
KÂinatta semÂnın hali, semada dunyanun hali, dunyada insanın hali ve insanda kalbin hali...
Kalbimiz de, her an halden hale geciyor. Peygamberimiz de insandaki bu ozel merkeze dikkati cekiyor: “Bedende bir et parcası vardır ki, o sÂlih olduğu zaman butun beden salÂh bulur; o fesat bulduğu zaman butun beden fesada gider. Dikkat edin! O, kalptir.”1
Maddeyi ayakta tutan mÂnadır. Kalbimizin mÂnevi yonu onemlidir. Sanki kalbin halleri bizim benliğimizi, egomuzu, enaniyetimizi belirliyor. Mulk sahibi onu calıştırıyor ama işletmesini bizim irademize bırakmış. İyi işletmeci olabilmek, kalbi iyi işletmeye; enaniyet gostergesini sırat-ı mustakimde tutabilmeye bağlı. Bunun icin de sık sık “Ey kalpleri halden hale ceviren! Halimizi en guzel hale cevir.” diye dua etmeliyiz.
Bediuzzaman Said Nursî Otuzuncu Soz isimli eserinin “Ene ve Zerre” bahsinde, insanın kalbini su ile ilişkilendirmiştir. O, bu eseriyle enaniyet asrındaki bizlere benliğin, enaniyetin veya egonun vaziyetini suyun halleriyle acıklayarak, kalbe istikamet vermenin yoluna ışık tutmuştur.
Biz, yaygın olarak suyun uc (3) halini biliriz. Bediuzzaman Hazretleri ise suyun altı (6) halini gozler onune sererek ene’yi tahlil etmiştir.2 Bu halleri şoyle sıralayabiliriz:
1. Buhar: Enenin asıl hali budur. Zatı itibariyle zayıf bir mahiyettedir. Hava gibidir.
2. MÂyi (akıcı): Bu enenin ikinci halidir. Asıl olması gerektiği vaziyetten uzaklaşmaya başlamasının ilk adımıdır. Bediuzzaman’ın tenkit ettiği felsefenin ikinci yonunun uğursuz bakış acısıyla eneye bakıldığında bu yone doğru ilk adım atılmış olur. Mana-i ismi cihetiyle bakıldığı icin başkasına delÂleti işareti ortadan kalkmış olur. Ego bu noktada artık buhar halinden akıcı bir hale donmuştur.
3. Tasallup (katılaşma): Suyun katılaşmaya başlaması durumudur. Akışkanlığını kaybetmesidir. Buzlaş denilen bir haldir. Enaniyetin ucuncu hale gecmesinde iki onemli etken vardır. Bunlardan birisi ulfettir, alışkanlıktır. İkincisi ise maddiyat ile meşguliyettir. Bu maddiyat ile meşguliyet insanı manadan manevî Âlemden uzaklaştırır. Cunku ters orantılıdır. Maneviyat ile iştigal eden de maddi noktalarda gabileşir /anlayışsızlaşır.
4. Tecemmut (buzun şeffaf hali): Suyun donmuş halidir. Bu donmuşluk şeklinde şeffaflık vardır. Bediuzzaman Hazretleri’nin bizim cansız dediğimiz mahlûklar icin “camit” kelimesini kullanması da ilgi cekicidir. Bu halde ise enaniyet gaflet ve inkÂr noktasındadır. Kendi maddiyatına aşırı bir şekilde yonelmekte, kendi yaratanını inkÂr etmektedir.
5. Tekeddur (buzun şeffaflığını kaybetmesi): Su, buza donuştuğu bu halinde artık şeffaflığını kaybeder. İcindekini gostermez. Bu noktada da insanın enaniyetiisyan noktasına gelir. İcindeki, kalbindeki parıltıyı iyice boğmuştur. Kalp artık kararmıştır. Artık kişi enaniyetkupu olmuştur. Kişi egosunu ortaya koyup “ben” dediği zaman arkasından eko’lu bir şekilde ben, ben, ben…yansımaları duyulur. Bu aşamada ego sahibini yutar.
6. Mubareze (buzun genleşmesi): Beşinci merhalede sahibini yutan ego, benlik, enaniyet şişmeye hazırdır. İnsanlığın ortaya koyduğu bir kısım inkÂr fikirleriyle şişmeye başlar. Diğer insanları, şirk kabul edilen sebepleri kendine kıyaslama yapar, onların kabul etmedikleri hatta reddettikleri halde onlara firavunluk verir. İşte o zaman insan, yaratıcısının emirleriyle catışma ve carpışma vaziyetini alır.
Enaniyet, bu son halinde “Curumuş kemikleri kim diriltecek?”3 diyerek meydan okur, mutlak guc sahibi Allah’ı acizlikle itham eder. Allah’ın ozelliklerine, sıfatlarına karışır. Haddi, sınırları aşan enaniyet, işine gelmeyenleri, nefs-i emmarenin hoşuna gitmeyenleri ya kabul etmez ya inkÂr eder ya da keyfine gore bozar, değiştirir, tahrif eder.
İşte kalp bu haller arasında gider gelir. Bize duşen onu istikamette tutmaktır. Hevaî halde değil de hava gibi buhar halinde tutmak icin gayret etmeliyiz.
Mana-i harfiyle kendimize bakıp, varlığımızın mutlak guc sahibine bağlı olduğumuzun farkındalığıyla omrumuzu gecirmeliyiz. Bu konuda aciz olan bizler fakirliğimizi de goz onunde bulundurarak iyi bir işletmeci olmak icin mulkun sahibinden “Allahım, bize hakkı hak olarak goster ve ona uymayı nasip et; batılı da batıl olarak goster ve ondan da sakınmayı nasip et!”4 Âmin! şeklinde dua ederek yardım istemeliyiz.
Dipnotlar:
1 Buhari?, I?man, 39., 2 Nursî, Bediuzzaman Said. Sozler, Yeni Asya Mayıs 2005, s. 885., 3 YÂsin Suresi: 78., 4 Nursî, Bediuzzaman Said. İşaratu’l İ’caz, Yeni Asya Ocak 2008, s. 44.
__________________