İbadetle gecen bir Ramazan’dan sonra, bir bayramdan sonra, tekrar yanlışlara, gunahlara, gevşekliğe dûcĂ‚r olmak; doldurulan bir cuvalın ağzını bağlamadan terk etmeye benzer.
CenĂ‚b-ı Hak bir misal veriyor burada, Ă‚yet-i kerîmede, Nahl Sûresi’nde. Burada; bir kadın vardı, Rayta bint-i Sa‘d isimli bir kadın vardı. Bu, gun boyu ip bukerdi, ondan sonra onu bozardı. Dolayısıyla butun vaktini boşa harcardı. CenĂ‚b-ı Hak bunu bildiriyor.
Bir insan, bir mu’min, nĂ‚dan insan olmayacak. Calışmış, boşuna, olmayacak. İhtirĂ‚sının kurbanı olmayacak. İnşĂ‚ etmek zorunda. İnşĂ‚ etmek zordur, yıkmak kolaydır. Mu’min olmak zordur, mu’minlikten fire vermek cok kolaydır. İnşĂ‚sı seneler suren bir Ă‚bideyi bir dozer bir anda bozar, yıkar.
Onun icin CenĂ‚b-ı Hak ne buyuruyor; iki tane duşmanımız var. Biri icimizde, biri peşimizde. Biri nefsimiz, onun terbiye olması zarûrî.
قَدْ اَفْلَحَ مَنْ زَكّٰیهَا
(“Nefsini arındıran kurtuluşa ermiştir.” [eş-Şems, 9])
قَدْ اَفْلَحَ مَنْ تَزَكّٰى
(“(Nefsini kotuluklerden) arındıran kurtuluşa ermiştir.” [el-A‘lĂ‚, 14])
İkincisi; şeytan da bize bir musallat. Bilhassa bu zamanda mallara ve evlĂ‚tlara musallat durumda.
Demek ki bir mu’min, iki ateş arasında. İki ateş arasında huzurlu yaşayacak, huzurlu yaşamasını bilecek. Nasıl dunya iki ateş arasında, maddî olarak; Dunya’nın ortası mağma, bir ateş okyanusu, Guneş bir ateş okyanusu. İki ateş okyanusu icinde huzurlu bir hayat CenĂ‚b-ı Hak veriyor. Kalbimiz de olacak. Nefsimizin ve şeytanın tasallutu icinde, CenĂ‚b-ı Hak’la beraber, rûhĂ‚nî bir hayat yaşanacak.
AshĂ‚b-ı kirĂ‚mda fakir vardı, zengin vardı, hasta vardı, sağlam vardı. Hicbir psikolojik buhran yoktu. Hicbir psikolojik rahatsızlık, bir hastalık gozukmuyor hadîs-i şerîflerde. Namaz en buyuk bir, psikiyatrik bir tedavi. CenĂ‚b-ı Hak; “…Secde et ve yaklaş.” (el-Alak, 19) buyuruyor. Ne kadar rûhĂ‚niyetle yaklaşırsan tedĂ‚vi oluyorsun.
ZekĂ‚tlar, sadakalar, oruclar vs. o da senin merhametini, infĂ‚kını artırıyor. Boyle bir toplumda bir patlama olur mu?
Tabi bu, dunyevî bir apolet alırsınız, o hayat boyu devam eder. Doktorsun, muhendissin, mimarsın… Fakat îman oyle değil. CenĂ‚b-ı Hak:
وَلَا تَمُوتُنَّ اِلَّا وَاَنْتُمْ مُسْلِمُونَ
“…Ancak muslumanlar olarak can verin.” (Âl-i İmrĂ‚n, 102) Sakın başka turlu olmeyin, buyuruyor.
“Siz AllĂ‚h’a yardım ederseniz (kulluğu yaşarsanız-yaşatırsanız, bir İslĂ‚m şahsiyeti ve İslĂ‚m karakterini tevzî ederseniz) Allah size yardım eder, ayaklarınızı kaydırmaz.” (Muhammed, 7) buyruluyor.
Ne zamana kadar? Son nefese kadar.
CenĂ‚b-ı Hak son nefeste ayağı kayanları bildiriyor:
KĂ‚run’u bildiriyor Kasas Sûresi’nde.
Bel’am bin BĂ‚ûrĂ‚’yı bildiriyor; evliyĂ‚ullah’tan bir zĂ‚ttı. Bir an nefsine uydu, kahroldu gitti -Allah korusun-.
Son anda kurtulanları bildiriyor:
Firavun’un sihirbazlarını bildiriyor.
رَبَّنَا اَفْرِغْ عَلَيْنَا صَبْرًا وَتَوَفَّنَا مُسْلِمِينَ
“YĂ‚ Rabbi, (Firavun’un şerrine karşı) bize sabır ihsĂ‚n eyle (sabır uzerimize dok), musluman olarak canımızı al (bir tĂ‚viz vermeyelim).” (el-A‘rĂ‚f, 126) dediler.
Misalleri cok Kur’Ă‚n-ı Kerîm’de.
En cok kulun endişe edeceği; -bilhassa ahlĂ‚kî kĂ‚ide de- “enĂ‚niyet”tir. Kul hicbir zaman “ben” demeyecek, yaptığına guvenmeyecek. CenĂ‚b-ı Hakk’ın rahmetine sığınacak. “Ben” yok; “Sen yĂ‚ Rabbi!” var. “Sen lûtfettin yĂ‚ Rabbi! Sen -elhamdulillĂ‚h- yĂ‚ Rabbi bize bir RamazĂ‚n-ı Şerîf’i sıhhatli gecirdin. (Gecirmeyebilirdi sıhhatli.) Teravihlere devam ettim, cemaatlere devam ettim. Sen yĂ‚ Rabbi lûtfettin! Bana bunun devamını nasîb eyle! Hayatımızı RamazĂ‚n-ı Şerîf hĂ‚linde gecirmeyi yĂ‚ Rabbi ihsĂ‚n eyle!..”
Kul dĂ‚imĂ‚ ilticĂ‚ hĂ‚linde olacak. Şukur hĂ‚linde olacak.
Şukur nedir? Şukur; kalbin sanatıdır.
Şukur nedir? AllĂ‚h’ın verdiği nîmeti; bu nîmeti Allah bana niye verdi? Onu o yolda…
Allah bana bu gozu niye verdi? Ben bu gozle neleri seyredeceğim, neleri goreceğim?
Bu kulağı niye verdi Allah bana? Bu dili niye verdi Allah bana?
Bu dil, bir et parcasında bir et donuyor; butun hissiyĂ‚tını aktarıyorsun. Niye verdi Allah sana bu dili?
CenĂ‚b-ı Hak ne buyuruyor?
Gozler konuşacak buyuruyor Fussilet Sûresi’nde.
Kulaklar konuşacak buyuruyor.
Deriler konuşacak buyuruyor.
CenĂ‚b-ı Hak her verdiği şey, bizim kıyĂ‚met gunu şĂ‚hidimiz olacak gerek musbete gerek menfiye.
MekĂ‚nlar şĂ‚hidimiz olacak. Yani nasıl bir, demek ki bir mu’min, bir mayın tarlasında yurur gibi her adımına, her hĂ‚line dikkat edecek, kalbine dikkat edecek.
İbrahim -aleyhisselĂ‚m- ikinci buyuk peygamber. Buyuk ufuklar acıldı. Niye acıldı ufuklar? Canından vazgecti, tevhîdi korumak icin ateşe girmeye rĂ‚zı oldu. Malını bezletti, comertce harcadı, “Halil İbrahim bereketi” oldu. EvlĂ‚dını Allah icin kurban etmeye kadar goturdu, kurban etmeye goturduğu evlĂ‚tla CenĂ‚b-ı Hak onun neslinden Peygamber Efendimiz’i getirdi, İsmĂ‚il -aleyhisselĂ‚m-’ın. HĂ‚run -aleyhisselĂ‚m-’ı getirdi.
Ufuklar acıldı, sonsuzlar kendisine olabildiği kadar Ă‚şinĂ‚ oldu. Ne diyor kıyĂ‚mette:
“وَلَا تُخْزِنِى يَوْمَ يُبْعَثُونَ” buyuruyor.
“(YĂ‚ Rabbi diyor,) kulları dirilteceğin gun beni mahcup etme!” (eş-ŞuarĂ‚, 87) diyor. Bu kadar kendisinin yaptığı kulluğu az goruyor onu, CenĂ‚b-ı Hakk’ın lûtfu karşısında.
VelhĂ‚sıl kul dĂ‚imĂ‚ acziyet icinde olacak. “Aman yĂ‚ Rabbi!” diyecek. “Ben” olmayacak, “ben” yasak. “Ben” ile bir yere gidilmez.
CenĂ‚b-ı Hak:
فَسَبِّحْ بِحَمْدِ رَبِّكَ وَاسْتَغْفِرْهُ
(“Rabbini hamd ile tesbîh et ve Oʼndan mağfiret dile.” [en-Nasr, 3]) buyuruyor.
Buyuk bir Mekke zaferi oldu. Butun kavimler İslĂ‚m’a girmeye başladı fevc, fevc… Her taraf İslĂ‚m’la, muslumanlarla doldu. Fakat hicbir enĂ‚niyet gelmemesi icin CenĂ‚b-ı Hak:
فَسَبِّحْ بِحَمْدِ رَبِّكَ وَاسْتَغْفِرْهُ buyuruyor.
Demek ki kul daimĂ‚, CenĂ‚b-ı Hakk’a ibadetleriyle, tĂ‚atleriyle, her şeyiyle bir ilticĂ‚ hĂ‚linde olacak. Kabulu CenĂ‚b-ı Hakk’a ait. Boylece bir mu’min, bir hiclik icinde yaşayacak.
Peki şimdi RamazĂ‚n-ı Şerîf’i ne kadar hayata yaygınlaştıracağız? Nasıl bir RamazĂ‚n-ı Şerîf yaşayacağız? Nasıl rûhumuzu RamazĂ‚n-ı Şerîf’e yaygınlaştıracağız? Ki bu ebedî bir bayrama ermek icin bu zarûrî.
Ramazan’da ne oldu oruclarımızda? Bir riyĂ‚zat hĂ‚linde yaşandı. Oburluk olmadı, israf olmadı, ihtiras olmadı, ofkeden-kotuluklerden vazgecildi. Demek ki bu şekilde Ramazan rûhĂ‚niyeti kazanıldı. Hak-hukuka dikkat edildi. HelĂ‚lleşmeler arttı.
Demek ki RamazĂ‚n-ı Şerîf’teki bu hĂ‚lin Ramazan’dan sonra devam etmesi, hayatın bir Ramazan hĂ‚line gelmesi…
Orucu tutarken gosterdiğimiz helĂ‚l gıdadan dahî sakınma oldu. HelĂ‚l gıda bile bir riyĂ‚zat hĂ‚linde kullanıldı. Demek ki ne kadar ihtirastan kurtulacağız, helĂ‚le dikkat edeceğiz.
AshĂ‚b-ı kirĂ‚m buyuruyorlar:
“Bize her Ă‚yet indiği zaman zannederdik ki gokten bir sofra indi. AllĂ‚h’ın nedir bu Ă‚yetteki murĂ‚dı derdik. MuzĂ‚kere ederdik Ă‚yet-i kerîmeyi.”
Eve gittiğimiz zaman hanımlarımız da sen bana bunu, (beylerine, babalarına, ev halkına şunu soylerdi)
“–Sen bugun bana şunu soyle; Ne kervan gitti, ne kervan geldi, ne ipekli kumaş geldi gitti değil, bugun hangi Ă‚yet indi? Allah Rasûlu’nun fem-i muhsininden, mubĂ‚rek ağzından ne gibi kelĂ‚mlar cıktı? Sen bana onu soyle.” derlerdi.
Nasıl bir kıvam, nasıl bir toplum?..
Gecirirken efendilerini de:
“–Sakın bize yanlış bir gıdĂ‚ getirme. Biz dunyada her şeye katlanırız ama Cehennem azĂ‚bına katlanamayız.” derlerdi. (Bkz. Abdulhamîd Keşk, Fî RihĂ‚bi’t-Tefsîr, I, 26)
Nasıl bir sĂ‚lih ve sĂ‚liha bir kul olabilmek… İşte bu şekilde bir RamazĂ‚n-ı Şerîf’i devam ettirebilmek…
VelhĂ‚sıl nasıl Ramazan’dayken orucluyken yemeden-icmeden kendimizi men ettik, Ramazan’dan sonra da butun haramlara, butun gunahlara karşı rûhen oruclu olmak zaruretindeyiz. Haramlara oruclu, kerahatlere oruclu olmak. Ağzımıza giren lokmalara dikkat etmek. Cunku o bizim rûhĂ‚niyetimize tesir eder.
Ağızdan cıkanlara da, cıkan her kelimeye de dikkat etmek. Soz vardır ihyĂ‚ eder, soz vardır berbĂ‚d eder.
Bilhassa dilimizi gıybet, yalan, dedikodu, mĂ‚lĂ‚yĂ‚nî sozden korumalıyız.
Gıybet ettin değil mi? AllĂ‚h’ın affının dışında kalıyor bu. Kul hakkı var, AllĂ‚h’ın affının dışında kalıyor bu. HelĂ‚lleşeceksin dunyada.
Dunyada Rasûlullah Efendimiz helĂ‚lleş diyor, Ă‚hirette diyor rezil olmak beterdir diyor. (Bkz. İbn-i Esîr, el-KĂ‚mil, II, 319)
Bir hadîs-i şerîf var cok mĂ‚nidar, cok ibretli.
Rasûlullah Efendimiz, bir heyecan hĂ‚linde. SahĂ‚be soruyor:
“–Niye yĂ‚ RasûlĂ‚llah bu kadar -ertesi gun soruyor, o gun soramıyor- yĂ‚ RasûlĂ‚llah diyor, nedir bu dunku heyecanınız diyor. Nasıl hĂ‚lden hĂ‚le gectiniz?” diyor.
Efendimiz buyuruyor ki:
“Bir şehid olur diyor, şehid olur diyor, (acıyor iyice Efendimiz, meselĂ‚ diyor) diriltilir diyor, tekrar şehid olur diyor. Diriltilir diyor, tekrar şehid olur diyor. Fakat uzerinde bir kul hakkı varsa bekletilir diyor Cennet’e girmeden.” diyor. (Bkz. NesĂ‚î, Buyû, 98/4681)
Onun icin bu hakk-ı ibĂ‚d, kul hakkı, ona da cok dikkat etmemiz lĂ‚zım. Efendimiz vefĂ‚t ederken, rĂ‚vî diyor ki:
Efendimiz iki şeyi cok telkin ediyordu. HattĂ‚ Efendimiz’in sesi kısıldı, duyamaz hĂ‚le geldi, telkin ediyordu. Ummete son tĂ‚limĂ‚tı:
“Namaz, namaz, namaz.” (Kendimizin namaza ehemmiyeti, cemaate ehemmiyeti, evlĂ‚tlarımıza o şekilde bir namazlı olarak yetiştirebilmek) Namaz, namaz, uc sefer tekrarladı diyor. Ondan sonra; “Emrinizin altındakilerin hukukuna dikkat edin.” (Bkz. Beyhakî, Şuab, VII, 477)
Bunun icinde; yetimler, dullar, (eytam, erĂ‚mil) ve bir de calıştırdığımız insanların hak-hukuku.
Âmirsin bir yerde, mudursun; azarlarsın gelen memurunu, orada gelir bir kul hakkı. Arabayla yolda giderken hepsini sollayıp gecersin, o kadar arabanın onune gecersin; bir kul hakkı. Halıyı balkondan silkelersin, komşuya gider tozları; bir kul hakkı…
Bilhassa bu Ramazan’da nasıl buna dikkat ettik, bu Ramazan’dan sonra da bu hakk-ı ibĂ‚d/kul hakkına dikkat edebilmek. Bilhassa iş sahipleri icin cok daha zor. Veyahut Ă‚mirler icin cok daha zor. Bir kalp kırdın; bitti!.. Bir kul hakkı…
CenĂ‚b-ı Hak:
قَوْلًا لَيِّنًا (TĂ‚hĂ‚, 44)
قَوْلًا مَيْسُورًا (el-İsrĂ‚, 28) buyuruyor.
قَوْلًا كَرِيمًا (el-İsrĂ‚, 23) buyuruyor.
Ramazan’da ne yaptık? TerĂ‚vihlere koştuk, cĂ‚milere koştuk. Daha cok bir huzur bulduk. CenĂ‚b-ı Hak:
“…Secde et ve yaklaş.” (el-Alak, 19) buyuruyor.
CenĂ‚b-ı Hak, o kıldığımız namazın seviyesi gibi bizi fahşĂ‚ ve munkerden korudu Ramazan’da.
Bugun yine, Ramazan’dan sonra, cemaate koşabilmek. TerĂ‚vihler gibi teheccudlere devam etmek. O havanın loş karanlığı icinde seher vakitlerinde CenĂ‚b-ı Hak’la beraber olmak. CenĂ‚b-ı Hak istiğfar kapılarını acıyor:
وَالْمُسْتَغْفِرِينَ بِالْاَسْحَارِ
(“…Seherlerde istiğfar ederler.” (Âl-i İmrĂ‚n, 17]) buyuruyor.
“ÎmĂ‚nınızı kelime-i tevhid ile yenileyin.” buyruluyor. (Ahmed, II, 359; HĂ‚kim, IV, 285/7657)
Efendimiz’e salevĂ‚t-ı şerîfe getirmek, Efendimiz’le yeni bir irtibat kurabilmek.
Olumu duşunmek. Şu beden cihazının o fakulteleri, icimizdeki, CenĂ‚b-ı Hak’la beraberliğe, onu CenĂ‚b-ı Hakk’ı anmaya telkin etmek, rûhĂ‚nîleştirmek.
Yine seherlerimizi bir îtinĂ‚ ile ki o seherlerden sonra gun doğacak, gune gireceğiz. Gune girdiğimiz zaman o seherler bize bir kale olacak şerre karşı. Yine o gun de yine geceye hazırlanacağız. Gece sanki bir olumdur. Seher tekrar bir diriliştir. Tekrar bir rûhĂ‚nî hayata devam edeceğiz.
Nasıl gece-gunduz birbiri ardınca devam ediyor, rûhĂ‚nî hayatımız da birbirini takviye edecek, oyle devam edecek. O seherlerdeki uyanıklığımızı butun seneye yaygınlaştırmak.
Nasıl sahurda, ac kalmayalım diye bir yemek iştihĂ‚sındayız, demek ki rûhĂ‚nî ihtiyacımızı da doyurmamız zarûrî. CenĂ‚b-ı Hak davet ediyor.
وَالْمُسْتَغْفِرِينَ بِالْاَسْحَارِ
(“…Seherlerde istiğfar ederler.” (Âl-i İmrĂ‚n, 17]) buyuruyor.
Eğer tevbe etmek, affedilmek istiyorsan, uyan o zaman. CenĂ‚b-ı Hak calar saatler veriyor, horozu veriyor, horoz bir calar saat. TĂ‚ seher vakti otmeye başlıyor. Bircok kopekler -af edersiniz- , ayrı bir sesle ulumaya başlıyor ezanla beraber. HattĂ‚ daha evvel başlıyorlar. CenĂ‚b-ı Hak kac tane calar saat veriyor. Evinde bir cicek varsa, bahcen varsa, o bahceden o cicekten seherde guzel kokular geliyor. Hep CenĂ‚b-ı Hak kuluna yardım ediyor, Cennet’e lĂ‚yık hĂ‚le gelebilecek.
Kadir Gecesi’ni aradık. Aman dedik Kadir hangi gece dedik. Yirmisinden sonra yirmi bir mi, yirmi yedi mi filĂ‚n dedik. Demek ki her gece bir Kadir Gecesi’ni arayabilmek, o Kadir Gecesi, herkes icin ayrı bir Kadir Gecesi olabilir, ayrı bir tecellîler olabilir o seherde. O duygular duzelir. Duygular CenĂ‚b-ı Hakk’ın rızĂ‚sıyla telif hĂ‚le gelebilir.
Her geceyi Kadir, her gorduğunu bir Hızır bil. Kimseyi de, ibĂ‚dullĂ‚h’ı istihkār, ibĂ‚dullĂ‚h’ı kucuk gorme yok.
Nuh -aleyhisselĂ‚m- bir gun bir yerden gecerken cerahatli, cerahat akan bir kopek gordu. Başını obur tarafa cevirdi. CenĂ‚b-ı Hak sordu:
“–Ey Nuh dedi. Sen Ben’i mi ayıpladın, o kopeği Ben yarattım.” buyurdu.
Bu cok muhim kardeşler!
وَيْلٌ لِكُلِّ هُمَزَةٍ لُمَزَةٍ
(“Arkadan cekiştirmeyi, yuze karşı eğlenmeyi Ă‚det edinen herkesin vay hĂ‚line!” [el-Humeze, 1]) CenĂ‚b-ı Hak buyuruyor.
Yazıklar olsun ona, bir AllĂ‚h’ın kulunu kucuk goren, taklit eden vs. kaş-goz işareti yapan, hepsine yazıklar olsun buyuruyor. Sen oyle olabilirdin. Başkalarının seni oyle istihkār etmesi hoşuna gider miydi?
VelhĂ‚sıl mu’min cok hĂ‚linde titiz olacak.
وَهُوَ مَعَكُمْ اَيْنَ مَا كُنْتُمْ
“…Nerede olursanız Allah sizinle beraberdir…” (el-Hadîd, 4)
Kalp buna yerleşecek. Dilin yerleşecek, kalp okuyacak bunu. HattĂ‚ duyguları okuyacak.
وَنَحْنُ اَقْرَبُ اِلَيْهِ مِنْ حَبْلِ الْوَرِيدِ
(“Biz ona şah damarından daha yakınız.” [Kāf, 16]) buyruluyor.
CenĂ‚b-ı Hak şah damarından daha yakın. İcindeki duyguları bir sen biliyorsun, bir de CenĂ‚b-ı Hak biliyor, kimse bilmiyor. O senin niyetine, duygularına gore CenĂ‚b-ı Hak seni mukĂ‚fatlandıracak.
Onun icin ne buyuruyor CenĂ‚b-ı Hak:
“Ayaktayken, otururken, yanları uzerindeyken AllĂ‚h’ı zikrederler…” (Âl-i İmrĂ‚n, 191)
Bu zikrin neticesinde ilĂ‚hî azamet, ilĂ‚hî kudret akışları, ilĂ‚hî azamet tecellîleri, ilĂ‚hî nakışları seyrederler.
“…Goklerin ve yerin yaratılışını derinden tefekkur ederler. YĂ‚ Rabbi! Sen boşuna yaratmadın. (Bir mekteb-i Ă‚lem icindeyiz.) Bizi Cehennem azĂ‚bından koru yĂ‚ Rabbi!” (Âl-i İmrĂ‚n, 191) derler. CenĂ‚b-ı Hak boyle bir gonul istiyor. Bu gonul, Ramazan’da yapabildiğimiz kadar, seneye de taşırabilmek…
Osman Nuri Topbaş
__________________
Mu’min Olmak Zordur
Dini Bilgiler0 Mesaj
●32 Görüntüleme
- ReadBull.net
- Eđitim Forumlarý
- Ýslami Bilgiler
- Dini Bilgiler
- Mu’min Olmak Zordur