ALTINOLUK: Efendim, “Altın Silsile”deki murşid-i kÂmillerin, uzerinde titizlikle durdukları başlıca hususlar neler?
Osman Nûri Topbaş: Hepsinin ortak noktası Kur’Ân ve Sunnet’e tam bir ittibÂ, kalbî derinlikle, yani huşû ile îf edilen bir ibÂdet hayatı, zikir, tefekkur, şukur, rızÂ, tevÂzû, helÂl lokma, seherleri ihyÂ, sohbet, ihlÂs, takvÂ, muhabbet, mÂrifet, kul hakkına riÂyet, mahlûkÂta şefkat, merhamet, infak, hizmet, diğergÂmlık, tebliğ, velhÂsıl ilim, amel-i sÂlih ve takv ile muzeyyen, kÂmil bir İslÂm şahsiyeti…
Butun murşid-i kÂmiller, nefeslerimize dikkat etmeyi, nefeslerimizi huzur ile, yani Allah ile beraberlik şuuru icinde alıp vermeyi, butun amellerimizi ihlÂs ile îf edebilmeyi, bir nefes bile Hak’tan gÂfil kalmamayı telkin ediyor. Peygamber Efendimiz’in; “Y Rabbi! Beni goz acıp kapayıncaya kadar bile nefsime bırakma!”10 niyÂzı, Hak dostlarında, bir nefes bile Hak’tan gÂfil kalmama hassÂsiyeti geliştirmiş. Îmandan ihsÂna ulaşmak, yani dÂim ilÂhî kameralar altında olduğumuzun şuur ve idrÂki icinde bir kulluk hayatı yaşamak, Hak dostlarında en buyuk hayat dusturu hÂlindedir.
Yine tasavvufî hayat, kullukta takvÂya erebilme sanatıdır. TakvÂ; ilÂhî muhabbetten mahrum kalma korkusuyla, nefsin suflî arzularını bertarÂf etmek, rûhî istîdatları inkişaf ettirmek ve CenÂb-ı Hak’la dostluğu tesis etmektir. Kur’Ân-ı Kerîm’de muhtelif kalıplarda 258 yerde takv ifadesi gecer. İnsan terbiyesi olan tasavvufu bir kelime ile îzah edecek olsak; “takv” kelimesi kÂfîdir.
ALTINOLUK: Efendim, kitaptaki Hak dostlarının, bize ufuk verecek hikmetli hÂl ve davranışlarından, irşÃ‚d edici sozlerinden birkac misal istirham etsek, ozellikle neleri dile getirmek istersiniz?
Osman Nûri Topbaş: Hak dostlarının butun tÂlimatları şuphesiz ki birbirinden kıymetli. Bununla beraber, icinde bulunduğumuz RamazÂn-ı Şerîf vesîlesiyle evvel şu misallerden başlayalım:
Abdullah Dehlevî Hazretleri’nin meclisinde luzumsuz sozler sarf edilmezdi. Birisi gıybet etse ona mÂnî olur ve:
“–O soylediğin soze ben daha lÂyıkım!” derdi.
Oruclu olduğu bir gun, yanında sultÂnı kotulediler. Hazret:
“–Eyvah, orucumuz bozuldu!” buyurdu.
Bir talebesi:
“–Efendim, siz gıybet etmediniz ki!” dediğinde ise:
“–Evet, biz gıybet etmedik, ama dinledik. Gıybette, soyleyen de dinleyen de aynıdır.” buyurdu.11
Her zaman ve bilhassa RamazÂn-ı Şerîf’te dikkat etmemiz gereken hususlardan biri, gıybet meclislerinin yakınından bile gecmemek… Zira orucu sadece midemize değil, butun uzuvlarımıza tutturmamız îcÂb eder. Bilhassa dedikodu ve gıybetle din kardeşlerinin etini yiyip orucu mÂnen bozmaktan, ecrini zÂyî etmekten şiddetle sakınmalıyız.
CÂfer-i SÂdık (r.aleyh) Ramazan ayının sonunda şoyle du ederdi:
“Ey Ramazan’ın Rabbi olan ve Kur’Ân’ı indiren AllÂh’ım! İşte bu, kendisinde Kur’Ân’ın indirildiği Ramazan ayıdır ve artık bitmek uzeredir. YÂ Rabbî, butun gunahlarım affedilmeden fecrin doğmasından veya Ramazan’ın cıkıp gitmesinden, Kerîm olan ZÂt’ına sığınırım!”12
Merhum pederim Mûs Efendi (r.aleyh) de şu îkazda bulunurduXE "M˚s‚ Efendi":
“EvlÂdım, mutlak riyÂzat13 hÂlinde yaşayın ve AllÂh’ın verdiklerini, yine Allah icin infÂk edin! RiyÂzat hÂliniz sadece uc aylara ve Ramazan’a mahsus olmasın! Onu, hayatınızın her safhasına yayın ve ihtiyac fazlasını Allah yolunda infÂk edin! Şunu iyi bilin ki, Dolmabahce veya Topkapı SarayıXE "Topkap˝ Saray˝"’nda bile yaşasanız, yine riyÂzatla yaşamaya mecbursunuz. Onun icin malı da mulku de ancak kalbinizin dışında taşıyın. Eğer ihtiyac fazlasını Allah yolunda infÂk etmezseniz, AllÂh’ın verdiği nîmetlere karşı nankorluk etmiş olursunuz. Unutmayın ki, infÂk edilmeyen nîmetler, ziyan edilmiş demektir. Ziyan edilen nîmetler de hesÂbı cok ağır birer Âhiret vebÂlidir.”
{
Seyyid Emîr KulÂl (r.aleyh) amellerde ihlÂsın luzûmunu şoyle îzah eder:
“Ey dostlar! İhlÂslı olunuz! Her işinizi Allah rızÂsı icin yaparsanız kurtulursunuz. İhlÂssız işlenen amel, uzerinde pÂdişahın muhru olmayan para gibidir. Uzerinde pÂdişahın muhru bulunmayan parayı kimse almaz. Uzerine muhur vurulanı ise herkes alır.
İhlÂsla yapılan az amel, CenÂb-ı Hak katında cok amel gibidir. İhlÂssız yapılan cok amelin ise Hak katında kıymeti yoktur. Yaptığınız her ibadeti ve işi ihlÂs ile yapınız! Boylece Allah TeÂlÂ’ya yakın ve rızÂsını kazananlardan olursunuz...”14
Ubeydullah AhrÂr Hazretleri anlatıyor:
“Bir aziz zÂt, dunyadan ayrıldıktan sonra Nakşibend Hazretleri’ni ruyasında gormuş ve ona:
«–Ebedî kurtuluşumuz icin ne yapalım?» diye sormuş. HÂce Hazretleri şu cevÂbı vermiş:
«–Son nefeste neyle meşgul olmak gerekiyorsa onunla meşgul olun!» Yani, son nefeste nasıl ki tamamen Hak TeÂlÂ’yı duşunmeniz lÂzımsa, hayatınız boyunca da o şekilde uyanık olunuz!”
ZÂten kÂmil mu’minler nazarında her nefes, son nefestir.
Sonra, İmÂm-ı RabbÂnî Hazretleri’nin şu ifÂdeleri cok muhim:
“Şerîatin uc kısmı vardır: İlim (akāid ve fıkıh), amel ve ihlÂs (tasavvuf). Bu ucu gercekleşmeden şerîat tahakkuk etmez. Şerîat ne zaman yaşanırsa, işte o zaman butun dunyevî ve uhrevî saÂdetlerin uzerinde olan CenÂb-ı Hakk’ın rızÂsı kazanılmış olur…
Şerîat, butun dunyevî ve uhrevî saÂdetleri temin etmektedir. Şerîatin otesinde, ihtiyac duyacağımız başka bir gÂye yoktur. Sûfîlerin teksîf olduğu tarîkat ve hakîkat ise, şerîatin hÂdimleridir (şerîatin yaşanmasını kolaylaştırmak icindir). Bunlar şerîatin ucuncu kıs*mı olan ihlÂsı tamamlarlar. O hÂlde bunları elde etmekten maksat, şerîati tamamlamaktır, yoksa şerîatin otesinde başka bir şey değildir.
Seyr u sulûk esnÂsında sûfîlere verilen hÂller, ilhamlar, mÂnevî ilim ve mÂrifetler, asıl maksat değildir. BilÂkis onlar, tarîkat cocuklarının terbiye edildiği vehimler ve hayallerdir. Butun bunlardan gecip, sulûk ve cezbe makamlarının nihÂyeti olan rız makÂmına ulaşmak gerekir. Cunku tarîkat ve hakîkat menzillerini aşmanın gÂyesi, rız makÂmına ulaşmak icin lÂzım olan ihlÂsın tahsilinden başka bir şey değildir.”15
Yani gercek tasavvuf, Kitap ve Sunnet’i duygu derinliği icinde, sır ve hikmetlerinden nasîb alarak yaşamaktır. İmÂm-ı RabbÂnî (r.aleyh):
“Bir defasında gaflete duşerek abdesthÂneye sağ ayağımla girdim. (Sunnete uymayan bu davranışım sebebiyle) o gun bircok mÂnevî hÂlden mahrum kaldım.”16 buyurmuştur.
Kitap ve Sunnet’in dışına taşan her hÂl, kāl ve davranış, bÂtıldır. Bu hakîkati ifade etmek icin de tasavvuf ehli; “Pergelin sÂbit ayağı şerîattir.” demişlerdir.
BÂyezîd-i BistÂmî (r.aleyh), ibadet ve muÂmelÂttan uzak, helÂl-haram hassÂsiyeti zayıf, bununla birlikte sûfî gecinen kimselere muthiş bir istikÂmet dersi vererek şoyle buyuruyor:
“Kim Kur’Ân-ı Kerîm kıraatini ve zuhd hayatını terk eder, ce*maate devam etmez, cenÂze teşyiinde bulunmaz, hastaları ziyaret et*mez de sûfî olduğunu iddi ederse, o ancak kendini aldatanlardan*dır.”17
Gelecek Sayı:
• Silsile ile tasavvufta onemli bir terbiye usûlu olan "rÂbıta" arasında nasıl bir alÂka bulunuyor?
• İcÂzet, silsile icin olmazsa olmaz nitelikte midir?
• Kalp terbiyesi icin Hak dostlarının hangi yonlerine daha cok ehemmiyet vermek gerekir?
Dipnotlar: 1) Bkz. Muslim, Zuhd, 9; Tirmizî, KıyÂmet, 58/2512. 2) HemedÂnî, Hayat Nedir, s. 14, 91. 3) Nedret: NÂdirlik, az bulunurluk, seyreklik. 4) Erzengî, Şerh-i RisÂle-i AzîzÂn, s. 2-3. 5) Erzengî, Şerh-i RisÂle-i AzîzÂn, s. 86. 6) SÂdık DÂnÂ, Altınoluk Sohbetleri, VI, 24. 7) AttÂr, Tezkire, s. 629. 8) Harakānî, Nûru’l-Ulûm, s. 239. 9) Ebû DÂvûd, İlim, 1. 10) CÂmiu’s-Sağîr, c. I, s. 58. 11) Abdulganî bin Ebî Saîd, Huvelganî RisÂlesi, s. 152. 12) İbnu’l-Cevzî, et-Tebsıra, II, 103. 13) RiyÂzat: Nefsin arzularına karşı kendini tutmak ve nîmetleri kendi adına kullanırken kifÂyet miktÂrıyla yetinmek. 14) Heyet, EvliyÂlar Ansiklopedisi, X, 338. 15) İmÂm-ı RabbÂnî, MektûbÂt, I, 206, no: 36. 16) Kişmî, BerekÂt, s. 197. 17) Beyhakî, Şuab, III, 305; İbnu’l-Cevzî, Telbîsu iblîs, s. 151.
__________________