Tevhid ve Sapmalar


1. Konunun Onemi:

İnsan bu dunyaya imtihan icin gonderilmiştir. İmtihanı kazananlar sonsuz bir mukafatla mukafatlandırılacaklar, kaybedenler ise sonsuz bir cezayla cezalandırılacaklar. Merhametli olan Allah insanlara akıl vermiş, onlara Kitap ve Peygamber gondermek suretiyle imtihanı nasıl kazanacaklarını gostermiştir. Kitabında insanları kendi yolundan sapmalara karşı uyarmış ve Tevhid'den Sapmaları bağışlamayacağını acık bir şekilde belirtmiştir. "Allah kendisine ortak koşma sucunu bağışlamaz. Bunun dışındaki sucları dilediğine bağışlar. Kim Allah'a ortak koşarsa gercekten koyu bir sapıklığa duşmuş olur." (Nisa, 116) Bu yuzden muslumanlar Tevhid uzerinde titizlenmeliler, her turlu sapmalara karşı uyanık olmalılar ve bu sapmaları cok iyi tanımalılar ki, ayakları farkında olmadan kaymasın.

2. Tevhidin Oğrenileceği Kaynak

Ahiretteki hesabı insanlar değil Allah gorecektir. Şayet insanlar Allah'a verecekleri hesaptan temiz cıkmak istiyorlarsa mutlaka Allah'ın Kitab'ına gore inanclarına ceki duzen vermelidirler. Aksi helakine sebep olacaktır insanların. Allah'a nasıl inanılır? Allah nasıl razı edilir ? Bu soruların gecerli cevabını yine Allah vermeli, acıklamalı. Zira bunları tesbit etmek insanlara bırakılmış olsa idi, Allah insanlara surekli elciler gondermezdi. Allah'a nasıl inanılacağı ve teslim olunacağı Kur'an'da belirtilmektedir. Oncelikle bunu oğrenmeli, bilmelidirler. Insanların haklarında iyi zan besledikleri buyukleri, alimleri, ataları, nice duşunce ve davranışlarıyla doğruluklarını gostermiş olsalar bile, yurudukleri yol itibariyle kendilerini bağlamaz. Muslumanım diyenleri şuphesiz bağlayıcı tek şey vardır; o da Allah'ın Kitabıdır. Zaten Kur'an'ın korunması da , her yeni olayda muhtemel bir sapmayı onlemek icindir. Her konuda olduğu gibi insanların once doğru duşunebilmesi-inanabilmesi, sonra da doğru duşuncelerini hayata gecirmeleri ancak bir disiplin ile mumkundur. Bu da işi ciddiye alarak her şeyi yerli yerinde kullanmak, yerli yerinde işlemekle gercekleşir.

3. Sapma Nedir?

Sapma hidayetin karşıtıdır. Bu kelimeyi ifade icin kullanılan dalalet sozcuğu lugatte 'doğru yoldan sapma' olarak belirtiliyor. Dalalet, Kur'an'da vahiyden habersiz yaşadığı icin kufur isnadı yapılamayana "Allah, muminlere kendi ozlerinden bir peygamber gondermekle onlara karşı lutufta bulundu. Bu peygamber onlara Allah'ın ayetlerini okuyor, onları arındırıyor, kendilerine kitabı ve hikmeti oğretiyor. Oysa onlar daha once acık bir sapıklık icinde idiler. (Al-i imran /164)", "Şaşırmış bulup da yol gostermedi mi?" (Duha /7), bilmeyene "Ey muminler, birbirinize belirli bir sure sonra odenmek uzere borc verdiğiniz zaman bunu yazın. İcinizden biri bunu durust bir şekilde yazsın. Yazan kimse onu Allah'ın kendisine oğrettiği gibi yazmayı ihmal etmesin. Bu hesabı yazıcıya borclu taraf yazdırsın. Ama Rabbi olan Allah'tan korksun da bu hesabı yazdırırken hicbir şeyi eksik bırakmasın. Eğer borclu taraf aptal, zayıf ya da nasıl yazdıracağını bilmeyen biri ise yazdırma işlemini onun yerine durust bir şekilde velisi yapsın." (Bakara /282), şaşana "Yanındakiler, Hz. Yakub'a; "Vallahi, sen hal o eski şaşkınlığının pencesindesin" dediler." (Yusuf /95), kaybolana "Kendileri aleyhinde nasıl yalan soylediklerini ve uydurma ilÂhları tarafından nasıl yuzustu bırakıldıklarını goruyor musun?" (En'am /24), boşa gidene "Dunya hayatında butun emekleri boşa gittiği halde cok iyi işler yaptıklarını sananların kimler olduğunu size soyleyelim mi?" (Kehf /104), isyan edene "Allah'a guven, dost ve dayanak olarak Allah yeter." (Ahzab /3) ve kufredene/gerceği inkar etmek suretiyle ortene "Yoksa vaktiyle Musa'yı sorguya tuttukları gibi siz de peygamberinizi sorguya tutmak mı istiyorsunuz? Muminliği kÂfirlik ile değiştirenler hic kuşkusuz doğru yoldan sapmış olurlar." (Bakara/108) kullanılır.

4. İnsan Nicin Sapar ?

Hidayete eren de sapan da insanın kendisidir. Kur'an'ı Kerim'e gore insanın sapma sebepleri şoyledir:
Aklı kullanmamak: Bir ayette Allah (c.c.) şoyle buyuruyor: "Rabbin isteseydi yeryuzundekilerin hepsi mutlaka inanırdı. O halde sen mi insanları inanmaları icin zorlayacaksın. Allah'ın izni olmadan kimse inanmaz ve O pisliği akıllarını kullanmayanlara verir."(Yunus /99-100). Şu ayette de 'sapma sebebi' olarak aklı kullanmamak gosterilir: "(Şeytan) sizden bir cok nesli saptırdı. Aklınızı kullanmıyor musunuz?"(Yasin /62).
Bugunun insanları akletmeyi iyi musluman olmanın gereği olmaktan cıkardıkları icin sapmalar yaşanıyor.
Toplumda şeytanın 'akletmekten' dolayı saptığı hakkında yanlış bir inanc var. Gercekte ise Iblis'in sapma sebebi akletmek değil, belki akletmemek ve kıyas yapmamaktır. Iblis, Allah'ın 'Ademe secde etmene engel olan nedir?' sorusunu şoyle cevaplandırır: 'Beni ateşten, onu camurdan yarattın. Ben ondan iyiyim.'(Sad /76). Halbuki 'akıl' her varlığın kendi yaratılışında iyi olduğunu soyler. Ateşin camurdan ustun olduğunu iddia ederek isyan etmek Hani meleklere "Adem'e secde ediniz " dedik. Hepsi secde etti, yalnız İblis emrimize karşı geldi ve "Ben camurdan yarattığın bir canlıya hic secde eder miyim " dedi. (İsra /61) akletmek değil, olsa olsa gurur ve kibre dayalı bir ırkcılıktır. Şeytanın sapmasında sebep 'akletmek' değil, istikbar(buyuklenme) Rabb'im Meleklere demişti ki; ben camurdan bir insan yaratacağım. Onu bicimlendirip ona ruhumdan uflediğim zaman derhal ona secde edin. Meleklerin hepsi birden secde ettiler. Yalnız İblis secde etmedi, buyukluk tasladı ve kafirlerden oldu. Allah: `Ey İblis, iki elimle yarattığıma secde etmekten seni alıkoyan nedir? Boburlendin mi, yoksa yucelerden mi oldun?" (Sad /71-75) ve istiğnadır. Yani tepeden bakmak ve kendini yeterli gormek.

2. Vahyi unutmak ve terketmek:

Furkan suresi 17. ve 18. ayetlerde şoyle buyuruluyor:
"Onları (muşrikleri) ve Allahtan başka taptıklarını bir araya getirip toplayacağı ve:'Şu kullarımı siz mi saptırdınız, yoksa kendileri mi yoldan saptılar' diyeceği gun; derler ki:'Sen yucesin; senin dışında başka veliler edinmemiz bize yakışmaz, ancak onları ve atalarını sen meta verip yararlandırdın, oyle ki (senin) zikrini(vahyini) unuttular ve boylece yıkıma uğrayan bir kavim oldular.'"

Başka bir ayette şoyle denmektedir:

"Ona ayetlerimiz okunduğunda, sanki onları işitmiyormuş ve kulaklarında bir ağırlık varmış gibi, buyukluk taslayarak sırtını cevirir. Artık sen ona acı bir azap ile mujde ver."(Lokman /7).

Kur'an'ın terkedilmesiyle ilgili ise şoyle buyuruluyor:

"Hesap gunu, zulme sapan, ellerini ısırarak şoyle der:'Ah keşke, elciyle birlikte bir yol edinmiş olsaydım. Vah yazıklar bana, ne olurdu da filanı dost edinmeseydim. Cunku o, gercekten bana geldikten sonra beni zikirden(Kur'an'dan) saptırmış oldu. Şeytan da insanı 'yapayalnız ve yardımsız' bırakandır. Ve elci dedi ki:'Rabbim gercekten benim kavmim, bu Kur'an'ı terketti.''(Furkan /27-30)

3. Hevaya uymak:

"Ey Davud, gercek şu ki, biz seni yeryuzunde bir halife kıldık. Oyleyse insanlar arasında hak ile hukmet, istek ve tutkulara(hevaya) uyma; sonra seni Allah'ın yolundan saptırır. Şuphesiz Allah'ın yolundan sapanlar, hesap gununu unutmalarından dolayı onlar icin şiddetli bir azap vardır."(Sad /26)

4. Zanna uymak:

"Yeryuzunde olanların coğunluğuna uyacak olursan, seni Allah'ın yolundan saptırırlar. Onlar ancak zanna uyarlar ve onlar ancak 'zan ve tahminle yalan soylerler'"(En'am /116)

5. Kendini yeterli gormek (istiğna):

"Hayır, gercekten insan kendini yeterli gorduğunden azar."(Alak /6-7)

6. Tepeden bakmak (istikbar):

"Hayır, benim ayetlerim sana gelmişti, fakat sen onları yalanladın, buyukluğe kapıldın ve kafirlerden oldun."(Zumer /59)
"Ademe meleklerin hepsi topluca secde etti. Yalnız Iblis haric. O buyukluk tasladı ve kafirlerden oldu."(Sad /73-74)

7. Haset:

"Kitap Ehlinden coğu, kendilerine gercek apacık belli olduktan sonra, nefislerini kuşatan kıskanclıktan dolayı, imanınızdan sonra sizi inkara dondurmek arzusunu duydular."(Bakara /109)

8. Şımarmak-refah icinde olmak:

"Biz, yaşama bicimleriyle 'refah icinde cımarıp azmış' nice şehri yıkıma uğrattık. Işte meskenleri; cok az (bir zaman) dışında (onlarda) kendilerinden sonra oturulabilmiş değildir. (Onlara) Varis olanlar biziz."(Kasas /58)
"Gercek şu ki, Karun, Musa'nın kavmindendi, ancak onlara karşı azgınlaştı. Biz, ona oyle hazineler vermiştik ki, onun anahtarları birlikte (taşımaya) davranan guclu bir topluluğa ağır geliyordu. Hani kavmi ona demişti ki:'Şımararak sevinme, cunku Allah, şımararak sevince kapılanları sevmez.'"(Kasas /76)

9. Beylere ve buyuklere koru korune bağlanmak:

"Onların yuzlerinin ateşte evirilip cevrileceği gun, derler ki:'Eyvahlar bize, keşke Allah'a itaat etseydik ve elciye itaat etseydik. Ve dediler ki: 'Rabbimiz, gercekten biz, efendilerimize ve buyuklerimize itaat ettik, boylece onlar bizi yoldan saptırmış oldular. Rabbimiz onlara azabtan iki katını ver ve buyuk bir lanet ile lanet et.'"(Ahzab /66)

10. Toplumsal Değer Yargılarının Yonlendiriciliği, Etkileme Gucu, Yaygın Kanaat veya Coğunlukcu Duşunce :

Bir fikri takip edenlerin cokluğunun onun doğruluğuna delalet etmediği gibi azlığının da gecerliğini ortadan kaldırmadığı acıktır. Kur'an, coğunluğa karşı olumsuz bir bakışa sahiptir. Coğunluğu nadiren meşrulaştırıcı bir faktor olarak aldığı; zanna ve hevese uyanlar "Eğer sen yeryuzunde yaşayan insanların coğuna uyacak olursan, bunlar seni Allah'ın yolundan saptırırlar. Onlar sadece zanların, sanıların peşinde giderler, sırf tahmin yuruturler. " (En'am /116), bilgi ve anlayıştan yoksun olanlar Sana kıyamet anı hakkında sorarlar, ne zaman gelip catacak diye. De ki, onun bilgisi rabbimin tekelindedir. Vakti gelince, onu gercekleştirip acığa cıkaracak olan O'dur. Goklerin ve yerin ağırlığını kaldıramayacağı bu olay başınıza ansızın gelecektir. Sanki sen bu konuyu surekli kurcalıyormuşsun gibi, sana onu soruyorlar. De ki; onun bilgisi Allah'ın tekelindedir, fakat insanların coğu bu gerceği bilmezler. " (Araf /187) , Havariler O'na dediler ki, "İstiyoruz ki, o sofranın yemeklerinden yiyelim, kalplerimiz guven bulsun, bize doğru .soylediğini kesinlikle bilelim ve olayın tanıklarından olalım. (Maide/103), muşrikler "Onların coğu, Allah'a ortak koşmaksızın O'na inanmazlar. " (Yusuf /106), nankorler Biz Nuh'tan sonra gelen nice milletleri yokettik. Kulların gunahlarından haberdar olucu ve onları gorucu merci olarak Rabbin yéterlidir. (İsra /17) , "Onun yerine atalarım İbrahim'in, İshak'ın ve Yakub'un dinlerine bağlandım. Allah'a herhangi bir şeyi ortak koşmak bize yakışmaz. Bu inanc Allah'ın, gerek bize ve gerekse tum insanlara yonelik bir lutfudur. Fakat insanların coğu Allah'a şukretmezler. "(Yusuf/38) ve birbirinin hakkına tecavuz edenler Davud: "And olsun ki, senin dişi koyununu kendi dişi koyunlarına katmak istemekle, sana buyuk haksızlık etmiştir. Doğrusu ortakların coğu birbirlerinin haklarına tecavuz ederler. İnanıp yararlı iyi iş yapanlar bunun dışındadır ki, sayıları ne kadar azdır. " demişti. Davud kendisini denediğimizi sanmıştı da, Rabb'inden mağfiret dileyerek eğilip secdeye kapanmış, tevbe etmiş, Allah'a yonelmişti. (Sad /24) olarak niteler.
"Yeryuzunde olanların coğunluğuna uyacak olursan, seni Allah'ın yolundan saptırırlar. Onlar ancak zanna uyarlar ve onlar ancak 'zan ve tahminle yalan soylerler'"(En'am /116)

11. Mevcud Din ve Gidişatı Koruma (Atalar Dini):

Geleneğin dokularına orulen' her bilgiyi sağlam olarak gormek de sapma sebeplerindendir. Mevcudun korunmasında ısrar eden anlayış, "Allah'ın indirdiğine uyun" Onlara; "Allah'ın indirdiklerine uyun" denilince; "Hayır, biz atalarımızdan gorduklerimize uyarız" derler. - Peki, ya onların ataları hicbir şeyi duşunemeyen, doğru yolu bulamamış kimseler idiyse de mi oyle yapacaklar? (Bakara /170), Onlara Allah'ın indirdiği Kur'an'a ve Peygambere uyunuz denildiğinde, "Atalarımızın miras bıraktığı duzen bize yeter" derler. Peki ya, ataları hicbir şey bilmeyen, doğru yoldan uzak kimseler idiyse?(Maide /104) cağrısına karşılık, "atalar dininin izleyicileri" Onlara; "Allah'ın indirdiklerine uyun" denilince; "Hayır, biz atalarımızdan gorduklerimize uyarız" derler. - Peki, ya onların ataları hicbir şeyi duşunemeyen, doğru yolu bulamamış kimseler idiyse de mi oyle yapacaklar? (Bakara /170), olduklarını one surmektedirler. Bu anlayışın gecmişteki temsilcileri "bunu bize Allah emretti" "Onlar bir kotuluk işlediklerinde `Biz atalarımızdan boyle gorduk, boyle yapmamızı emreden Allah'dır' derler. Onlara de ki; ,Allah kotuluk işlemeyi emretmez. Allah adına bilmediğiniz bir şeyi mi soyluyorsunuz?" (Araf /28) diyerek Allah'a karşı, bilmedikleri şeyleri soylemekteydiler.

12. Ayrıca insana ozgu olumsuzluklarda sapmalara sebebiyet verebilir:

Bunlardan bazıları şunlardır: İnsan cedelcidir Biz bu Kur'an'da insanlara her turlu orneği verdik. Fakat insan, tartışmaya son derece duşkun bir varlıktır (Kehf /54), cahildir "Biz emaneti, goklere, yere ve dağlara sunduk; onu yuklenmekten kacındılar, sorumluluğundan korktular. Pek zalim ve cahil olan insan onu yuklendi." (Ahzab /72), acelecidir, bir şeyin doğruluğunu bilmeden hareket eder Ey inananlar! Size fasık (yoldan cıkmış) bir adam bir haber getirirse onun doğruluğunu araştırın. Yoksa bilmeyerek bir topluluğa karşı kotuluk edersiniz de sonra yaptığınıza pişman olursunuz. (Hucurat /6). Bilgisi olmadığı şeyleri konuşur Diyelim ki, hakkında bilgi sahibi olduğunuz İsa konusu uzerinde tartıştınız. Peki hic bilmediğiniz bir konu uzerinde ne diye tartışıyorsunuz? Allah bilir fakat siz bilmezsiniz. (Al-i imran /66), Bilmediğin şeyin ardına duşme. Cunku kulak, goz, kalp var ya, bunların hepsi konusunda sorguya cekileceksiniz (İsra /36). Anlamadan bir şeyi yalanlar Hesaplaşma yerine geldiklerinde Allah, onlara der ki; "Ayetlerimi anlamadığınız halde yalanladınız, değil mi? Yoksa yaptığınız, başka neydi ki?" (Neml /84). Anlatılanı, doğru delile dayandırmama ozelliklerine sahiptir.

5. Tevhid'den Belli Başlı Sapmalar:

Tevhidden sapmalardan kasıt insanı şirke bulayan her turlu sapmadır. İnsanlar eskiden olduğu gibi gunumuzde de Allah'ı hak bir olcuye gore değerlendiremediklerinden tevhidden sapıttılar. İnsanlar ellerinde hak bir olcu olmadan, bir huccete sahip bulunmadan Allah hakkında değerlendirmelerde bulunduklarından, bircok yanlış ve yalanın kurumlaşmasına sebep oldular.
Kur'an'da şoyle buyuruluyor:
"Sana ve senden oncekilere şoyle vahyedildi: Andolsun, eğer ortak koşarsan amelin boşa cıkar ve ziyana uğrayanlardan olursun. Hayır yalnız Allah'a kulluk et ve şukredenlerden ol. Allah'ı hak olcuye gore değerlendiremediler. Halbuki kıyamet gunu yer, tamamen onun avucu icindedir. Gokler de sağ elinde durulmuştur. O onların ortak koştuklarından uzak ve yucedir." (Zumer /65-67)
Yalnızca Allah'a ait olan yetki ve sıfatların bazı insan ve kurumlara devredilmeye calışılması muslumanların Allah inanclarında cok buyuk yaralar acmıştır. Burada bunların en yaygın olanlarından bahsedilecek.

1. Hukum Koymada

Hukum ve buyrukta "tek ve mutlak soz sahibi" yerine "soz sahiplerinden" bahsedildiği anda tevhidin yerini şirk alır. Allah kendisine yaratıcılık sıfatında ortak kabul etmediği gibi hukum koymada da ortak kabul etmiyor. Bir ayette şoyle buyuruluyor: "Dikkat edin, yaratmada emir de Allah'ındır." Goklerin ve yerin sahibi Allah olduğu icin, bunlar uzerinde tasarruf(hukmetme) yetkisi de elbette Allah'ın olacaktır. Bundan daha aklî ve tabiî bir şey olmaz.

Tarihteki sapma:
Daha İslamın ilk yıllarından itibaren hukum Allah'ın olmaktan cıkmış, insanlar kendi adlarına insanları yonetir olmuşlar, onlara kurallar koymuşlar, cezalar vermişler. Allah'ın nerede kullanılacağını belirttiği beytulmal carcur edilmiş, sultanların zevkleri icin harcanır olmuştur. Allah'ın hukum sıfatının yururlukte olması icin verilen mucadeleler tarihte sanıldığı kadar cok değildir. Bu konuda vahy anlayışı cercevesinde mucadelesini veren toplumların sayısı cok azdır...

Bugunku sapma:
İnsanlar bugun Tevhidi acıklamaya calışırken, genellikle Allah'ın var olması esası cercevesinde doner dururlar. Elbetteki Allah'ın İlah, Rabb, Melik olduğundan ismen bahsederler. Ama muhtevada bireysel ve sosyal hukumlerin, olculerin(esasların) sahibinin yalnızca Allah olduğu (olması gerektiği) esası yer almaz. Boylece Hukum Koyma ve Kaynağı konusu, Tevhidi esasların dışında duşunulmeye başlanır. Sosyal yapıdaki ilahi irade askıya alınmış olur. Tevhid'in bir yonunu de oluşturan, sosyal ve devlet yapısındaki mutlak otoritenin Allah'a ait olması esası, unutulur. Yani ticaret hukukundan ceza yasalarına, miras-aile hukukundan medeni hukuka kadar toplumsal hayatın her yonunu belirleyen yasaların Allah'ın koyduğu yasalar olması gerektiği esasını kabul etmezler.
Bugunku demokratik vd. beşeri sistemlere baktığımızda, bunların İlahlığı(yani hukmetme yetkisini) sadece kendilerine ait kılan ve uygulamalarıyla da bunu insanlara kabul ettirmeye calışan kurumlar olduğu gorulur. Kendi dunya goruşlerini gereğince bilmeyen ve sahiplenemiyen muslumanlar bu sistemlerin estirdiği ideolojik ruzgarların etkisi altında kalarak tevhidden sapabilmişlerdir. Boyle kişiler Allah'ın hukumlerine şartsız itaat anlamına gelen İslam'ın siyasi boyutunu ihlal edip, itaatlerini sadece kişisel bazı ibadetlerle gercekleştirirler. Kanun koymada beşer iradesini mutlak irade olarak kabul eden demokrasi, muslumanın Kur'an'a dayanması gereken tevhid akidesini kirletiyor ve şirke buluyor. Kur'an ilk ayetinden son ayetine kadar insanları hevalarına uymaktan sakındıran bir kitaptır. Hevaya uymanın bir diğer adı da demokrasidir. Hukum ve soz sahibini Tek ve Bir olmaktan cıkarmak şirk adını alıyor. Kur'an'da şoyle buyuruluyor:
"De ki: .. Goklerin ve yerin gaybı O'nundur. O, ne guzel gormekte ve ne guzel işitmektedir. O'nun dışında onların velisi yoktur. Kendi hukmunde hic kimseyi ortak kılmaz."(Kehf /26)

2. Allah ile kendi arasına aracı koyma

Allah ile kendi arasında aracı koymak şeklinde gercekleşen şirk, masum gozuken, ama tevhidin temel amacını, Allah'tan başkasına kulluğu engelleme amacını icten ice yok etmeye yonelik bir ozelliğe sahiptir.
İnsanlar aracıları benımseyerek Allah'ın yanına ortaklar koyarken, Allah'a gucsuzluk, yetersizlik isnat etmediklerini soylerler. Bunlara yer vermelerini Kur'an'da da gecen şu gerekceyle acıklarlar: "Allah'dan başka veliler edinenler şoyle derler:'Bizim bunlara ibadet ve kulluk etmemiz, bunlar bizi Allah'a yaklaştırsınlar diyedir."(Zumer /3)
Arap muşrikleri de Yaratıcı olarak bir tek Allah'a inanıyorlardı. Ancak tıpkı bugunde aynısının yapıldığı gibi Allah'a daha cok yaklaşmak niyetiyle o Lat, Menat adlı evliyalara sığınıyorlarda. İslam Tarihcileri Lat, Menat, Uzza gibi putların, zamanında yaşamış salih insanlar adına dikilmiş birer put olduğunu yazarlar. Gunumuzde değişen bir tek şey var. Lat, Menat yerine Gavsı Azam, Hacı Bektaş, Mevlana Celaleddin, Kutb-i Irşad, Murşid-i Kamil vb. isimlerinin gelmesi. Şirkte Allah'ın yanına ortak olarak konan kişinin seckin, salih, evliya veya peygamber olması şirkin doğuşunu ne engeller ne de geciktirir. Kullanılan ortağın Firavun olması ile Musa olması arasında fark yoktur. Insanların kendilerini yanılttıkları noktalardan biri de budur.
Tevhid dininde ise kul ile Allah arasına hic kimse giremez. Yani aracı yoktur. Aracı şirk dininin ozelliğidir. Allah bize o kadar yakındır ki, şah damarımızdan daha yakın olduğunu kitabında soyluyor ve bize hic aracısız ibadet etmemizi, sadece kendisinden yardım istememizi emrediyor. Bunu butun namazlarımızda, Fatihalarımızda soyluyoruz. Fakat bunlardan tamamen gafil bazı kimseler, bu aracılık muessesini asırlardır yaşatmakta devam ediyorlar.
İnsanların yakınında onlara yardım edecek guclu biri var; onlar ise ondan yardım istemeyip ta uzaklarda ve kendilerine hic bir yardımı olamayacak birini arayıp bulmaya calışıyorlar. Bu şu demektir; ya onlar yanlarındaki varlığın gucune inanmıyorlar veya aracıları O'nun kadar ustun goruyorlar!
Butun bunlar insanların Allah'ı gereği gibi tanımamalarından, Allah anlayışlarındaki carpıklıklardan ileri geliyor. Allah kapalı kapılar ardında bir vali değil ki, once sekreterden, sonra yardımcısından O'na varalım. O bize bizden daha yakındır. Kur'an'ın tanıttığı Allah hic kimseye muhtac değildir. Affedeceği ya da cezalandıracağı kimseyi hic kimseye sormadan, danışmadan halledebilir. Aracılık duşuncesindeki anlayışta ise Allah sanki tek başına karar veremiyor. Butun işler ozellikle sonsuz kurtuluş asla tek imza ile olmuyor. Aracılarında birinin veya birkacının daha imzası gerekiyor. Tevhid dininde ise hukum ve tasarrufların tumu, bu arada cennet belgesi, bir tek imza taşır. Bu, Allah'ın imzasıdır. Allah'tan başka 'yetkililerin' de imzasına ihtiyac duyulan din, adı ne olursa olsun, tevhid olamaz. Cunku tevhid hicbir alanda ikilik kabul etmez.
Konuyla ilgili ayetlerden bir kısmında şoyle buyuruluyor:
Allah, kuluna yeterli değil mi ? Seni O'ndan başkalarıyla korkutuyorlar. Allah kimi saptırırsa, artık onun icin bir yol gosterici yoktur. Allah kimi de hidayete eriştirirse, onun icin bir saptırıcı da yoktur. Allah, intikam sahibi, guclu ve ustun olan değil midir?
Andolsun, onlara:' Gokleri ve yeri kim yarattı?' diye soracak olsan, elbette 'Allah' diyecekler.
De ki:' Gordunuz mu haber verin; Allah'tan başka tapmakta olduklarınız, eğer Allah bana bir zarar dileyecek olsa, O'nun zararını kaldırabilir mi? Ya da bana bir rahmet vermeyi istese, O'nun rahmetini tutup-onleyebilecekler mi?' De ki:' Allah bana yeter, tevekkul edecek olanlar, O'na tevekkul etsinler.' (Zumer; 36-38)
Allah ile birlikte başka bir (batıl) ilahı cağırma. O takdirde azap gorenlerden olursun. (Şuara-213)
Ancak sana ibadet eder ve yalnızca senden yardım dileriz. (Fatiha-5)
Allah'ı bırakıpta kıyamet gunune kadar cevap veremeyecek olan, kendisine yapılan dualardan habersiz kalan şeylere ibadet(dua ederek ibadet eden) edenlerden daha sapık kim olabilir. (Ahkaf-5)
Kim Allah'tan başka bir şeye cağırıp (ondan medet beklediği halde) olurse, ateşe girer. (Sahih-i Buhari)
Birşey istediğinde Allah'tan iste. Yardım istediğinde yine Allah'tan iste. (Tirmizi rivayet ediyor ve sahihtir diyor)
Islahatcı bir İslam alimi olan İmam Birgivi aracılığı savunan insanlara şoyle cevap veriyor:
"Allah ile kendi arasında bir aracı/vasıta ve şefaatciyi kabule eden kimse, ya zanneder ki, Allah, kulunun istediğini bilmiyor.. Yahut kendi uzaklarda olduğundan işitmiyor da boyle bir vasıtaya muhtac oluyor.. Bir hukumdarın, kabul etmek istemediği dileği vezir ve memurlarının tesiriyle kabul ettiği gibi Dunya buyuklerinin idarelerinde vasıtaya mecbur oldukları gibi. Boyle bozuk ve yanlış zanlara kapılan adam bilmiyor ki, padişah bu aracılara ve muşavirlere muhtactır."

2.1 Kur'an'a gore Peygamberin aracılığı/elciliği:
Kur'an, Yaratıcı ile yaratılan arasında aracı/elci olan seckin kişilerin nebi(coğulu, enbiya) resul(coğulu rusul) diye anmaktadır. Bunların ilki haberci, ikincisi de mesaj getiren elci anlamındadır. Muslumanlar Hz. Muhammed'i bu anlayışa bağlı olarak Resulullah (Allah'ın Elcisi) Nebiyullah (Allah'ın habercisi) ve yine Kur'an'ın bir ifadesine dayanarak Hatemulenbiya (Nebilerin sonuncusu) diye anarlar.
Bu aracılık meselesinde Kur'an'ın sergilediği tavır, kendine has bir tavırdır. Kur'an'a gore, Peygamberin aracılığı, insanların Allah'a gidiş konusunda kaderlerine hukmetmek değildir. Kur'an'ın tabiriyle, bu aracılık sadece bir tebliğ(mesajı acıklama) keyfiyetinden ibarettir. Peygamber bunun otesinde ne bir yukumluluk, ne de bir hak taşımaktadır. Başka bir deyimle, Peygamber(Farscadan dilimize gecmiş olan bu tabir de haber getiren anlamındadır.) yola ışık tutar; fakat yolu yuruyecek olan bizleriz. Peygamber, bizi sırtına alıp goturemeyeceği gibi, yuruduğumuz yoldan geri donmemize de sebep olamaz. Biraz daha acık soylersek, Kur'an, vaftiz ve aforoz kavram ve kurumlarını reddeder. İnsanoğlunun kaderi başkalarının denetimine verilmemiştir.
Tevhidden sapmalar bu konularla sınırlı değil. Salih ve alim insanlara hurmette, saygı ve sevgide aşırı gitmek onlara kutsallık izafe etmek, dokunulmaz kabul etme, sozlerini koru korune tasdik ederek yanılgı payı bırakmamak suretiyle yalnız Allah'a has olan yanılmazlık sıfatına ortak kabul etme, şifa maksadıyla iplik halka takmak, turbelere caput bağlamak, Allah'tan başka kimselerin de gaybı bileceğine inanmak, muridlerin rızıklarına şeyhlerinin kefil olduğuna inanmak, velilerin kainatta tasarrufta bulunma ve dualara icabet etme yetkisiyle donatıldığını kabul etmek, onlara adak adamak ve kurban kesmek.
Asrı Saadetteki muslumanların bu konularda ne kadar hassas olduğunu gostermek icin bazı ornekler vermek istiyorum. Hurafeye asla yer vermeyen Hz. Omer, altında Rasulullaha ( a.s) biat edilen ağacı, halkın boluk boluk ziyarete gittiklerini duyunca kokunden kestirmişti. Cunku bu ağacta bir kutsiyetin varlığına inanarak ziyaret ediyorlardı. Hz. Omer, ağacı hemen kestirmekte tereddut etmemiştir.
Ebu Bekril Hallaf diyor ki: "Kolunda, sıtmadan kurtarır inancıyla bir şey bağlı olan adamı Ebu Huzeyfe gorunce: Eğer bu bağ kolunda iken olursen, cenaze namazını kılmaktan vazgecerim, dedi." Ebu Bekri Tarsusi şoyle diyor: "Bakınız ey Allah'ın rahmetine nail olan muminler! İnsanların iyilik, kotuluk, şifa, medet umdukları taşları, ağacları gorurseniz kırınız."

6. Sonuc:
Tum bu ve benzeri sapmalardan kurtulmanın yolu ise inanc esaslarını yalnızca Kur'an'a dayandırmaktır. Peygamberimiz(a.s .) de inancını yalnızca Kur'an'dan almıştır.
İslam'ın temel esaslarını oluşturan inanc konularındaki Kur'an ayetleri şupheye ve bulanıklığa yol acmayacak derecede acıktır. Yeter ki, insanlar sağlıklı bir yaklaşım ve metotla Kur'an'a yaklaşsınlar ve sadece O'na teslim olsunlar. Akidelerini Allah'ın koruma teminatı altında olmayan sozlerle kapalı, şuna gore, buna gore değişir hale getirmesinler.


"Alıntı"
__________________