
Şehirlerin en kalabalık caddelerinde, kasaba ve koylerin merkezinde, ozellikle cami cevrelerinde kurulan kahvehaneler/cay ocakları sanırım adı konulmayan bir ruh dunyasının tezahurudur. Bu yerlerin oluşmasında ve insanların buralara oylece kendiliğinden akın edişindeki bu sozsuz mutabakat, muhabbetin ne denli onemli olduğunun gostergesidir.
Su ve havadan sonra insan icin en hayati ihtiyac nedir diye sorulsa, ‘muhabbet’ cıkıverir ağzımdan. O kadar onemlidir yani. Yaşamak paylaşmaktır cunku. Ve duşunceleri, sevincleri, uzuntuleri paylaşmak en az ekmeğini paylaşmak kadar elzemdir. İnsan davranışlarına dair her şeyi anlayışla karşılayabilir, doğru ya da yanlış, iyi ya da kotu, bir değerlendirmede bulunabilirim. Ancak muhabbet etmeyi sevmeyen, konuşmaktan kacınan, dinlemeyi bilmeyen birini gordum mu, aklım almaz bunu. Muhabbet olmadan nasıl baş edilir dunyanın bunca derdiyle, insan olmanın bu ağır yukuyle.
Dostca konuşma, sevgi anlamına gelen muhabbet, insana dair en temel eylemdir.
Muhabbet sadece iletişim kurmak maksadıyla yapılmaz.
Coğu zaman fonksiyonel de değildir. Başlamak icin bir seremoniye gerek duymaz. Once selam sonra kelam kabilinden bir anda icinde bulursunuz kendinizi. Muhabbet, muhabbet icindir cunku.
Muhabbetle dinlenir, kendimize geliriz. İş cıkışları ve tatil gunleri icin planlar yapar, muhabbeti daha da derinleştirmenin yollarını ararız. Kendimizi ifade ettikce yukumuzun hafiflediğini hisseder, biraz olsun anlaşılmanın ve anlamanın hazzını yaşarız. Hangi durumda olursak olalım, derdimiz ne denli buyuk olursa olsun, muhabbet edilecek bir dostumuz varsa, bunu bilmek bile coğu zaman hayata tutunmak icin yeterlidir.
Yalnızlık insanın kaderidir. Bu yucelerden gelen bir emirdir. Herkesin aklı, yureği; nevi şahsına munhasırdır, biriciktir. İnsanoğlu, yalnızlığını bertaraf etmek icin muhabbet arar. İcini dokecek bir dost arar. Ona farklı ufuklar acacak, kendini guvende hissettirecek bir dost. Kuşkusuz iyi bir dost bulmak icin iyi bir dost olmak gerekir. Bana oyle geliyor ki; Hz. Muhammed’in (s.a.s.) en buyuk sunneti, tarihin hicbir doneminde eskimeyen ve bundan sonra da eskimeyecek olan en canlı ornekliği, dostluk ve muhabbet hususundadır.
Hz. Ebu Bekir’i (r.a.) sıdık yapan, sahabeyi yol gosterici birer yıldız kılan muhabbettir/sohbettir. Ve ashap, dostluk ve muhabbetin adeta yeryuzundeki kurumsallaşmış halidir.
Muhabbet, insanın kendini tanıma teşebbusudur. Bu ancak tevazu ve samimiyetle olur. Dostlar arasında mesafe ya da zaman muhabbete engel olamaz. Bu dunyada bir insanın elde edebileceği en buyuk hazine, her daim kaldığı yerden aynı iştiyakla muhabbete devam edebileceği dostlarıdır.
İnsanı sevmeyen, her şeye dunyevi bir fayda nazarıyla bakan, hayatını mutekabil cıkarlar muvazenesinde değerlendiren birine muhabbetin ne olduğunu anlatamazsınız. Bu yuzden ozellikle Batı dillerinde muhabbet kelimesinin bir karşılığı yoktur. Muhabbet, iki dunyalı bir zihin yapısında, guclu bir ahiret inancının tezahuru olarak toplumsal hayatta neşvunema bulmuştur.
Muhabbet; dunya gurbetinde, sılaya duyulan ozlemin dışa vurumudur.
Muhabbet; ne kitap okumaya, ne film izlemeye, ne de entelijansiyası yuksek bir sanat alanında gezinmeye benzer. Muhabbet butun bunların membaıdır. İnsan elinden/ zihninden cıkmış hicbir guzellik yoktur ki, oncesinde veya sonrasında muhabbetle bir ilişkisi olmasın.
En guzel şiirler, oykuler ya da resimler muhabbetle tekÂmul eder. Ve ancak muhabbetle gonullerde yer edinir.
Muhabbet; ani bir yağmurun ardından coşan bir ırmağın tum calı cırpıyı onune katıp goturmesi gibi, kalbimizi arındırır. Gonullere ferahlık verir, yaraları iyileştirir. Her zaman soz ile olmaz bu. Şairin dediği gibi, ‘susmak konuşmaya dÂhildir’ cunku. Soyle(ye)mediklerimiz de muhabbetin onemli bir parcası olur kimi zaman.
Soz, muhabbetin araclarından sadece biridir. Dilin imkÂnlarıyla her şeyi kÂmilen anlamak veya anlatmak mumkun değildir. Bu anlamda muhabbet, eksik bir anlaş(ıl)maya gonullu bir razı oluştur.
Muhabbet; fikirlerin kelimelere, mimiklere ve seslere donuştuğu bir resimdir.
Bu resim, kelimelerden bağımsız olarak, ağızda bıraktığı tat ve oluşturduğu his nispetinde insana etki eder. Muhabbettin cıktısı da budur zaten.
Irmağın dibinde, yerli yerinde, uzerinden akan sulara bakakalmış bir taş gibi, kendimizi, gormek isteyenlerin rahatlıkla bulabileceği en konforlu yere hapsedemeyiz. Rahatımızın bozulması pahasına aklımızı, yureğimizi ortaya koymalı, kendi hayat şarkımızı soylemeliyiz. Her insanın Allah’a kul oluşundaki tekliği, farklılıklarımız, tercihlerimiz, kısacası bizi biz yapan şeyler muhabbetle acığa cıkar.
Bizi sıradanlığa mahkûm etmek isteyen, değirmen taşının taneyi oğuttuğu gibi, biricikliğimizi un ufak edip aynı cuvala doldurmak isteyen bu dunyanın şerrinden ancak muhabbetle emin olabiliriz. Muhabbet sayesinde, ne yaparsa yapsınlar, kimseler ettiğimiz dansları bizden alamazlar. Modern putperestlerin dayattığı bu zalim cıplaklığa ancak muhabbetle kafa tutabiliriz.
Diyanet Aylık Dergi / Kultur - Sanat - Edebiyat / Haziran 2017
__________________