Allahu teala insanı kendi kendini beğenir şekilde yaratmıştır. Her insan once kendi nefsini beğenir, sonra sıra başkasına gelir.

Bunun buyuk bir hikmeti vardır. Zira insan kendini beğenmese kendisiyle barışık olamaz, mutluluk duyamaz. Beğenmediği biriyle ic ice olmak insanı bedbaht eder, hayatı zehir olur.

Bundan dolayıdır ki, aklı harman etmişler de herkes kendi aklını beğenmiş, derler. İnsanın yaratılışını boyle anlatmış olurlar. Nitekim yapılan bir ankette toplumun her katmanından insana sormuşlar:
– Bir sabah istediğiniz insan olarak kalkmanız mumkun olsaydı kim olarak kalkmak isterdiniz? Kim olmayı tercih ederdiniz?

Cevap yaratılışın gereğidir:
– Kimse gibi olmak istemezdim, yine ben olmayı tercih ederdim.

Evet, insanı boyle kendini beğenir şekilde yaratmıştır Rabbimiz. İnsan kendi kendisiyle barışık olsun icin... Ancak, insan ne kadar kendini beğense de yine bir kısım fazilet ve meziyetlerde eksiği olduğunu da kabul eder, onları da nefsinde toplamayı arzular.

İşte burada ben bir soru sormak istiyorum sizlere:
– Siz de bir kısım faziletlerde eksiğiniz olduğunu duşunuyor, onlara sahip olmayı arzuluyor musunuz? Şayet oyle ise, birtakım fazilet ve meziyetlerde eksiklerinizin olduğunu kabul ediyor da, onlara sahip olmayı arzuluyorsanız, nelere sahipolmayı arzuluyor, nasıl bir Musluman olmayı hayal ediyorsunuz? AhlÂkınız, hizmetiniz nasıl olmalı?

Vehbi Yıldız Hoca bu soruların cevabını duşunmuş, nasıl bir Musluman olmayı istediğini İrfan Ordusu kitabının sonunda guzel bir uslupla dile getirmiş. Bize de ornek olur diye aynen buraya alıyoruz. Buyurun birlikte okuyalım. Bakalım bize de mesaj var mı bu dileklerde. Biz de boyle olmayı istiyor muyuz kendi icimizde.

Keşke! diye başlamış Vehbi Hoca:
Keşke az konuşsa, az uyusa, az yese idim.

Fakat cok Kuran okusa, cok hadis oğrense ve cok fıkıhla uğraşsaydım ve oğrendiklerimi hem tatbik etseydim, hem de etrafıma neşretseydim. O kadar ki, Cenab–ı Hakkın esmÂsını, Kuran–ı Kerimi ve Sunnet–i Nebeviyeyi her haliyle anlatan bir dil kesilseydim.

Keşke başta kendi nefsimi terbiye etse idim. Fakat kendimle yetinmeyip yeni neslin de terbiye ve ıslahı istikametinde gayret gosterse idim. Oğrendiklerimi hemen gidip cevremdekilere anlatsa ve etrafa tebliğ etseydim.

Keşke sadece şahsî noksan ve kusurlarımı gorseydim ve onların telÂfisi icin calışsaydım. Fakat benden gayri hic kimsenin noksan ve kusurlarına bakmasa idim. Hatta gormese ve duşunmese idim.

Keşke kimseye karşı icimde gıll–u gış (ic dedikodusu) olmasa idi, kimseye kin beslemeseydim ve hic bir Muslumanla munakaşa etmeseydim.

Ne kadar da sık dokuyorum.
Keşke bunu kendi nefsim icin yapsaydım da başkaları icin cok musamahalı davransaydım.
Keşke kendimi buyuk gormeseydim ve buyuklere ait tavırlara girmeseydim. Bir mecliste kavlen ve fiilen hakim ben olmasaydım. Ferdlerden bir ferd olsaydım. Ancak sorulunca veya musaade edilince konuşsaydım. Bunun dışında hep sukut etseydim.

Keşke iman eseslarını, Kuran hakikatlerini ve sunnet dusturlarını hem dilimle, hem de halimle neşretmeyi hayatımın gÂyesi yapsaydım ve oyle yaşasaydım.

Keşke Resûl–i Ekrem Sallallahu Aleyhi ve Sellem ile sahabe–i kiramı (Radıyallahu anhum) cok iyi tanısaydım. Onları candan sevseydim ve onlara benzemeye calışsaydım.

Keşke her şeyimde sadece Yuce Allah (cc)ın rızasını gozetseydim ve mukÂfÂt olarak onunla yetinse, Onun rızasını kafi bulsaydım.
__________________