Kur'Ân Yolculuğu: Nasr Suresi
Sure Hz. Peygamber’in İslam cağrısının mutlu sonu başlattığı Mekke’ye, eve geri donuş zaferine değinir. Tam zirvedeyken kibre duşmesin diye dostunu tutması gibidir. Dostu Muhammed (sav)’in temsilinde, başarı zamanlarında gosterilmesi gereken başarı ahlakını oğretir.

Surenin satırlarından gosterilen başarı hikÂyesine hayran olmamak mumkun değil. Zaferi, hakikatin zaferi olan bir insandı O!

İnsan birdenbire bu hayat onerisini; ilk duymuş olanın, henuz cevresinde kimsecikler yokken nasıl inanabildiğini, inandıkca o nihai yalnızlığından nasıl kurtulduğunu duşunur. Yalnızlığın ustune ustune bir misilleme ile nasıl yuruduğunu birliğin kalabalığıyla…

Gercekten de o bir avuc insan, yaygın putperest anlayışa ve o anlayışın dayatmalarına karşı nasıl karşı gelebildi ve nasıl direncli kalabildi? Başka değil, yalnızca farklı bir yaşam bicimini tercih etmeleri nedeniyle aşağılanmalara, anlamsız bir tecride/ kendi toplumlarının dışına itilmeye, daha ilerleyen zamanlarda kendi memleketlerinden/ yerlerinden yurtlarından surulmeye nasıl katlanabildi? Şimdi tam da bu surede anlatılan; tırmanılan bu zirvenin ilk basamakları o acılar, o kuyular mıydı?

Bir gun, insanların akın akın, kitleler halinde ilahi hayat onerisini kabul ettiklerine tanıklıkla Allah’ın yardımını ve zaferi yaşarsan, -tam o başarı anında kendini değil- Rabbini ovguyle an ve -yine de alcak bir gonulle- bağışlanmayı dile… O bağışlamayı sever…

Elcilik gorevine başladığı ilk gunlerden bu yana ne cok şey değişir; oralara gelişi hic te kolay olmaz. Engeller kalktıkca bu yaşam bicimi esas yeri olan gonulleri nasıl da bir bir bulur. Hakiki mutluluğu bu yaşam biciminde yakalayanlar bir bir Rablerini secer. Bir zamanlar Peygamber’in tek başına anlatmaya başladığı bu oğreti, daha sonraları kitlelerin tercih ettiği bir yaşam bicimi oluverir.

Elci butun bu hayret verici gelişmelerde en buyuk rolun sahibidir.

Bu başarı, bitmek bilmeyen samimi cabaların doğal armağanı, gereken sonucudur. Şimdi o zirve belki de onun ve onunla birlikte butun başarılı insanların en cok dikkat etmesi gereken bir zirvedir.



Bir gun, insanların akın akın, kitleler halinde ilahi hayat onerisini kabul ettiklerine tanıklıkla Allah’ın yardımını ve zaferi yaşarsan, -tam o başarı anında kendini değil- Rabbini ovguyle an ve -yine de alcak bir gonulle- bağışlanmayı dile… O bağışlamayı sever…
Başarılı insan! Yaklaş ve seyret… Kendi başarılarını da yanına al ve onun yukselen omuzlarından şahit ol bir muzafferin olgunluğuna!

En başta elde ettiğin butun başarıların Rabbinin izni ve yardımıyla gercekleştiğini duşun! Geldiğin bu yukseklikte başını en aşağıya; geldiğin o yerlere cevirdiğin zaman, ister istemez bir sarhoşluğa kapılabilirsin. Fakat başını yukarı kaldır ve başarıların asıl kaynağının bir kez daha farkına var!

Sana yakışan geldiğin bu urkutucu zirvede, (bulunduğun ust duzey statude, akademik titrde, mevkide, makamda, pozisyon, konumda…) Allah’ı hamd ile anmaktan, ilkeli kalmaya devam etmekten başka bir şey olamaz. Asıl zirve insanlıktır.

Kibir dizleri kanatır. Sıkboğaz eden durtulere boyun eğme ve de ki:“Hatalarım, eksikliklerim var. Daha yukseği vardır muhakkak buraların... Benden buyuk olana bakmalıyım. Yuzumu O’na donmeli, başarıyı bana tattırana teşekkur etmeliyim.”

Asıl alcakgonulluluk sarptır! Hep kendine pay cıkarmanın, basit zaafların fırlatıp atıldığı bir sarplık…

Başarıdan dengeni yitirmek şoyle dursun, zaferi yenilgiye cevirmemek/korumak icin şimdiden zaaflarını gozden gecirmeye başla.

Tam başarı esnasında Rabbin Nasr ayetleriyle yanında olması ne iyi! Duşmemen icin elinden tutması. Dengeni sağlama alman icin gosterdiği şefkat!

İnsan daha cok toplumsal konularda gosterilen başarılarda erdemleri korumakta zorlanır. Cunku onay ve takdir kalabalığı, ovgude bu coğunluğu yakalamak, her zaman toplumsal bir başarıda daha fazla yaşanır.

Fakat bir insana her zaman alcak gonulluluk yakıştığı halde, mutevazı olmanın iyiden iyiye zorlaştığı kimi zamanlar olur. Onlar da hayatın tek duze gidişinin aksine zirveye cıkılan, bir başarıya ulaşılan zamanlardır. Boyle anlarda icten ve dıştan gelen ovgulere karşı direncsizleşilir. Normal zamanlarda duymadığı kadar ovgu ve takdir cumleleri ile karşılaşmak -ister istemez- benliğinde kendini beğenme yonunde bir baskı oluşur. Bu dıştan gelen baskı egonun uzerine keyfince kurulur ve pusuda olumsuz yonde değişimini beklemeye koyulur. İnsan her zaman olması gerektiği kadar alcak gonullu olamayabilir. Belki de bu nedenle, işte boyle erdemli kalmada en cok zorlandığın başarı zamanlarında bu sure ile yanında yer almak istediğini anlarsın.

Yuce Rabb her zaman insanın yanındadır. En yuksek tepelerde de cukurlarına duştuğu zamanlarda da… Kalabalığın onu hayranlıkla boğazladığı zamanlarda da kimsesiz kalakaldığı tenhalarda da…




Cunku yuksekten duşmek bir bedeni paramparca etmekle kalmaz, guzel/ kristalleşmiş bir ruhu da tuz-buz edebilir. İşte bu yuzden başarıyı başarısızlığa donuşturmemek icin Rabb, kuluna yarenlik ediyor.
İnsan bilir bunu; geldiği son noktaya bizzat caba harcayan bir ozne olmadan, yuklemini kararlılıkla yuklenmeden gelinemeyeceğini...

İşte bu yuzden; sonraları ne olduğunu duşunmeye başladığında, onceleri ne olduğunu hatırlaman gerek. Yaşadıklarının bahcesinde kendini bir hayranlık tepesine koymuş ve seyre dalmışsan, bu dalgınlığından sıyrılman.

Ve buralara hangi dere boylarından, dar patikalardan, dikenli, taşlı yollardan, susuzluklardan gecerek gelmiş olduğuna bir bakman gerek.

Duşun. Yeni doğansın; geldiğin uzun-ince yollara geri donduğunde nasıl olağanustu bir koruma ve yardımla dunyaya gelebildiğini...

Başarılarından geriye doğru bir yolculuk yaptığında, bulunduğun tepeyi gerisin geriye aşağıya indirir, cıktığın bu dağın un ufak oluverdiğini gorursun hayalen. Koymuş olduğun her noktadan, gerisin geriye yaşam cumlenin en başına baktığında, yapan-edenin/ oznenin hicbir zaman sadece sen/kendin olmadığını acıkca anlarsın. Yaşamak aslında coğunca bir ekip işidir. Duşuncelerin, hedeflerin, yaptıkların, yapamadıkların, yenilgilerin veya başarıların hepsi bir sarmala donuşur ve tek bir nokta halinde butun yaşamları icine sığdıran dunya yuvarlağı olur. Ve dokunamadığın diğer butun noktaların yanı sıra, dokunabildiğin bu noktayı butun ozneleri yaratan o en buyuk Ozne/oznelerin oznesi koymuş olur.

Boylece insanın en zor zamanında onun yanında olanın Kim olduğunu anlarsın. Zor zamanlar; buyuk hedeflere uzanan yolların zamanıdır, fakat daha da zoru hedefi vurduğun o andır. Ulaştığın icin bir hedef yoktur artık ve ilk kez bu kadar kimsesizsindir. Sadece kendinle ve elde ettiğin zaferinle baş başa… Sen ona, o sana hayranlıkla bakmaktasınız… Kalabalık mı? O kaba birlikteliktir cok defa, birlikten ziyade.

Zor zamandır başarı zamanları… Mutlu gibi gorunse de. Bu kadar yukseğe cıkabilmiş olmanın aynı zamanda duşme riskini ne kadar cok artırmış olduğunu fark edersin. Senden daha yuksekte olanı ararsın. Zira o yuksekliğe cıkma arzuna rağmen oradan duşme korkusunu tek başına kaldıramazsın. Seni bir tutan olsun, en cok da duşmene engel olacak bir buyuğun olsun istersin.

Cunku yuksekten duşmek bir bedeni paramparca etmekle kalmaz, guzel/ kristalleşmiş bir ruhu da tuz-buz edebilir. İşte bu yuzden başarıyı başarısızlığa donuşturmemek icin Rabb, kuluna yarenlik ediyor.

Sure ozellikle başardığın zaman mutevazı olman gerek, diyor. Cunku bir başarı aniden kibre alcalabilir. Bu duşuşu yaşama ihtimali insanı urkutur. Ustelik hic bir zaman duşmek icin cıkılmaz. Bu yuzden guzel sonucu sadece kendine mal etmek yerine, Allah’ın yardımı olmasa başaramayacağını kabul et, diyor.
__________________