Ebu Hureyre’den (r.a.) rivayet edildiğine gore Rasulullah (s.a.s.) şoyle buyurdu: “Kim bir muminin dunya sıkıntılarından birini giderirse, Allah da kıyamet gununun sıkıntılarından birini ondan giderir. Kim darda kalana kolaylık gosterirse, Allah da ona dunya ve ahirette kolaylık gosterir. Kim bir Muslumanın ayıplarını orterse, Allah da dunya ve ahirette onun ayıplarını orter. Kul, kardeşinin yardımında olduğu surece, Allah da kulunun yardımındadır. Kim ilim tahsili icin bir yola girerse, Allah da ona cennetin yolunu kolaylaştırır. Allah’ın evlerinden bir evde, Allah’ın kitabını okuyan ve onu aralarında muzakere edip anlamaya calışan bir topluluk uzerine sekinet (huzur, guven, vakar) iner ve kendilerini rahmet kaplar, melekler onları kuşatırlar, Allah da onları kendi nezdinde bulunanların arasında anar. Kimin ameli kendisini geride bırakır ise, nesebi onu ileri goturmez.”
(Muslim, Zikir, 38; Ebu Davud, Vitir, 14; Tirmizi, Kıraat, 10; İbn Mace, Mukaddime, 17; Ahmed b. Hanbel, II, 252.)

Acıklama


“İyi Musluman Olmak” başlığı altında zikredilen ve toplumsal hayatta oncelikli gorev ve sorumluluk alanlarını oğreten bu hadisi maddeler hÂlinde şu şekilde acıklamak mumkundur:

Dunya sıkıntılarından birini gidermek


Nerede olursa olsun zulum, eza ve cefaya maruz kalan bir Muslumana maddi ve manevi sıkıntılarının aşılmasında yardımcı olmak, keder ve uzuntusunu paylaşarak ona destek vermek, İslam kardeşlik bilincinin gereğidir. Cunku nemelazımcılık, bir Muslumana yabancı bir anlayıştır. Ayrıca kesinlikle bilinmelidir ki, caresiz ve ac, biilac insanların her daim yanında olan kimseye Allah Teala’nın yardımı mutlaka gelecektir.

Darda kalana kolaylık gosterip nefes aldırmak


Sıkıntı icinde kıvranan bir borcluya sure tanıyıp nefes aldıran kimse, psikolojik olarak rahatlayacak ve yaptığı iyiliğin huzur ve mutluluğunu hissedecektir. Hatta bu durumda borclunun borcunu silerek onu sıkıntıdan kurtarmak daha guzel bir davranıştır. Nitekim Yuce Rabbimiz şoyle buyurur:

“Eğer borclu darlık icinde ise, eli genişleyinceye kadar ona sure tanımak gerekir. Eğer anlarsanız bunu sadakaya saymak sizin icin daha hayırlıdır.”
(Bakara, 2/280.)


Rasul-i Ekrem de şoyle buyurur:

“Allah’ın, kıyamet gununun keder ve sıkıntılarından kurtarması kimi sevindirirse, borcunu odeyemeyene sure tanısın veya bir kısmını silsin!” (Muslim, MusakÂt, 32.)


O, iş ve ticaret hayatında nazik ve comert davranıp kolaylık ilkesini uygulayan bir kimse icin de şoyle dua eder:

“Satarken, satın alırken, alacağını isterken (ve borcunu oderken) kolaylık gosteren bir adama Allah rahmetini ihsan buyursun!”
(Buhari, Buyû, 16; İbn Mace, Ticarat, 28; Muvatta’, Buyû, 100.)


Ayıp ve kusurları ortmek


Yuce Rabbimiz,

“Birbirinizi ayıplamayın.”
(Hucurat, 49/11.)

Ve

“Birbirinizin ayıplarını araştırmayın.”
(Hucurat, 49/12.)


buyurur. Bu ayetlere gore insanları ayıplayıp alaya almak, tecessus edip onların mahrem meselelerini ve gizli hÂllerini ifşa etmek buyuk bir gunahtır. Zira fitne ve fesat peşinde koşmak gibi muzmin bir hastalığın işareti sayılan bu kotu ahlak, toplumsal barış ve huzur ortamını bozar.

Ozellikle işlediği suc ve gunahtan ozur dileyip pişmanlık duyan ve Allah’a sığınıp affını uman bir insanın gecmişini teşhir edip onu mahcup duruma duşurmek yasaktır. Nitekim

“Kim, kardeşini bir suc ve gunahı sebebiyle ayıplarsa, onu işlemeden olmez.”
(Tirmizi, Kıyamet, 53.)

hadisi bu gunahın acı sonunu haber verir. Meşhur tabii Âlim Hasan Basri de şu acıklamada bulunur: “Derler ki, kim kardeşinin tovbe ettiği bir gunahı ona isnat eder (ve hatırlatır) ise, Allah onu o gunaha muptela etmedikce canı cıkmaz.”

İşte bu vahim sonuctan ibret dersi cıkarıp bir Muslumanın gocunduğu ayıp ve kusurları orten kimse, odul olarak bunun karşılığını dunyada ve ahirette gorecektir.

İlim oğrenmek ve Kur’an okumak


İlim tahsili, alanı ne olursa olsun, her şeyden once Yuce Yaratıcı’nın rızasını kazanıp dunya-ahiret mutluluğunu sağlamak icin yapılır ve tum insanlığın istifadesine sunulur.

Kur’an okumak, onun mana ve hikmetlerini anlayıp kavramak icin caba sarf etmek, boylelikle ic tutarlılık, huzur ve sukûna erişip samimi kul olmak, bir Musluman icin en buyuk hedef olmalıdır. Tabiinden Basralı muhaddis Ebu Nadre diyor ki: “Rasulullah’ın ashabı bir araya geldikleri zaman ilim (hadis) muzakere ederler ve Kur’an’dan bir sure okurlardı.” Mekki b. Ebi Talip, “Manasını bilmediği Kur’an ile insan nasıl amel edecektir?” sualini sorarken, Nevevi de şunu oğutler: “Bilesiniz ki, Kur’an okumak en faziletli zikirdir. Lakin matlup olan, onu anlayıp duşunerek okumaktır.”

Medeniyet yolculuğunda etnik kokenin değil, amel ve ahlakın değer olcusu olduğunu benimseyip uygulamak


Etnik kokeni, rengi ve dili ne olursa olsun, insanlar arasında kardeşlik hukukunu gozetmek, İslam ahlakının evrensel bir ilkesidir.

“Belli bir ırkın doğal ustunluğunu savunan goruş ve teori” diye tarif edilen ırkcılık, ustunluğun ırk, nesep, kabile ve zenginlik esasına dayandığı İslam oncesi karanlık Cahiliye cağına geri donmek demektir. Bu da Kur’an ve sunnetin actığı kutlu medeniyet yolundan sapmak demektir.

Etnik koken, renk ve dil, irade dışı ozellikler olduğundan, Muslumanlar arasında bunları tefrikaya alet eden kimse, şu ayet ve hadis ile kınanıp ırkcılık tehlikesine karşı uyarılır:

“Ey insanlar! Doğrusu biz, sizi bir erkek ve bir kadından yarattık. Ve birbirinizi tanıyıp kaynaşasınız diye sizi milletlere ve kabilelere ayırdık. Şuphesiz Allah katında en ustun olanınız, en cok saygı duyanınız; kulluk gorev ve sorumluluğunu en iyi fark edeninizdir. Allah her şeyi bilendir ve her şeyden haberdar olandır.”
(Hucurat, 49/13.)

“Asabiyet (ırkcılık davası gutmek), bir kişinin kavminin haksız tutum ve davranışına arka cıkması demektir.”
(Ahmed b. Hanbel, IV, 107. 160; Ebu Davud, Edeb, 112.)


__________________