Nefis muhasebesinde hatırlayacağımız bir husus bazı kotu alışkanlıklardır. Bunlardan biri kumar oyunlarıdır. Dinimizin Kur’an ayetleriyle haram kılıp yasakladığı bu fiil “icki”, “tapılmak uzere dikilen put” gibi dinen en ağır haramlar arasında zikredilmiştir(1). Yuzde 99’u Musluman olan memleketimizde ceşitli isimler altında (milli piyango, bahisli at yarışları, toto, loto gibi her ceşit tÂlih oyunları, zar atma, kağıt oyunları vs. şeklinde) geniş capta oynanmaktadır.

Tıpkı, bir imtihan aracı olarak Şeytan’ın her an icimizde yer etmesi gibi, bu oyunlar da cemiyette mevcuttur. Ve mukemmel bir imtihandayız. Ve maalesef kaybedilen bir imtihan vermekteyiz. Evet bu kumar oyunları butun ceşitleriyle serbestce mevcut, ama kimse kimseyi oynamaya mecbur etmiyor. “Kişi icin ancak calıştığı vardır”(2) ayetine inandığımız halde, calışıp yorularak değil, -zahmetsiz zengin olmak hırsıyla- bu oyunları oynayarak, Allah karşısında suc işleyen bir cemiyetin, -akşamdan cepleri dolu oturduğu kumar masasından, sabahleyin sadece parasını değil itibar ve haysiyetini de kaybetmiş olarak kalkan kumarcı misali- gecesinin ferdasında servetini yarı yarıya post modern uc kağıtcılara kaptırmış olarak “el-cezÂu min cinsi’l- amel” dusturunca(3) cezalandırılması, durumu bir parca kurtarabilmek icin, millî haysiyeti rencide edici tavırlarla dış para kaynaklarına yalvar yakar olma hallerine duşmemiz tabii değil midir?, bunda herkesin belli nisbette bir payı yok mudur?

“Ben bunlardan uzağım” diyebilecek olanların bile, emr-i bi’l-maruf yapmamaktan dolayı sorumlululuktan nasibini alacağı kanaatimizi belirtmek isteriz..
Burada hatırlanması gereken bir diğer kotu alışkanlığımız acık sacıklıktır. Dinimiz ferde, aileye ve cemiyete bakan cok yonlu hikmetlerle, kadın-erkek munasebetlerine ciddi disiplinler getirmiştir. Birbirine nikah duşen karşı cinslerin bırakın musafaha gibi mubaşeretleri, gozleriyle harama bakmaları bile bizzat Kur’an-ı Kerim’in ayetleriyle yasaklanmıştır(4). Her seviyedeki mu’minin bile ciddiyet ve ehemmiyetini iyice kavramasına yonelik tedbirlerden biri olarak Resulullah, bir hadislerinde yetmiş uc şubesinin varlığına(5) dikkat cektiği zinanın, insanın şehevî duygularını tahrîk eden butun eylemlerde bir mertebesinin bulunabileceğini belirtmek uzere, Buhari’de de yer alan bir hadiste goz, kulak, dil gibi butun organların kendilerine has zinalarından bahseder: harama bakmanın goze ait, mustehcen konuşmaların dile ait vs. zinalar olduğunu soyler(6). Buhari, Muslim şartlarında sahih olduğu belirtilen bir Mustedrek hadisinde zinanın artma durumunda oldurme (katl) vak’alarının artacağı, veba hastalığının cıkacağı belirtilir(7). Yine bir Mustedrek hadisinde “Bir yerde zina ve riba (faiz) ortaya cıkarsa ahali, kendisine, Allah’ın azabının gelmesi icin davetiye cıkarmış olur” buyrulur(8).Bazı hadislerde bu azabın sıradan bir sıkıntı olmayıp, helake, yıkılmaya goturen pek ciddî bir durum olduğu belirtilir: “Allah, bir memleketin helak olmasını irade edince orada zinayı yaygınlaştırır”(9).

Dinen en ağır cezanın zina curmu icin takdir edilmiş olması bile, bu meselenin, ictimÂî hayatımızda pek ciddî tahribatlara sebep olacağını gosterdiği halde, gunumuz Turkiyesinde acık sacıklık ve ihtilat normal bir hayat duzeni haline getirilmiş durumda.

Gazete koşe yazarları arasında Turkiye’nin son ekonomik krizle batışı ile bazı medya cevrelerince acık sacıklığın kasıtlı şekilde yaygınlaştırılma gayret ve faaliyetleri arasında sebeb-sonuc munasebeti kuran tahlillere bile yer verenler oldu. Bunlardan birine gore 1971 muhtırasından beri, ekonomik ve sayısal acıdan coken Turkiye’de, anarşi ve ic karışıklıklar ile birlikte mustehcen (pornografik) neşriyat şaha kalkmıştır. Yazar, bunun vahÂmetini belirtmek icin: “MC. İktidarlarında bile porno film artist ve aktirstleri giyinmeye vakit bulamadan film cektiriyorlardı” dedikten sonra, “O donem, bir yılda 170’e yakın porno filmin cekildiğini” belirtir. Koşe yazarı post-modern darbe sonrası ( yani 28 Şubat 1997 sonrası) yaşanan iktisadî ve ahlÂkî cokuşun, sistemli olarak mustehcenlikte geriye donuşu hatırlattığını soyledikten sonra, yeni uretilen mustehcen filmlere (isimlerini zikrederek) ve gazetelerden bazılarının bu daldaki aşırı gayretlerine parmak basar, isimler verir ve ilave eder: “Bakanlar Kurulu’nun oturup, ‘Artık acık alanlarda bile başortululer bulunmayacak” diye karar aldığı ulkemde, “Basında Guven” sloganını ağzına sakız eden gazete ve turdeşlerinin cok yakında “Yeşilcam seks filmleriyle ulkeyi kurtarmayı denemesi uzak değil”(10).
Ben bu meselede de, kendi kusurumuzun altını cizmek istiyorum: Eğer Allah’ın: “gozlerinizi haramdan koruyun” emrine uyularak bu mustehcen neşriyata muşteri olunmazsa, ne idiği, kim idiği belirsiz patronlar, gazetelerini, film cekimlerini devam ettirebilir, ahlakî ve millî değerleri bu denli yıkabilirler miydi, ve manevi tahribatların neticesi olan ve herkesi sokağa doken ekonomik cokuş olur muydu? Nitekim yukarıda da kaydedildiği uzere, pek cok hadiste Resulullah, zina ve kumar gibi ahlaksızlıkların yaygınlaşması halinde cemiyetin ceşitli musibetlere giriftar olacağını haber vermiştir:
Bir kavmde zina zuhur ederse iclerinde fakr ve meskenet zuhur eder”(11),
Bir yerde zina ve riba (faiz) zuhur ederse kendilerine Allah’ın azabını helal kılarlar”(12).
Zina cogalırsa, “katl”ler artar ve tÂun (salgın hastalıklar) vukua gelir”(13).
Allah bir yerin helak olmasını dilerse orada zinayı ortaya cıkarır”(14).
Munavi son hadiste gecen gecen helak kelimesiyle kastedilen musibetleri: “cok olum, tÂun, fakr, zillet” diye acıklar ki krizle birilikte zillete varıncaya kadar hepsini yaşadık ve yaşamaya devam ediyoruz.
Burada, musibetlerimimzin sebebini kendimizde gormek gerektiğini te’yit eden son bir tesbit daha hatırlatmak istiyorum: 7 Şubat 2002 gecesinde biri Profesor uc kişinin iştirakiyle yapılan bir televizyon proğramında, iştirakcilerden bir şovmen (eski adıyla soytarı) bir itirafta bulunarak şu mealde konuşur: “Ben, bazan ciddî proğramlar da hazırlıyorum, ancak bunlara katılanların sayısı cok az oluyor. Eğlenceye yonelik şov (soytarılık) proğramları yapınca bir gecede tirilyonlar kazanıyorum”. Proğramın iştirakcisi Profesor: “Yani milleti guldurup eğlendirmekle hayırlı bir hizmet yaptığını mı zannediyorsun, Millet boyle bir proğramdan ne kazanmış olabilir?...” der. Bu noktada munakaşa başlar.

Ben burada şunu ilave edeceğim: Elbette ki arz-talebin herkesce bilinen kendine has kanun ve kaidesi var. Millet olarak, buyuk coğunluk olarak, Allah’ın rahmetini celbedecek taleblere yer verildiği zaman(15) bir kısım guzelliklerin, hayırların tecellisine hak kazanacağız. Nitekim, Hz. Peygamber aleyhissalatu vesselam’ın da atıf yaparak dikkat cektiği bir ayet, Allah’ı memnun eden -hatakÂrlığını kabul ederek af talebetmekten ibaret olan- istiğfarda bulunulduğu muddetce, bu ummete, umumi bela gelmeyeceğini ifade etmektedir: “Allah TeÂla Hazretleri şu ayetle ummetim icin bana iki emÂn indirdi (meÂlen): Sen aralarında olduğun muddetce Allah onlara azab vermeyecektir . Onlar istiğfarda bulundukları muddetce, Allah onlara azab vermeyecektir”(16).Resulullah sozlerini şoyle noktalar: “Ben aralarından ayrıldımmı (Allah’ın azabını onleyecek ikinci eman olan) istiğfarı kıyamete kadar aralarında bırakıyorum”(17).

Bu kaydettiklerimiz, dinimiz acısından hatayı kabullenip bundan donuş olan istiğfara yer vermenin ne derece onemli olduğunu ifade ederken, halkımızın da şuursuzca eğlenceye, malayaniyata rağbet ettiğini ortaya koymaktadır. Halbuki ahiretteki hesaba inanan muslumanın, zamanını veya parasını harcarken, tek dakikasının ve tek kuruşunun bile nereye gittiğine dikkat etmesi, araştırması gerekir. Cunku Hz. Peygamber’in belirttiği uzere, Kıyamet gunu, hesabını vermeden Allah’ın huzurundan ayrılamayacağımız, mutlaka hesabı sorulacak olan omur icinde vurgulanan beş şeyden biri: “Kazancımızı nereye harcadığımız?” sorusudur(18). Mustehcen neşriyata, aşırı eğlence, sefahet, malayaniyat ve kumar gibi sağ duyu sahibi hic kimsenin normal karşılayamayacağı şeylere harcanan zamanın ve paraların elbette ki bir bedeli olacaktır, hem dunyada hem de ahirette. Mu’minler bu incelikleri kavrayıp hayata gecirinceye kadar, Cenab-ı Hak, onları bir surette imtihan etmeye devam edecektir. Cunku, Kur’an’da, sunnetullah da denen ilahî dustur boyle tesbit edilmiştir: “İnsanlar kendilerinde olanı değiştirmedikce, Allah onlarda olanı değiştirmez”(19).
Kaynaklar
(1) 5 Maide 90.
(2) 53 Necm 39
(3) “Ceza, işlenen suc cinsinden verilir”.
(4) 24 Nur 30-31. Ozetle: “(Ey peygamber) Mu’min erkeklere soyle gozlerini (harama bakmaktan) sakınsınlar ve ırzlarını (haramdan) korusunlar (...) Mu’min kadınlara da soyle gozlerini (harama bakmaktan) sakınsınlar, ırzlarını korusunlar (...)” Devamında baş ortusu emrine yer verilir ve kimlere karşı zinet mahallerini acabilecekleri belirtilir.
(5) Mustedrek 2,37
(6) Buhari, Kader 9, İsti’zÂn 12, Ebu Davud, Nikah 43, Musned 2,276,317, 326.
(7) Mustedrek 4,503.
(8) Mustedrek 2,37.
(9) Feyzu’l-Kadîr 1,246.
(10) Zaman 10 Nisan Salı 2001, s. 16.
(11) Bezzar
(12) CÂmiu’u’s-Sağîr 1,400 (Sahih).
(13) HÂkim, Mustedrek 2,37
(14) Feyzu’l-Kadir 2,226
(15) Yine bu tarihlerde şahit olduğum bir televizyon konuşmasında konumuzu ilgilendiren bir cumle telaffuz edildi: Bu cumleye gore, Buyuk Millet Meclisimizin, gunluk ortalama 12 bin kişilik ziyaretcisi vardır. Ve bu ziyaretciler, hep şahsî taleplerinin peşindedir ve ammeyi ilgilendiren meseleler uzerinde duran yoktur.
(16) 8 EnfÂl 33.
(17) Tirmizî,Tefsir, Enfal 3082. h.
(18) Tirmizî, Kıyamet 1, hadis zayıfsa da uc ayrı tarikten geldiği icin sahih kabul edilmiştir (MişkÂt 2, 656).
(19) 13 Ra’d 11.
__________________