İnsan kozmik sistemde ve bizzat kendi hayatındaki baş dondurucu hÂrika olay ve guzellikleri tefekkur ettikten sonra bir iman tepkisi ortaya koymak icin şoyle der: “Rabbimiz! Sen bunları boşuna yaratmadın.”


Arapcada ‘fikr’ mastarının mucerret fiili fekera ve tefaul babından tefekkera aynı manalara gelip bir şey hakkında zihnin calıştırılması demektir. (FiruzÂbÂdî, FiruzÂbÂdî, Muhammed b. Yakub, el-KÂmûsu’l-Muhît, Beyrut 1994, II, 159.) Bilgiden bilinene goturen guce fikr, bu kuvvetin faaliyetine ise, tefekkur denmektedir. Tefekkur gucu canlı varlıklar icerisinde, sadece insanda vardır. Tefekkur, kalpte, şekli hÂsıl olan şeyler icin soylenir. (İsfehÂnî, RÂgıb, el-MufredÂt fî Garîbi’l-Kur’an, İstanbul, 1986, s. 578.) Bazıları fikir ve tefekkurun ‘bir şeyi ovmak, ovarak kabuğunu yok edip hakikatine ermek anlamındaki ferk’ten “r” ile “k” harfinin yer değiştirmesiyle meydana geldiğini’ soylemişlerdir. Sozcuğun boyle bir değişim gecirip gecirmemesinden ote, tefekkurde kabuğu aşmak ve ice doğru hareket etme anlamı vardır. Nitekim Kur’an’da da tefekkurun Allah’ın kelimesi, tum nesneler, olaylar ve oluşlar uzerinde akıl yorup, bir sonuca varmak, ibret almak, bu nesne, olay ve oluşların gizlediği kabuğu delip gizli olan hikmete ulaşmaya calışmak manasında kullanıldığını goruyoruz. Demek ki, tefekkur, duşunce uretme manasında teemmul ve akli nazar cercevesinde dolaşan bir kuvvettir. Bir başka ifade ile istenilene erişmek icin, eşyanın manaları hakkında kalbin bir tasarrufudur.


Kalbin lambası hukmunde olan tefekkur kanalıyla insan, iyi ve kotu, yararlı ve zararlı olanı zann-ı galiple hisseder. (RÂzî, AbdulkÂdir, Muhammed b. Ebu Bekr, MuhtÂru’s-SıhÂh, Kahire, ts., s. 509.)



Tefekkur, bir nevi işleyen akıl olup, fikir yurutme yoludur. Akıl, nazar ve tefekkur yoluna başvurarak, analiz ve sentez gorevini yapmaktadır. Nasıl ki muhendisler belli bir arsayı dikkate alarak, kendi tasavvuruna ve zihin yapısına gore bir proje/plan yaparsa, işte onlar gibi hakîmler de kendi akıl arsaları uzerinde bir plan yaparlar ki buna tefekkur/duşunce adı verilir. (Keklik, Nihat, Felsefenin İlkeleri, İstanbul 1982, s. 37.) İnsan duşunme faaliyetini gelişi guzel değil, belli kurallar cercevesinde yapar. Bundan dolayı “fikir”, bilinmeyenin bilgisine erişmek icin, bilinen işleri belli bir duzene gore sistematik hÂle getirmek, şeklinde tanımlanmıştır. (CurcÂnî, S. Şerîf, et-Ta’rîfÂt, Beyrut 1987, s. 216.) O hÂlde, akli bir inşa olan tefekkur faaliyeti de bu duzen ve kurallar cercevesinde yapılacaktır. Belli bir duzen ve kurala dayalı olmayan bir eyleme tefekkur denmez. Nitekim İbn Kayyım el-Cevziyye (o. 751/1350), tefekkuru, aklın, elde edilmesi arzu edilen şeyi inceleyerek araştırması ve istemesi şeklinde tanımlamış ve tefekkurun uc ceşidinden bahsetmiştir. Bunlar; tevhidin bizzat kendisi uzerinde, ayrıca, Allah’ın sanatının, yaratıklarının incelikleri ve hÂllerin hakikatleri konusunda tefekkurdur. (İbn Kayyım el-Cevziyye, el-Cevziyye, MedÂricu’s- SÂlikîn, KÂhire, ts.I, 164.)

Tefekkur, aklın işleyişi (faaliyet ve calışması) anlamına gelmektedir. Eğer akıl bir makineye benzetilecek olursa, tefekkur o makinenin calışması gibidir. Nasıl ki calışma makineden ayrı duşunulemezse, aynı şekilde, tefekkur de akıldan ayrı duşunulemez. Ne var ki tefekkur, belli kurallara gore yapılır ve felsefenin ayrılmaz bir parcasıdır. Cunku felsefi tahliller tefekkur boyutunda gercekleştirilir, tutarlı ve sistemli hÂle getirilir; butun insani bilgiler, felsefi sistemler ve acıklamalar tefekkurun neticesidir. Tefekkur eden kimseye “Mutefekkir/Duşunur” denir. (Erdem, Husameddin, İlkcağ Felsefesi Tarihi, Konya 1993, s. 21.) Tefekkur, Allah’ın zatı dışında butun varlık alanlarını kapsayan, yani kevni ayetlerin kavranmasında bir fikir uretme faaliyetidir. Kur’an’da “fikr” kokunden gelen tefekkur ile ilgili on sekiz ayet mevcuttur. (bkz. Bakara, 2/219, 266; Âl-i İmran, 3/191; En’am, 6/50; A’rÂf, 7/176, 184; Yunus, 10/24; Ra’d, 13/3; Nahl, 16/11, 44, 69; Rûm, 30/8, 21; Sebe, 34/46; Zumer, 39/42; Casiye, 45/13; Haşr, 59/21; Muddessir, 75/13.) Bir de eş anlamlı olan akletmek, anlamak, ibret almak, bakmak gibi tabirleri ihtiva eden ayetleri de dikkate alacak olursak, beş yuz civarında, yani her on ayetten birinin akıl ve tefekkurle ilgili olduğunu goruruz.

Tefekkur, varlık alanında insan aklının calışması sonucu ulaşılan bir bilgi bicimidir. Tefekkurun genel urunu; ilim, hÂl ve amellerdir. Bu uc durum birbiriyle ic icedir. Kalpte ilim meydana gelince, kalbin durumu değişir. Kalbin durumu değişince, organların faaliyetleri de değişir. Yani, amel hÂle, hÂl ilme, ilim de tefekkure bağlıdır. Dolayısıyla, butun iyilik ve guzelliklerin başı, tefekkurdur. (GazÂlî, Ebû HÂmid Muhammed, İhyÂu Ulûmi’d-Dîn, (thk. Ebû Hafs Seyyid b. İbrahim b. SÂdık b. ‘ImrÂn), Kahire 1994, V, 8.) Tefekkurde esas olan akıl-kalp butunluğunun sağlanmasıdır. Zira kalp, aklın bir araya getirdiği manaları tefekkur neticesinde belli bir sıra ve kurala gore dizer. Zaten manalar arasında bir duzenlilik yoksa onun adı tefekkur değildir.


Tefekkurun vazifesi, dağınık anlamları belli bir duzene koymaktır.



Tefekkurle ilgili ayetleri incelediğimiz zaman, olgusal Âlemdeki varlıkları duyu organları kanalıyla akletme surecinden gecirdikten sonra tefekkurun urununu verdiğini anlıyoruz. Olgusal Âlem uzerinde yer alan nesneleri duşunmekle yaratanın varlığına ulaşabiliriz. (bkz. En’am, 6/50, 191; Âl-i İmran, 3/190.) Ote yandan, yaratıkların bir kısmının aslını bilemediğimiz icin onlar uzerinde tefekkur bizim icin muhaldir. Melek, cin, şeytan, arş, kursi, levh-i mahfuz ve Allah’ın zatı, sadece bunlardan bazılarıdır. Mutlak varlık sahası olan Allah’ın zatı, duşunmekten daha cok inanmayı ilgilendiren bir alandır. Her fırsatta duşunmeyi teşvik eden Hz. Peygamber, Allah’ın zatı konusunda şu sınırlandırmayı getirmiştir:

“Allah’ın butun yaratıklarını tefekkur edin, fakat Allah’ın zatını duşunmeyin.”
(Aclûnî, İsmail b. Muhammed, Keşfu’l-HafÂ, Beyrut 1352, I, 310-311.)


Bu hadisten anlaşıldığına gore Allah’ın zatı ve yukarıda değindiğimiz bazı konular dışında tefekkur serbest bırakılmıştır. Tefekkur mahsusat alanında, akli cabalarda bulunma sonucu oluşmaktadır.

Mantıkcılara gore tefekkur, kıyas ve istidlal faaliyetidir. Fikir faaliyetiyle bilinen işler duzene konur. Tefekkur, akıl yurutme veya akıl yurutmeler zinciridir. Akıl yurutme ise hukumler arasında bağ kurarak, zihnin, bilinenlerden bilinmeyenleri elde etmesidir. (Oner, Necati, KlÂsik Mantık, Ankara 1996, s. 15.) Akıl yurutmenin ilkelerine uygun bir şekilde riayet edilirse, neticede tutarlı bir duşunceye ulaşılır. Buna işaret eden pek cok ayet vardır. (Nahl, 16/68-69.) Tefekkurun gorevi, fıtratı ve aklı tahrik ederek, zarar verme yonunu, fayda vermeye ustun getirme cabası olduğu anlaşılıyor. Bu ameliye sayesinde insan fayda ve zarar arasında bir ayırım yapabilir. (bkz. Bakara, 2/219; En’am, 6/50.)

Netice, fiziki bir varlık olan insanın mutlak varlıkla irtibat kurmasını sağlayan tefekkur, imana konu olabilir. Bir ayette gece ve gunduzun gelip gidişinden (bkz. Âl-i İmran, 3/190.), bir başka ayette yakın semanın kandillerle suslendiğinden ve kusursuz oluşundan (bkz. Mulk, 67/3-5.), başka ayetlerde ise, toplumsal yasalar ve evlilik olgusu uzerinde gozlemler yaparak fikir sahibi olmaktan bahsedilir. (bkz. Ra’d, 13/3, Rûm, 30/21.) İnsan kozmik sistemde ve bizzat kendi hayatındaki baş dondurucu harika olay ve guzellikleri tefekkur ettikten sonra bir iman tepkisi ortaya koymak icin şoyle der:

“Rabbimiz! Sen bunları boşuna yaratmadın.”
(bkz. Âl-i İmran, 3/191.)


Bu soylem tarzı bir hayret ifadesi olarak doğrudan insanı gayeliliğe geciriyor. İşte tefekkurde bulunmanın asıl amacı, Allah-insan ve Allah-Âlem munasebetini kurdurmaktır. Boylece insan, yaratıcı varlığın bilgisine ulaşır.

Diyanet Aylık Dergi / Mayıs 2017

__________________