“İşte boyle sana gelip gecmişlerin haberlerinden kıssalar anlatıyoruz. Ve biz, sana katımızdan bir zikr vermişizdir.” (Taha, 20/99)
“O inkÂr edenler Zikr’i (Kur’an’ı) işittikleri zaman, neredeyse seni gozleriyle devireceklerdi. HÂla da (kin ve hasetlerinden

Bu oğut Hz. Muhammed (s.a.v.) tarafından icad edilmiş değildir. Hz. Muhammed’e (s.a.v.) vahyolunan ve onun da Âlemlere tebliğ ettiği mesaj yepyeni bir mesaj değildir. Bilakis kadîm bir mesajdır. Kur’an-ı Kerîm’in bir adı da “kelÂm-ı kadîm” değil midir?
Bir yonuyle Kur’an, bir zikirden, bir tekrardan, bir hatırlayış ve hatırlatıştan ibarettir. Butun peygamberler aynı mesajı hatırlatıp durmuşlardır. Son Peygamber’in (sav) cağrısı ise kendisinden onceki butun cağrıları da kapsayan bir “son cağrı”dır. İnsanlığı bir ateş cukurunun kenarından kurtarıp, iki dunyayı cennet kılacak son cağrı... Gaflet, hayret, dalÂlet cukurlarında boğulmak uzere olanları sahil-i selÂmete iletecek son cağrı...
Kur’an-ı Kerim sadece kendisi icin değil, onceki ilÂhî kitaplar icin de “zikr” tanımlamasını kullanmaktadır.
“Senden once de, kendilerine vahyettiğimiz kişilerden başkasını peygamber olarak gondermedik. Eğer bilmiyorsanız, zikir ehline sorun.” (Nahl: 14/43)
Buradaki “zikir ehli” ifadesinin bir anlamı “kitap ehli”dir. Yani Yahudi ve Hristiyanlardır. Onlara da peygamber gelmiş, onlara da kitap indirilmiştir. Onlara indirilen kitap da bir zikirden; yani hatırlayıştan, tekrardan ve oğutten ibarettir.
Nuh (as), kendisinin ısrarlı davetine mukabil, peygamberliğini ısrarla yalanlayan kavmin ulularına karşı şoyle konuşmuştu:
“Size Rabbimin vahyettiklerini duyuruyorum, size nasihat ediyorum ve ben sizin bilmediklerinizi Allah’tan (gelen vahiy ile) biliyorum.
“(Allah’ın azabından) sakınıp da rahmete nÂil olmanız umidiyle, icinizden sizi uyaracak bir adam vasıtasıyla size bir zikir (kitap) gelmesine şaştınız mı?” (A’raf: 7/62, 63)
Nuh (as)’ın konumu ve getirdiği mesaj şaşılacak, acaip ve garip bir şey değildi. Nuh (as) yepyeni bir mesaj getirmiyordu. İnsanın var oluşundan beri ona hatırlatılan ezelî cağrıyı tekrarlıyor ve bir kez daha hatırlatıyordu o kadar. Aslında insana kendi kendisini hatırlatıyor, onu ozune donmeye cağırıyordu.
Evet, iyilik senin ozunde var! Kotuluk de oyle... İcindeki guzelliği coğaltan, koruyan, cilÂlayan kimse felah bulmuştur. İcini karartan, pas tutturan, kirleten yazık etmiştir... Kendine yazık etmiştir. KÂfir neyi orter? İcindeki nûru.
İslÂm Hz. Muhammed (sav) ile başlamamıştır. Onunla kemÂle ermiştir. Onun tebliği ile din kemÂle ermiş, Allah’ın insana bahşettiği nimeti tamamlanmıştır.
Kur’an kelimesinin bir anlamı “okunan” ve bir anlamı ise “toplanan-toplayan”dır. Teşbihte hata olmaz: Peygamberlerin tebliğini bilgisayarların işletim sistemlerine benzetecek olursak; onceki cağrılar, onceki kitaplar hepsi bir sonraki versiyonu mujdeleyen, belli bir zaman ve coğunlukla belli bir mekÂnla da kayıtlı surumlerdir. Son cağrı ise, onceki butun surumleri hukumsuz bırakan, onları aşan ve onları iceren kÂmil versiyondur.
***
Allah hakkında eksik, yanlış tasavvurlara sahip bulunanlar; onun evrene mudÂhale hakkını, -sanki buna hakları, yetkileri varmış ve sanki gucleri yetermiş gibi- tanımamakta ısrar ederler. Oysa “Rabbu’l-Âlemîn” olmak; evreni cekip cevirmek, yonetmek, gozetmek anlamlarını da icerir.
“Allah’ı gereği gibi tanımadılar. Cunku Allah hic bir beşere bir şey indirmedi dediler.” (En’am, 6/91)
__________________