Cundub b. Abdullah’tan nakledildiğine gore Rasulullah (s.a.s.) şoyle demiştir:
“Kim duyulsun diye iyilik yaparsa, Allah (onun bu niyetini herkese) duyurur. Kim gosteriş icin iyilik yaparsa, Allah da (onun bu riyakÂrlığını herkese) gosterir.”
(Muslim, Zuhd, 48.)


Beğenilmek, takdir edilmek, ovulmek, parmakla gosterilen, gorunen, bilinen olmak… İnsan olarak hepimizin kalbinin bir koşesinde bu duygular az ya da cok vardır. Kimi gercekten takdir edilesi davranışlar sergiler, bu yonuyle on plana cıkmak istemese de bir şekilde yaptıkları kendisini gorunur kılar. Buna rağmen tevazu gostermeyi elden bırakmaz. Kimi de aslında Âdeti olmadığı hÂlde sırf beğenilme duygusunu tatmin etmek icin başkalarının gozu onunde takdirle karşılanacak davranışlarda bulunur. İnsanlar nezdinde gorunur, bilinir ve konuşulur olduğunu fark ettikce bundan haz duyar. İnandırıcılığıyla herkesi kendine hayran bıraktığını duşunerek bir kez daha kendisine hayran olur. Gun gelip de gercek ortaya cıktığında duyacağı pişmanlığı aklının ucuna bile getirmeden etrafını kandırmaya devam eder. O, her ne kadar başkalarını aldattığını zannederek cesaretle rolunu oynamayı surdurse de aslında en başından beri kendi kendini kandırdığının farkına varamayacak zavallı bir kimsedir.

Allah Rasulu ;

“Kim duyulsun diye iyilik yaparsa, Allah (onun bu niyetini herkese) duyurur.
Kim gosteriş icin iyilik yaparsa, Allah da (onun bu riyakÂrlığını herkese) gosterir.”
(Muslim, Zuhd, 48.)


buyurur. İnsanın icini sinsice kemiren riya hastalığına karşı ikaz eder hepimizi. Başkalarının gozunu boyadığını zannederek kimse kendini kandırmasın ister. Zira er ya da gec, bu dunyada ya da ahirette riyakÂrın gercek niyeti, kalplerde olanı hakkıyla bilen Yuce Allah (Teğabun, 64/4.) tarafından ortaya cıkarılacaktır. Rızasının gozetilmediği, samimiyetten uzak ve ihlassızca yapılan hicbir amel O’nun katında kıymet ifade etmeyecektir. Amellerin karşılığının verileceği hesap gununde Allah (c.c.) riyakÂrlara şoyle seslenecektir:

“Dunyada kendilerine gosteriş yaptıklarınızın yanına gidin!
Bakalım onlardan bir hayır gorebilecek misiniz?”
(İbn Hanbel, V, 429.)


Kıyamet gunu hesaba cekilecek uc kulun tasvirine dair başka bir hadiste Hz. Peygamber, amellerindeki gercek niyetlerinin ortaya cıkmasıyla riyakÂrların nasıl husrana uğradıklarını daha da somut bir şekilde anlatır:

Oncelikle Allah uğrunda şehit olduğunu duşunen bir adam huzura getirilir. Kendisine verilen nimetler sayılır, o da hepsini hatırlar. Allah Teala bu nimetlere karşılık ne yaptığını sorar ona. “Şehit duşunceye kadar senin uğrunda savaştım” der. Ancak onun asıl niyetini bilen Yuce Allah, “Yalan soyluyorsun, sen sana ‘cesur’ desinler diye savaştın. Nitekim bu da soylendi.” buyurur. Bunun uzerine adam yuzu koyun suruklenerek cehenneme atılır.

İkinci olarak ilim oğrenip oğretmiş ve guzel Kur’an okuyan bir adam huzura getirilir. Kendisine verilen nimetlere karşılık ne yaptığı sorulur. O da oğrendiği ilmi başkalarına oğrettiğini ve Allah icin Kur’an okuduğunu soyler. Fakat Allah (c.c.) kendisine ‘Âlim’ desinler, ‘guzel Kur’an okuyor’ desinler diye bunları yaptığını yuzune vurur ve o da aynı şekilde cehenneme atılır.

Son olarak kendisine Allah’ın her turlu maldan bolca verdiği zengin bir adam huzura getirilir. Butun bu nimetlere karşılık ne yaptığı sorulunca o, “Malımı sırf senin uğrunda, senin istediğin yollarda harcadım.” der. Onun maksadını da cok iyi bilen Yuce Allah, yalan soylediğini, kendisine “comert” desinler diye boyle yaptığını ve emeline ulaştığını buyurur. O da suruklenerek cehenneme atılır. (Muslim, İmare, 152.)


İnsanı yaratılmışların en değerlisi kılan, yerde ve gokte ne varsa her şeyi onun hizmetine amade eden, onu yeryuzundeki halifesi ilan eden Yaratan’ın, bahşettiği bunca nimete karşılık ondan istediği tek bir şey vardır: “Dini Allah’a has kılarak kulluk etmek.” Bu konuda en ufak bir ortaklık imasına dahi tahammulu yoktur. Riya olgusuna bu acıdan yaklaşıldığında insanın ne denli bir tehlike icinde olduğunu anlamak zor değildir. Nitekim yaptığı herhangi bir ibadet ya da iyilikte Allah’ın rızası yerine kulların beğenisini kazanma duşuncesinde olan riyakÂr kişi, gizliden gizliye şirke bulaşmaktadır. Bu nedenle Hz. Peygamber, namazını başkası goruyor diye guzelleştirerek kılan kimsenin misalinden hareketle riya ve gosterişi “gizli şirk” olarak niteler. (İbn Mace, Zuhd, 21.) Yuce Allah’ın şirk karşısında kuluna muamelesi ise gayet nettir:

“Ben şirk konusunda kendisine ortak koşulanların en uzak (ve yuce) olanıyım.
Her kim bir amel işler de benimle birlikte başkasını ona ortak ederse onu şirkiyle baş başa bırakırım.”
(Muslim, Zuhd, 46.)



Riya, imanla asla bağdaşmayan kotu bir tutumdur. İnanan bir insanın gerek Allah ile gerekse diğer insanlarla ilişkilerinde samimi ve durust olması gerekir. Aksi takdirde munafıklara benzeme tehlikesiyle karşı karşıya kalır. Kur’an-ı Kerim’de munafıklar namaz, zekÂt ve sadaka gibi ibadetleri sırf gosteriş olsun diye yaptıkları icin ciddi anlamda eleştirilirler. (Nisa, 4/36-38, 142; Maun, 107/4-6.) Mallarını samimiyet ve ihlastan uzak gosteriş maksatlı harcamaları nedeniyle onlar, uzerinde biraz toprak bulunan ve şiddetli yağmura maruz kaldığında cıplak kalan bir kayaya benzetilirler. (Bakara, 2/264.)

Neredeyse hayatlarının tumu ikiyuzluluk ve riya uzerine kurulu olan munafıklara benzememek ve şirk tuzağına duşmemek icin yaptığımız her işte Allah’ın rızasını gozetmeliyiz. Zira amelleri sırf Allah rızası icin yapmak, kalbi hile ve aldatma duygularından salim kılar. (İbn Mace, Sunnet, 18.) Her durumda ihsan bilinciyle hareket etmeli, Yuce Allah’ın her an bizi gorduğunu ve bizimle beraber olduğunu unutmamalıyız.

Riya yaparak kimi kandırıyoruz aslında?

Bu soru uzerinde defalarca duşunmeliyiz. Ve kalbi sinsice ele geciren bu illetten korunmak icin Sevgili Peygamberimizin şu duasıyla Rabbimize sığınmalıyız:

“Allah’ım fakirlikten, kufurden, şirkten, nifaktan ve gorsun duysunlar diye yapılan amelden sana sığınırım.”
(İbn Hibban, Sahih, III, 300.)



Diyanet Aylık Dergi/ Nisan 2015

__________________