Karun gibi zengin olmak da var...
Kur’an-ı Kerim servet sahiplerine ibret olması icin Karun’un zenginliğini anlatmış, O’nun cimriliğinden ornekler vermiş, sonunda bunca servetiyle yerin dibine batışına da dikkat cekmiştir...
Elbette bu olay, ibret alıp ders cıkarmak icin bize nakledilmiştir. Oyle ise olayın ozetine bir goz atalım ibret alıp doğru duşunmek icin...
Bilindiği uzere Musa aleyhisselamın amcasının oğlu olan Karun, oğrendiği kimya bilgisiyle kısa zamanda fakirlikten kurtulup cevresinin en zengini haline gelmiş; ama hicbir yoksulun yardımına koşmamış, hicbir dertlinin derdine derman olmamıştır...
Kendisine, Allah’ın lutfettiği bu servet nimetinin bir mukellefiyeti olduğunu hatırlatan Musa aleyhisselam;
“Rabb’imiz kimi insanları varlıkla kimini de yoklukla imtihan eder. Senin imtihanın da varlıkla oluyor. Sakın cimrilik edip de yoksulların hakkını vermezlik etmeyesin, cevrendeki ihtiyac sahiplerine ilgisiz kalmayasın...” uyarısında bulunur.
Karun bu ikazlardan ders alıp yoksullara yardım edeceği yerde Musa aleyhisselama cıkışarak cevap verir:
- Ben bu serveti kendi emeğimle kazandım, kimsenin hakkı yoktur bunda!..
Buna rağmen Musa aleyhisselam Karun’u nefsiyle baş başa bırakmaz, ikaz ve irşatlarını surdurur. Ne var ki, Karun da bu ikaz ve irşatlardan artık rahatsızlık duymaya başlar, Musa aleyhisselamı halkın gozunden duşurmek icin ahlaki zaaflara sahip bir kadınla anlaşır. Musa aleyhisselam halkın icinde vaaz ederken kadın, ‘Musa bana tacizde bulundu!’ diyerek iftira edip halkın gozunden duşurecek, Karun da boylece onun ikazlarından kurtulacaktır...
Ne var ki kalabalığın icinde ayağa kalkıp da konuşmaya başlayan kadın;
-Ey insanlar beni dinleyin! diyerek herkesi kendine baktırır, ama soyleyeceği sozun gerisini getiremez unutur. Bu defa mecburen gerceği anlatmaya başlar:
-Karun bana Musa’ya iftira etmem icin bir kese dolusu altın verdi, gerci ben kotu bir kadınım; ama Allah’ın Peygamberine iftira edecek kadar da adi biri değilim, işte bana verdiği kese... diyerek ortaya attığı kesenin ağzı acılır, altınlar da cevreye sacılır...
Karun’un işi Peygambere iftiraya kadar goturuşu, Allah’ın (cc) gayretine dokunur... Peygamberin de gonlunu kırar. Ellerini acan Musa aleyhisselam duasını şoyle yapar:
-Ya Rab, kendisine ikram edilen bunca servetin gereğini de yerine getirmeyen, işi nihayet bana iftiraya kadar goturen Karun’a layık olduğunu ver, kendinden sonra gelenlere ibret olacak akıbeti yaşat!..
Bu sırada Karun’un ciftliğinde dehşetli bir deprem olur, ortasından yarılan toprak Karun’u malıyla, mulkuyle, ciftlikteki tum varlığıyla yerin dibine aşağı cekmeye başlar...
Yerin dibine aşağı kaymaya başlayan Karun, avazı cıktığı kadar bağırır:
-Ya Musa! beni kurtar, ya Musa beni kurtar! Sana iftira etmeyeceğim, yoksulun hakkını vereceğim!..
Ne var ki artık cok gectir. Yaptıkları gayret-i ilahiye dokunmuştur, cezasını bulacak, kendisinden sonra gelecek zenginlere ibret dersi olacaktır...
Ama buna rağmen Rabb’imiz yine de Musa aleyhisselama şoyle hitap eder:
-Eğer Karun yerin dibine aşağı batıp giderken ya Musa, diye değil de, ya Rab, diye beni yardıma cağırsaydı yine de ona yardım edip kurtarırdım. Ama buna rağmen o benden yardım istemedi, bu cezaya mustahak olduğunu bir daha gostermiş oldu...
O gune kadar Karun’un zenginliğine imrenerek bakan yoksullar, yerin dibine, aşağı batışını gozleriyle gorunce, ‘İyi ki Karun gibi zengin olmadık’ diyerek hallerine şukrederler, ihtiyacları karşılamayan imkan sahiplerini de ‘Karun gibi zengin adam’ diye tarif ederler.
***
Demek ki, maddi imkana sahip olmak Allah’ın buyuk bir lutfuna mazhar olmaktır... Ancak bu lutfun gereği olan mukellefiyetler yerine getirilir, Karun gibi musibete mustahak hale gelinmezse tabii...
06.09.2006
Ahmet Şahin
__________________