İslÂm Dini'nde inanılması gerekli olan esaslar, bir kısım mucerret duşuncelerden ibÂret değildir. İslÂm'da, iman edilmesi gerekli olan prensipler; bilinmesi, duşunulmesi, inanılması, benliğe mÂl edilmesi, sonra da onlarla, Allah'a teslimiyete ulaşılması gerekli olan bir kısım hayatî değerlerdir. Bu hayatî değerler, en geniş mÂnÂsıyla, duşunce ve zikirle derinleşir, ibadetle beslenir, hatta muamelÂt ve muaşerette nefsanîlik ve beşerî mulÂhazalara girmemek icin, onlar da cerceve icine alınır. Boylece mu'min, her an iman dairesiyle munÂsebet icinde olur ve imanın ana mihveri etrafında doner durur.
Ehl–i Sunnet'e gore ibadetler, imana dahil değildir. Amel, îmandan bir cuz değildir. Bu prensip, genel bir hukmun ifadesidir. Yani en son sınır olarak insan, hicbir amelde bulunmasa, hicbir ibadeti yerine getirmese bile, imandan cıkmış olmaz. Ancak ibadetlerden hicbirini inkÂr etmemesi, hepsinin doğruluğuna inanması gereklidir.
Goruluyor ki, inanmak ve tatbik etmek arasında bir fark vardır. Fakat bu durum, tekrar edelim ki, en son sınır olarak konmuştur. Gercekte ise, iman ile amel arasında cok sıkı bir munasebet vardır. Bir kişinin Musluman muamelesi gorebilmesi ibadetleriyle mumkundur. Bilindiği gibi, toplu olarak yaşayan Muslumanlar arasında birtakım hukumlerin tatbik edilmesi, dinin zÂhire gore hukum vereceği kaidesinden hareketle, kişilerin yaşayışlarıyla ilgilidir. Musluman olduğunu gosterecek hicbir harekette bulunmayan bir insan icin elbette Musluman muamelesi yapılmaz. Kaldı ki, ibadetlerin hakikî yararı, var olan imanı koruması ve geliştirmesidir. Cunku imÂn, İslÂm'ı dil ile ikrar, kalp ile tasdikten ibarettir. O, sonsuz bir guc ve kuvvet kaynağıdır. Ancak istenen semereyi ve arzu edilen neticeyi elde edebilmek icin, imanın amel ile takviye ve desteklenmesi şarttır. Binaenaleyh, bir takım kimselerin "Dinde kalbin temizliğine ve iyi niyete bakılır. Namaz, oruc ve benzeri ibadetler pek muhim değildir; terk edilirse de bir zarar olmaz." demeleri, dinin alÂmet ve nişanlarını, gostergelerini (şiarlarını) yıkmaktan başka bir mÂn taşımaz. Zira boyle kabul edildiği takdirde, herhangi bir munkir, en gozde bir Âbid olduğunu iddia edebilir.
Ayrıca, her ne kadar devrimizde meseleyi ayağa duşuren bir kısım kimseler "Kalbim temiz ve Allah'a inanıyorum." iddiasında bir muddet devam etmişseler de, bunların daha sonra baş aşağı gayyaya gittiklerine butun Âlem şahit olmuştur. Evet iman; namazla, hacla, cihadla ve diğer ibadetlerle takviye edilmelidir.
ÎtikÂdî ve imanî hukumleri kavi ve sabit kılmakla meleke hÂline getiren, ancak ibadettir. Evet, Allah'ın emirlerini yapmaktan ve nehiylerinden sakınmaktan ibaret olan ibadetle, vicdanî ve aklî olan imanî hukumler terbiye ve takviye edilmezse, eserleri ve tesirleri zayıf kalır. Bu hÂle, Âlem–i İslam'ın hÂlihazırdaki vaziyeti şÃ‚hittir.
İnanan bir insanın inancını er–gec amel zeminine koyması şarttır.
İslÂm'ın biri inanc, diğeri de amel olmak uzere iki yanı vardır. Bunlar, eskilerin ifadesiyle birbirinin "lÂzım–ı gayr–ı mufÂrıkı" yani ayrılmaz parcalarıdır. İnanc, dinî literaturdeki ifadesiyle itikat; Allah, Hz. Muhammed (asm), Kur'Ân, Âhiret gibi inanılması gerekli olan inanc manzumesindeki şeylere aksine ihtimal vermeyecek şekilde inanma demektir.
Amele gelince; Kur'Ân'ın ifadesiyle "amel–i sÂlih" yani eksiksiz, kusursuz, arızasız iş, bu da inancın yanında İslÂm'ın ikinci onemli unsurudur. MeselÂ, ibadet, bu hususta "olmazsa olmaz" deyimi ile ifade edilebilecek bir yere sahiptir.
İnsanoğlu, hikmet elinin actığı yolu değiştiremeyeceğine gore, zorlardan zor ama o kadar da mukaddes olan bu vazifeyi bihakkın eda etmeye calışıp cennete ehil hÂle gelmelidir. Cunku, ubûdiyet insanın tasaffî etmesini temin eder, boylece cennete ehil olacak bir hÂle getirir.
İbadetler, itikada ait meselelerin bir yonuyle blokajı, bir yonuyle de onları inkişaf ettiren fakulteler gibidir. Zira ibadet olmaz ve gunumuzde cok yaygın bir kanaate gore hareket edilerek, din vicdanlara hapsedilirse –Allah korusun– inhiraf edip mahvolma ve tabiî ki bunun neticesi olarak dunya ve ukba hayatını kaybetme kacınılmaz olur. Evet insanın, değişik kaymalardan korunması ve inancını sağlama bağlaması ancak ibadetle mumkundur.
İnsan, ilmî araştırmalar neticesi Allah'a iman edebilir ama bu, nazarî bir imandır. Onun gercek imana donuşmesi ve imanla hedeflenen seviyeye yukselmesi, ancak ibadet u tÂatle gercekleşebilir. Bu acıdan denebilir ki, ibadet tabiatının bir parcası hÂline gelmeyen ve onda derinleşemeyen bir insanın kayması ve yoldan cıkması daima melhuzdur. Ve buradan hareketle, "İnanıyorum ama, icki de iciyorum veya namaz kılamıyorum." diyen insanların teminat kordonlarından birinin kopuk olduğunu soyleyebiliriz. Evet bu kişiler sozlerinde sadık iseler, imanlarını amel ile desteklemeli, yapageldikleri ibadetlerle Hak kapısının Âzad kabul etmez kulları olmalıdırlar ki, hakikî anlamda iman etmiş olsunlar.
Netice olarak denebilir ki, imanın, gonullerde hep taze olarak kalabilmesi ve bayatlayıp porsumemesi ibadete bağlıdır. İman, ibadet sayesinde hic eskimeden hep yeni kalabilir. Yoksa, ibadetsiz insanda, imanın son Âna kadar dayanıp dayanamayacağı mechuldur.
.
__________________
İman - Amel Munasebeti
Dini Bilgiler0 Mesaj
●36 Görüntüleme
- ReadBull.net
- Eğitim Forumları
- İslami Bilgiler
- Dini Bilgiler
- İman - Amel Munasebeti