huzurunda onların teklifi ile gecerli olur. Mahkeme dışındaki yemin veya yeminden kacınma muteber değildir. Cunku, yemin husumeti kesmek icin soz konusu olur. Yemin hasmın talebi uzerine verilir. Ancak beş yerde hĂ‚kim re'sen yemin teklifi eder:
1- Bir kimse bir mirastan alacak veya bir mal dava edip de isbat ederse, hĂ‚kim başka hukukî yollarla bu hakkı duşuren bir muamelenin olmadığı konusunda davacıya yemin teklif eder.
2- Bir malı dava edip kendisine ait olduğunu isbat eden kimseye hĂ‚kim "malın onun mulkunden başka bir muamele ile cıkmadığı" konusunda yemin teklif eder.
3- Muşteri, malı ayıp sebebiyle reddederse, ayıba razı olmadığı konusunda yemin teklif eder.
4- Hakim şuf'a hakkı sebebiyle bu hakkı daha once duşurmediği konusunda yemin teklif eder.
5- Kocası kayıp olan bir kadının lehine nafaka ile hukmedilince hĂ‚kim, evliliğin devam ettiği, nafaka olmadığı ve onun yanında mal bırakmadığı, konusunda yemin teklif eder.
Kendisine yemin teklif edilen kimse, yemin ederse dava konusunda hak kazanır. Yeminden kacınırsa dava konusu şeyi kaybetmiş olur.
Kaynak: Şamil İslam Ansiklopedisi
__________________
İslamda Yemİn...
Dini Bilgiler0 Mesaj
●27 Görüntüleme
- ReadBull.net
- Eđitim Forumlarý
- Ýslami Bilgiler
- Dini Bilgiler
- İslamda Yemİn...