Batı İslam’a ideolojik bakıyor


George Washington Universitesi’nde İslÂm Araştırmaları profesoru olan Seyyid Huseyin Nasr'a gore; Batı, İslam'ı ikinci sınıf ideoloji haline getirmeye calışıyor. Bu tehdite karşı cozum ise geleneği ihya etmekte ve kimlik sahibi bir varlık haline gelebilmekte yatıyor.

20. yuzyılın son doneminde İslam’la irtibatlı her hadise Muslumanlığa olan ilginin artışına sebep oldu. Lubnan ic savaşı, 1979 İran Devrimi ve Filistinliler arasında İslami hareketlerin coğalması bunlardan birkacı. Bu ilgi, 11 Eylul olaylarından sonra daha da hızlandı. Bu tarihten sonra dunya sistemi, politikalar, ulkelerarası ilişkiler değişti. İslam terorizmle ozdeşleştirildi, aleyhinde propaganda ve gosteriler yapıldı. Batı’daki Musluman aleyhtarlığı İslam dunyasını derinden etkiledi.
Başta Amerika olmak uzere dunyada İslam hakkında bilgi edinme cabaları arttı. Fakat ihtiyac, her zaman doğru kaynaklardan karşılanmadı. Kitap, dergi, radyo ve televizyon gibi medya aygıtlarından elde edilen bilgilerin coğu yanlış ve yanıltıcı bir enformasyona dayanıyordu. Zamanla bu “bilgi seli” İslam’ın anlaşılmasını sağlamak yerine belirli ideolojik ve siyasal hedefleri besler hale geldi.
Dinle ilgili muhalif kitaplar Batı’da en cok İslam konusunda yazılırken, Musluman ilim adamları bu tur calışmalara cevap niteliğinde eserler yazıyor. George Washington Universitesi’nde İslÂm Araştırmaları Merkezi’nden Prof. Dr. Seyyid Huseyin Nasr, bu sorumluluğu yerine getirmeye calışan, hayatı boyunca İslami tefekkuru yaymaya calışan bir ilim adamı. Gectiğimiz hafta Turkiye’ye gelen Nasr’la Batı’daki İslam algısını konuştuk.

-11 Eylul olaylarından sonra Batı’da İslam’a yonelik ilgi artmaya başladı. Bu ilgi karşısında İslam doğru anlatılıyor ve anlaşılıyor mu?

Sadece Batı’da değil butun dunyada İslam’a yonelik buyuk bir ilgi var. Fakat bu rağbet İslam aleyhtarı bircok kitabın da yazılmasına sebep oluyor. Bu kitapların coğu Musluman olduğunu iddia eden insanlar tarafından kaleme alınıyor. Yazılanlar sadece batıdaki ve İslam dunyasındaki değil bu dunyanın dışındaki insanları da olumsuz yonde etkiliyor. 11 Eylul, Batı-Batı, Batı-İslam, İslam-İslam olmayan arasındaki ilişkileri bicimlendirdi. 11 Eylul’un ardından iki farklı tepki ortaya cıktı. Bir kesimde İslam’a olan ilgi dini oğrenmeye yonelik bir merak olarak, diğer tarafta ise İslam’a karşı buyuk bir ofke ve nefret olarak ortaya cıktı.

-Yaşananlar İslam dunyasının lehine donuşebilir mi?

İslam dunyası, durumu iyi bir şekilde değerlendirirse bu bir avantaj haline donuşebilir, aksi takdirde zararına olacaktır. 11 Eylul hadiselerinden sonra ortaya cıkan gerilimli ortama rağmen bugun batıda otantik bir şekilde takdim edildiğinde İslam’ın gercek mesajını anlamaya hazır pekcok kulak bulunmakta. Bu gelişmeler esnasında onemli olan İslam’ı ikinci sınıf bir batılı dunya goruşu haline donuşturmemektir. Artık Batı medeniyetinin cop kutusuna bakıp oradan beğendiğimiz birkac şeyi başımıza takıp, batılılara donup ‘Bakın biz de sizin gibiyiz’ demenin zamanı gecmiştir.

-Son kitabınız ‘İslam’ın Kalbi’ 11 Eylul’den sonra İslam’a yapılan suclamalara cevap verir nitelikte. Eseriniz nasıl bir tepkiyle karşılandı?


Kitaba başta İngiltere ve ABD olmak uzere sadece Batı’da değil pekcok İslam ulkesinde de buyuk ilgi oldu. Turkce, Farsca, Boşnakca’ya cevrildi, kısa bir zaman sonra Arapca tercumesi de yapılacak. Benim ‘İslam’ın Kalbi’ni yazmaktaki asıl amacım İslam geleneğini bir butun halinde geniş bir dinleyici kesimine ulaştırabilmekti. Fakat bunu yaparken aynı zamanda batılıların zihninde bulunan cihat, şehadet gibi bazı somut problemleri de ele alıp cevaplamaya calıştım. Kitap, benim otuz yıl once yazdığım ‘İslam’ın İdealleri ve Gercekleri’nin tamamlayıcısı da sayılabilir. Her ne kadar kitap, metafizik bir tartışmayla başlıyorsa da, ben burada gunumuzde bazı problemlerin nasıl ele alınabileceğini ortaya koymaya calıştım ve İslam’ı tarih otesi bir gerceklik olarak ele aldım.

-Son zamanlarda ‘dinde reform’ talepleri sıklıkla dile getiriliyor. Virginia Universitesi Oğretim Uyesi Prof. Dr. Amina Vadud’un New York’ta kadınlı erkekli cemaate cuma namazı kıldırmasıyla başlayan ‘Musluman kadınların ozgurluk turu’ beraberinde tartışmaları da getirdi. Bu cıkışları nasıl değerlendiriyorsunuz?

İslam’da zaruret ilkesi vardır. Bunu bir ornekle acıklayacak olursak; normalde icki icmek yasaktır. Fakat colun ortasında ve olmek uzere olduğunuzu duşunelim. Bu durumda o şarabı icmeniz zaruret prensibi nedeniyle gerekli hale gelir. ABD’de Cuma namazını bir kadın imame kadın-erkek karışık bir cemaate kıldırdı. Yapılan bir zaruret ilkesine dayalı değilse, Cuma namazı neden bir kadın tarafından kıldırıldı bilmiyorum. Bu, geleneği cok bilincli bir şekilde tersine cevirmeye yonelik bir harekettir ve Hz. Peygamberin sunnetine de aykırıdır. Katolik ve Ortodoks mezheplerinde de benzer ilkeler vardır. Papazların erkek olması, onların Hz. İsa’yı temsil etmeleri ile ilgilidir. Bir kadın papaz olduğunda bu kez Protestanlık gibi bir şey ortaya cıkar ve dinin bircok fırkalara mezheplere bolunmesine sebep olur. Son yaşananlar İslam acısından nahoş bir gelişme olmuştur.

-Batı’da İslam’ın otantik şekilde takdim edildiğinde bir cok Batılı tarafından ilgiyle izlendiğini soylediniz. Bu bağlamda dinlerarası diyalog hakkındaki duşunceleriniz nedir?

Dinlerarası diyaloğa butunuyle destek veriyorum. Kur’an-ı Kerim’de ‘Biz sizi tek bir ummet değil farklı milletler olarak yarattık ki hayırda yarışasınız, birbirinizi tanıyasınız’ diyor. Bugun İslam’ın dunyada butun gercekliğiyle tanınmasının yolu da budur. Bunun şartı ise İslam’ın otantik bir şekilde takdim edilmesi ve bir dunya goruşu olarak ikinci sınıf bir batılı goruşe donuşturulmemesidir. Soylediklerinizin İslam dunyasında bir karşılığı varsa, duşuncenizi otantik şekilde sunmuşsunuz demektir. Batı’daki tuzak, İslam’ı ikinci sınıf ideoloji haline getirerek bazı cevrelere sunmak ve bundan faydalar beklemektir. Ama asıl sınav bunların İslam dunyasında tartışıldığında bir karşılık bulabilmesidir.

-Doğu dunyasındaki batı algısını nasıl yorumluyorsunuz?
Batı medeniyetine dışarıdan bakanlar oradaki teknolojik ve askeri guce bakarak soylenenlerin doğruluğuna inanabilirler; fakat tarihte bu guce sahip olduğu halde hicbir ahlaki değeri olmayan medeniyetlerin kısa surede yıkıldığını gosteren ornekler vardır.
Teknoloji ile İslam arasındaki ilişki cok komplike. Teknolojinin bizi ileriye gotureceği fikri yanlış. Teknoloji notr birşey değil, ozunde sekulerleştiricidir. Bugun artık teknolojiden bahsedenler iktidardan bahsediyor. Teknoloji beraberinde sorunları da getiriyor, mesela cevre sorunu. Algılama bicimimizi de değiştirdi, zaman algımız gecmiştekinden cok farklı. Ozellikle Turk genc entelektuellerinin bilmesi gereken bir nokta var. Ekonomik ve askeri guce sahip olan ve bunu yayan batı medeniyeti icerisinde sadece manevi değil ciddi bir fikri kriz de yaşanmakta. Bir millet ve medeniyet olarak geleceğimizi garantiye almanın tek yolu, sadece ahlaki değil entelektuel ve fikri acıdan da sahip olduğumuz geleneği ihya etmek ve bu sayede kimlik sahibi bir varlık haline gelmektir. Bu nedenle İslam dunyası, artık Musluman ismine sahip olup onuncu sınıf entelektuel yetiştirmeye son vermelidir.

Sayı: 540 - 11.04.2005 | Tuba Ozden (www.aksiyon.com.tr)
__________________