Alıp verdiğin her nefeste Allah Teala’nın senin de hakkında icra edeceği bir kader vardır.
İbn Ataullah İskenderi


Her insanın bu dunyadaki nefesleri sayılıdır derler ey salik! Elhak doğrudur, ecel vakti gelip de olum vaki olduğunda omur sermayesini tuketmiş her fani gibi son nefesini verirsin. Artık donuşu yoktur, ne bir nefes once ne de sonra… Sayılı gunler gibi sayılı nefeslerin de Cenab-ı Hakk’ın senin hakkında takdir ettiği kadardır. Dunyaya gelişin gibi dunyadan gocuşun de ancak ve yalnız O’nun elindedir. Bu her insanın değişmez yazgısıdır. O’nun takdiri olmadan bir yaprak dahi dalından duşmezken aldığımız nefesi vermek mumkun mudur ey salik!

Omrun sermayesi olan nefesler bizlere verilmiş emanetlerdir. Her nefeste Cenab-ı Hakk’ın bizim icin takdir ettiği nimet, bela, masiyyet ve taatten biri sadır olur.



Nimet takdir ettiğinde nasıl şukru dilimize virt ediniyorsak bela ve sıkıntı isabet ettiğinde de nefeslerimizi sabır ve rıza ile bezemeli değil miyiz? Oyleyse O’ndan gelen takdir her ne olursa olsun gonul hoşluğu icinde “Hoştur bana senden gelen / Lutfunda hoş kahrında hoş.” diyebilecek imanı kuşanmaya bak. Yoksa perişanlık ve zillet icin boyun eğen bedbahtlar kervanına dÂhil olursun Allah muhafaza.

Kulları uzerinde her turlu tasarrufa sahip olan Yuce Allah (Enam, 6/18.) her şeyi bir kadere gore yaratmıştır. (Kamer, 54/49.) Kader butun mevcudatın Allah’a mahsus bir program dÂhilinde yaratılması, yani O’nun yarattıkları hakkındaki takdiridir. Kaza ise vakti saati geldiğinde bu kader planının cereyan etmesidir. KÂinatta her an onun irade ettiği kader gercekleşmekte ve her şey O’nun ilahî takdirinin gercekleşmesi icin soz birliği edercesine bir araya gelmektedir.


“O her an bir iştedir.” ayet-i kerimesi mucibince her an ve her nefeste icra eden bir kader vardır. Nasıl oldu, neden oldu demeye kalmadan sen de o kadere şahitlik edersin. Arap atasozunde bu hakikat şoyle dile getirilmiştir: “Kaza gelince insanın basireti kapanır ve tehlikenin kendisine nereden geleceğini goremez.”

Allah’ın takdiri karşısında insan aciz ve bicaredir. Sen uzerine duşeni yani kulluğunu guzel yapmaya calış ve O’nun takdirine boyun eğ. Hz. Mevlana, “Âlemin butun zerreleri birbirine girse ve hile kesilse yine gokten gelecek kazaya karşı hictir.” der ve şoyle devam eder: “Şu yeryuzu gokten nasıl kacabilir, kendini gokten nasıl gizleyebilir. Gokten yağana karşı yeryuzu nereye kacabilir, hangi sipere girip gizlenebilir! Guneşten onun ustune ateş yağsa yeryuzu o ateşe karşı yuzunu yere sererek sessizce ona teslim olmuştur. Ey insanoğlu! Mademki yeryuzunun bir cuzusun, onun ustunde yaşıyorsun; o hÂlde sen de Allah'ın buyruğuna, kaza ve kaderine karşı gelme. "Sizi topraktan yarattık." sozunu duydun. Demek ki Allah senin toprak gibi olmanı istiyor, bu emre karşı gelme.”

Sen de toprak gibi mutevazı ve mumbit ol ey salik! Gokten gelen karara teslim olarak emre amade dur da teslimiyet filizleri sacsın dort bir yanında. Zira kulları uzerinde yegÂne tasarruf sahibi olan Yuce Mevla, sana bir zarar vermeyi dilerse o zararı, O’ndan başka giderecek yoktur. Yine senin hakkında murat ettiği hayrı da O’ndan başka verecek yoktur. Onun her şeye gucu yeter. (Enam, 6/17-18.) İnsan her nereye giderse gitsin Yuce Allah’ın kendisi hakkındaki kaderinden kacamaz.

Yine Mesnevi’de gecen meşhur kıssada hikÂye edildiği gibi;kuşluk vakti bir adam korku ve telaş icerisinde Hz. Suleyman’ın yanına koşar. Hz. Suleyman ona neden korktuğunu sorunca: “Azrail’le karşılaştım ve bana oyle bir hışımla baktı ki aklım başımdan gitti, perişan oldum.” der. Bunun uzerine Hz. Suleyman kendisinden ne istediğini sorar ve adam: “Ne olur ruzgÂra emret de beni hemen Hindistan’a gotursun, boylece canımı kurtarabilirim.” DeyinceHz. Suleyman hemen ruzgÂra emreder ve adamı Hindistan’a atar ruzgÂr. Ertesi gun Azrail Hz. Suleyman’ın yanına gelince ona: “Nicin dun o bicare Muslumana oyle hışımla baktın.” diye sorar. Azrail: “Ben ona hışımla değil hayretle bakmıştım. Zira Hak Teala bana onun ruhunu o gun Hindistan’da almamı emretmişti. Kendisini burada gorunce hayrete duşmuş ve icimden, bu adam kanat takıp ucsa bile bu kadar kısa surede Hindistan’a nasıl gidebilir, demiştim. Sonra onu emredilen vakitte Hindistan’da buldum ve Hakk’ın emrini yerine getirdim.” Diye cevap verir.

Allah’ın takdiri karşısında insanın tedbiri nasıl da yerle bir oluyormuş gordun mu salik? Butun mevcudat onun takdirine boyun eğer ve teslim olurken sen de tedbiri elden bırakmadan ram ol her şeye gucu yeten sonsuz kuvvet kudret sahibi olan Rabbul Âlemine. Rıza goster kalemin yazdıklarına da temaşa eyle her nefeste tecelli eden takdir-i ilahîyi…

Koca Omer’e kulak verelim şimdi de… Hani Hz. Omer Şam’a doğru yola cıkmıştı. Gideceği yerde veba salgını olduğu haberini alınca yolundan donme kararı aldı. Omer’in bu kararı karşısında Ebu Ubeyde b. Cerrah: “Ey Omer Allah’ın kaderinden mi kacıyorsun?” diye sordu. Omer: “Evet, Allah’ın kaderinden yine Allah’ın kaderine kacıyorum.” diyerek insanın gerekli tum tedbirleri almasını ama bu tedbirlere rağmen Allah’ın onune getirip koyduğu kadere de rıza gostermesi gerektiğini ne guzel anlatıyor! Her nereye giderse gitsin insanın yazgısını da beraberinde gotureceği gerceğini ifade ediyordu.

Ey salik! Sana duşen her nefeste hakkında takdir edilen hukme rıza gostermen, edebi muhafaza etmen ve Rabbinle rabıtanı devam ettirmendir! Boylece Hak yoluna yolcu kutsi nefes sahiplerine tabi olabilirsin diyor Ahmet Mahir Efendi. İşte o zaman “Cenab-ı Hakk’a giden yollar mahlukatın nefesleri adedincedir.” sozunun sırrına da erersin vesselam!

Diyanet Aylık Dergi / Haziran 2017


__________________